Ana SayfaGüncelTarık Ziya Ekinci: ‘Demokratım’ diyen herkes HDP’nin yanında yer almalı

Tarık Ziya Ekinci: ‘Demokratım’ diyen herkes HDP’nin yanında yer almalı

HABER MERKEZİ – Kürt siyasetçi ve yazar Tarık Ziya Ekinci, erken seçim sürecini ve “HDP’siz ittifakları” değerlendirdi, kendisine “demokratım” diyen herkesin HDP’nin yanında yer alması gerektiğini söyledi. Ekinci, Kürt partilerinin de HDP’nin yanında yer almasını istedi.


Röportaj: Sadiye Eser


Türkiye, olağanüstü şartlar altında 24 Haziran baskın seçimlerine gidiyor. Bir yandan MHP, AKP ve BBP’nin, diğer yandan CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’nin oluşturduğu ittifak bloklarının karşısında bir de Halkların Demokrasi Partisi (HDP) var.

Yüzde 10 seçim barajının varlığını koruduğu milletvekili seçimlerine tek başına girecek olan HDP, Cumhurbaşkanı adayı olarak ise tutuklu olan Selahattin Demirtaş’ı gösterdi.

Deneyimli Kürt siyasetçi-yazar Tarık Ziya Ekinci, ideolojik yakınlaşma ve kamplaşmaların en açık biçimde görünür hale geldiği seçimlere hangi koşullarda gelindiğini, AKP’nin amaç ve hedeflerini, kurulan ittifakları, HDP’nin bugün neyi temsil ettiğini, seçim sonrası olası tehlikeleri ve buna karşı yapılması gerekenleri değerlendirdi.

Mezopotamya Haber Ajansı’nın soruları ve Ekinci’nin yanıtları şöyle:

OHAL koşullarında baskın seçim kararı alındı. Öncelikle AKP-MHP ittifakının aldığı kararı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

OHAL koşullarında seçime gitmek hiçbir demokratik ülkede görülmemiştir. Baktığımız zaman demokrasisi henüz ikinci planda olan ülkelerde bile OHAL altında seçimlere gitmek kabul edilir bir durum değildir. Bunu elinde tutan siyasi gücün OHAL içinde ve itiraz dahi etmek mümkün olmayan KHK’lerle ülkeyi idare ettiği bir dönemde seçime gitmeyi kabul etmesi kendisi için büyük bir züldür, mağlubiyettir ve itibar kaybeden bir iştir. Asla tasvip etmediğim bir harekettir. Onların da bunu nasıl içine sindirebileceğini anlayamıyorum. Devleti yöneten, “Ben devlet adamıyım” diyen bir kişinin bu şartlarda seçime gitmeyi kabul etmesi ve insanları seçime zorlaması demek, “Çekilin ben tek başıma seçim yapacağım” demektir. Bütün siyesi partilerin el birliği yaparak “OHAL kaldırılmadan biz seçime girmeyeceğiz” demesi lazımdı. Ama ne yazık ki böyle olmadı.

MHP’nin çağrısıyla AKP’nin ülkeyi seçime götürmesinin nedeni nedir?

Baskın seçimin 3 nedeni var. Bunların başında ekonomi geliyor. Ekonomi alt üst oldu. Türkiye’de doların kuru süratle yükseliyor. Bu kadar bozulan bir ekonomik dengenin önümüzdeki yıla kadar tahammül etmesi mümkün değildir. 2019’a kaldığı takdirde ekonomi çok daha berbat bir hale gelecekti. AKP’nin böyle bir durumda seçime girmesi ve seçimde istediği sonucu alması mümkün değildi.

İkincisi ise, uluslararası alanda Türkiye’nin itibarı büyük oranda zedelenmiş durumda. Uluslararası alan dediğim zaman Hindistan’ı, Güneydoğu Asya’daki birkaç ülkeyi ya da Orta Asya’daki ülkeleri kastetmiyorum. Batı ülkelerini özellikle de Avrupa Birliği topluluğunu, ABD’yi ve Türkiye’nin yakın komşularını kastediyorum. Bu ülkeler nezdinde Türkiye’nin itibarı neredeyse kalmadı. İtibarı zedelenen bir ülkenin önümüzdeki seçimlerde çok daha büyük sıkıntı çekeceği ve toplumda büyük reaksiyon göreceği açıktır. Bu nedenle süratle bu açmazdan kurtulmaları gerekiyordu.

