Ana SayfaManşetFeminizmi yüksek sesle dillendiren ilk kadın: Mary Wollstonecraft

Feminizmi yüksek sesle dillendiren ilk kadın: Mary Wollstonecraft

HABER MERKEZİ –  Ardından ‘feminizmin annesi’ denilen, yaşadığı çağda sürekli eleştirilerin hedefine oturtulan bir kadın Mary Wollstonecraft. Tarihten Kadın Porteleri’nde bu hafta ‘Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi’ kitabını yazarak feminizm tarihine başyapıt niteliğinde bir eser bırakan Mary’nin hikayesi var.


“Bu dünyada asıl ihtiyaç duyduğumuz şey sadaka değil, adalettir”


Yazar, kadın hakları savunucusu ve düşünür Mary Wollstonecraft, 27 Nisan 1759’da Londra’da dünyaya gelir.

Ailenin en büyük kız çocuğu olan Mary, küçük yaşta babasının annesine karşı kötü muamelesine şahit olur. Kız çocuklarının okula gönderilmediği bir dönemde yaşayan Mary, evlerindeki bir çalışan sayesinde okuma-yazmayı öğrenir.

Ailevi açıdan babası nedeniyle mutsuz bir ortamda büyüyen Mary, 19 yaşındayken evden ayrılıp çalışmaya başlar. Öğretmenlik ve bakıcılık gibi işlerde çalışır, mürebbiyelik yapar.

Hayata atılan Mary, henüz bu yaşlarında evlilik ve kız çocuklarının eğitim hakkı üzerine düşünüp, sorgulamalara girişir. Ve Mary’nin hiç mi hiç aklına yatmaz çevresinde ‘normal’ olarak algılanan ve dayatmadan ibaret bu sistem…

Annesinin ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen Mary, 1780-81’de annesine bakmak için eve geri döner.

Mary bu dönemde kardeşi Eliza’nın kötü giden evliliği yüzünden girdiği bunalımla da ilgilenir. Kardeşini boşanmaya ikna etmeye çalışan Mary, çevresi tarafından bu nedenle eleştirilir.

Mary, 1784’te kardeşi Eliza ve arkadaşı Fanny ile birlikte Newington Green’de küçük bir okul kurar. Lakin okul, Fanny’nin hastalığı sebebiyle 1 yıl sonra kapanır.

Kız çocuklarının eğitim görüp çalışmasının bir hak olduğunu savunan ve eğitim alanındaki ataerkilliğe birebir tanık olan Mary, tüm bu düşüncelerini, 1787’de yayımlanan ilk kitabı ‘Thoughts on the Education of Daughters’da (Kız Çocuklarının Eğitimi Üzerine Düşünceler) anlatır.

Evlilik üzerine eleştiriler ve ‘hayat bir masal değildir’

1786’da Fanny’i kaybeden Mary, ilk romanı ‘Mary: A Fiction’ı kaleme alır ve roman 1788’de yayımlanır. Roman yine Mary’nin düşüncelerinin edebi bir dille harmanlanmış halidir. Bu kitabında evliliği ataerkil bir kurum olarak gördüğünü belirtir ve eleştirir.

Okulun kapanmasının ardından mürebbiyelik yapmak üzere gittiği İrlanda’da ilk çocuk kitabı olan ‘Original Stories From Real Life’ı yazar ve burada çocuklara hayatın masallardan ibaret olmadığını anlatır.

Eğitimcilikte verdiği uğraşın boşa gittiğini düşünmeye başlayan Mary, yüzünü tamamen yazı dünyasına çevirir. Joseph Johnson’ın kurduğu ‘Fleet – Street Yayınevi’nde editör olarak çalışmaya başlar. Akabinde Johnson’ın ‘Analytical Review’ dergisi için Fransızca’dan çeviriler yapmaya ve eleştiriler yazmaya koyulur.

1790 yılında siyasetçi ve yazar Edmund Burke, Fransız İhtilali’ni son derece tutucu bir tavırla eleştirdiği, ihtilalin değiştirilmemesi gereken cinsel iş bölümünü yok saydığını ve buna karşı olduğunu belirten bir yazı kaleme alır.

Bu yazıya tepki duyan Mary, kalem kağıda sarılarak bu yazıya karşı eleştiri niteliğindeki, ‘A Vindication of the Rights of Men’ kitabını yazar. Mary demokrasi ve adaletin ancak kadın- erkek arasında kurulacak eşitlikle mümkün olduğunu savunur.

‘Zorbalar ve şehvet düşkünleri kadını karanlıkta tutmaya çalıştılar’

Mary’nin kaleme aldığı ve feminizme ilişkin yazılmış en önemli kitaplardan biri sayılan, ”Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” 1792’de yayınlanır. Mary bu kitabında, İnsan Hakları Bildirgesi’ni temel alır. Cinsiyet arası eşitliği savunan bu kitabı yazarak içinde bulunduğu topluma da başkaldırır -ki zaten kendisi daha gençliğe adım attığı yıllardan bu yana toplumsal normlara uymadığı için eleştirilerin odağında yer almıştır.

