Ana SayfaKültür-Sanatİşçi Filmleri Festivali ekibi: Sansüre karşı özgür bir perde sunuyoruz

İşçi Filmleri Festivali ekibi: Sansüre karşı özgür bir perde sunuyoruz

HABER MERKEZİ – Üreten herkesin kendi hikâyesini izlediği Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, bu sene 13. kez festival takipçilerinin huzuruna çıkıyor. Festival ülkede olup biten onca şeye sessiz kalınmaması için “Sessizlik Sinemada Güzel” sloganı ile izleyici ile buluşuyor. Ödüllü birçok filme ev sahipliği yapacak olan Festival, aynı zamanda filmlerin Türkiye prömiyerini de gerçekleştirecek. Ayrıca İtalyan yönetmen Michelangelo Severgnini’nin Yedek Köleler filminin dünya prömiyeri de festivalde gerçekleşecek. Festival emekçilerinden Özge Cengiz ve Sena Cenkoğlu ile festivalin geçmişini ve bugününü konuştuk.


Röportaj: Umur Dağlı


Festivalin serüveni nasıl başladı?

Özge Cengiz (ÖC): Bu serüven sevgili arkadaşımız Önder Özdemir’in yurtdışından esinlenerek “Neden Türkiye’de işçi sınıfı üzerine yapılmış bir festival yok?” sorusunu sorarak yola çıktığı, şimdiye kadar kimsenin cesaret edemediği bir hayalle başladı. Bunu sol hareketlerle birlikte yapabileceğini düşündü. Durumun doğası gereği bu festivalin ücretsiz, sponsorsuz ve yarışmasız olması gerektiğinin farkındaydı. Gönüllü arayışları sırasında Halkevleri, sendikalar ve meslek odalarıyla görüşüldükten sonra onların destekleriyle hayata geçirildi. Hatta ilk sene beklenmedik şekilde bir yankı oluşturdu. Konuklarımızın yardımlarıyla da güzel bir açılış gerçekleştirdik.

Türkiye’de uzun soluklu festivaller var ancak birçok festival ilk ya da ikinci senesinden sonra yapılamıyor. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali 13. senesinde… Bu festival nasıl bugünlere gelebildi?

ÖC: Çünkü ülkenin durumu gitgide herkesi etkiliyor. Herkes kendini daha kötü bir durumda buldukça kendinden öyküler aramaya başladı sinemada. Doğal olarak insanların festivale gün geçtikçe destekleri arttı ve bu festival bir işçi filmleri festivali değil de Türkiye insanının festivali haline geldi. Gönüllülerin yüksek performanslı çalışmasıyla birikimlerimizi arttırarak 13. senemize geldik. İlerleyen yıllarda daha da iyi yerlere geleceğimizi biliyorum ama tabi ki de daha fazla kişinin desteğine ihtiyacımız var. Şöyle ki, filmlerinden ücret talep etmeyen yönetmen ve yapımcılara ihtiyaç duyuyoruz. Bunun artması gerektiğini düşünüyoruz. Film yapma sürecinin zor bir iş olduğunu ve bir sürü emeğin harcandığının farkındayız ama bir yandan da filmlerin yapılma amacının insanlara ulaşmak olduğuna göre birçok kişiye ulaşabilmek adına bunun gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Sena Cenkoğlu (SC): Özge’nin dediği çok doğru. Özellikle son yıllarda yaşamak aslında bir emek ve işe dönüşmüş durumda Türkiye’de ve bu emeğin yansımasını görmek istiyorlar ve kendilerini buluyorlar biraz da festivalde. Festivalin sponsorsuz, bütçesiz olması… Festivali benzerlerinden ayıran çok özelliği var.

ÖC: Başka da bir örnek yok sanırım.

SC: Bildiğime göre yok.
ÖC: Kadın temalı festivaller var; Uçan Süpürge gibi, Gençlik Filmleri Festivali var.

SC: Queer Fest var.

