Ana Sayfa1915'TEN BUGÜNEProust ve Rimbaud ile sarsılan, ilhamının kaynağı Ermenistan olan Denis Donikyan’ın öyküsü

Proust ve Rimbaud ile sarsılan, ilhamının kaynağı Ermenistan olan Denis Donikyan’ın öyküsü

HABER MERKEZİ – Ermeni Soykırımı’nda hayatta kalan bir babanın Fransa’da doğan oğlu Denis Donikyan, 73 yıllık hayatında çeşitli alanlarda yaptığı çalışmalarla tanınan biri. Şiir, yazı, roman, kısa hikaye ve çeviri kaleme almanın yanında görsel sanatçı, ressam ve heykeltıraş olan Donikyan’ın çalışmaları ise diasporada yaşayan diğerleri gibi parçalanmayla şekil buluyor. Sanat eleştirmeni Clement Greenberg’in de dile getirdiği gibi; “Devletsizlik; kişinin kendi içini görmesi, parçacık ve kısımlara ayrılması, kişinin durumunun katışıklığıdır.”


Çeviri: Tolga Er


Denis’in son romanı “Vidures” (Yürek), yolsuz ve öngörülemez bir iktidar tarafından yönetilen vahşi ve oldukça yoksul bir ülkenin hiciv niteliğindeki acı ve yaralayıcı portresini sunuyor. Birçok okuyucu kitabı rahatsız edici, şoke edici ve tatsız bulsa da, Moliere ruhuyla yapılan bu açıklayıcı çalışma, Ermenistan için sevginin duygulandırıcı ve eğlenceli bir ifadesi. Kitap, Fransa’nın Chambéry kentinde düzenlenen 2013 yılındaki “İlk Roman Festivali”nde son listede yer almıştı.

Soykırım ve onun suskunluğu

Denis Donabed Donikyan, Fransa’nın Lyon kentinin güneyindeki ufak Vienne ilinde üç kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldiğinde tarih 19 Mayıs 1942 imiş. Çocukluğunu ve büyüme çağını Vienne’de geçiren Denis, bu süre zarfında soykırımdan kurtulan işçiler ile eskiden mühimmat fabrikası olan Le Kemp’te kalmış. Burada anne ve babası, memleketleri Malatya’dan gelen yurttaşları ile geçirmişler akşamlarını. Kulak eriminde bulunan çocuklarının yanında geçmiş travmalardan açıkça bahsetmemeye özen göstermişler.

Denis, o günleri şöyle anımsıyor:

Gerçekten de soykırım hakkında konuşmadılar, sadece parça parça bahsettiler. Annem ve babam ‘aksor’ (tehcir) kelimesini kullanırdı ya da biz anlamayalım diye Türkçe konuşurdu. Bir keresinde daha küçük bir çocukken annemin kucağında uyuyakalmıştım. Yarı uyanık bir vaziyette, bilmeden, onların hikayelerini özümsedim.

Felaketin şiddeti, daha o günlerde gözlerinin önünde belirmeye başlamış Denis’in.

Denis, “Bilinçaltım söz edilmeyenlerle şekillendi” diyor, ancak yine de annesinin bir gün Türkçe radyo istasyonu açıp şöyle dediğini de anımsıyor:

Bize zarar verdiler, ama onların müziğini seviyorum.

Kurtaran sadece bir kişiydi

Doğrusu tuhaf bir paradoks; Ermeni Soykırımı hakkında “küçük bir ansiklopedi” yazan biri, ailesinin çektiği çile ile ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Ancak bildiği bir şey var: Anneannesi Djohar Tchetakyan, pazarda çıkan yangında Kürt bir ‘ağa’nın kasasını kurtarmış. O da minnet duyarak Djohar’ı koruma altına almış.

Birçok Ermeni’nin hayatı kurtarılabilmişse, bunun sebebi şehrin belediye başkanı Mustafa Ağa Azizoğlu’nun göstermiş olduğu cesaret sayesinde.