 Üçüncü neden nedir? 

Adalet mekanizması bakımından bugün dünyada en çok gazeteci Türkiye’de hapistedir. Basın özgürlüğü diye bir şey yok. Yine Türkiye’de siyasi şahsiyetlerin çoğunluğu baskı altında, düşüncelerini açıkça ifade edemiyorlar. Keza siyasi partiler de öyle. Üniversiteler darmadağın olmuş, Türkiye’nin en tanınmış akademisyenleri Barış Bildirisi’ne imza attıkları için bugün yargı önünde hesap veriyorlar. Aşağı yukarı bine yakın akademisyen işinden atılmış vaziyette. Yine sözde FETÖ’cü diye bir çetenin tasfiyesi amacıyla yapılan girişimlerde de yüz binlerce insan işsiz. Tutuklu sayısı ise yüz bin civarında.

Kürtler üzerindeki baskı ise ileri dereceye vardı. Bütün belediye başkanları tek tek tutuklandı ve bunların yerlerine kayyum atandı. 15 bin civarında aktif siyaset yapan Kürt cezaevinde. Bunlar FETÖ’cü politikaların ön planda olduğu dönemde FETÖ’cülerin sözde PKK veya KCK’ye açtıkları kampanyadan beri devam ediyor. O zaman ordu içerisindeki belli subaylara karşı açılan kampanya ters döndü, onların hepsi tahliye edildi, cezaları kalktı. Kimisi işine geri döndü, kimisi emekli oldu. Ama buna rağmen FETÖ’cülerin tutukladığı Kürtlerin hepsi hala içeride ve onları takiben hükümetin uyguladığı politika devam ediyor.

Adeta o günkü FETÖ’cülerin politikası bugün Kürtlere karşı devam ediyor. Bu derece sıkışmış, bu derece toplumun baskı altında olduğu bir ülkede bir siyasi partinin varlığını etkin bir biçimde sürdürmesi ve 2019’a kadar sessiz sedasız, halkın desteğini arkasına alarak yürümesi kolay değildir.

Türkiye’de ciddi bir kriz olduğu hissediliyor. Hükümet her ne kadar kabul etmese de her gün onlarca işyeri kapısına kilit vuruyor. Bu ekonomik krizin nedeni nedir?

AKP seçimi kolaylıkla alabileceğini hesap ediliyor. Cumhurbaşkanı seçilecek, Anayasa kökten değişmiş bir şekilde tek adam rejimi kurulacak. Tek adam rejimi döneminde de bu sıkıntıları aşabilmesinin yolu tek adamın elindeki güç olacak ve bir baskı rejimi kurulacaktır. Bu baskı rejiminin adı ‘faşizm’ olacaktır.

Bugün siyasi partiler arasında derinlemesine bir kutuplaşma oluşmuş ve AKP kendi arkasında büyük paralar dağıtarak güçlü bir destek sağlamıştır. Bu desteği zaman içerisinde kaybetme tehlikesi vardır. Çünkü yapılan yatırımlar taşa, toprağa yapılan yatırımlardır. Bu yatırımlar gelir getiren, ülkenin kalkınmasına katkı yapan, işsizliğe son veren yatırımlar değildir. Ekonomiyi daha çok bozacak yatırımlardır. AKP’nin arkasında duran zenginler de birer birer iflas edecekler ve bu iflaslar başlıyor. Dolayısıyla süratle seçime gitmek ve bu baskıdan kurtulmak mecburiyetindeydiler. Bunu zaten MHP de görüyordu. Bunun üzerine oturup, karar vermişlerdi. AKP, MHP’ye açıklattı bunu. Arkasından kendisi de onun önerdiği 26 Ağustos olacağına 24 Haziran olsun diye kararını verdi. Ve şimdi seçime gidecekler.

