Ana SayfaManşet‘Yüksel’e döneceğim’ diyen Nuriye Gülmen’den kadınlara mesaj

‘Yüksel’e döneceğim’ diyen Nuriye Gülmen’den kadınlara mesaj

HABER MERKEZİ – KHK ile ihraç edildiği işine geri dönebilmek için 324 gün boyunca açlık grevi eylemi yapan Nuriye Gülmen, direnişe başlama öyküsünü anlatırken ‘söz hükmünü artık yitirmişti’ diyor. Daha önce duyduğu tüm tedirginliklerin sona erdiğini de belirten Gülmen, “Zincirlerimden başka kaybedecek bir şeyim yoktu gerçekten ve onları da kaybettim. Bu benim için insanlaşma süreciydi” derken, direnişi boyunca kadınlarla birlikte yürüyor olmanın gücünü çok iyi hissettiğini de vurguluyor.


Röportaj: Pelin Özkaptan


Ankara Yüksel Caddesi’nde tek başına ‘işimi istiyorum’ talebini haykıran bir kadın olarak tanıdık ilkin onu. Sonra tek başına başlattığı eylem eklemlenerek büyüdü. Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildiği işine geri dönebilmek için kendisi ile aynı deneyimi yaşayan Semih Özakça ile birlikte 324 gün boyunca açlık grevi eylemini sürdürdü Nuriye Gülmen. Bugün ise açlık grevi sonrası hem tedavisine hem de ‘beni özgürleştirdi’ dediği direnişine devam ediyor.

Nuriye’nin yalın, sahici ve içten anlatımı ile mücadelesinin tüm evrelerini, direnişin içinde kadın ve kız kardeş olmanın zorluk ve güzelliğini konuştuk.

En başa Yüksel’deki ilk güne dönersek… Tek başına ‘Açığa alındım işimi istiyorum’ yazılı bir dövizle beliren bir kadın ve uzun bir direniş süreci. Seni oraya tek başına çıkaran güç, duygu, cesaret neydi?

Aslında oraya çıkaran bir güç ya da cesaret değil tam olarak. Ben bunu adalet duygusu olarak tarif ediyorum. Cesaret konusuna gelince; bunu cesur olanlar yapabilirmiş ya da insanlar cesur olanlar ve olmayanlar şeklinde ayrılıyor gibi düşünüyorlar ama öyle değil. Beni oraya çıkaran gücün ideolojik bilinç olduğunu düşünüyorum. Aslında bu bir zorunluluk bence.

Yüksel’e çıkmadan önce birçok kişiyle konuştum. Özellikle işten atılan, soruşturma geçiren, barış imzacısı olan akademisyenlerle konuştum. Onları davet ettim bir şeyler yapmamız lazım, birlikte yapalım diye. Çünkü işinizden haksız yere çıkarıldığınızı düşünüyorsanız, bu haksızlığı sadece sözle ifade etmenin bir anlamı yok. Bunu eylemle anlatmak gerekiyor. Hatta bizi açlık grevine götüren süreç bunun da yeterli olmadığını gösterdi. Sistem insanları o kadar duyarsızlaştırmış ki… Bir şeyleri insanlara hissettirebilmek için daha yakıcı bir şekilde anlatmak gerekiyor. Söz hükmünü yitirdi derler ya, öyle. Tabii ki anlatmanın da bir anlamı var ama yetmiyor.

Adalet duygum çok zedelendi çünkü son 2 yıldır. Bütün çalışma hayatım mücadele ile geçti. Daha önce de işten atıldım, geri dönmeye hak kazandım sonra tekrar böyle bir süreç. Artık bir şey yapmazsam kendime olan saygımı yitirirdim. Şu duygunun herkeste olması gerektiğini düşünüyorum: ‘Bunu bize yapamazlar.’ Emeğimizi bir çırpıda silip bizi hiçe sayamazlardı. Bunları kabullenmek adaletsizliği kanıksamış olmak demek. Bu süreçte birilerinin cezalandırılması gerekiyorsa onlar bizi işten atan insanlar.

‘OHAL ile insanların kafasına hapishane kurdular’

Ben insanlara eylemi anlattığımda OHAL var, IŞİD var, gözaltına alınıp kaç gün tutulacağımız belli olmaz tepkileri geldi. Evet o zaman gerçekten çok belirsizdi. Ama öylece duramazdım da. Anlattıklarım karşılık bulmadı ve ben tek başıma yaptım. Zaten en başından beri kimse olmasa da bunu yapacaktım.

Cesaret meselesi de bende başlarken bilmiyordum ne olacağını. Daha önce de gözaltına alınmıştım ama OHAL tabi insanların kafasında farklı bir algı yaratıyor. Bir şeylerin çok değiştiğini düşünüyorsun. Öyle değil halbuki Dilek Doğan katledildiğinde, Kürt illerindeki katliamlar yapıldığında 3 yaşındaki bebek öldürüldüğünde OHAL yoktu. OHAL’e ihtiyaçları yok yani bu zaten yapıyorlardı. Değişen şey insanların kafasına hapishane kurmak oldu. Sana hiçbir şey yapmaman gerektiğini kanıksattılar. Beyinleri teslim almak için yaptıkları bir şeydi evet kısmen başarılı oldular ama Yüksel direnişi çok büyük bir yarık açtı, o hapishaneyi kaldırdık.

‘Eylem en başta beni gerçekten özgürleştirdi’

Tüm bu yaşadığın süreç sende neleri değiştirdi?

