Ana SayfaÇalışma Yaşamıİç savaşların kıskacında Suriyeli işçiler – Kıvanç Eliaçık

İç savaşların kıskacında Suriyeli işçiler – Kıvanç Eliaçık

“İşimizi çalan mülteciler değil, patronlar! Yarın bizim de başka bir ülkede mülteci olmayacağımızı kimse garanti edemez!”


Kıvanç Eliaçık


Zengini yoksulu, turisti göçmeni, işçisi ve patronuyla; Türkiye’nin her yerinde Arapları görmeye alıştık. Dikkatsizce hepsine Suriyeli demeye ve Suriyelilerin toplumsal hayat üzerindeki etkilerini tartışmaya başladık. Bölge ülkelerinden Lübnan’ın Suriyeli göçmenlerle yaşadığı ekonomik ve siyasi deneyimler Türkiye için önemli dersler içeriyor.

Lübnan’da Suriye İç Savaşı öncesinde yaklaşık 500 bin Suriyeli göçmen ve 500 bin Filistinli mülteci yaşıyordu. Bu rakamlara savaştan kaçan 1.5 milyon kişi daha eklendi. 6 milyon kişinin yaşadığı ülkede nüfusun yaklaşık yarısı göçmenlerden oluşuyor.

İnşaat, tarım ve temizlik gibi işkollarında Lübnanlılardan daha düşük ücretlere çalıştırılan Suriyeliler, istihdam ilişkilerini ve kamu hizmetlerindeki arz talep dengesini değiştirdi. Göçmen emeği sömürüsü Lübnan ekonomisinin temel öğesi haline gelirken göçmenlere yönelik ayrımcılık ve şiddet olayları artıyor.

Suriyeliler, 1950’lerden bu yana, işsizlik, altyapı eksiklikleri ve ayrımcılıktan uzaklaşıp yeni bir hayat kurmak veya geride kalan ailelerinin geçimini sağlayabilmek için yurtdışına göç ettiler. Türkiye’ye hatta Güney Amerika ülkelerine gidenler oldu. Ama Lübnan dil, lehçe ve kültür benzerliği nedeniyle en çok tercih edilen rotaydı.

Lübnan’daki iş gücünün önemli bölümünü her zaman Suriyeliler oluşturdu. Lübnan İç Savaşı sırasında ülkeyi terk etmediler ve yerli halka beraber sıkıntılar çektiler. Savaşta yıkılan şehirleri tekrar inşa ettiler. 2011’den beri yeni bir belirsizliği; Suriye İç Savaşı’nın Lübnan üzerindeki ekonomik ve siyasal etkilerini yaşıyorlar.

Lübnan’da Suriyeli işçilerin %39’u inşaatlarda, %33’ü mevsimlik tarımda, %20’si temizlik işlerinde çalışırken sadece %2’si sanayide çalışıyor. Beyrut’taki bütün kapıcıların Suriyeli olduğu söyleniyor. Patronlar, Lübnanlı işçileri çıkartıp yerlerine göçmenleri alıyor. Özellikle, daha düşük ücretleri ve daha uzun saatler çalışmayı kabul etmek zorunda olan Suriyeliler tercih ediliyor. Yeterli eğitim ve mesleki becerilere hatta gerekli resmi evraklara sahip olmayanlar kısa süre çalışıp yerlerini başka bir hemşerilerine bırakıyorlar. Bakanlık işsizliğe çare bulmak için yabancı istihdamını zorlaştıran yeni düzenlemeler yapsa da kayıt dışı ekonomi de adeta bir Suriyeli tekeli oluşmuş durumda.

Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne göre Lübnan’da 5 kişilik bir ailenin geçinebilmek için yıllık 7.800 Amerikan Dolar’ına ihtiyacı var. 5400 dolarlık resmi asgari ücret buna yetmezken Suriyelilere uygulanan ‘fiili asgari ücret’ sadece 3000 Dolar. ILO’nun “Suriyeli Mültecilerin Lübnan’a Etkisi ve İstihdam Koşulları Raporu” ücretlerin çok düşük ve yasal düzenlemelerin yetersiz olduğunu söylüyor. Suriyeli işçiler aynı işi yapan Lübnanlı mesai arkadaşlarına göre %40 daha az kazanıyor.

