Ana Sayfa1915'TEN BUGÜNEDostoyevski uzmanı akademisyen Karen Stepanyan’ın portresi

Dostoyevski uzmanı akademisyen Karen Stepanyan’ın portresi

HABER MERKEZİ – 1915’ten bugüne uzanan Ermeni portrelerinde bu hafta Dostoyevski uzmanı akademisyen Karen Stepanyan var. Ailesinin 1919’da Sovyetler Birliği’ne gitmek zorunda kaldığı Stepanyan, önemsiz gözüken anı ve hatıraların önemine dikkat çekiyor ve şu tavsiyeyi veriyor: “Her şeyi yazıya dökün, çünkü hafızanız size ihanet edebilir ancak kâğıt etmez. Ben ailemi kaybettim ve sadece bir kereliğine değil, birçok kez.”


Görüşmeyi yapan: Eugenia Kuznetsova

Çeviri-Derleme: Tolga Er


Karen Stepanyan, yazar Fyodor Dostoyevski üzerine çalışan Rusya’nın en önde gelen akademisyeni, Rusya Dostoyevski Toplumu başkan yardımcısı ve birçok editoryal kurul ve komisyonun üyesidir. Kitapları ABD, Fransa, Güney Kore, Japonya ve diğer birçok ülkede basılmıştır. Ancak Karen, bugün hayat hakkında konuşuyor, edebiyat değil.

“Rusya’da şöyle başlayan bir şarkı vardır: ‘Rusya’da kendi kahramanını hatırlamayan bir aile yoktur.’ Ermenistan’da ise görünen o ki Soykırım’ın dokunmadığı bir aile yoktur. Ne mi yapabiliriz? Hiçbir şey. Sadece hatırlarız” diye söze başlıyor Karen, şöyle devam ediyor:

“Soykırım’ın tarihi 1915, ancak aslında Ermenilere yönelik mezalim çok daha önce başlamış. Böyle olmasına rağmen ailemin Türklerle karşılaşması 1918’deymiş; büyükbabam ve büyükannem beş çocukla beraber Gürcistan’daki Ermeni kasabası Akhalkalaki’den iç kısımlara doğru ilerlemiş. Taşınmaları her zaman sessiz ve sakin olan büyükannem Yuraper’in ısrarı üzerine gerçekleşmiş. Adının anlamı bile ‘hoş, konuksever’ imiş. Diğer birkaç aileyle kaçmışlar ve belli bir yerde Türk birliğiyle karşılaşmışlar. Hepsinin öldürülmesi gerekirmiş ancak Türk askerler grup içerisindeki çocukların sayısını görerek acımış ve onları bırakmış. Sadece bir kadını kolundan vurmuşlar çünkü onlara yüksek sesle küfrediyormuş. Sonradan daha önce onun tüm ailesini öldürdükleri anlaşılmış.”

Türk askerlerle karşılaşmaları, Karen’in aile geçmişinden bildiği böylesine tek olay. Ancak akademisyen, büyükbabasının hikâyeyi nasıl anlattığını hala anımsıyor. Onun, aile geçmişine ilgi göstermeye başlaması biraz zaman almış:

“Ermeni Diasporası ile oldukça kısıtlı ilişkim var. Sadece bir Ermeni arkadaşım vardı ancak o da uzun zaman önce öldü. Gençken bu konuda ilgim yoktu. Babamın, büyükannem ve büyükbabamların anlattıkları hikâyeleri dinlemedim ve hiçbir şeyini yazmadım. Hikâyelerinden detayını bildiğim tek bölüm Türk birliğiyle karşılaşmalar. Çünkü daha gençken onun üzerine bir hikâye yazmıştım. Gençken, yaşlandıkça kökenime karşı böyle bağlılık hissetmeye başlayacağımı hiç düşünmemiştim; bu bağ oldukça güçlü. Ermeniceyi bir kez daha öğrendim ve hatta antik dilde ustalaştım. Ne yazık ki genel olarak Ermenice konuştuğum biri yok.”

Karen şöyle sürdürüyor sözlerini: “Aidiyet duygusu ailem hakkında bildiğim her şeyi, annem ve babamın anlattığı her şeyi hatırlamaya zorladı. Çünkü o olaylar sırasında ölen insanlar için yapabileceğimiz tek şey onları hatırlamak ve onlar hakkında dürüstçe ve iyi bir şekilde konuşmak.”