ÖC: Ama hem işçi temasını hem öteki kimlik temalarını işleyen başka festivaller yok. Bu da festivalin ön planda olmasını sağladı.


Festival her ne kadar kolektif bir sürecin ürünü de olsa belirli mali ihtiyaçların olduğu aşikâr. Bunların fonlamaları nasıl gerçekleşiyor?

SC: Birçok festival gibi bizim de masraf kalemlerimiz oluyor. Bunun için pek çok festivalin ihtiyaç duyduğu bütçelere ihtiyacımız olmuyor. Çünkü salon görevlilerinden organizasyon ekibine, çevirmenlere kadar pek çok kişi gönüllü bir emekle işlerini yapıyor. Bu sene aldığımız bir karar ile gönüllü olarak gönderilebilen filmleri kabul ediyoruz. Dolayısıyla filmlere de maddi bir kaynak ayırmak zorunda kalmıyoruz. Belli harcamalarımızı da düzenleyicilerimiz karşılıyorlar ancak bunu da nakdi bir karşılık olarak değil salonlarımızın ayarlanmasını sağlayarak veya basılı malzemelerimizin baskı masraflarını karşılayarak gerçekleştiriyorlar. Belediyeler bizlere destekte bulunuyorlar.

ÖC: Aslında şöyle bir şey var. Yapılması ön görülemeyen bir şey, imkânsız gibi. “Kim bunu böyle yapar ki? Kimse destek veremez, imece usulü festival mi olur?” sorularını gerçekleştirdikçe insanların inancı artıyor. Tam da sola uygun bir şekilde devam ediyor festival.

SC: Başka bir yaşam algısını ortaya koyuyor aslında. Beni de başladığımdan beri en çok etkileyen yanlarından biri bu oldu. Çok ciddi anlamda paraya dayanan bir sektör sinema sektörü. Festival organizasyonu da aynı şekilde, fakat İşçi Filmleri Festivali bunun bu şekilde olması gerekmediğini, tamamen gönüllü bir emekle bütçesiz olarak ya da çok düşük bütçelerle çok güzel bir şekilde gerçekleştirilebileceğini de gösteriyor bence.

ÖC: Festival, bir şeyin başarılabildiğinden başka konularda da bir şeylerin başarıldığının en önemli örneğidir.

SC: Tabi en önemlisi festivalin ilgi çekiyor ve düzenli izleyicisinin olması. Her salonda, her yıl tanışık olduğumuz, festivali takip eden izleyicilerimiz var. Festival bir taraftan her yıl onların sayesinde ayakta duruyor. Onlar olmasa salonlar bize kapılarını açmayacak. Bütçesiz ve masrafsız bir şekilde bir etkinlik yapılır mı? Bir, iki kere yapılır, bir noktadan sonra insanlar kaçarlar ama İFF’nin ekibi de eski, çok uzun zamandır emek veren bir ekip. Genellikle hep aynı salonlarda çalışıyoruz. Tabi ki de bu alışkanlık ve günlük bir pratiğe dönüşüyor. Festivali 13 yıldır sürdüren de bu inanç ve adanmışlık bence.

Festival, İstanbul dışında Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da yapıldıktan sonra Anadolu’nun dört köşesine yayılıyor. Bu sene festivalin gerçekleşeceği şehirler hangileri?

SC: Festival ilk önce senin de bahsettiğin gibi İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da başlıyor. Bu yıl 8 Mayıs’ta Bursa’da başlayacak festival. Organizasyonu tamamlandı. Bunun dışında her sene Antalya, Adana, Mersin, Hatay, Trabzon, Çanakkale gibi şehirlerde gerçekleşecek her sene olduğu gibi. Bunlara her yıl yeni şehirler ekleniyor. Çünkü festival büyüdükçe, festival daha çok ilgi çektikçe daha çok izleyici topladıkça farklı şehirlerde ekipler de “Biz bu festivale destek olmak istiyoruz” diyerek festivalin organizasyonu gerçekleştiriliyor.

