Ana SayfaKültür-SanatKarikatürist Alpar: Eşitsiz bir toplumun komiği de eşitsiz

Karikatürist Alpar: Eşitsiz bir toplumun komiği de eşitsiz

HABER MERKEZİ – Eril bir dilin hakim olduğu karikatür dünyasında çizimleriyle bu duruma ‘dur’ diyen karikatürist Aslı Alpar’la konuştuk. “Neye güldüğümüz de politik” diye belirten Alpar, “Eşitsiz bir toplumun komiği de eşitsiz” diyor.


Röportaj: Neğşirvan Güner


Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz çizgiler şiarıyla yola çıkan bir karikatürist: Aslı Alpar.

Kafa dergisi, Kaosgl.org ve Cumhuriyet Cumartesi gazetesindeki çizimleriyle tanıdığımız ve Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) 2017 Karikatür ödülünün sahibi Alpar ile mizahı ve politik bir güç olarak karikatürleri konuştuk.

“Neye güldüğümüz de politik. Eşitsiz bir toplumun komiği de eşitsiz” diye belirten Alpar, Fransa’da bir dönem karikatürün ‘ölümcül çizim’ olarak adlandırılmasına atıfta bulunarak mizahın gücünü “Birilerinin koltuğunu sarsar” sözleriyle anlatıyor.

Alpar, “Dünyanın bu halinden memnun olmayan, bir çıkış yolu arayan, bu yolda yorgun düşen, incinen yine de yürümeye devam eden kendim gibi insanlarla karşılaşıyorum” diyor ve ve ekliyor:

“Bu eşitsiz sistemi yıkmak isterken onun eşitsizliği yeniden üreten karikatürlerine gülmeyelim istiyorum ve sadece mizahın peşine düşüyorum aslında.”

Çizim ve karikatürle nasıl başladı ilişkiniz?

Çizmeye başlamadan önce sıkı bir mizah okuruydum. Bir şeyler karalamam ise AKP dönemi ile başladı. AKP’nin ilk yıllarında Zonguldak’ta üniversite okuyordum. Zonguldak, maden işçilerinin Büyük Yürüyüşü’nün ardından, yani Özal döneminde ve sonrasında kimliksizleştirilen bir kent. Üstüne AKP’nin uygulamaları bu kentte dozer etkisi yarattı. Kentin doğası, maden işçilerinin kültürü, sosyal demokrat dokusu hiç hak etmediği bir yok saymaya direniyordu bu yıllarda.

Bu kentte çok değerli sanatçılarla, Marksistlerle ve çok değerli karikatürist Mete Arif Tokmak’la tanıştım. Küçük bir karikatür kulübümüz vardı Mete hocamızın sürdürdüğü burada. Ufak ufak çizmeye başladım, hala da çiziyorum ve hala motivasyonumun büyük sebebi o kentte öğrendiklerim.

Karikatür ve çizim dediğimizde genellikle ‘komik’ ya da tamamen ‘cinsiyetçi’ söylemler üzerinden üretilen işleri görüyorduk. Çizdiklerinizle aslında bir nevi “dur” diyorsunuz bu duruma. Nereden doğdu bir fikir?

Neye güldüğümüz de politik bir mesele. Örneğin Türkiye’nin güldüğü sinema figürlerini düşünün; bundan otuz yıl önce kimlere gülünüyordu şimdi kimler komik bulunuyor. Bu sorunun cevabı size Türkiye’nin siyasi hattını da işaret eder. Kemal Sunal’ın mizahıyla Recep İvedik’in gülünçlüğünü karşılaştırın. Karikatürde de bu böyle. Toplum ne ise karikatür de onu çiziyor.

Eşitsiz bir toplumda yaşıyoruz. Dolayısıyla hegemonik olanın parodisi komik bulunuyor. Şiddetin, küfrün mübalağsına gülünüyor. İnsanlara “gülmeyin” demek olmaz, toplumda bir karşılığı var bunun. Ama bir yolu daha var, başka bir dünya için mücadele ederken o başka dünyanın mizahının da başka olduğunu söylersin, yapabiliyorsan da bunu yaparsın. Kendin çizersin. Yaptığım işin tüm eşitsizliklerden azade olduğunu söylemiyorum ya da yaptığımın “ideal” mizah olduğunu. Aksine mizah idealize edildiği an kaybolur. Ortada komiklik kalmaz, siyasi bir söylemle kalakalırsınız. Bu ikisi arasındaki dengeyi tutturmak zor ama karikatürün kolay olduğunu kim söylemiş?

