Ana SayfaManşetSürgünden soykırıma hak mücadelesinde bir kadın: Mari Beyleryan

Sürgünden soykırıma hak mücadelesinde bir kadın: Mari Beyleryan

HABER MERKEZİ – Genç yaşta kavgaya giren bir kadın ve soykırımda son bulan yaşamı. Tarihten Kadın Portreleri’nde bu hafta gazeteci ve kadın hakları savunucusu Mari Beyleryan’ın kısa yaşam öyküsü var. Sosyalizm ve kadın mücadelesi ile başlayan yolculuğuna sürgünde devam etmek zorunda kalan Mari, kız kardeşlerine armağan ettiği dergi Ardemis ve ilmek ilmek ördüğü mücadelesiyle kadınların yanı başında hala.

Mari Beyleryan, 1877 yılında İstanbul’un Beşiktaş semtinde dünyaya gelir.  İlkokulu o dönem faaliyet gösteren Naregyan Okulu’nda okuduğu tahmin edilir.

Gazeteci, yazar, şair, öğretmen ve kadın hakları savunucusu aktivist Mari, eğitimine Pera Sanat Okulu’nda devam eder. Bu dönem bir yandan da Kalipso takma adıyla Arevelk (Doğu) gazetesinde yazmaya başlar. Mari yazılarında genellikle genç Ermeni kadınların yaşamına dair konuları işler.

Mari öğrencilik yıllarında, öğretmeni Karekin Srvantsdyants’ın dikkatini çeker. Srvantsdyants, Mari’ye  Ermeni okullarında dersler vermesini ister. Bunun üzerine Mari; Ermenice, din, Ermeni Tarihi gibi konularda öğretmenlik yapar.

Bu dönemde Osmanlı’da kurulan Sosyal Demokrat Hınçak Partisi, pek çok Ermeni gibi Mari’nin de ilgisini çeker. İlk kurulduğunda amacı Ermeni toplumunda sosyalizmi benimsetmek olan parti, öncelikli olarak sosyalizmin Osmanlı topraklarında kabul edilmesini hedefliyordu. Mari’nin partiye üye olma talebi, yaşının küçük olması nedeniyle geri çevrilir. Yine de çalışmalarına devam eden Mari, partinin yayın organı Hınçak’ta muhabir olarak çalışmaya başlar.

Mari düşüncelerini okuldaki öğrencileriyle de paylaşıp, tartışır. Kadın özgürlük mücadelesiyle de ilgilenen Mari, Esayan Lisesi’nin daimi öğretmenlerinden biri olur. Okuldaki diğer kadın öğretmenlerle birlikte örgütlenme çalışmaları yapar ve İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun pek çok kentinde kadınları bir araya getirmek için çalışır.

Mari, parti tarafından 15 Temmuz 1890 tarihinde Aldülhamit diktatörlüğüne karşı düzenlenen ilk büyük yürüyüşü ve aynı zamanda Osmanlı topraklarında düzenlenen ilk gayrimüslim ‘nümayiş’ olan yürüyüşü muhabir olarak takip eder.

Bu eylemden birkaç sene sonra 1895 yılında Mari, Babı Ali gösterisinin örgütleyicilerinden biri olur. Bu eylemin amacı; Anadolu Ermenilerinin maruz kaldığı baskı ve zulmü Batı dünyasına duyurmak ve Abdülhamit’in 1885 reformlarını uygulamaya koyması için kamuoyu oluşturmaktır.

Bir büyük yürüşün ilk adımları

‘Kadınlar Hep vardı’ kitabında Kyuş Çalıkman Gavrilof eylemin örgütlenişini şöyle anlatır:

“Babı Ali Nümayişi için kadın örgütlenmesine girişen Mari’ye, Muş dini lideri Peder Nerses Karahanyan 40’a yakın kadın gönderir. Bu kadınlarla birlikte 18 Eylül sabahı Patrikhane Kilisesi’nde hazır bulunan Mari Beyleryan, ayini yöneten patrik İzmirliyan’ı çıkışta yakalayarak, “Durun! Sizinle konuşacaklarımız var” diye bağırır ve büyük bir heyecanla gerek başkentte gerekse taşrada Ermeni halkının maruz kaldığı sefaleti, baskıcı rejim yüzünden yaşanılan zulmü anlatmaya koyulur. Mari’nin patrikten istediği hükümete başvurup, reformların kesin ve nihai olarak uygulanmaya konmasını talep etmesidir.”

Bir solukta patriğe taleplerini sıralayan Mari, sonrasında bu zulmün ortadan kalkmaması durumunda gerekirse nasıl öleceklerini bildiklerini de belirtip ekler: “Halk ya özgürlük, ya ölüm talep ediyor Patrik hazretleri.”

Bu konuşmanın sonrasında başta Muşlu kadınlar olmak üzere baskının son bulmasını savunan kadınlar, Babı Ali’ye doğru yürümeye başlar. Sayılı bir kitleyle başlayan yürüyüş yol boyunca artarak marşlar eşliğinde devam eder ve kadınlar saraya yönelir.

Bu, kadınların taleplerini haykırmak istediği eylem, hükümetin talimat verdiği polislerin saldırısıyla kanlı bir çatışmaya dönüşür.

“Ya özgürlük, ya ölüm” talebiyle Bab-ı Ali Nümayişi’ni düzenleyen Mari artık sadece Hınçak Partisi’nin saflarında yer alan bir aktivist, gazeteci ve yazar olarak kalmakla yetinmez.

Hükümet her yerde eylemin düzenleyicisi Mari’yi aramaya başlar. Ve böylelikle artık Mari için saklanarak yaşayacağı bir hayat başlar. Öyle ki Mari sık sık evini değiştirir, hatta okuldaki derslere kılık değiştirerek gitmek zorunda kalır.

