Ana SayfaGüncelBüyükada Davası: Hak savunucuları hakkında tahliye kararı

Büyükada Davası: Hak savunucuları hakkında tahliye kararı

HABER MERKEZİ – Kamuoyunda ‘Büyükada davası’ olarak bilinen sekizi tutuklu 10 insan hakları savunucusunun yargılandığı davanın ilk duruşmasında tutuklu hak savunucularının tamamı hakkında tahliye kararı çıktı. Davanın bir sonraki duruşması 22 Kasım’da görülecek.

5 Temmuz’da İstanbul Büyükada’da düzenledikleri toplantıda gözaltına alınan ve aralarında Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser ve Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün’ün de bulunduğu 8’i tutuklu 10 insan hakları savunucusu ile daha önce tutuklanan Af Örgütü Türkiye Temsilcisi Taner Kılıç, bugün ilk kez hakim karşısına çıktı.

Hak savunucularının yargılandığı davanın ilk duruşması, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülürken, duruşma, tutuklu hak savunucularının getirilmesi ile başladı.

Tutuklu hak savunucusu İlknur Üstün, Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden; Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı avukat Taner Kılıç ise Şakran Cezaevi’nden SEGBİS ile duruşmaya katıldı.

Kılıç’ın dosyasının ayrılması talebi

Kimlik tespiti ve iddianamenin okunması ile başlayan duruşmada, Avukat Erdal Doğan, Taner Kılıç’ın yargılandığı dosyanın hak savunucularının yargılandığı dosyadan ayrılmasını talep etti.

Mahkeme Başkanı’nın “Kimin avukatısınız?” sorusuna avukatlar, “Bu hepimizin ortak talebi” yanıtını verdi.

Avukatlar hukuki olarak Kılıç’ın dosyasının hak savunucularının dosyasıyla birleştirilmesinin adil yargılamaya aykırı olduğunu belirtti.

Mahkeme Başkanı ise Kılıç’ın ifadesinin alınması ardından bu yönlü karar vereceğini belirtmesi üzerine avukatlar tepki gösterdi.

Özlen Dalkıran: Hak savunucuları bilgiyi gizlemez, ifşa eder

Duruşmada ilk savunmayı hak savunucularından Özlem Dalkıran yaptı.

“Söyleyeceğim her şeyin başka bir şekilde anlaşılmasından çekiniyorum, iddianamede öyle olduğunu gördüm” diyen Dalkıran, savunmasını yazılı okuyacağını belirtti.

Dalkıran, “Hakların herkes için olduğunu savundum. Şiddete karşı oldum. Bu yüzden hakkındaki suçlamayı reddediyorum, bu suçlama hayatımı inşa ettiğim değerlere taban tabana zıt” dedi.

İddianamede, hak savunucularının “telefon ve bilgisayarlarındaki belgelerin polisin eline geçmesinden endişe ettiklerine” dair bölüme değinen Dalkıran, şöyle konuştu:

Savunucular bilgi gizlemez. Aksine bizim görevimiz bilgiyi ifşa etmek, kamuoyuyla paylaşmaktır. Hak savunucuları olarak iletişimimizi internetten sağlıyoruz. Bizim çalışmalarımızdan hoşlanmayanlar siber saldırı düzenliyor. Bunlar her gün yaşanan güvenlik zaafları. Geçtiğimiz günlerde bir bakan katıldığı toplantıda siber saldırıların ekonomiye verdiği zararlardan bahsetti. Bizim durumumuzda ise bunun maliyeti insan hayatını tehdit ediyor. Hak ihlaline uğrayanlara dair bilgiler ve belgeler, mülki amirlerle paylaşılmaya hazır edilinceye kadar özenle korunmalıdır. Bu bilgilerin gizlenememesi, kötü niyetli insanların eline geçmesine ve en nihayetinde gerçeğin ortaya çıkmamasına sebep olacaktır. Herkesin veri güvenliğini sağlama hakkı vardır.

Dalkıran, yaptığı bireysel bağışların da iddanamede yer aldığını belirtirken, derneklerin bağış tarihinden 2 yıl sonra KHK ile kapandığını, “Vatandaşları bireysel bağış yapmaktan korkar hale getirmek, korkunç bir şey” dedi.

