Ana SayfaGüncel“Afrin artık çok uluslu yeni bir çatışma merkezidir”

“Afrin artık çok uluslu yeni bir çatışma merkezidir”

HABER MERKEZİ – Rusya’nın Suriye’deki önceliğinin İdlib olduğunu, AKP’nin ise Afrin’de selefi gruplara alan açmak amacında olduğunu savunan yazar Hamide Yiğit, “Türkiye, Suriye, Irak ve İran’la karşı karşıya gelmiş durumda. AKP’nin Afrin üzerindeki tasarrufu o kadar kolay olmayacaktır. Çünkü Afrin artık çok uluslu yeni bir çatışma merkezidir” dedi.


Haber: Bilal Seçkin


“Tekmili Birden IŞİD” ve “AKP’nin Suriye Savaşı” kitaplarının yazarı Hamide Yiğit, Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte 20 Ocak’ta başlattığı ve 68’inci gününe giren Afrin operasyonunu değerlendirdi.

Türkiye’nin Afrin operasyonunu başlatmasının altında yatan en önemli sebebin Suriye politikasındaki sıkışmışlık ve İdlib savaşının yaklaşıyor olması olduğunu belirten Hamide Yiğit, şu değerlendirmede bulundu:

“Suriye’nin birçok cephesindeki cihatçılar İdlib’e tahliye edildi. Çoğunlukla tahliye merkezi olarak hepsinin İdlib’i tercih etmesi de ilginç. Çünkü İdlib’i Türkiye’ye açılan güvenli bir kapı olarak görüyorlar. Yani aslında Türkiye’nin sağlayacağı güvence için İdlib tercih ediliyor. Bu demektir ki, bütün bu cihatçı potansiyel Türkiye’nin sorumluluğundadır.

Astana süreci boyunca ve Soçi müzakerelerinde AKP’nin yükümlülüğü altına girdiği İdlib, Türkiye için büyük bir baş ağrısı demektir. AKP’nin acilen arayış içine girdiği şey bu potansiyele alan açma girişimidir. Tabi burada Rusya’yla müzakereleri de söz konusu. Rusya’nın İdlib’e odaklanmasından kaynaklı Türkiye’nin Afrin’e girmesine yeşil ışık yaktığını söylemek mümkün. Çünkü Rusya açısından İdlib öncelikli mesele; fakat AKP açısından öncelikli olan alan açma meselesi için bir fırsatçılık söz konusuydu. Afrin’e girip cihatçılara alan açmak istedi.”

“Operasyon zafer değil yenilgidir”

Afrin operasyonunun iç politikaya dönük milli söylemlerle propaganda edilerek başlatıldığını söyleyen Yiğit, “üç günde gireriz” denilen Afrin’e 58’inci günde (18 Mart) girildiğini bu açıdan bakıldığında bunun zafer değil, başlı başına yenilgi olduğunu vurguladı.

Yiğit, “Türkiye, operasyonun ilk 30 gününde çok ağır kayıplar verdi. En fazla 6-7 kilometrelik bir ilerleme sağlandı. Hem TSK’nın öncülüğü hem de çok sayıda gruptan oluşan cihatçı koalisyon söz konusu. Buna rağmen bu yavaş ilerleme aslında bir fiyaskodur. Ancak uluslararası girişimler sonucunda Afrin’e girebildi, hem de çatışmasız bir şekilde. Çünkü Afrin merkezde YPG’nin direnmeden çekildiği biliniyor. Bu bağlamda bir zafer değil; başlangıcı bataklık, sonucu bir ‘devir teslim’ biçimde gelişen bir operasyondur” dedi.

Hamide Yiğit

“Uluslararası hukuk ihlal edildi”

Afrin merkezine Türkiye bayrağının çekilmesinin iç siyasette bir zafer olarak propaganda edildiğini aktaran Yiğit, bu durumun uluslararası hukuk açısından Türkiye için hayırlı olmayan sonuçlara neden olacağını belirtti.