Türkiye’deki muhalefetin dağınıklığı ise devam ediyor, kutuplaşma devam ediyor. AKP seçimi kolaylıkla alabileceğini hesap ediyor. Cumhurbaşkanı seçilecek, Anayasa kökten değişmiş bir şekilde tek adam rejimi kurulacak. Tek adam rejimi döneminde de bu sıkıntıları aşabilmesinin yolu tek adamın elindeki güç olacak ve bir baskı rejimi kurulacaktır. Bu baskı rejiminin adı “faşizm” olacaktır. Siyasi partiler içerisinde evvela HDP tasfiye edilecek. Ondan sonra diğer partiler teker teker tasfiye edilecektir. Biçimsel olarak kalan bir iki parti de onun sözde destekçisi olarak kalacaktır. Yani Türkiye’de ciddi bir karanlık yaşanacak döneme giriyoruz.

AKP ve MHP’nin yanında CHP-İYİ Parti-SP-DP kendi aralarında bir ittifak oluşturdu. HDP yine ittifak dışında bırakıldı. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Başından beri yüzde 10 barajının devam ettirilmesinin tek nedeni HDP idi. Bu ittifak kararı alındığı zaman kafada bu hesap vardı. Diğer partilere ‘HDP ile iş birliği yapıyor, Kürtlerle iş birliği yapıyor, Türkiye’nin milli birliğine karşı siyasi partilerdir’ diye amansız bir propaganda yürüterek baskı altına tutulacaktı ve HDP ile ittifak kurmalarını engelleyecekti. Bunu gayet iyi biliyordu. Hiç kimse AKP’nin elindeki devlet imkânlarını kullanarak yaptığı propagandayı aşacak güçte değil. Eğer HDP’yi kendi aralarına alsaydılar veya alma cesaretinde bulunabilseydiler, açıktan bunları karşılarına alacaklardı. İşte ‘Vatan hainidir, bölücüdür, bölücülerle iş birliği yaptılar, amaçları Türkiye’yi bölmektir. Zaten başından beri belliydi Cumhuriyet Halk Partisi bölücü bir partidir’ diye böyle korkunç bir propagandayla diskalifiye ederek, seçimlerde zor duruma sokacaktı.

Diğer partiler için de aynı şeyi yapacaktı. Onun için barajı kaldırmadı. Çok iyi biliyordu ki barajdan zarar görmemek için diğer partilerde aralarında ittifak yapacaklar ve bu ittifaka da HDP’yi almayacaklar. “HDP elimde kapalı bir keklik gibi kalacak ve ben HDP’yi JÖH ve PÖH’lerle ezeceğim. Köylerde baskı yapacağım ve barajın altında düşüreceğim. Barajın altına düştükten sonra da Kürt bölgesindeki 80 milletvekili benim cebime girecek” diye düşünüyor. Çünkü bölgede HDP ve AKP’den başka oy alan parti yok.

Birinci parti eğer seçimi kaybederse yani barajın altında kalırsa milletvekillerinin tümü ikinci partiye gider. Hiç hak etmediği halde, oy almadığı halde bütün milletvekilleri oraya gidecek. Bu hesap yapılmıştı ve bu hesaba göre de sözüne ettiğim ittifakı kuran, yani karşı ittifakı kuran partilerde bu tuzağa düştü ve HDP’yi almadılar. Görelim bakalım seçim sonuçları ne olacak, ne ölçüde baskı yapacaklar.

Bu noktada Türkiye’deki sol, sosyalist ve demokratlara nasıl bir görev düşüyor?

HDP’yi tek başına bırakırlarsa, Türkiye demokrasi güçleri de kaybeder. Türkiye demokrasisi de kaybedecektir. Türkiye’de demokratım diyen bir insanın bu gerçeği görmesi ve bugün HDP’nin yanında yer alması gerekir.

Asıl iş Türkiye’nin “demokratım” diyen solcularına ve demokratlarına kalmıştır. Demokrasi cephesi etkin biçimde HDP’nin yanında yer alırsa ve Türkiye demokrasi cephesini güçlendirebilirlerse HDP barajı aşar ve bunların kurduğu tuzak bozulur. Ama bunu yapamazlarsa, HDP’yi tek başına bırakırlarsa, Türkiye demokrasi güçleri de kaybeder. Türkiye demokrasisi de kaybedecektir. Türkiye’de ‘demokratım’ diyen bir insanın bu gerçeği görmesi ve bugün HDP’nin yanında yer alması gerekir.