Polislere telefon şifresini vermediğine dair suçlamayı da değerlendiren Dalkıran, şöyle konuştu:

Bana şifre sordular ama cep telefonumun şifresi yok. Telefonumun PIN kodu var tabii. PIN kodumu hatırlamadığımı ama bana bir telefon verirse, numaraların olduğu paneli gördüğümde hatırlayabileceğimi söyledim. Önemli değil, dediler. Savcı ise hatırlamamanın hayatın olağan akışına aykırı olduğunu söylemiş. Doğrudur, fakat bana bu soru sorulduğunda hayatım olağan akışında devam etmiyordu. Zaten telefonum sürekli açık olduğu için çok az kullandığım PIN kodumu hatırlamamak, benim o anki olağan akışıma uygundu. Bilgi gizleme çabasında olmadım. Ki bu da bir tutuklama nedeni olmamalı.

Önce Adalar Karakolu’nda, sonra teknelere bindirilerek başka karakollara dağıtıldık. Havasız, çok kötü şartlarda tutulduk. 30 saat boyunca nerede olduğumuzdan kimsenin haberi olmadı. İddianameye dair söyleyeceklerim bu kadar. İddiaların hiçbiri benim yasadışı bir şey yaptığımı söylemiyor. Terörle bağlantı kurulamaz. Hayatımı hakikatin ortaya çıkmasına, ayrım gözetmeksizin hakkı savundum. Silahlanmayla mücadele ettim. 30 yıllık bir hak savunucusu olarak ‘silahlı terör örgütü üyesi’ olmakla yargılanıyor olmamı asla kabul etmiyorum. Beraatımı talep ediyorum.

Savunması ardından Mahkeme Başkanı, Dalkıran’a ısrarla toplantının yapılması emrini kimin verdiğini, kimin giderleri karşıladığını sorması dikkat çekti.

Peter Steudtner: Adalete erişim hakkım engellendi

Özlem Dalkıran’ın savunması ardından Almanya vatandaşı, insan hakları eğitimcisi Peter Steudtner, tercüman eşliğinde savunma yaptı.

Peter Steudtner, savunmasında eğitmen ve kolaylaştırıcı olarak kim olduğunu, ne tür derneklerle, hangi yaklaşımla çalıştığını ve kendisine yöneltilen suçlamalara cevap verdi.

Şimdiye kadar Mozambik, Angola, Kenya, Filistin, Nepal, Myanmar’da çalıştım. Mozambik’te çocuk askerlerin ailelerine tekrar entegre konusunda edilmesi çalışmalar yürüttüm. Almanya’da hala zorunlu askeri hizmet varken, bunun yerine bir hastanede sosyal hizmet görevinde çalıştım. Türkiye’deki derneklerle daha önce hiç çalışmamıştım. Çalıştığım tüm dernekler ülkelerin yasal çerçevelerinde örgütlenen, insan hakları konusunda çalışan derneklerdir. Devletler bireylerin insan haklarını korumakla yükümlüler, sivil toplum da onlara bu yükümlülüklerini hatırlatır.

Türkiye’de hak savunucuları için veri güvenliği ve ruhsal bütünlük konulu atölye için geldim. Veri bütünlüğü çalışmalarıyla çok hassas veriler korunuyor; yeni bir ürünle ilgili bilgiler ya da tecavüze uğrayan bir kadının bilgileri olabilir. Hepimiz dijital virüsleri, hacklemeleri biliyoruz. Herkes cep telefonunu, bilgisayarını kaybetmekten korkar ve herkesin kendilerine göre nedenleri vardır.

Özlem’in anlattığı gibi, hak ihlallerine maruz kalan kişilerle çalışan savunucular ikincil travma yaşıyor. Bu nedenle ruhsal bütünlük konusunu veri bütünlüğü konusuyla biraraya getirdik.