Çok uzattım, şöyle özetleyeyim. Ben toplumda yeterince karşılaştığımız güçlünün güçsüzle dalga geçtiği karikatürleri komik bulmuyorum. Şiddeti komik bulmuyorum çünkü şiddete gülündüğünde onun meşrulaştığını biliyorum. Haliyle kendi sözüm var, bu eşitsiz sistemi yıkmak isterken onun eşitsizliği yeniden üreten karikatürlerine gülmeyelim istiyorum ve sadece mizahın peşine düşüyorum aslında.

“Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz çizgiler” şiarıyla yollunuza devam ediyorsunuz. Türkiye’deki mevcut durumu da göz önüne alırsak, nelerle karşılaşıyorsunuz, nasıl tepkiler alıyorsunuz?

İşlerime yönelik tepkilerden sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünyanın peşinde olan çok insan olduğunu anlıyorum. Bu yolda birbirimizden habersizce ve sessizce birlikte yürüdüğümüzü görüyorum. Dünyanın bu halinden memnun olmayan, bir çıkış yolu arayan, bu yolda yorgun düşen, incinen yine de yürümeye devam eden kendim gibi insanlarla karşılaşıyorum. Bugün için güçlü bir ses olmasak da yarın için ne vadettiğimizi biliyorum. Sanırım iktidarlarda en çok bu durumdan muzdarip, mizahın kitlelerde nasıl bir karşılığının olduğunu öngöremiyorlar.

Derdinizi çizgilerle anlatıyorsunuz, karikatürlerinizde neler eleştiri konusu oluyor?

Karikatürünü çizdiğim şeyler daha çok damarıma basan konular ama her şey çizginin konusu olabilir. Anı diyebileceğim ‘özel’ bir olayı da çizebilirim, gündemin başköşesine oturmuş bir konuyu da. Bu birinin diğerinden daha politik olduğu anlamına gelmez. Bazen sıkan sütyeni, bazen hayatı yaşanmaz hale getiren politikacıları çizersin ve ikisinin de bir gerekçesi, o gerekçenin de politik bir zemini vardır.

LGBTİ+ hakları için de sık sık çiziyorsunuz. LGBTİ+ aktivistlerin karikatürle nasıl bir ilişkisi var?

Yalnızca LGBTİ+ aktivistlerinin değil toplumun yok saydığı, görmezden geldiği, ötekileştirdiği her kimliğin kendi gettosunda mizah olmazsa olmaz. Çünkü baş etme yöntemidir, seni yok sayanla dalga geçmek güçlendirir, özgüven kazandırır. Türkiye’de LGBTİ+’ları kapsayan bir yasa yok. Yasal boşluğu da gerici, ikiyüzlü örf ve adetler dolduruyor. Hayatın her alanında ayrımcılıkla karşılaşan insanlar birbirini bulunca ne yapar? Güler, eğlenir, kendinden çalınanın peşine düşer, kederinden sıyrılır, güllüme kapılır. Haliyle LGBTİ+ toplumunun mizahla güçlü bir bağı var.

Diğer yandan toplumun “normal” cinsel pratikleri kadın ve erkek arasında geçiyor, dahası bu “normal”lik sınırları içinde yalnızca iki tane cinsiyet var. Lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks iseniz ya da kendinizi adlandırmadığınız muğlak bir yerdeyseniz “anormal” kabul ediliyorsunuz. Bunun kendisi de gülünç. Çünkü sadece iki cinsiyet yok, yalnızca kadın ve erkek arasında aşk-cinsellik yaşanmaz. LGBTİ+’lar mizahı biraz buradan büküyor, bu gerçek dışı normalliğin komik olduğuna işaret diyorlar. Biseksüel bir kadın olarak bu sınırları sıkı sıkı çizilmiş cinsellik-aşk anlayışı da bana da komik geliyor mesela, gülüyorum.

Karikatür dünyası erkeklerden oluşuyor diye bir algı var. Siz ne diyorsunuz bu duruma?

Evet, karikatür dünyası erkeklerin domine ettiği bir alan. Nedeni de erkeklerin harika mizah yapması değil, toplumsal koşullar. Karikatürün kolay bir iş olmadığını söylemiştim. Neden kolay değil? Bir kere kamusal alana hâkim olmanız lazım, oysa kadınlar sistematik olarak kamusal alandan dışlanıyor. Kadınlar kaygısızca gece sokağa çıkamazken, sokaklar bizim değilken, kamusal alandan uzaklaştırılırken nasıl mizah yapacak? Daha doğrusu yaptıkları mizah, hegemonik olan komik ile nasıl yarışacak?

