Ana SayfaYazarlarBahadır AltanÜçüncü seçenek var – Bahadır Altan

Üçüncü seçenek var – Bahadır Altan


Bahadır Altan


İktidarın kendisi bile bu kadar “erken” bir seçim planlamış değildi sanki. Ekonomide sürekli borçlanmayla bugüne kadar erteledikleri kaçınılmaz çöküşün ivme kazanması, kendileri için bile “baskın” denebilecek bir seçimi zorunlu hale getiriverdi. Çünkü üretmeyen ekonominin dayanacak mecali kalmadığından ilk fırtınada yan yatmış gemi, kaptanla beraber dibi boylayabilirdi.

Yargıyı, medyayı, orduyu, polisi tam kontrolüne almış, ülkeyi OHAL kıskacında kararnamelerle yöneten, üstelik savaş tezkeresi, vekil dokunulmazlıklarının kaldırılması gibi parlamentoyu kuklaya dönüştüren temel uygulamalarda ana muhalefeti de kuyruğuna takmış bir iktidar için istediği sonucu almak hiç de zor olmazdı. İyi Parti’yi seçime katmaz, ekonomik çöküşün yükünü paralel yapılara veya dış düşmanlara bağlar, bir de devlet zoruyla HDP’yi baraj altında bırakırlarsa sonuç ne olursa olsun (7 Haziran’da yaptıkları gibi) tek başına ve tek kişilik iktidar bir 4 yıl daha pekâlâ sürdürülebilirdi.

Kolaylıkla ilerleyebileceklerini sanarak giriştikleri yolun ilk adımında evdeki hesap çarşıya uymadı. İyi Parti CHP’nin desteğiyle seçimlere katılmayı garantileyince pek öfkelendiler, hırçınlıkları yüzlerinden okundu, dillerinden döküldü. Günbegün lokması küçülen halk köprü ve yol lafazanlığına da doymuş, doların yükselmesinin bedelinin seçimden sonra da olsa kendi cebinden çalınacağının farkındalar artık. Dolayısıyla ikinci oyunları krizin, ekonomik iflasın vebalini dış güçler ve “hainlere” yüklemek de artık eskisi gibi mümkün olamıyor. Tabi bu durum sadece iktidarın değil, düzenin bütününü de derinden endişelendiriyor.

Böyle ağır kriz ve bunalım anlarında olası bir halk hareketine, devrimci bir kalkışmaya meydan vermeden, daha “sürdürülebilir bir iktidar” formülünü sunmak düzenin bekasının gereğiydi. Hele artık kitleleri harekete geçirebilecek HDP gibi bir devrimci örgütlenme varsa, sol-sosyalist grupların ağırlıklı çoğunluğunun dayanışması bu çatı (altında olmasa da) etrafında başarılmışsa bu büyük bir tehlikeydi. Millet İttifakı böyle oluştu. Kimileri bunu “HDP dışlandı” diye yorumlasa da kuşkusuz HDP bu ittifak içinde yer alamazdı, alsa da HDP olamazdı.

Erdoğan’ın tek adam rejimiyle, parlamenter demokrasi ve kuvvetler ayrılığını hedefleyen CHP’yi aynı kefeye koymuyoruz kuşkusuz. Ancak her ne kadar Muharrem İnce, barıştan, barışmaktan, huzurdan söz etse de özellikle Kürt meselesine bakışları açısından, kullanılan dilin erilliği açısından, vaatlerdeki bol kese açısından Millet ve Cumhur ittifaklarının birbirine epeyce benzediği de bir gerçek. Saadet ve İYİ Parti’nin zaten MHP ve AKP tabanından geldiği, CHP’nin ise son 3 yıldır mecliste en kritik süreçlerde AKP önerilerine el kaldırdığı da malumumuzdur. Muharrem İnce’nin ilk günlerdeki tevazusundan, “Merkel sen kimsin!” kabadayılığına evrilen iktidar dili ve “abdestsiz sokağa, ayet el kürsü okumadan mitinge çıkmam” popülizmi de herkeste bir şeyler çağrıştırıyor olmalı!

Üçüncü seçenek

Emme Goldman’ın “Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı!” sözünü başına bir “sadece” ekleyerek okumalı. Çünkü 24 Haziran’da oy vermek bugünkü Türkiye’de belki de şimdiye kadar hiç olmadığı kadar bir şeyleri değiştirmenin eşiği olacak. Her koşulda bir çıkış seçeneği yaratmak da solun üstüne vazife olduğundan, HDP, en azından sandık zemininde solun birliğini sağlayarak, üçüncü seçeneği, ezilenlerin ittifakını oluşturmuş durumda. Milletvekili aday listesine bakıldığında da kimin kaç oy getireceği vb hesaplar yapmadan listelerinde her renge yer verildiği gözleniyor.