Gözaltına alınma nedenini bilmiyorum ama polisler baskın sırasında benim nerede olduğumu bilmek istiyorlardı. O sırada kimse bana Almanca ya da İngilizce konuşmadı, yaşananlarla ilgili yasal bilgi verilmedi, susma hakkım olduğu söylendiğinde Büyükada polis karakolunda tehditkar bir şekilde zaten ifadem alınmıştı. Üç polis memurundan biri Almanca konuşuyordu ve beni her türlü suçla suçladı. Farklı terör örgütlerine üyelikle de suçladı. Bilgi işlem uzmanı olarak çok fazla bilgiye sahip olduğumu ve Türkiye’deki planımın çok daha farklı bir şey olması gerektiğini ve kesinlikle ajan olduğumu söyledi. Bunların hepsi çok tehditkar bir şekilde gerçekleşti, herhangi bir kayıt tutulmadı.

Adalete erişim hakkım engellendi. Tutuklanma, iletişim kısıtlaması ve 3 günlük tecritle karşılaştık. Ailem Türkiye’ye gelemiyor. İki haftada bir 10 dakika ailemle konuşabiliyorum. İki küçük çocuğum var ve onlarla ilgilenmem lazım.

Terör örgütüne destek, çok ciddi bir suçtur. Sıralanan terör örgütlerinden sadece ikisinin ismini Türkiye’ye gelmeden önce biliyordum FETÖ ve PKK isimlerini haberlerde duymuştum, diğer örgütler ise hapishaneye götürülmeden önce hiç duymadığım örgütler. Ve benim uzmanlık alanımı terör örgütlerine nasıl bağlandığını, delillerin kaynaklarını anlamıyorum.

Steudtner, toplantıyı ihbar eden çevirmen ile hak savunucuları aleyhine ifade veren çevirmen Ahmet T.’nin anlatımlarının gerçeği yansıtmadığını da detaylı anlattı.

Üstün: İddianame kadın ve insan hakları alanında verilen mücadelenin suçlanmasıdır

Steudtner’in savunmasının ardından Sincan Cezaevinde tutuklu yargılanan İlknur Üstün, SEGBİS ile savunmaya yapmaya başladı.

Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalıştığını vurgulayan Üstün, “Eğer kadın ve çocuk hakları için çalışmak suç ise bunu birlikte yaptığım kadın örgütleri, hukukçular, kamu görevlileri ve milletvekilleri de ortaktır. O zaman onlarda suçludur” dedi.

Yaptıklarının arkasında olduğunu ve yaptıklarının suç olduğunu düşünmediğini ifade eden Üstün, iddianamenin kadın ve insan hakları alanında verilen mücadelenin suçlaması olduğunu söyledi.

Eser: İnsan haklarını savundum, pişman olacak hiçbir şey yapmadım

Üstün’ün savunması sonrası Af Örgütü Türkiye Koordinatörü İdil Eser’in savunmasına geçildi.

Eser suçlamaların Af Örgütü’nün uluslararası çalışmaları olduğunu belirterek şunları söyledi:

Toplantıya stresle baş etmeyi öğrenmek için katılmıştım ama ironi şekilde kendimi daha çok stresin içinde buldum. Nasıl oluyor tamamen zıt olan üç örgüt faaliyeti ile suçlanıyorum, anlamıyorum.  Af Örgütü’nün Celal Bayar’ın idam edilmesine de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın okuduğu şiir için cezaevine atılmasına da karşı çıktık. Etkin pişmanlıktan yararlanmak istemiyorum çünkü pişman olacak hiç bir şey yapmadım insan haklarını savunmak dışında bir şey yapmadım.

Garawi: Ortadoğu’nun dil haritası suç delili oldu

Eser’in savunması sonrası İsveç vatandaşı Ali Garawi’nin savunmasına geçildi.

Yöneltilen suçlamalar arasında bir haritanın da olduğunu belirten Garawi bu haritanın Ortadoğu’nun dil haritası olduğunu söyledi.

Gawari şöyle devam etti:

Daha resmi bir şekilde karşınıza gelmek isterdim ama Silivri şartları bu kadarına yetiyor.

120 gündür kendimi karanlıkta hissediyorum. Bana isnat edilen suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Sivil toplumla çalışmam Balkanlarda ailelerini arayan mülteciler için çalışarak başladı. İşkence mağdurları savaş mağdurları ve mülteciler için çalışan kuruluşlarla çalışıyorum. Buraya gelirken he birlikte toplantıdan sonra stresten kurtulmuş ve biraz hafiflemiş olmayı istiyordum, ama tam tersi oldu.

