Ana Sayfa1 Film 1 YönetmenYönetmen Wim Wenders ile “Berlin Üzerindeki Gökyüzü” üzerine

Yönetmen Wim Wenders ile “Berlin Üzerindeki Gökyüzü” üzerine

HABER MERKEZİ – Yönetmen Wim Wenders, Cannes Film Festivali’nde ödül kazandığı “Berlin Üzerindeki Gökyüzü” filmiyle melekler üzerinden bir tür şiir, bir parça felsefi eser ve bir tutam aşk hikayesi sunar izleyicilere. Berlin’in neredeyse her bir köşesindeki melek figürlerinden yola çıkarak başrolü meleklere verdiğini belirten Wenders, sonsuz yaşam için “Benim için korkunç bir fikir, çünkü sonsuzluk adı altında hiçbir şey düşünemiyorum. Sonsuzluğun hiçbir resmi yok” diyor.


Çeviri-Derleme: Tolga Er


çocuk, çocukken
kollarını sallayarak yürürdü
derenin ırmak olmasını isterdi…
ırmağın da sel…
ve şu birikintinin de deniz olmasını
çocuk çocukken…
çocuk olduğunu bilmezdi
her şey yaşam doluydu
ve tüm yaşam birdi
çocuk çocukken…
hiçbir şey hakkında fikri yoktu
alışkanlıkları yoktu
bağdaş kurup otururdu
sonra koşmaya başlardı
saçının bir tutamı hiç yatmazdı
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi…*

Yönetmen Wim Wenders’in Berlin Üzerindeki Gökyüzü (Der Himmel über Berlin), diğer birçok şeyle beraber yaşama, aşka, Berlin’e, film yapmaya, meleklere ve Rainer Maria Rilke şiirlerine ilahi övgüdür.

Wenders’e Cannes Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü getiren film, savaş sonrası dönemin ve modernizm atmosferinin karıştığı birleşme öncesi Berlin’de geçer. Film, melek Damiel’in sesiyle başlar, ancak film ilerledikçe Damiel’e kişisel ve toplumsal duruma ilişkin sorunları, duyguları ve endişeleri dile getiren onlarcası katılır.

Yönetmen Wenders de melekler Damiel ve Cassiel’in şehirdeki yolculuğunu nefes kesici siyah beyaz karelerle yansıtır, kamera insandan insana, duvar ve binaların içinden süzülerek ilerler.

Film daha sonra üç kişiye odaklanır; savaş dönemi Berlin’e dair anıların tükettiği Homer, kendini oynayan aktör Peter Falk ve en önemlisi belirsiz bir gelecekle karşı karşıya kalan trapez sanatçısı Marion.

Damiel’in dikkatini çeken Marion’un sevilme ve yaşadığını hissetme arzusunun yanı sıra deneyimlediği mekansızlık hissidir. Damiel, Marion ile zaman geçirdikçe görünmez bir şekilde dünya üzerinde yürümekle ve insan ırkını gözlemlemekle geçen sonsuzluğun yeterli olmadığının farkına varır. O, tanık olduğunun parçası olmak ister.

Yönetmen Wim Wenders’in Berlin Üzerindeki Gökyüzü filmi, bir tür şiir, bir parça felsefi eser ve bir tutam aşk hikayesidir. Meleklerin bu hikayesi, insan olmanın ne anlama geldiğinin her bir detayıyla incelenmesidir. Ve anlaşılan odur ki ayrıntıda gizli olan şeytandan daha fazlasıdır.

Aşağıda okuyacağınız söyleşide ise yönetmen Wim Wenders, filmde başrolü meleklere verme düşüncesinin nasıl geliştiğini anlatıyor ve sonsuz yaşama ilişkin düşüncelerini paylaşıyor.

Yönetmen Wim Wenders

Filmi yapma düşüncesi nasıl gelişti?

Amerika’da on yıl yaşadım, sonra Berlin’e geri döndüm. Berlin’i alışılmadık derecede heyecan verici bir kent olarak gördüm ve bu yüzden Berlin hakkında bir film yapmayı çok istedim. Böylece günlerce, haftalarca, aylarca şehirde yürüdüm ve bisikletimle dolandım. Berlin hakkında, kentin iyi bir şekilde öne çıkartılacağı ne türde bir hikaye anlatılabileceğini düşündüm.

Melekler hakkında bir film yapma fikri nereden çıktı?

Doğal olarak film için şehirde olabildiğince çok yeri dolaşan ve mümkün olduğu kadar çok insanla iletişime geçen herhangi bir karakter bulmam gerekti. İlk aklıma gelen şuydu: Postacı! Ancak postacılara ilişkin aklıma güzel bir hikaye gelmedi. Sonra itfaiyecileri düşündüm, ancak onun da kendine özgü sınırları vardı. Ve bir ara aklıma Berlin’de, sadece mezarlıklarda değil, aynı zamanda kentin neredeyse her bir köşesinde gerçekten de çok sayıda melek figürü olduğu aklıma geldi.

Sonra bir ara defterime şöyle yazdım: Koruyucu melek? Melek doğal olarak çokça geziniyor, aynı zamanda binlerce avantajı var: Görünmezler, dilediklerini yapabilirler. Koruyucu meleklerle bir anda her şeyi yapmak mümkün oldu. Canımın dilediği, istediğim her yerde çekim yapabilirdim. Aynı zamanda Berlin’de postacılarım ve itfaiyecilerim ile gidemeyeceğim bir sürü favori yerim vardı. Sonra koruyucu meleklerin başrolleri oynayacağı bir hikaye kurgulamaya başladım. Böylece adım adım film oluştu.

Katolik olarak büyüdünüz. Öbür dünyada devam eden bir yaşama inanıyor musunuz?

Hayır. Daha çocukken bile buna ilişkin bir şey tasavvur edemiyordum. Sonsuzluk düşüncesi karşısında ümitsizliğe kapılırım. Hiçbir zaman ayrılamamak, yani sevgili tanrı ve melekler gibi sonsuza kadar yaşamak benim için korkunç bir düşüncedir, çünkü sonsuzluk adı altında hiçbir şey düşünemiyorum. Sonsuzluğun hiçbir resmi yok. Bu düşüncelerle dairede feryat ederek koştuğumu hatırlıyorum. Düsseldorf’taki Benrath’da oturuyorduk. Kilisede duyduklarım ve dini derslerde öğrendiklerim hiçbir şekilde beni tatmin etmedi.

Yine de papaz olmak istiyordunuz.

Evet, çünkü bu meslekle beraber birine bir şey anlatabilecek biri olunacağını düşünüyordum. Bu bir yanılgıydı. İnanç kaybı gençliğimin en önemli iyileşme süreciydi.


Berlin Üzerindeki Gökyüzü (1987)

Yönetmen: Wim Wenders

Oyuncular: Bruno Ganz, Solveig Dommartin, Otto Sander, Curt Bois

Tür: Drama, Fantezi, Romantik

Puanlamalar: IMDB: 8.1, Rotten Tomatoes: 94


*Filmde okunan şiir

Bu yazıda Washington Post, Paste Magazine ve The Spinning Image’da yer alan İngilizce metinlerden yararlanılmış ve yönetmen Wim Winters’in 1987 yılında Andre Müller’e, 2010 yılında ise kendilerine “Böser Wolf” adını veren 9-16 yaş aralığındaki genç ve çocuk muhabirlere verdiği Almanca röportajların bir bölümü Türkçeleştirilmiştir.
Previous post
Gazeteci Gökhan Öner tutuklandı
Next post
Erdoğan: Birileri fitne fesat kaynatıyor