İstanbul’da nerelerde gösterimler gerçekleşecek peki?

SC: Her sene Beşiktaş, Beyoğlu ve Kadıköy’de gösterimler oluyor. Her sene neredeyse aynı salonlarda gösterimleri gerçekleştiriyoruz. Ardından mahallelerde de gösterimler yapılıyor. Beylikdüzü, Avcılar, Okmeydanı, Maltepe, Sarıyer’de mahallelerde gösterimler gerçekleşiyor.

ÖC: Her sene Ataşehir’in katkısıyla özel bir organizasyon gerçekleştiriliyor genellikle.

SC: Ancak merkez olarak Beşiktaş, Beyoğlu ve Kadıköy’de gerçekleşiyor gösterimler.

Festival her sene pek çok ünlü yüze ev sahipliği yapıyor. Bu seneki açılışta da birçok kişinin katılacağı tarafınızca açıklandı. Peki, festivale sinema sanatçılarının ve yazarlarının ilgisini ne durumda?

ÖC: Aslında festivalden haberi olmayan pek çok insan var. Her sene birçok kişiyi davet ediyoruz. İçlerinden festivali bilmeyen kişilere festivali anlattığımızda büyük bir ilgi gösteriyorlar ve festivalle mutlaka ilişkilerini devam ettiriyorlar. Her sene geçtikçe daha az yabancı bakışla karşılaşıyoruz.

SC: Sinema ve tiyatro doğası gereği muhalif bir sanat. Dolayısıyla festivalden haberi olan ve sektörün ve ülkenin içinde bulunduğu zor yaşam koşullarından muzdarip olan her oyuncu ve her sinemacı, her yönetmen elinden geldiğince bizlere destek olmaya çaba gösteriyor.

ÖC: Kendi sözlerini ve dertlerini anlatmaya geliyorlar aslında.

SC: Diğer festivallerde görüyoruz artık. Antalya Film Festivali’nde yerli yarışmasının kaldırıldığı bir ortamda, sanatçılar kendi sözlerini, isyanlarını, direnişlerini ortaya koyacakları bir mecra bulamaz hale geldiler. İşçi Filmleri Festivali bunun için çok güzel bir ortam sağlıyor aslında. Sansürsüz çünkü. Çünkü kaybedeceği bir şeyi yok. Dolayısıyla sözü ve isyanı olan tüm sinemacıların ve oyuncuların ilgi göstermeye başladığı, Türkiye koşulları değiştikçe ve zorlaştıkça daha çok ilgi görmeye başladığı bir festivale dönüşmeye başlıyor festival. Türkiye’de sansüre uğradığı için gösterilemeyen birçok filmi göstermeye çalışıyoruz. Özgür bir perde sunuyoruz birçok yönetmene. Genç yönetmenlerin filmlerini gösterebilecekleri bir mecra olmaya çalışıyoruz. Kolay kolay gösteremeyeceklerini düşündükleri filmleri göstererek onların endişelerini yıkıp sinema yapmalarını teşvik ediyoruz.

Geçtiğimiz yıllarda da bu yıl da birçok ödüllü filme ev sahipliği yaptı festival. Geçen sene Cannes’da en iyi yabancı film ödülü almış “Ben, Daniel Black” gösterildi. Bu seneki kitapçığınıza baktığımızda “Kalandar Soğuğu”, “Kaygı” gibi ulusal ve uluslararası birçok festivalde gösterimi yapılmış uzun ve kısa metrajlı filmler var. Bu sene festivalde bizleri neler bekliyor?