Emek göçünün yarattığı güvencesizlikten kadın işçiler daha fazla etkileniyor. Suriyeli işçilerin sadece %20’si kadın ve çalışan kadınlar aynı işi yapan erkeklerden yaklaşık %40 daha düşük yevmiye alıyor. Suriyeli emekçiler aylık ortalama 277 dolar kazanırken bu rakam kadın işçiler için 249 dolara düşüyor. Suriyeliler arasında işsizlik oranı %30, kadınlar arasında ise %68.

Mültecilerin düşük ücretlerle işgücüne dâhil olması ülke genelinde işsizliği ve yoksulluğu yükseltiyor. Lübnan’da işsizlik 2012 yılında %11 iken, 2016’da %25’e çıktı. İşsizlik ve istihdamdaki belirsizlikler Lübnanlıları göçe yönlendiriyor. 170 bin Lübnanlı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Lübnanlı esnaflar Suriyelilerin açtığı dükkânlarla rekabet etmekte zorlanıyor. Şirketler Lübnanlı işçilerin ve sendikaların taleplerini dikkate almıyor. Kamu kuruluşları bile greve çıkan işçilerin yerine Suriyeli taşeron işçileri çalıştırıyor.

Lübnan’da göçmenler ülkenin hassas mezhep dengesini bozan unsurlar olarak görülse de İç Savaş sırasında ülkede bulunan Suriyeliler, mezhep çatışmalarından çok fazla etkilenmemişti. Ama Suriye İç Savaşı’nın siyasi gelişmeleri Lübnan’daki yaşantılarını alt üst etti. Suriye’deki memleketleri hatta isimleri bile önyargılara neden oluyor. ÖSO veya Esad destekçisi olmakla itham edilip işten atılıyorlar, maaşlarını alamıyorlar. Askeri veya siyasi bir gelişmenin ardından evlerinden kovuluyorlar hatta gasp ediliyorlar.

Bu saldırılara dayanamayıp ülkeyi terk edenler var. Kimisi geri dönüp silahlı gruplara katılıyor, kimisi de Lübnan’da öğrendikleri mesleki deneyimleriyle memleketlerinde kendi işini kuruyor. Suriye’nin doğusunda El Hamra Fırını veya Beyrut Kasabı tabelaları asılıyor.

Basında, mültecilere yönelik düşmanca ve kışkırtıcı haberler yayımlanıyor. “300 bin hamile Suriyeli kadın bulunduğu, Lübnanlıların yakında azınlıkta kalacağı” gibi konular gündemi meşgul ediyor. Mültecilerin karıştığı suç olayları kulaktan kulağa yayılıyor. Sosyal medya linç ve saldırı çağrıları paylaşılıyor.

Suriye ordusu yıllarca Lübnan topraklarında konuşlanmıştı. Bugün yüzlerce Hizbullah savaşçısı Suriye’de savaşıyor. Suriye istihbarat teşkilatı Muhaberat, hala Lübnan sokaklarını gözetliyor. Mülteci akınıyla beraber iki ülkenin ekonomisi ve siyaseti birbirine daha bağımlı hale geldi. Lübnan’ın ekonomik sorunlarını aşması için önce Suriye’de suların durulması gerekiyor. Ama kimse bunun yakın zamanda gerçekleşeceğini söyleyemez.

Savaşı işyerlerine ve yoksul sivillerin günlük yaşamlarına taşıyan güvencesiz çalışma biçimlerine bir an önce son vermek gerekiyor. Suriyeli ve diğer göçmen işçiler arasında faaliyet yürüten işçi sendikalarından önemli bir mesaj var: “İşimizi çalan mülteciler değil, patronlar! Yarın bizim de başka bir ülkede mülteci olmayacağımızı kimse garanti edemez!”


Bu yazı Siyaset Dergisi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.
Previous post
Utanç yüklü her şey – Elend Aydın
Next post
Siyasette yalan – Hannah Arendt