Bu şartlarda sizce HDP’nin seçimlerde nasıl bir yol izlemesi gerekir?

HDP açıkça bu politikayı teşhir edecek, anlatacak. Neden yüzde 10 barajı kaldırılmadı. Neden yüzde 10 barajı sadece ittifak yapan partiler için işlemeyecek de bu ittifaka katılmayan partiler için işleyecek? Bunun amacı neydi? Bunun amacı HDP’yi tasfiye etmek. Zaten HDP’yi fiili olarak tasfiye planı başlamış, 12 milletvekili parlamentodan atıldı. Şimdi Hakkâri milletvekiline (Abdullah Zeydan) ceza verildi. O da dâhil olacak ve 13 milletvekili atılmış olacak. Geri kalan milletvekillerinin birçoğu hakkında zaten davalar devam ediyor. Mahkûmiyet kararı çıktıkça bunları da atacaklar ve öyle bir hale gelecek ki belki önümüzdeki seçimlere varıncaya kadar seçim gününe kadar HDP’nin milletvekillerinin büyük bir kısmı kampanya dışı kalacak. Belki seçimlerde aday olsalar bile zor duruma düşecekler. Amaç HDP’yi tasfiye etmektir.

HDP neden tasfiye edilmek isteniyor?

Çünkü HDP izlediği politikayla Türkiye’de bugün burjuvaziyi temsil eden partilerin izledikleri politikalar karşısında tek alternatiftir. Bunu çıkardığınız zaman Türkiye’de diğer partiler birbirine eşit, aynı düşüncede, aynı fikirde olan, aynı ideolojiyi benimseyen partiler olur. İsimleri farklı partilerdir ama düzen karşıtı olan bu partilere karşı olan farklı bir görüş getiren, insan haklarına saygılı, kadın erkek eşitliğine saygılı, gerçek anlamda bir demokrasiyi kurmak isteyen siyasi parti olması açısından rejimin tek alternatifidir. Onun için rejim buna karşıdır. Yalnız AKP değil. Rejimin tümü karşıdır. Ordusuyla, derin devletiyle karşıdır ve tasfiye etmek düşüncesindeler.

Bu politikalar nasıl boşa çıkarılabilinir?

HDP bunun karşısında direnmek, güçlenmek diğer Kürt partileriyle iş birliği yapmak, onlarla aynı safta kalmak ve Türkiye’nin sol güçlerini toplamak zorundadır. Böyle bir politika izlediği takdirde başarılı olabilir. Türkiye’nin sol güçleri ve Kürt özgürlük hareketi birleşirse, Türkiye’de etkin bir alternatif hareket yaratılabilir. Bu etkin hareket önümüzdeki yıllarda pekâlâ Türkiye’nin iktidarını alabilir. Çünkü ortam ona müsait. Çünkü izlenen dış politika, yapılan hamasi konuşmalar, ecdat hatıratı ve ecdadın sahip olduğu toprakları kazanmak gibi dış politika maceraları yavaş yavaş bunları Türkiye’de etkisiz hale getirecektir.

Eğer HDP ciddi bir politika izleyebilirse ve Kürtçülük damgasını üzerinden atabilir, sadece bölgenin, Kürtlerin partisi olmadığını bir Türkiye partisi haline gelebileceğini, Türkiye’nin bütün sorunlarıyla ilgilenmek gibi bir görevi olduğunu, yalnız Kürt meselesini çözmek için ortaya çıkan bir parti olmadığını anlatabilir ve bu konuda solu da ikna ederek yanına çekebilirse, Türkiye’nin ikinci büyük partisi olmaya adaydır. Daha sonra da iktidara aday bir parti olacaktır.

Kimi Kürt partileri de bir araya gelerek ittifak kurma kararı aldı. Sizce böyle bir süreçte Kürt partilerinin yan yana gelmesi ne ifade ediyor? 