Haritayı bağlamından çıkardılar. Renklerin anlamını ve coğrafi özelliklerini yok ederek, kendilerine göre anlam yüklüyorlar. İran’la ilgili haritada sınırlar kaldırılmış, başlıktaki ‘Dil Haritası’ kaldırılmış, renklerin neyi simgelediğini silmişler.

Kurşun: Maddi gerçekliklerin, delillerin karartılması var

Duruşmada İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden avukat Günal Kurşun da savunma yaptı.

Kendilerinin bile haberleri olmadan “casusluk” ile suçlandıklarını belirten Kurşun, gözaltına alındıkları gün yaklaşık 30 saat boyunca her şeyden izole edildiklerini söyledi.

Kurşun şöyle devam etti: 

Benim, ailemin, avukatlarımın haberi olmadan gazetelerde bizim casusluğumuz, vatan hainliğimiz kalmadı. Bu savcının bilgisi olmadan yapılamazdı. Bu kadar sızma zeytinyağı fabrikasında ancak olur. Türkiye’de savcılar lehte delil toplamaz biliyoruz ama burada maddi gerçekliklerin, delillerin karartılması var.

Telefonumda 4 bin kişinin kaydı var. Bir kişide Bylock yüklüymüş. Aynı soruşturma size yapılsa hakim bey sizde birden çok kayıt çıkar. Benim telefonumda Bylock çıkmadı. Birisi bizi aradığında ‘telefonunda Bylock var mı?’ diye sorup varsa ‘kapat kardeşim’ mi diyeceğiz?

Erkem: İddianamede hiçbir somut delil yok, kadın hakları için çalışmalar yürütüyorum

Hak savunucusu Nalan Erkem ise savunmasına iddianamenin hiçbir somut delile dayanmadığını belirterek başladı.

Erkem cezaevinde yaşadığı hak ihlallerini de anlattı. Erkem “Mide kanaması geçirdim. Tutuklandıktan sonra iki ay tedaviye erişemedim. İki ay kanamam devam etti. Doktorların yazdığı ilaçları vermediler” dedi.

Bir avukat olarak müvekkili İştar Gözaydın’la görüşmelerinin iddianameye girdiğini belirten Erkem şunları söyledi:

İştar bugün bu tip bir davadan mağdur edilmiştir ama o bile özgürken ben onunla görüştüğüm gerekçesiyle mahkum oldum. Bir avukat müvekkili katil bile olsa onunla görüşme hakkına sahiptir. Bir insan hakları üyesi terör örgütü üyesi olmaz. Kadın hakları ve kadına karşı şiddete karşı 2009’dan beri çalışmalar yürütüyorum, barolarla birlikte. Kadınlara ücretsiz ve aktif danışmanlık yapan, şiddete karşı mücadele eden bir insan olarak terör gibi şiddetin en korkunç yönüyle suçlanmak çok ağır. Beraatimi talep ediyorum.

Duruşmada son olarak Veli Acu savunma yaptı.

Birleşmiş Milletler’de çalıştığını ve insan hakları alanında yüksek lisansa devam ettiğini belirten Acu şunları söyledi:

Gözaltına alınırken toplanan eğitim materyallerimizin hiçbiri iddianamede yer almıyor. Çünkü hiçbirinde suç unsuru yok. Eğer biz bu kadar tehlikeliysek neden evimize biz gözaltına alındıktan 7gün sonra gidildi. Çünkü aleyhimize delil yaratılmak istendi. Ben insanlara yardımcı olduğum için yargılanıyorum. Burada yargılanan benim insanlığım. Ben son üç yıldır mültecilere yardım yapıyorum. O toplantıda da 14 yaşında kız çocuklarının zorla evlendirildiği olayları anlatmıştım. Anlattıklarımı dinleyen arkadaşlarım toplantıda ağladı. Üzerimdeki USB’de bulunan 4 kitabı 2013’te yüksek lisans yaparken yazdığım makalede dipnot olarak kullandım.

