Ana SayfaKültür-SanatBarış Atay: Hiçbir karanlık dönem yoktur ki bitmemiş olsun, biz de bu karanlıktan çıkacağız

Barış Atay: Hiçbir karanlık dönem yoktur ki bitmemiş olsun, biz de bu karanlıktan çıkacağız

HABER MERKEZİ – Yönetmen, tiyatrocu ve sinema oyuncusu Barış Atay’la tüm ülkede yasaklanan “Sadece Diktatör” oyununu, Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde Türkiye’de sanatçı ve sanat kurumlarına olan baskıyı konuştuk. “Bunu sadece bizim oyuna getirilmiş bir yasak olarak düşünmemek lazım” diyen Atay’a göre bu yasaklama, siyasi iktidarın artık özel tiyatroları da sıkı bir baskı altında tutacağının göstergesi. Ancak Atay, her şeye rağmen umutlu: “Dünyada hiçbir karanlık dönem yoktur ki bitmemiş olsun. Zaten karamsarlıkla ya da umutsuzlukla bir mücadele yürütmek de mümkün değil.”


Röportaj: Ateş Alpar


Kim bu diktatör? Ve diktatör oyunu nasıl çıktı?

Aslında diktatör belli bir kişiden çok genel olarak diktatörlüklerin yapısını ve bu diktatörlükler oluşurken kendini muhalif olarak tanımlayanların da etkisinin ne olduğunu anlatan bir oyun. Birçok diktatörden bahsediyor. Bu yüzden de adı “Sadece Diktatör”. Benim tek kişilik bir oyun oynama niyetim vardı. Onur’a bu niyetimizden bahsettim o da bu oyunu yazdı. Hem geçmişi hem günümüzü yakalayan bir metindir. Caner de sahneledi. Bu şekilde ortaya çıktı.

Oyun “diktatör” kavramına bizi nasıl çekiyor?

Oyun bir diktatörün ağzından, zihninden toplumsal bir analiz sunuyor. Bir süre sonra seyirci olarak söylediklerini içselleştirmeye, empati yapmaya başlıyorsunuz.

Böylesi sert bir dönemde diktatör oyununu oynamanın zorlukları nelerdi? Karşınıza ne gibi sorunlar, zorluklar çıktı?

Türkiye’de birçok turnede sahne bulma sıkıntısı yaşadık. Yurtdışı turnelerimizin bazılarında konsoloslukların engelleme çabası oldu. Sonraki süreç malum, Artvin’deki turneden başlayarak önce Kadıköy sonra Ankara, İzmir, Kocaeli ve şimdi bütün Türkiye’de oyun yasak.

Bunca zaman oynanan, birçok kentte sahnelenen oyunu neden şimdi yasaklama gereği duydular?

İlk iki sezonunda genelde yurtdışında oynadığı için AKP’nin kendi tabanının oyundan çok haberdar olduğunu sanmıyorum. Üçüncü sezonda Türkiye turnesi hızlanınca rahatsız olmaya başladılar ve müdahale etme gereği duydular. Fakat bunu sadece bizim oyuna getirilmiş bir yasak olarak düşünmemek lazım. Bu, zaten yıllardır müdahale etmeye çalıştıkları kültür sanat alanında artık özel tiyatroları da sıkı bir baskı altında tutacaklarının bir göstergesi.

Kapatılan sanat kurumları var. Mesela Adana’da MKM kapatıldı. OHAL’den dolayı kapatılan sanat kurumlarına dair neler söylemek istersiniz?

Bu biraz önce söylediğim gibi AKP’nin kültür sanat alanına olan baskısının gittikçe artacağının işareti. Yasaklamaları sadece ben ya da Kadıköy Emek Tiyatrosu değil birçok muhalif tiyatro yaşamakta. Önce, Genco Erkal’ın oyunu yasaklandı, sonra Rutkay Aziz ve Taner Barlas’ın ve sonra da benimki… Arada amatör üniversite tiyatrosu ve birçok küçük ölçekli grup da bu durumdan muzdarip oldu.

Türkiye’de sanata yönelik sansür var ama diğer yandan hükümet kendi lehine filmler de çekiyor. Nasıl yorumlamak gerek?

Hükümetlerin sinemayı ya da diğer sanat dallarını propaganda için kullanması şaşırtıcı değil fakat görünen o ki AKP bu konuda çok da etkili ürünler ortaya koyamıyor. Zaten ısrarla bizlere saldırmasının altında onunda etkisi var.

Sizi ilk olarak “Arka Sıradakiler”de tanıdık, daha sonra gelişen süreçte sanıyorsam biraz kendi kabuğunuza çekildiniz. Ve Gezi sürecinde daha çok gördük sizi. Uzun zamandır popüler kültürden soyutladınız kendinizi, bir sinema filmi çektiniz.

Ben kendimi soyutlamadım. Dizi oyuncusu olmadan önce de politik biriydim. Siyasetle ilgileniyordum. Gezi direnişi süresince bu çok görünür olunca işimi kaybettim. Fakat zaten tiyatro devam ediyordu. Ben de popüler kültüre bağımlı kalmaktansa sadece tiyatro yapmaya karar verdim.

“Eksik” isimli filmle başladınız yönetmenlik kariyerinize. Film, 80 dönemini de anlattı. Sizin filmin asıl meselesi olan “12 Eylül dönemi ve dönemin sürgüne göndermeleri, ötekileştirmeleri, işkenceleri” günümüzde yeterince anlaşılabiliyor mu? Çünkü bu tür filmler çok yapıldı. Film nasıl gelişti? İlerleme aşamasından biraz bahseder misiniz? Filmin bir bölümü Adana’da geçti çünkü sizin de burada bir geçmişiniz var.

İşsiz kaldığım dönemde yazdığım bir hikayeyi filme çekmeye karar verdik. Mehmet ve Şeref senaryosunu yazdılar. Tanıdığımız sanata değer veren insanların sponsorluklarıyla filmi çektik. 12 Eylül’ü yaşamış bir ailenin çocuğu olarak o dönemi anlatmaktan ziyade darbenin etkilediği ailelerin günümüze kadar yaşadığı sancıları anlatmaya çalıştım. Bu açıdan bakıldığında, film 12 Eylül’le ilgili çekilmiş diğer filmlerden biraz farklı bir noktada duruyor  diyebiliriz Adana’da, çektiğimiz sahneler darbe dönemindeki sahnelerin dış mekan olarak kullanıldı. Adana’da okudum, Antakyalıyım, o yüzden ilk filmi buralarda çekmek istedim.

Yakında var mı bir film projesi veya yeni oyun projesi?

İkinci filmi Ağustos ayında çektim. Şuan post prodüksiyon aşamasında. Yeni oyun da Eylül gibi provaya başlayacak. Yeni sezonda hazır olur.

Son olarak içinden geçtiğimiz bu karanlık dönemden çıkabilecek miyiz? Geleceğe dair umudunuzu sormak istiyorum…

Elbette çıkacağız. Dünyada hiçbir karanlık dönem yoktur ki bitmemiş olsun. Zaten karamsarlıkla ya da umutsuzlukla bir mücadele yürütmek de mümkün değil.

Previous post
50. SİYAD Ödülleri sahiplerini buldu
Next post
İranlı kadınların 8 Mart'ta söylediği marşın hikayesi