1915 yılında tehcir edilenlerin geçtiği önemli bir noktaymış Malatya. Hümanist belediye başkanı, tehcir talimatına karşı çıkmış, şehirdeki Hristiyanları korumak için risk almış ve Ermenilerin hayatlarını kurtarabilmek için elinden geleni yapmış. “Milletler arasındaki bu adalet” ise 1921’de yaşamını yitirmiş; “gavurlara” yardım ettiği gerekçesiyle erkek çocuklarından biri tarafından öldürülmüş.

Soykırımın ilk aylarında, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Katolikler Angelo Maria Dolci’nin korumasından istifade etmişler. İstanbul piskoposu olan Dolci; Alman, Avusturyalı ve hatta Türk otoritelere karşı Ermeni davasını savunmuş. Denis’in anne ve babası ise esirgenme umuduyla Katoliklik’e geçmiş.

Sürgün yollarında

Durumdan ötürü 1922 yılında evlenmek zorunda kalan Denis’in annesi Takousi, eşi İskender ve İskender’in halası Arexie ile eşek sırtında Malatya’yı terk etmiş. Halep’e varmışlar ve burada onlara Malatya’dan gelen anne tarafından aile üyeleri de katılmış. Geçen bir yılın ardından ise diğer memleketlileri gibi onlar da Lübnan’a geçmek için Halep’ten ayrılmış. “Sedir Ağacı Ülkesi” o zamanlar Fransa kontrolündeymiş; Ermeni mülteciler de Fransızların fabrikalarında işgücü olarak görevlendirilmiş.

Lübnan otoriteleri kimliğini çıkardığında yoklamada bulunmayan Denis’in babasına “Dono oğlu” soyadı verilmiş. Böylelikle ailenin soyadı Kechichyan’dan sonra Donikyan olmuş. Fransa’ya ilk giden ise yine Denis’in babasıymış. Yalnız geçirdiği bir yılın ardından eşini ve kız kardeşini yanına alan Denis’in babası, Vienne’de kasap dükkanı açmadan önce birkaç farklı şehirde çalışmış.

Ortadoğu’dan Fransa’ya mülteciler için geçiş 1924 yılında kapandığından, Donikya’nın halaları, teyzeleri ve amcaları Halep’te kalmış. 1947 yılında ise büyük geri dönüşlerin yaşandığı sırada Sovyet Ermenistan’ına gitmişler.

1947’de büyük ayrılık

Stalin propagandasının çağrısına uyarak hayali kurulan cennet bahçesine gerçekleştirilen dönüş kabusa dönmüş. Marsilya’daki La Joliette Limanı’nda beklerken daha 5 yaşında olan Denis, 3 bin 600 kişinin içinde olduğu ve vaat edilen topraklara gitmekte olan Rossia gemisinin limanı terk edişini izlemiş. En yakın arkadaşı Gollo da gemideymiş; onu bir daha hiç görememiş.

Bu giderilmez yara, 20 yıl sonra Denis’in Sovyet sisteminin aksaklıklarını yansıtmasında etkili olmuş.

İlk uyanışlar

Denis, Ermeni tarihi üzerine dersleri ilk kez 1953-1958 yılları arasında Sevr kentindeki prestijli Collège des Mekhitaristes’te almış. Seçkin diasporanın arasındayken yazdığı ilk Ermeni şiirini adadığı kişiler ise anne ve babasıymış.

Lisedeki profesörleri sayesinde edebiyat ve felsefeyi de tatma fırsatı bulmuş Denis. Balzac, Claudel, Valéry ve Proust’un dışında Montaigne, La Fontaine, Rimbaud ve Verlaine okurken ilk derin edebi duygularını yaşamış.

Sovyet karşıtı Alexander Solzhenitsyn’i ise 1960’lı yıllarda keşfetmiş. Karizması ve otoritesi ile Fransa’da birçok Ermeni genci etkileyen Dr. Georges Khayiguiyan tarafından kurulan Ermeni Çalışmaları Merkezi’ne 21’indeyken katılmış.

Denis’e göre o, “Her şeyden önce onlara kim olduklarını öğreten kişiymiş”.