Direnmek gerektiğini düşünmek ile direnmek arasında çok büyük fark var. Daha önce de uğradığım haksızlıklara karşı mücadele etmiştim ama bu çok farklıydı. Hayatım tamamen değişti ve nasıl yaşarsanız öyle düşünmeye başlıyorsunuz. Yaşam pratiğini, düşünme biçimini değiştiriyor. Ben Ankara’da yaşamıyordum mesela bir evim yok orada. Bizleri davet edenlerin evlerinde kalıyoruz. Semih, Esra ve ben yepyeni bir hayatım oldu. Çok şeyi değiştirdi aslında. Eylem en başta beni gerçekten özgürleştirdi. Benim için aslında bir insanlaşma süreciydi, hiç kendimi bu kadar tam hissetmemiştim. Çok çok özgür hissettim. Gerçekten zincirlerimden başka kaybedecek hiçbir şeyim yoktu ve onları da kaybettim (gülüyor). Çok yoğun duygular yaşadım. Her şeyi layıkıyla yaşayıp hissettiğimi düşünüyorum. Kendimi çok rahat ifade edebildim.

O kadar saldırıya rağmen hayatımın hiçbir döneminde kendimi o kadar güvende hissetmemiştim. Kendimi halkın kollarına bırakmış gibi hissettim. Bütün bunlar insana öyle güç veriyor ki. İnsanlar hayret ediyor nasıl 324 gün açlık grevi yaptınız diye. Ama o hissettiğimiz hisleri tarif etmem mümkün değil. Başka türlüsü gerçekten mümkün olmuyor. Açlık grevini sonlandırmak bile zordu. Tutsakken açlık grevimizi sonlandırmamızı istiyordu insanlar. Bana bu çılgınlık geliyordu. Direnmekten vazgeçtikçe saldırıların daha büyüğü geliyor çünkü.

‘Kadınlarla birlikte yürümenin gücünü hissettim’

Yüksel’den açlık grevine oradan cezaevine ve tekrar dışarıya. Bu dönemlerde pek çok kadından, hatta dünyadan destek mesajları aldın. CNN seni 2016’nın önde gelen kadınlarından biri olarak gösterdi, sana bugünün Roza’sı benzetmesi yapanlar da oldu. Tüm bu deneyimler ışığında mücadelede kadın olmayı nasıl tarif edersin?

Bir kadın olarak zaten mücadele etmek çok daha zor. Çünkü bağlarımızdan kurtulmak bizim için daha zor. Mesela bir erkeğin bunu yapması ailesi tarafından daha olağan karşılanabilir ama kadınınki öyle değil. Benim ailem de mesela bunu kolay kabullenecek bir aile değildi. İnsanlar ne der düşüncesi hakim. O feodal bağları kaldırmak bizim açımızdan daha zor. Tabii erkek de olsa çocukları için endişelenirler ama bizim için bir adım daha zor.

Ben bu süreçle çok harika kadınlar tanıdım. Bizim birbirimize tutunmamız, verdiğimiz güç çok farklı. O kız kardeşlik duygusu çok farklı. Bir sürü kız kardeşim oldu diyebilirim bu süreçte. Direniş öyle bir şey ki normalde insanlarla böyle yakın olmak için uzun bir zamana ve deneyimlere ihtiyaç olur ama direnişte öyle değil. Öyle bir duygu geçiyor ki iki tarafta da. Kısa sürede güzel dostluklar edindim. Bir anda birbirimizi görüyoruz ve sanki bin yıldır tanışıyormuşuz gibi oluyor. Orada birlikte olmak bizim için en temel referanstı. İşte buradayız demek ki kardeşiz, demek ki yoldaşız. Ve kadınlar benim için hep farklı oldu. Kadınlarla birlikte yürüyor olmanın gücünü çok iyi hissettim.

‘Yüksel’e geri döneceğim’

Bundan sonraki sürece dair neler planlıyorsunuz, neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Yüksel direnişi devam ediyor. Bu beni çok rahatlatan bir şey oldu. Direniş sürüyor ve bende fiziki olarak tekrar kendimi topladığımda mevzim hala orada olacak. Bunu bilmek çok güzel. Mevzi orada bende hala oradayım aslında sadece fiziki olarak bulunamıyorum.

Şimdi ise programlar yapıyoruz, söyleşiler başlayacak. İlki Ankara’da olacak sonra diğer illere de gideceğim.

Ben hastaneden çıktığımda hemen İnsan hakları anıtına gitmek istedim. Ama herkes henüz erken olduğunu düşünüyor (gülüyor). Umarım ben iyileşmeden direniş kazanmış, insanlar işlerine dönmüş, anıt özgürleşmiş olur ama öyle olmazsa ben yine Yüksel’de olacağım.

8 Mart vesilesiyle kadınlara ne söylemek istersin?

Az önce dedim ya direniş beni özgürleştirdi diye öyle gerçekten. İnsan bir şey yapıyorsa önce kendisi için yapıyor. Bedelleri ağır olabiliyor ama hayat böyle yani. ‘Ayağında diken yarası olmayan yüzüne gül yaprağı süremez’ diye bir sözü vardı Tebriz’in öyle gerçekten. Özgür olmak istiyorsak –sistem içerisinde olabilecek en iyi haliyle- onurlu kalmak, güçlü olmak istiyorsak mücadele etmek hak aramak zorundayız. Bunun bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kadınlar olarak biz gerçekten her zaman daha fazla saldırıya uğrayıp, daha fazla sömürülüyoruz. Tüm kadınlar birlikte mücadele etmeliyiz.




Önceki Haber
Gözaltındaki gazeteci Hayri Tunç serbest bırakıldı
Sonraki Haber
İstanbul Tabip Odası’ndan tutuklu gazeteci Ahmet Şık’a ödül