Bu kitapları dipnot olarak kullandığım makaleyi hocam Tanıl Bora’ya da sundum. Mahkemeye de sunuyoruz. Urfa’ya gelecek bir LGBTİ bireye yardımcı olmak için yaptığım yazışma iddianameye konulmuş. LGBT; lezbiyen gey biseksüel trans demektir. Neden bunun iddianameye konduğunu anlamadım. Hakikati gizlemek için kullanılan kalabalığı göstermek için detayları anlatıyorum.

Savcıdan hak savunucuları hakkında tahliye talebi

Savunmaların ardından mütalaasını açıklayan savcı Veli Acu hariç tutuklu 7 hak savunucusunun tahliyesini talep etti. Savcı, Taner Kılıç’ın tutuklu bulunduğu dosyanın dava dosyasıyla birleştirilmesini istedi.

Mahkemeden 8 hak savunucusu hakkında tahliye kararı

Savcının mütalaasının ardından verilen ara sonrası ara kararını açıklayan mahkeme heyeti tutuklu 8 hak savunucusunun tahliyesine karar verdi.

Duruşma öncesi açıklama

Duruşma öncesi adliye önünde hak savunucuları için bir araya gelen aileleri, arkadaşları, hak ve meslek örgütlerinden temsilciler basın açıklaması yaptı.

Basın açıklamasını okuyan İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü Feray Salman, hak savunucuları için özgürlük talep etti.

Salman, şunları söyledi:

15 Temmuz’dan bu yana gerek soruşturma sürecinde gerek tutukluluk sürecinde hak ihlallerine maruz kalan, yalan haberler vasıtasıyla karalama kampanyasına maruz kalan arkadaşlarımızın hakkını ve adaleti savunmak üzere buradayız.

Hak savunucularına karşı açılan soruşturma ve kovuşturma süreçleri vicdanen hak savunuculuğunu seçmiş insanların vicdan özgürlüğünü ihlal etmektedir.

Hakikatin ötesinde olguların yan yana koyularak kurmaca bir senaryo üretilmesine, bu senaryoyu sahicileştirmeye, hak savunucularının soruşturma ve kovuşturma süreçlerine maruz bırakılmalarına itiraz ediyoruz.

İddianameden

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu Savcısı Can Tuncay tarafından hazırlan iddianamede, Büyükada’daki toplantıyı Af Örgütü Türkiye Temsilcisi Taner Kılıç’ın organize ettiği ancak Kılıç’ın ‘ByLock kullandığı’ iddiasıyla İzmir’de gözaltına alındığı, diğer hak savunucularının da Büyükada’da buluşup toplantıya başladıkları ifade edildi.

Hak savunucularının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a başlattığı “Adalet Yürüyüşü”nü kaosa dönüştürmeye çalıştıkları ileri sürüldü.

Ayrıca iddianamede, hak savunucularının yaşanacak karışıklığı diğer ile ve ilçelere yaymak istedikleri de iddia edildi.

İddianamede, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Temsilcisi Taner Kılıç hakkında “Silahlı örgüt üyeliği” suçlamasıyla, diğer hak savunucuları hakkında ise, “Silahlı örgüte yardım etme” suçlamasıyla 5 yıldan 15’er yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.

11 hak savunucusu

İddianamede yer alan hak savunucuları şöyle: Alman vatandaşı Peter Frank Steudtner, İsveç vatandaşı Ali Ghravi, Yurttaşlık Derneği’nden Nalan Erkem, Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün, Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Temsilcisi Taner Kılıç, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Yönetim Kurulu üyesi Veli Acu, İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden Günal Kurşun, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan, Yurttaşlık Derneği’nden Özlem Dalkıran, eski Mazlum Der’li aktivist Şeyhmus Özbekli.


Bu haberde bianet ve MA’dan yararlanılmıştır.

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
NATO'dan Türkiye'ye 'S-400' uyarısı: Almakta bağımsız olduğu gibi sonuçlarıyla yüzleşmekte de bağımsız
Sonraki Haber
Karşıdan karşıya geçerken telefona bakmanın artık cezası var