“Faşizme karşı omuz omuza” sloganını kullanan, her fırsatta “solda birlik” nutukları atan az da olsa bazı grupların bu birlikteliğin dışında kalmaları, en azından ilk turda HDP’nin yanında yer almamaları anlaşılır değil. Aslında Türkiye solunun geçmişine bakarsak, saflar bu kadar keskinleşmişken hâlâ “kime oy verilmemesi gerektiğini anlatacağız!” türünden, bir metre ötesini göremeyecek kibirlilikleri anlamak da mümkündür.

Kürt illerinde açık oy gizli sayım…

Kampanya dönemindeki büyük adaletsizliklere, Demirtaş ve on binlerce tutuklu kadroya rağmen HDP’nin barajı rahatlıkla aşacak oyu alacağından kuşku yok. Ancak bunu sandıktan çıkarıp kayda geçirmek o kadar kolay olmayacak. Özellikle Kürt illerinde yeni yasayla valiliklere verilen yetkiler, polis ve jandarma eli ve OHAL perdesiyle bölgede sadece sandık taşımakla kalmıyor, açık sayımı da olanaksız hale getiriyor. Bir köyün bir kısmının başka yerde diğer yarısının başka bir yerde oy kullanacak olması da bunu kolaylaştırıyor. Bir kişinin bile başvuru veya şikâyetiyle sandık, bulunduğu bölgeden başka bir yere taşınıp gözlerden ırak, polis ve jandarma marifetiyle sayılabilecek! Yani iktidar Kürt illerinde “açık oy-gizli sayım!” ile oyları 3 Kasım ve 16 Nisan’da yaptıklarından daha da geniş boyutta, silah zoruyla kendi hanesine çevirmeyi beka sorununun çözümü olarak görüyor. Çünkü AKP-MHP diktatörlüğünün devamı için HDP’yi baraj altında tutmaları şart. Ellerindeki bu son kozu iyi oynamaya çalışıp her türlü devlet gücünü seferber edeceklerinden emin olabiliriz.

Hem “terörü bitirdik bölge huzura kavuştu” deyip, öte yandan güvenlik gerekçesiyle sandık taşımak da bu seçimin yaman çelişkisi olacak. YSK’nın bu kararlarına sadece HDP’nin itiraz etmesi ise ayrı bir konu. Mithat Sancar yüz binlerce oyu etkileyecek uygulamaları kamuoyuna anlatıp duruyor ancak Millet İttifakından tıs yok. Şimdi CHP’lilerin “Anayasa mahkemesine başvuru yaptık ama reddedildi ne yapalım” dediğini duyar gibiyim. Aynı kafayla 16 Nisan’daki hileleri de böyle meşrulaştıran CHP artık sadece “avukatları YSK önüne çağırmakla” bu işin olamayacağını anlamalıdır. Ankara’nın göbeğinde Saadet Partililere öldüresiye saldıran MHP (veya Çakıcı) çetelerinin yaptıkları, bundan sonra daha neler yapabileceklerinin göstergesidir. O nedenle Millet İttifakı’nın 25 Haziran’a ait bir planı mutlaka olmalıdır. 3 yıldır CHP’nin suskunluğu ve hatta katkılarıyla en zalim baskılara, adaletsizliklere karşı mücadele eden ve daha diz çöküp ah dediği duyulmayan HDP için değişen bir şey olmaz. Bu ülkenin devrimcileri her koşulda mücadeleye devam eder. Ancak CHP bir daha iktidar hayali bile kuramaz hale gelebilir.

24 Haziran’da barajların yıkılıp tek adam rejiminin engellenmesi ve iktidarın el değiştirmesi kuşkusuz yeni umutlara kapılar açacaktır. Bu nedenle önümüzdeki tarihi fırsatı, faşizme dur deme adına, demokrasi adına iyi kullanmalıyız. HDP ve Selahattin Demirtaş, işçilerin, emekçilerin, bütün ezilenlerin ittifakının, solun birliğinin, devrimci dayanışmanın adıdır. Onun deyimiyle “…Demirtaş sadece Kürt değil, Demirtaş Türktür, Ermenidir, Çerkezdir, Araptır, Alevidir Sünnidir…” İşçidir, köylüdür, işsizdir, öğrencidir, kadındır, eşcinseldir, ötekileştirilendir, bizdir.

Sahibi tutsak olsa da bu sesi sokaklara, meydanlara taşımak gerekiyor.

Previous post
Mahkemeden emsal beraat kararı: 'Baluken'in sözleri ifade özgürlüğü kapsamında'
Next post
HDP adayı Ahmet Şık: Gezi düşünü kurduğumuz yaşamın bir özetiydi