O ve yoldaşları, ruh ve bedenlerini ortaya koyarak her şeyiyle kendini, şimdilerde tarih öncesi olarak görülen diaspora aktivizmine adamış. Soykırımın 50’nci yılında da beraber manifesto yayınlamışlar.

Ermeni dükkan sahiplerinin 24 Nisan günü en azından öğlen 12 ila 2 arasında dükkanlarını kapatmalarını mecbur tuttuklarını belirten Denis, o günü şöyle anlatıyor:

Kepenklerini indirmeleri için gerekli olduğu takdirde onlarla uzun süre boyunca konuştuk.

24 Nisan için Ermeni Çalışma Merkezi tarafından hazırlanan afiş

Modern edebiyat mezunu Denis, resmi olarak Ermeni edebiyatı bölümünde okumak üzere Sovyet Ermenistanı’na geçtiğinde sene 1969’muş. Ancak oraya asıl gidiş amacı; Ermeni edebiyatında okumaktan ziyade Sovyetler’deki Ermenilerin günlük hayatlarını kaleme alıp bir kitap yazmakmış. Yazdığı kitaba ise “Ethnos” adını vermiş.

Seyahatler ve ilham

Denis Donikyan, 1960’lı yılların sonundan itibaren dünyayı dolaşmış. 1971 ila 1973 seneleri arasında Kiev’de İngilizce öğretmenliği yaparken; 1973-1975 yılları arasında Güney Vietnam’da bulunan Dalat Üniversitesi’nde eğitmenlik yapmış. Burada evlenmiş ve bu evlilikten dünyaya üç çocuk gelmiş: Mickael, Samuel ve Milena.

Seyahat etmekten yorgun düşmeyen Denis; ABD, Hint Okyanusu, Türkiye, Suriye, Lübnan, Sinai Çölü, Stromboli Yanardağı, Avrupa ve Akdeniz’in her tarafına gitmiş.

Ancak bütün bu ülkelerin arasından onun önceliğinde tek bir ülke varmış: O da Ermenistan. Denis için Ermenistan, 40 yıl boyunca onun ilhamının kaynağı olmuş.

2008 seçimlerinde Uluslararası Şeffaflık Derneği adına gözlemci olan Denis, hükümet karşıtı eylemlerin kanlı bir şekilde bastırılmasına tanıklık etmiş. Gördükleri; Fransızca yayımlanan “Le Peuple Haï,” “Un Nôtre Pays,” “Hayoutioun, chronique d’une Arménie virtuelle,” “Vidures” ve diğer kitapları da dahil olmak üzere birçok romanına tesir etmiş.

Hümanist bir ilk

Milliyetçiliğin her türüyle ilişkili ancak ona karşı dirençli olan Denis, 2000’li yılların başından itibaren Ermeni-Türk diyaloğuna etkin bir şekilde katıldı. Denis, 2004 ila 2008 yılları arasında Yevrobatsi.org’da öne çıkan bir figürdü. Platformun, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılımı bağlamında Ermenistan’dan eski kıtaya açılan bir pencere olması amaçlandı. Türk asıllı Fransız Michel Atalay ile birlikte Paris’teki Peder Gomidas heykeli önünde Türk-Ermeni anması düzenledi. Bu anma, 2007’den 2011’e kadar her yıl gerçekleştirildi.

Kiminin takdir ettiği, kiminin laf attığı Denis Donikyan’ın dili acımasız; mizahı ise yıpratıcı. Ancak onun Ermeni duyarlılığı, insanlığın gelişimine yönelik gözlem noktası işlevi görüyor. Soykırımın üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen Donikyan hala soykırımın tanınması için çabalıyor. Ve bu mücadeleyi, Türk sivil toplumu ile diyaloğun önemine inanan diğer imzacılar ile birlikte Türkiye’de devam ettiriyor.


Kaynak: Aurora Prize

 

Previous post
Çalışırken görüntülendiler: İşte karıncaların gücü
Next post
Yükseova'da aynı mezarlığa beşinci saldırı: Aileler çocuklarının kemiklerini 'eve götürmeyi' tartışıyor