Bu unutulmaz anın ardından bu geniş ailenin neredeyse tüm üyeleri Kanada’ya taşınmaya karar verir. Sene 1919’dur, babasının doğumundan hemen sonradır. Gitmeyi hepsi planlar, hatta trene de binerler ancak yolculuk sırasında büyükannesi Yuraper çok hastalanır ve eşi Alexander küçük bir sınır istasyonunda ikisinin trenden inmesine karar verir. Yıllar sonra Kanada’daki kayıp yakınlarını bulmaya çalışır ve çeşitli mercilere yazar ancak Karen’in de dediği gibi, “Burası Sovyetler Birliği’dir; birini bulmak zordur.” Böylelikle akrabalık bağları sonsuza dek kopar.

Alexander ve Yuraper Stepanyan, beş çocuklarıyla beraber hayatlarının geri kalanını Akhalkalaki’de geçirir:

“Her ne kadar hiçbiri elmasa benzemese de çocuklarına ‘beş elmas’ derlermiş. Babam Ashot askeri kariyer yapmış, ardından Erivan’da bir gazetede genel yayın yönetmeni yardımcısı olmuş. Orada Erivan Konservatuarı’nı kurmak için danışman akademisyenle Rostov’dan gelen ve Ermeni olan annemle tanışmış. Bir de ağabeyi varmış: Wilson. O zamanlar Akhalkalaki’de görev yapan arkadaş canlısı Amerikalıların önerisi üzerine ismini ABD Başkanı Woodrow Wilson’dan almış. Wilson, Erivan Kenti Komünist Parti Komitesi’nin ikinci sekreteri, döneminin önemli kimselerinden biri olmuş. Ancak ondan da üstün olan bir erkek kardeşleri varmış: Tsolak. Bilim Akademisi üyesi delegesiymiş. Herkesi destekler, aileden herkese, özellikle de şımarık erkek kardeşi Elias’a yardımcı olurmuş. Elias ailenin şaklabanı ve holiganıydı. Annem gerçekten de ondan korkardı; genelde evimize sarhoş gelir ve annemin babamı terk etmesini, onun yanına taşınmasını talep ederdi. Annem kanepenin arkasına saklanırdı. Bir de teyzem Shushanik vardı. Adı ‘zambak’ anlamına gelir. Kendisi de zambak gibiydi; sessiz ve çok güzeldi. Daha gençken zatürreden öldü.”

Karen, konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Bunların hepsi önemsiz, komik ve küçük şeyler. Şimdi kim sarhoş Elias’ı veya Shushanik’in evimizi ziyaret edişini hatırlıyor ki? Ancak bu önemsiz şeyler inanılmaz derece önemli. Bir keresinde kendi kendime şöyle düşündüm: İşte buradasın Karen. Edebiyat üzerine 150 kitap yazdın ancak asla aile geçmişini yazmadın. Bu bana her zaman acı verir.”

Anlatmaya devam ediyor Karen: “Siyaset veya Soykırım hakkında siyasi bir konumdan bakarak konuşabilir miyim bilmiyorum. Ben siyaset bilimci değilim. Araştırmacı da değilim, kimin doğru ve kimin yanlış olduğunu bilmiyorum. Ama bildiğimden emin olduğum bir şey var: Ailem gibi kendi Türk birlikleriyle karşılaşan, ancak o kadar şanslı olmayan herkes için kalbim kan ağlıyor. Kınamalı veya yargılamalı mıyız? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey hatırlamamız gerektiği. Sadece 24 Nisan’da değil, her zaman. Bu kesin.”

Akademisyen son olarak şöyle diyor:

“Annesi babası, büyükanneleri, büyükbabaları hayatta olan genç Ermenilere bir parça olsun tavsiye vermek istiyorum. Onlara sorun. Fotoğraflara bakın. Ve her şeyi yazıya dökün, çünkü hafızanız size ihanet edebilir ancak kâğıt etmez. Ben ailemi kaybettim ve sadece bir kereliğine değil, birçok kez. Çünkü onlardan geriye ne kadar az anı kaldığını düşündüğümde onları her seferinde kaybediyorum. Eğer yapabiliyorsanız, bu anıyı koruyun.”


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
699 sayılı KHK yayımlandı
Sonraki Haber
Aydın'da fabrikada patlama: Dört işçi yaralandı