Bayrağın çekilmesinin, egemen bir devletin toprak bütünlüğünün ihlali anlamına geldiğini söyleyen Yiğit, şöyle devam etti:

“AKP her ne kadar ‘Biz işgalci değiliz’ dese de, uluslararası hukuk açısından operasyonun bu şekilde sonuçlandırılmış olması işgalden başka bir biçimde ifade edilemez. Suriye hükümeti açısından da bu operasyon açık bir işgal olarak da nitelendiriliyor. Kaldı ki AKP’nin esas amacının cihatçılara ve ailelerine yeni bir alan açma amacı taşıdığını söylemiştik. Operasyonun başında açıkça hükümet yetkilileri tarafından ‘Biz bu operasyonu ÖSO ile birlikte yürütüyoruz. Çünkü bunu zaten onlar için yapıyoruz’ ifadeleri kullanılmıştı. Yani normalde bu söyleme göre Afrin merkezine girerken sadece ÖSO bayrağının çekilmesi gerekirdi. Ama ÖSO’nun yanında Türkiye bayrağının da çekilmesi bu ülke açısından uluslararası hukukun ihlali ve yeni bir kriz demektir.

Aslında Türkiye, ÖSO’nun ne gücüne ne de birliğine güvenmekte, diğer yandan Suriye denkleminde bu pozisyonla yeniden belirleyici olabileceğini hesaplamaktadır. AKP bunu tarihi bir fırsat olarak değerlendirdi. Çünkü bir yandan Türkiye’nin Soçi dışında kalmaması için Rusya’nın tavizler verdiğini gördük.

Diğer yandan ABD ve batılı devletlerin Türkiye’nin NATO’ya da yakınlaştırılması için Afrin operasyonunu bir fırsat olarak değerlendirdiklerini izledik. AKP de bunu gören bir yerden esas olarak zeytin dalını ABD ve NATO’ya uzattı ve karşılığını da aldı diyebiliriz. O yüzden uluslararası hukuk ihlali ya da işgal olarak nitelendirmeler AKP’yi durdurmadı, durmuyor da. Çünkü Türkiye, ABD ve NATO’nun desteğini görüyor ve güveniyor.”

“Afrin çok uluslu yeni bir çatışma merkezidir”

Operasyonun Türkler, Kürtler, Araplar arasında bir kopuşa sebep olmayacağına da dikkat çeken Yiğit, ancak devlet nezdinde Türkiye’nin uluslararası hukuk açısından ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Türkiye’nin bir yandan Rusya’yı diğer yandan ABD’yi idare etme kurnazlığının var olduğunu ifade eden Yiğit, “Öte yandan fiili olarak komşuları Suriye, Irak ve İran’la karşı karşıya gelmiş durumda. İlk kez böyle bir karşı karşıya geliş söz konusu. İleride bu krizin uluslararası boyuttaki etkileri görülecektir. Çünkü AKP Afrin’i kolayca ele geçirmiş olabilir, ama bu bölge üzerindeki tasarrufu o kadar kolay olmayacaktır. Çünkü Afrin çok uluslu yeni bir çatışma merkezidir artık” diye aktardı.

“Herkes için rüşvet olarak görüldü”

ABD ve Rusya’nın Türkiye’nin Afrin’de olmasına sessiz kalmasına ilişkin de konuşan Yiğit, Rusya’nın İdlib odaklı kurgularından dolayı operasyona yeşil ışık yaktığını, ABD’nin Fırat’ın doğusundaki Kürt müttefikliğine odaklandığını söyledi:

“Dolayısıyla Fırat’ın batısı üzerinden Türkiye’yle müzakere yürütme ve müttefiklik ilişkilerini iyileştirme fırsatını değerlendirdiği görüldü. Baştan itibaren tutumu bu yöndeydi. ‘Biz Afrin’de yokuz’ anlayışıyla hareket etti. Aslında Afrin her taraf açısından bir nevi rüşvet olarak görüldü. Ama AKP’nin iç siyasete yönelik propaganda malzemesi açısından bakıldığında, iktidarını sürdürmenin bir aracı olarak fetihçi bir program kurguladığını görüyoruz. Afrin’i esas aldı ama hedefini Membiç ve hatta Sincar (Şengal) olarak da gösterdi. Bunlar iç siyaset malzemesidir. Ama bu söylem ABD ile yürütülen diplomasi ve Tillerson’un vaatleriyle daha yüksek bir hedef olarak sunuldu.

