Ana SayfaYazarlarElend Aydın‘Barbarın Kahkahası’ – Elend Aydın

‘Barbarın Kahkahası’ – Elend Aydın


Elend Aydın


 

Yedi yaşımıza kadar sahih sorular sorar, daha sonra alelade cevaplar bekleyen yetişkinler olarak emmeye devam ederiz. Sahici bir soru işareti üretebilmek için her akşam yatmadan evvel yedi adet çiğ badem atıştırmak işe yarayabilir… Samimiyet bir fiskede kanamaya başlıyorsa eğer, ileride önemli sağlık sorunlarına neden olabilir. Beklenmedik şekilde sönen sevinç, ansızın kesilen şevk, kapanan iştah, poyraz gibi patlayan kızgınlık nevi köpüklü duygulara karşı savunmasız olmak, hayra alamet değildir.

Barbarın Kahkahası’nı duyalı epey olmuştu, korkunç barbar kahkahalarının zihnimdeki hayal meyal izdüşümlerini yaşayalı da… Ama okuyunca farklı bir hayata geçtim doğal olarak. Okumak o kadar özgün, özgür ve özel bir eylem ki! Neyse başlarken ve ilerlerken okumada, gözlerim sanki “barbarları” arıyordu, kulağım da kahkahalarını… Ama kazın ayağı öyle değildi. “Olay” Mavi Kumru Moteli’nde geçse de asla çerezvari, absürd, vıcık vıcık bir “tatil” romanı değil. Kımıl kımıl çelişkileriyle insan ilişkilerinin çetrefilliğine içsel ve dışsal bir ayna tutuyor tüm boyutlarda.

Bütün ihlallerimi hatırlar, sana titizlendiğim günleri unutursun. Seni terslediğim anları hatırlar, etrafa saçtığın düşünceleri geceler boyu dinlediğimi unutursun. Özensiz sözlerimi harfi harfine hatırlar, attığımız kahkahaları unutursun. İtip kakmalarımı hatırlar, saçının teline kıyamadığım anları unutursun. Kiralık kasa gibisin be Melih. Değersiz hisseler topluyorsun. Onlarla zengin oluyorsun sen. (…)Benim için ne hayal ettiysen etme. Seni kandırmadım ki hem, kendimle arama giriyorsun! (…)Ben benzemek istedim. Bırak benzemeyi, kendimi nasıl kendim yaparım, onu da halledemedim… Analizlerle, tespitlerle didikleme beni. (…)Sen yapabilirsin. En büyük meziyetin dağılıp tekrar şekil almak. Bütün dertlerini son kullanma tarihini doldurmadan tüketiyorsun. Ateşte erisen, başka şekil alırsın. Kendini kullanma kılavuzun var senin. Daha ne istiyorsun? Al tepe tepe çalıştır, bozulunca söker yenisini yaparsın. (…)Yanında kendinden düşük bulduğun biri olsun istiyorsun hep. İçin için küçümsediğin biri lazım sana.

Bir yerlerden okumuş olduğum “Özgürlük bir ilişkidir” sözü gelir aklıma böyle zamanlarda. İnsanın kendiyle, evrenle, varoluş, anlam, toplum ve hayatla kurmuş olduğu ya da kuramadığı, sakat kurabildiği “ilişki” ne köle ne efendi, sadece özgür olarak ilişkilenebiliyor muyuz gerçekten kendimiz ve sevdiklerimizle? Sakın her ilişkimiz, mikro iktidarın berbat bir çirkinleştirme ve çirkinleşmesi olmasın? Oscar Wilde’ın “Herkes sevdiğini öldürür”ü, “sevgi, dostluk” vb. ulvi kavramlarla kamufle edilmiş içimizdeki katil, köle ya da zorbayı da işaret etmiyor mu?

O zaman çaresizlik diye bir şeyin olmadığını, çaresizliğimizi bizim uydurduğumuzu, bizim birbirimize ettiklerimiz yüzünden doğan bir şey olduğunu anlıyorsun. Ama çırpınan balık çareyi düşünmüyor, soluk aldığı denizi arıyor. Kendini değiştirmeye çalışmıyor. Acayip bir şey, anlatması çok zor. Ne kadar zavallı olduğumuzu düşündüm o zaman. Hele balıkla karşılaştırsan daha zavallı. En küçük bir zorlukla mucize bekliyoruz. Bir mucize için göğe yalvardığım günler oldu benim. Aniden buharlaşıp başka bir zamana sıçramak istediğim anlar oldu. Oysa balık oltaya takılınca deniziyle birlikte geliyor. Başka bir evrene yeltenmiyor. Mucizeyi değil denizini arıyor.

Mevcut memleket ahvali olarak olsa olsa akvaryumdaki balıkların, esir, kanmış, iradesiz balıkların çaresizliğiyiz sanki (sanki mi?); denizler de çok uzak, deniz bilir balıklar ve fırtınalar da…

Gözbebeği, eşyanın özsuyunu emen kara bir dairedir. Göz nesneyi göremez, nesnenin yansımasını üretir. İnsan mevcudiyetini icap ettiği şekilde zihniyle gören bir mahlûk olduğu için, baktığını değiştirmekle kalmayıp harikayı ve melaneti birbirine benzeterek her ışığını çalar. Koklamadan, değmeden, tatmadan, işitmeden bakanlar, sadece bakanlar, gerçeği gördükleri kadar zannederler. Bunun şifası yoktur maalesef. Bu şedit gözün odağına tutulanlar ise, katiyen gerçekleştiremeyeceği sözler verip gerçekte yapamayacağı işlere kalkışarak, olmayan bir kudretin yalandan muktediri olurlar. Seyredilen olmayı mühimseyip kendi kendilerini seyretmeye başladıkları vakit gözün hükmünde kımıldayan birer hülyaya dönüşürler. Bu yüzden genelde alerjik, egzamalı, böcek ısırığı ve arı sokmasına karşı dayanıksız, uyuza, bit ve pireye karşı savunmasız, en fenası kolayca zona olurlar.

Böyle diyor sevgili yazar Teessüf Peçetesi bölümünde. Durmak zamanı şimdi, bir bavulcuk kurtuluşla; bir bavulda boğulan ve bir bavulda sağ kalabilen bilge Simin Hanım geçiyor önümüzden.

Nice Kahkaha’lara Sevgili Sema!


KÜNYE
Sema Kaygusuz
Barbarın Kahkahası
Metis Yayınları
İstanbul, 2015


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Tarih, bir ferman korteji
Sonraki Haber
Rıza Sarraf: Zafer Çağlayan'a 45-50 milyon euro ve 7 milyon dolar rüşvet verdim