SC: Bu yıl 65 film gösteriyoruz. Bunların arasında Onur Saylak’ın “Daha”, Pelin Esmer’in “İşe Yarar Bir Şey” filmleri de var. Festivalimizi de Ercan Kesal’ın “Fındıktan Sonra” filmiyle, yönetmenin katılımıyla açıyoruz. Bunların dışında Türkiye’de sansüre uğramış, gösterilmemiş kimi filmler var. Örneğin “Hollywood Kaçakları” filmini ilk defa gösteriyor olacağız. İsveçli yönetmen Bo Widerberg’in sanırım 1971’de Sinematek’in gösterim programına aldığı fakat sansür yüzünden gösterilemeyen filmi “Kvarteret Korpen/Kuzgun Çıkmazı” filmi de programda. “Acting Class” filmi de gösterimi olacak hatta film ekibi de bizlerle birlikte olacak. Çekimleri 8 yılda 4 farklı seyyar satıcının yaşamlarındaki değişimi anlatan İstanbul’da İstanbul’un yankıları filmi de festivalimizin gösterim seçkisinde. Ayrıca daha önce İstanbul’daki çocuklarla bir atölye gerçekleştirmiş olan Rainbow Collective’in Bangladeş, İngiltere ve Türkiye’de çektikleri filmler var. Bu ekip genellikle çocuklarla birlikte filmler üretiyorlar. Onların bu filmlerini göstereceğiz.  6 Mayıs Pazar günü Kadıköy’ün Moda semtinde bulunan Mehmet Ayvalıtaş Parkı’nda festivalimizin kapanış etkinliği olacak. Gün içerisinde müzik ve eğlenceden sonra akşam Mert Kaya’nın “Aşk Bitti” isimli filmi gösterilecek. 7 Mayıs Pazartesi günü Beyoğlu Aynalı Geçit’te Türkiye’de Bir İşçi Olarak Oyuncu Paneli gerçekleştirilecek. Oyuncular Sendikası’yla ortak bir düzenlediğimiz bir panel bu. Panelin kolaylaştırıcısı Taner Rumeli olacak. Sermet Yeşil, Tilbe Saran, Mehmet Onat Öztürk ve Fırat Tanış’da konuşmacılar olarak etkinlikte bulunacaklar.

ÖC: Unutmadan ekleyeyim, İtalyan yönetmen Michelangelo Severgnini’nin 2018 yapımı “Yedek Köleler” (Schiavi di riserva) filmi Dünya prömiyerini festivalimizde gerçekleştirecek.

Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Film Festivali’nde “Bakur” filmine o zamana kadar sorulmamış eser işletme belgesinin sorulması, Antalya Film Festivali yönetiminin “Yeryüzü Aşkın Oluncaya Dek” filminin gösterimini engellemesi sonrasında festivalin belgesel yarışmacılarının festivalden çekilmesi, bu sene QueerFest’in Ankara Valiliği tarafından engellenmesi gibi olaylar yaşandı. Film festivallerinde bu tarz olayların yaşanmasının festivallere etkisini nasıl görüyorsunuz?

SC: Festivalleri ve sinema sektörünü çok olumsuz etkiliyor bu kısıtlamalar. Festivalleri çok niteliksizleştiren ve zayıflatan bir durum bu. Tepki de gören kararlar bunlar aslında. QueerFest’in yaşadıklarından bahsettin. Bu sene onlara destek vermek amacıyla festivalimizin Ankara seçkisinin bir gününü LGBTİ filmlerine ayırdık. Özellikle cevap vermeye çalıştığımız durumlar oluyor bunlar zaten bir şekilde bu tür kısıtlamalar toplumda da karşılığını buluyor.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

SC: Festivalin her zaman desteğe ihtiyacı var. Ülkedeki baskılar arttıkça böyle etkinliklere daha fazla ihtiyacımız oluyor. Umarız bizim gibi gönüllü emeğe dayanan başka çalışmalar da olur ve birlikte sesimizi yükseltiriz.


Uluslararası İşçi Filmleri Festivali 1 Mayıs’ta başlıyor

Previous post
AYM'den cezaevinin kitap yasağına dair karar: ‘İfade özgürlüğü ihlali’
Next post
HDP hangi boşlukları dolduruyor?