Bu çok akıllıca bir tutumdur. Kürt partilerinin seçimlere katılması, 3 oy 5 oy almasının bir anlamı yok. Bugün en güçlü hareket olarak Kürt özgürlük hareketini temsil eden HDP’dir. Dolayısıyla onunla iş birliği yapmak ve aralarında yetkin olan şahsiyetleri aday yapmak, Meclise sokmak önemlidir. Sonra isterlerse kendi politikalarını yürütürler. O sorun değil, ama önemli olan bugünkü durumda, koşullarda devleti temsil eden gücün ve derin devletin Kürt siyasi hareketini tasfiye etmeye hatta artık 1930’lara dönmeyi, Mustafa Kemal dönemine dönmeyi ve “Kürt yoktur” politikasına dönük adım atıyor olmasıdır. Gidiş, o gidiştir. Buna karşı uyanık olmak, buna karşı iş birliği yapmak, Türkiye’de demokrasiyi derinleştirmek, güçlendirmek ve evrensel boyutlarda bir demokrasi yerleştirmek, hukukun üstünlüğünü bağlı bir demokrasi kurmaktır. Bunu yapamadığımız takdirde her zaman ezilmemiz mükedderdir. Demokrasiden uzak kalan bir siyasi partiyle iş birliği yaparak Türkiye’de Kürt sorununu çözmek mümkün değildir. Ne vaat ederlerse etsinle, ne söz verirlerse versinler ‘Türkiye’de biz demokrasiyi kuracağız’ demedikten sonra demokrasiyi Anayasa’nın bütün maddelerinde ve tutarlı olarak oluşturmadan bir vaade inanmamak lazımdır.

Kürt hareketi, Türkiye’nin demokratikleşmesiyle paralel giden bir harekettir. Burada Kürtlerin özgürleşebilmesi Türkiye’de köklü bir demokrasinin kurulup, derinleşmesiyle mümkündür. Başka çözüm yolu yoktur.

Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

HDP’de Selahattin Demirtaş’ın aday olması şarttı. Ona yapılanların haksız olduğunu göstermek bakımından aday olması şarttı. Selahattin’in alacağı her oy, demokrasiye verilen bir oy olacak. Eğer bu oyların sayısı biraz yüksek çıkıyorsa, diyelim yüzde 30’ları bulursa, ikinci, üçüncü aday olabiliyorsa o zaman Türkiye’de demokratikleşmenin olabileceğine inanmak ve umutlu olmak lazım. Ama Selahattin oy alamazsa ya da çok az bir oyla seçimi bitirirse o zaman ben Türkiye’den umudumu keserim. Türkiye’nin demokrasisi açısından Demirtaş’ın aday olması, kendisine yapılan haksız muamelenin bir yerde yasal olarak protestosudur. Onun için çok isabetlidir. Ve umarım Selahattin çok yüksek bir oy da alacak. Belki ikinci olmazsa üçüncü olabilir. Ve olması da lazımdır. Bunun için çalışalım.

Kürt partilerine bir çağrıda bulunmak isterseniz neler söylersiniz?

Kürtler ve Kürt partileri demokrasinin gelişmesi için bütün çabalarını göstermeleri lazım. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürtlerin özgürleşmesi demektir. Türkiye demokratikleşmeden Kürtlerin özgürleşmesi mümkün değildir. Onun içinde Kürt partileri var. En güçlü partileri HDP’dir. HDP’nin saflarında toplanmaları el birliğiyle ve aynı zamanda kendileri gibi düşünen, kendilerinin istediği demokrasiyi isteyen ve onlara da her türlü özgürlüğü savunan Türk arkadaşlarıyla birlikte partiyi genişleterek, büyüterek, güçlü bir Türkiye partisi haline getirmeleri ve rejimin karşısında alternatif bir konuma getirmeleri için çaba göstermelerini istiyorum.


 Mezopotamya Haber Ajansı



Önceki Haber
1 Mayıs’ın Türkçedeki ilk şiirini yazan çağının direngen ruhu: Yaşar Nezihe
Sonraki Haber
Hayranlık uyandırıcı bir zihin: Otizmli sanatçı Gregory Blackstock ve eserleri