Kadınların, erkek egemen düzen tarafından bilerek eğitimden uzak tutulduğunu ve engellendiğini belirten Mary, bu düşüncelerini kitabından şöyle ifade eder:

“Кadının ufkunu genişleterek güçlendirin aklını; körü körüne itaat sona erecektir; ancak, iktidar her zaman körü körüne itaate ihtiyaç duyduğundandır ki zorbalar ve şehvet düşkünleri, haklı olarak karanlıkta tutmaya çalışırlar kadını; çünkü bunlardan birincisinin tek istediği bir köledir, ikincisinin istediği ise elinde tutacağı bir oyuncak.

“Kadın eğitiminin özü, en iyilerini duygusal ve kararsız, diğerlerini ise içi boş ve değersiz yapmaya yöneliktir. Eğitime daha övgüye değer bir amaç yüklenirse, kadınların doğaya ve mantığa yaklaşmaları sağlanabilecek ve böylece onlar, daha erdemli ve işe yarar hale gelerek, saygınlık kazanacaktır. “

Evet, Mary ısrarla kadınların eğitim alması gerektiğini vurgular. Bunun önemli sebeplerinden biri de kadınların eğitimsiz bırakılıp, bir erkekle evlendirilerek hayatını devam ettirmek zorunda bırakılmasıdır. Bu yolla kadın, yaşamını devam ettirmek için bir erkeğe mahkum kılınır. Bu durumda da evlilik sevgi ve aşktan ziyade para için yapılır.

Mary kadınların toplum tarafından zorlandığı evlilik kurumu için ‘legal fahişelik’ tanımını kullanır: “Bir kadın istemediği bir adamla sadece geçimini sağlaması için, ona bakması için evleniyorsa bu yasal fahişeliktir.”

Erdem ve bağımsızlık üzerine

Yani Mary için eğitim önemlidir. Çünkü bu, kadının bağımsızlığını kazanmasındaki en etkin yoldur. Bağımsızlığa verdiği önemi de şöyle açıklar Mary:

“Bağımsızlığı hayatın en büyük nimetlerinden biri olarak görüyorum, her türlü erdemin temelinde bağımsızlık yatar ve bunu da ancak, ne kadar kötü şartlarda, yoksulluk ve yoksunluk içinde bulunsam da, temel isteklerimi dayatarak sağlayabilirim.”

Der ve ekler: “Erdemden ancak eşitler arasın söz edilebilir.”

Mary muhakkak ki bu düşüncelere sahip ilk kadın değildir ancak bunları yüksek sesle dile getiren ilk kadın olur. Çevre baskısına rağmen yapar bunu. Ve savunduğu değerler doğrultusunda da yaşar. Yaşamı ve yazdığı birbirinin yansımasıdır yani bir yandan.

Toplumun kadınları çocukluktan itibaren belli bir algı ekseninde biçimlendirmeye çalıştığını vurgulayan Mary, “Çocukluktan itibaren, güzelliğin kadının hazinesi olduğu öğretilince zihin bedene göre biçimlenir ve altın işlemeli kafesinin içinde dolanarak yalnızca hapishanesini sever” der.

1794’te Fransız Devrimi’ni bizzat yerinde incelemek için Fransa’ya giden Mary, burada Amerikalı kaptan ve tüccar Gilbert Imlay ile ilişki yaşamaya başlar. Mary’nin bu ilişkiden Fanny adını verdiği bir kızı olur. Mary, Imlay’ın kendisini terk etmesi üzerine derinden sarsılır ve Londra’ya geri döner. Yazmaya devam eden Mary, Joseph Johson’la çalışmayı sürdürür yeniden.

Mary, Londra’da eski arkadaşı anarşist felsefeci ve yazar William Godwin ile yeniden görüşmeye başlar. Bir süre sonra Godwin ile evlenen Mary, ilerde ‘Frankenstein’ kitabını yazacak olan kızı Mary Shelley’i dünyaya getirir.

Feminizmi yüksek sesle vurgulayan ilk kadın

Mary doğum sonrası oluşan komplikasyonlar nedeniyle doğumdan 10 gün sonra 38 yaşındayken yaşamını yitirdi.

Mary, öldükten sonra ataerkinin dikenli yorumlarına maruz kalmaya devam etti. Imlay ile evlilik dışı ilişki yaşayıp, çocuk sahibi olduğu gerekçesiyle ‘namussuz’, ‘fahişe’ olarak nitelendirildi. Mary’nin düşüncelerinin önemi ancak yıllar sonra –çünkü tarih bunu hep yapar- anlaşıldı. Ve yüksek sesle söylemeye cesaret ettiği düşünceler kadınlar tarafından sahiplenildi.

Ve Mary dünyadan ayrılışından yıllar sonra ‘dünyanın ilk feminist kadını’, ‘feminizmin annesi’ olarak tanımlandı.


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
27 yıldır cezaevinde olan Serhat Tuğan hasta annesi ile görüştürüldü
Sonraki Haber
Musa Anter Gazetecilik Ödülleri için başvurular başladı