Ana SayfaGüncelProf. Jongerden: Türkiye, Kürtleri varoluşsal bir tehdit olarak görüyor; Afrin’e saldırı da bu yüzden

Prof. Jongerden: Türkiye, Kürtleri varoluşsal bir tehdit olarak görüyor; Afrin’e saldırı da bu yüzden

HABER MERKEZİ – Türkiye’nin Afrin’e dönük saldırısının nedenlerini ve uluslararası güçlerin bu duruma göz yummasını yorumlayan Wageninen Üniversitesi’nden Prof. Joost Jongerden, “Düzen değiştirmeye çalışan hareketler, devletlerden değil halklardan destek alırlar, devletler ise çıkarlar üzerine hesap yaparlar” değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’nin Kürtleri ‘varoluşsal bir tehdit olarak’ gördüğünü ve Suriye’deki konfederal yapıyı bastırmaya çalıştığını belirten Jongerden, “Kobani’de olduğu gibi, Afrin’de de direniş belirleyici olacak” dedi.


Röportaj: Selman Güzelyüz


Türkiye’nin Afrin’e yönelik başlattığı askeri operasyon, 6’ıncı gününe girdi. Cephelerden yoğun çatışma haberleri gelirken, yürütülen operasyon coğrafyanın stratejik konumundan dolayı küresel ve bölgesel güçlerin de gündeminde.

Ortadoğu ve özellikle Kürt-Türk ilişkilerine ilişkin araştırmaları bulunan ve bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden isimlerden biri de Wageninen Üniversitesi’nden Prof. Joost Jongerden.

Türkiye’nin Afrin’e yönelik operasyonu ve uluslararası güçlerin tutumlarına dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtlayan Hollandalı akademisyen Jongerden, süren savaşa ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’nin Afrin’e başlattığı operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

İki perspektif ile değerlendirebiliriz. Birincisi ulusal perspektifi. Görünen o ki, son yıllardan beri Erdoğan, Olağanüstü Hal ile iktidarda kalmaya çalışıyor. Bunun için de devamlı bir ‘milli aciliyet’ yaratıyor. Şimdi Afrin’e girmek istemesinin sebebi de böyle bir milli aciliyet ile Afrin’i bir milli tehdit olarak gösteriyor. Bir refleks olarak, diğer siyasi partiler de Erdoğan’ın etrafında toplanıp, ona destek sunuyor. Zaten amacı bir milli birliği yaratmak ve bu birliğin merkezi olmaktır.

İkinci perspektif ise, uluslararası perspektif. Erdoğan, Suriye’nin kaderinin belirleyicilerinden biri olmak için ülkenin bir parça toprağını kontrol etmek istiyor. Böylece Astana, Soçi ya da Cenevre’de, Rusya ve Amerika ile ‘eşit’ söz sahibi olmak istiyor. Ayrıca, Türkiye şu andaki dengeden korkuyor. Yani şu andaki denge ile Demokratik Suriye Güçleri (DSG) önemli bir aktör olarak Kuzey Suriye’de olacak ve kalacak. Türkiye ise yeni bir savaş ile bu dengeyi bozmaya çalışıyor.

Yıllarca sınırlarında IŞİD ile komşuluk yapmasına rağmen bundan rahatsız olmayan AKP hükümeti, neden Kürtleri tehdit ve tehlike olarak görüyor?

Çünkü Kürtler, onlar için öteki bir halk. Kardeş halk değil. Bu yüzden de Kürtler varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor ve böylece nerede Kürt kimliğine dayalı bir düzen ortaya çıkarsa, orada bir baskı yaratmaya çalışıyorlar. Türkiye kendi varlığını, diğerinin-ötekinin imha edilmesi üzerine kurduğu için Kürt sorununu bir milli güvenlik sorunu olarak görmekten vazgeçmiyor. Sonuç olarak Türkiye’nin Kürtlere karşı bu baskıcı yaklaşımı değişmez.

AKP hükümeti, ABD’ye rest çekerek bu operasyonu yaptığı görüntüsü yaratmaya çalışıyor. Gerçekten böyle mi, ABD ve diğer güçler bu işin neresinde?

Aslında Suriye’deki savaş, uluslararası bir savaşa dönüştü. Bölgesel güçler, İran, Türkiye, Katar vs. ile küresel güçler olan Rusya, ABD ve AB küçük bir alanda bir savaş yapıyorlar ya da savaşı besliyorlar. Stratejik ve taktik ortaklıkları çok ve böyle ortaklıklar genel olarak kısa vadeli ortaklıklardır.

Rusya-DSG ve ABD-DSG ortaklıkları taktikseldir ve gördüğümüz gibi Rusya tilki aklı ile Türkiye’ye Afrin’e karşı, Kürtlere karşı bir operasyon yani bir savaş sürdürmesi için izin verdi. Bu şekilde hem Demokratik Suriye Güçleri’ni zayıflatmaya çalışıyor hem de Türkiye ve ABD arasındaki gerilimi artırıyor.

ABD ise bir yanda Türkiye ile ilişkileri sürdürmeye çalışırken diğer yanda DSG’yi kaybetmek de istemiyor. Ama artık hem Türkiye hem de DSG ile ilişkilerini sürdürmesi zorlaştı. ABD’nin de bir seçim yapması lazım.

Peki, Rusya’nın desteğini, İngiltere ve NATO başta olmak üzere batılı ülkelerin “saldırıyı meşrulaştırma” girişimlerini nasıl değerlendirmek lazım?

Bu durum tarihte bir devamlılıktır. Kurtuluş hareketleri, düzen değiştirmeye çalışan hareketler, devletlerden değil, halklardan destek alırlar. Devletler ise çıkarlar üzerine hesap yapar, sosyal ya da siyasi adalet üzerine değil.

Kürtler 100 yıl sonra yeniden statüsüzlüğe mi mahkum edilmek isteniyor? 

Türkiye’de bir panik havası var. Bir yandan Türkiye, Kürt hareketini bastırmaya çalışırken, diğer yandan Suriye’de güçlü bir çıkış yapan Kürt hareketi demokratik, konfederal yapısı ile ulusalcılığa karşı çok net bir cevap verdi. Türkiye şimdi bunu bastırmaya çalışıyor.

Kobani direnişi sonrasında Kürt gençlerine, kadınlarına selam gönderen batı ülkelerinin şimdiki tutumuna ilişkin ne söylersiniz?

İyi hatırlarsanız ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesinin engellenmesi gibi bir stratejik hedefleri olmadığını, yine Kobani’nin düşmesini engellemenin stratejik öncelikleri olmadığını ifade etmişti. Afrin hakkında da şu anda çok farklı bir şey demiyorlar. Mesela ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel, Afrin’in kendilerinin operasyon alanı olmadığını söyledi. Kobani’de, YPG’nin gösterdiği direniş her şeyi değiştirdi. Afrin’de de aynısı olabilir. Yani Afrin’deki direniş belirleyici olacaktır.


Kaynak: Mezopotamya Ajansı