Evet, AKP hem üzerine kalan cihatçı krizini çözmek için alan açmak istiyor hem de her çeşit milli ve fetihçi duygularla iç siyasete pompaladığı ‘ulusal güvenlik’ meselesini, en azından seçimlere kadar işlemek istiyor. Ancak gerçekleşebilirliği ne oranda diye bakacak olursak; birincisi, Tillerson bütün vaatleriyle birlikte gitti. Zaten öyle bir anlaşma olmadığı da ortaya çıktı. Anlaşmaya değil ‘anlayışa’ varmak denen şeyin sahada bir karşılığı olmadığı da açıktır. Tel Rıfat ve Membiç’i hedef gösteren AKP’ye Rusya’dan değil; ama ABD’den cevap geliyor zaten.”

“Türkiye komşu devletleri karşısında görecek”

YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekilmesi talebinin kolay gerçekleşecek bir şey olmadığını da kaydeden Yiğit, “Sincar’ı hedef alan aynı fetihçi kurgu boşa çıktı. Zira bu hamasetin askeri anlamda bir karşılığı olmadığı, sadece propaganda düzeyinde kaldığı görüldü. Çünkü PKK Sincar’dan çekildikten sonra ‘Sincar operasyonunu başlatıyoruz’ denildi. Bu gelişmeleri iç siyasete yönelik propaganda malzemeleri olarak okumak gerekir. Bu arada AKP her ne kadar bir taraftan Rusya diğer taraftan ABD’nin gözünün içine bakıyorsa da, her adımında karşılaşacağı esas problem komşu devletlerin egemenlik ihlalidir ve karşısında Suriye, İran ve Irak’ı görecektir” dedi.

“ABD Soçi’yi Cenevre’ye taşıma hedefinde”

Suriye’de işgal altındaki toprakların özgürleştirildiğini, selefi grupların çözüldüğünü ifade eden Yiğit, Suriye savaşının finali denilen İdlib operasyonun da giderek yaklaştığını işaret etti.

Suriye ve müttefiklerinin şu anda odaklandıkları tek konunun İdlib olduğunu vurgulayan Yiğit, son olarak şunları söyledi:

“Tüm müttefiklerin ve özellikle Rusya’nın İdlib’ten sonra Suriye’nin siyasi çözümüne dönük kurgusunun çerçevesi Soçi müzakerelerinde belirlenmişti. Bu çerçeve çözümün merkezinde Kürtlerin bulunduğu bir prensibi esas alıyor. Rusya’nın Soçi’de müzakere ettiği özerklik de dahil Kürtlerin jeopolitik konumu ve Suriye’nin geleceğini belirleyecek demokratik bir anayasa sürecini devam ettirme hedefi vardır. ABD’nin ise yanına çektiği Türkiye üzerinden, özellikle Afrin’de edindiği pozisyonun ağırlığıyla Soçi’yi Cenevre’ye taşıma hedefi vardır. ABD’nin Soçi’yi Cenevre’ye tahvil etme ile Rusya’nın Soçi’yi devam ettirme hedeflerinin merkezinde şu anda Türkiye oturuyor. Bundan dolayı öyle görünüyor ki hem Rusya hem ABD bir süre Türkiye’nin gözünün içine bakacaklar. 

Ayrıca önümüzdeki dönemde, çok büyük bir iddia olarak dile getirilmese de yeni bir açılım süreci ile karşılaşma ihtimali yüksektir. Veriler şu yöndedir; Afrin’in çok taraflı müdahalelerle adeta bir rüşvet olarak verildiği kanaati var. Diğer yandan, ABD’nin Fırat’ın batısı üzerinden Türkiye’ye uzattığı ‘zeytin dalı’ ve son olarak Sincar hedef gösterildiğinde PKK’nin oradan çekilerek yerini Irak güçlerine bırakması ve benzeri gelişmeler, yeni bir açılım süreci için kartların biriktirildiği kanaatini güçlendiriyor. Ama olası bir açılım süreci için, Rusya’nın mı yoksa ABD’nin mi öncülüğünde başlatılacağı kısmı kritiktir. Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.” 


Mezopotamya Ajansı

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Futbolun fenomenolojisi: "Futbol Düşünürken Aslında Ne Düşünürüz?"
Sonraki Haber
Dolar yeniden 4 lirayı aştı