Ölüm fermanı ve sürgün

Bir gün kendisini tutuklamaya gelen zabitler evini kuşatır. Bu kuşatmadan çıkmayı başaran Mari için artık Osmanlı topraklarında yaşamak neredeyse imkansız hale gelmiştir.

Ve Mari 1896 yılının güzünde Mısır’a gider. Gittiği vakitlerde İstanbul’da hükümet kendisi için ölüm fermanını çıkarmıştır.

İskenderiye’de yeni bir hayata başlayan Mari, burada da yazarlık ve öğretmenlik yapmayı sürdürür. Kısa bir süre öğretmenlik için Kıbrıs’a gider ancak burada fazla kalmaz ve Mısır’a geri döner.

Kahire’ye taşınan Mari bir yandan öğretmenlik yaparken diğer yandan da Ermeni basınında yazmayı sürdürür.

Mari, Kahire’de kendisi gibi Hınçak Parti yöneticisi Avo (Avedis) Nakışçıyan ile evlenir. Ancak hayatı boyunca soyadını değiştirmez, kendisininkini kullanmaya devam eder.

Basınla iç içe olan Mari yıllardır hayalini kurduğu projeyi hayata geçirerek, Ermeni kadınların sesi olacak, kadınlara özgü bir dergi çıkarır: ‘Ardemis’

Mari, 1902 yılının Ocak ayında aylık olarak yayın hayatına başlayan ‘Ardemis’in öğrenciliğinden bu yana hayalini kurduğunu söyler. Mari bu dergi sayesinde Ermeni kadınların kendi hakları ve talepleri olduğunu, aynı zamanda tüm siyasal ve toplumsal sorunları algılayabilecek düşünsel yetiye sahip olduklarını gösterebileceklerini savunur.

Görülmek istenmeyen kadınlara ışık: Ardemis

Derginin ilk sayısındaki sunuş yazısında Mari, Ardemis’i kız kardeşlerine hediye ettiğini ifade edip ekler:

“Bu dergiyi sevsin, ona gözünün nuru gibi baksın ve maddi, manevi güçlerini benimkilere katıp her türlü fırtınaya karşı durabilen temeller üzerinde uzun ve bir geleceğe sahip olsun diye.”

Mari dergide şimdiye dek feminist ve kadın çevrelerinde fazla dillendirilmeyen önemli bir konunun da altınızı çizer. Bu dergide başkent haricinde yaşayan taşralı kadınların sorunlarına eğileceğini söyler. Mari dediğini yaparak derginin yayın hayatı boyunca çoğunlukla kendi adıyla kimi zaman da ‘Sone’ mahlasıyla kaleme aldığı yazılarla görülmek istenmeyen kadınlara ışık olur.

Dergi Mari’nin doğup büyüdüğü Osmanlı topraklarına giremese de Avrupa’da dikkat çeker.  ABD’li kadın hakları savunucusu Alice Stone Blackwell de düzenli yazılarıyla yer alır dergide.

Ayrıca dergi dünyanın pek çok noktasından kız kardeşlerin dertleştiği bir çatı haline gelir. Tiflis’ten Paris’e dek pek çok kadın yaşadıkları zorlukları, sorunları yazdıkları mektuplarla birbirleriyle paylaşır, çözüm arayıp dertleşir.

Mari’nin vurgu yaptığı diğer bir konuda kadının çalışıp ekonomik bağımsızlığını elde etmesi olur. Kadınların çalışmasının hoş karşılanmadığı bir dönemde bunu şiddetle reddeden Mari, kız çocuklarının babaları tarafından ‘yük’ olarak görüldüğünü söyler.

‘Ardemis’ yaşanan ekonomik sorunlardan kaynaklı 1903 yılında 20 sayı yayınlandıktan sonra kapanır.

İstanbul’a dönüş ve soykırım

Mari, 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’da esen ‘ılımlı rüzgarların’ etkisiyle ülkeye geri döner. Amacı İstanbul’dan taşraya geçip buradaki kız çocuklarına öğretmenlik yapmaktır. Ancak taşraya geçemeden İzmir’den bir okuldan teklif alır ve 4 yıl kentteki Hripsimyant Okulu’nda müdürlük yapar.

Bu yıllarda yine basından kopmayan Mari, Taşink adlı bir gazetede yazar ve ilk (ve tek) şiir kitabı ‘Tebi Ver’i (Yukarıya Doğru) yayımlar.

Ve Mari’nin taşraya gitme hayali 1913 yılında Yozgat’taki bir okuldan teklif almasıyla hayat bulur.

Ancak kız kardeşlerine ve çocuklara kavuşma hayali gerçek olan Mari 2 yıl sonra 1915 Ermeni Soykırımı’nda katledilir. Mari’nin tam olarak nerede öldürüldüğü ise bugün hala bilinmemektedir.

Kadınları yazma konusunda bir hayli cimri davranan tarihin adını zikretmediği kadınlardan biri olur Mari.

Lakin farklılığı, ilericiliği ve en önemlisi kız kardeşlik adına kurduğu hayallerden asla vazgeçmemesiyle Mari’nin paylaşma azmi dünyanın her yerindeki kadınların yükselttiği mücadelede var oluyor.


Kaynak: Kadınlar Hep Vardı – Türkiye Solundan Kadın Portreleri’nden (Hazırlayan: Feryal Saygılıgil) ‘Mari Beyleryan: Ve Haklıydı, Tarih Kadınları Pek Sevmez’ bölümünü hazırlayan: Kayuş Çalıkman Gavrilof



Önceki Haber
Yönetmen Tarsem Singh ile "Düşüş" üzerine
Sonraki Haber
Altın çocuk: Mbappe - Emre Caka