Az öncede söylediğim gibi neye güldüğümüz de politik. Eşitsiz bir toplumun komiği de eşitsiz. Yıllarca bu alanda üretilen çizgilerin birçoğu ya cinsiyet körü ya da cinsiyetçi. Eski karikatür dergilerini yayınları karıştırın, kadınlarla dalga geçilen, eşcinsel stereotiplerin komikleştirildiği, en iyi ihtimalle de kadın karakterlerin hiç yer almadığı işler görürsünüz. Tahmin edersiniz ki bu bir gelenek olmuş, insanlar buna gülüyor. Sen kalkıp da aksi bir mizah yaptığında toplumda bunun karşılığı olmayabiliyor, o sebeple de “hah, kadınlar iyi mizah yapamıyor” deniyor.

Neyse ki işin seyri değişiyor. Sokaktaki mücadele kâğıda yansıyor. Gelecek yıllarda çok da güçlü bir mizahı konuşacağımızı umuyorum.

Yaptığınız çizimler genellikle toplumsal olaylara dayanıyor: hayvanlar, LGBT’liler, hak ihlalleri ve özellikle de kadınlar… Örneğin OHAL ile ilgili de bir çiziminiz var. Neden bunlar? Çizimleriniz siyasi atmosfere göre mi şekilleniyor ya da şekillenmeli mi?

Bir çizimin politik olması için gündemle ilişkilenmesine gerek yok. Ama ben siyasi mizahı, hem okumayı hem de becerebildikçe bu alanda üretmeyi seviyorum. Türkiye’de rejim değişirken, her alanda baskı artarken, grevler yasaklanır, kazandığımız para karnımızı doyurmaya yetmezken ve işin kötüsü buna karşı örgütlü bir tepki veremezken mizah hızır gibi yetişiyor. Bir araç olarak değil sadece. Çizene de iyi geliyor, okuyana da.

Ben de önce yaşadığımız absürtlüğü kendime anlatabilmek için çiziyorum, başkasına da iyi geliyorsa ne mutlu bana.

Karikatüre eğlence gözü ile bakanlar da var. Karikatür her toplumsal olaya yer vermek ya da muhalif olmak zorunda mı?

Mübalağa sanatı karikatür komik, çünkü biz insanlar abartıyı komik buluruz. Normdan sapan gülünç ya da ilginç gelir, dikkat kesiliriz. Bununla birlikte her karikatür politik bir mesaj içermek zorunda değil. Karikatürün böyle bir sorumluluğu yok.

Ama çizgi ya da yazındaki mizahın muhalif olması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde mizah değil mübalağadan bahsetmek gerekir. Diyebilirsiniz ki muhalefet de muğlak bir kavram, kime muhaliftir mizah? Egemene, iktidara, güçlüye muhaliftir. Zaten gülünçlüğünü de bu duruşundan devşirir.

Bize öğretilen ‘normal’, iktidarın zorbalıklarına karşı sessizliği korumaktır mesela. Oysa aksini hayata geçirmek normalden uzaklaşmaktır, dolayısıyla gülünç, ilgi çekici bir malzemeye dönüşür. Mizah hicivle bunu yapar, birilerinin koltuğunu sarsar. Fransa’da 1800’lerde karikatürün ‘ölümcül çizim’ olarak adlandırılması da bundandır. Çünkü öfkeli, kaybedecek bir şeyi olmayan insanlarda mizahın nasıl bir etki göstereceğini hayal etmek imkânsız. Bence asıl eğlence burada.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Türkiye’de son birkaç yılda çok büyük acılar yaşadık. Karşılaştığımız baskı, geçim derdi, inceliğini yitirmiş, kederli bir yaşantıya dönüştürdü hayatımızı. Ama bu yaşadıklarımız ne bizim coğrafyamızla ne de bizim dönemimizle sınırlı. Ye’se kapılmayalım, hayatımız için mücadele edelim, yapacak o kadar çok işimiz var ki. Dünyanın her yerinden birbirimizi bulacağımıza eminim. Bizi keder değil, egemenlerin istediğinin aksine yoldaşlık ve mizah buluşturacak.


Aslı Alpar’ı  Instagram‘dan ve blog sayfasından takip edebilirsiniz.