Ana SayfaYazarlarBahadır AltanSuriye topraklarında Suriye bayrağından rahatsız olmak – Bahadır Altan

Suriye topraklarında Suriye bayrağından rahatsız olmak – Bahadır Altan


Bahadır Altan


Suriye’deki gelişmeler o kadar hızlı ki ABD’nin çekilme kararı ile başlayan süreç her gün yeni “sürprizlerle” başını almış gidiyor. Bölgede tarihi yazacak olan asıl gücün, büyük-küçük, uzak-yakın dış devletler değil, bu toprakların kadim sahipleri Kuzey Suriye Halkları olduğu su götürmez bir gerçek. Başından beri AKP’nin senaryoları yerine bu gerçeği görenler için durum o kadar da karışık ve sürpriz değil.

Demokratik Suriye Güçleri (DSG) sadece yaşadıkları topraklarda, yani Kuzey Suriye’de demokratik haklarının tanınmasını ve bunun gereği olan özerkliği hedeflediklerini açıkça ifade eden, başta Kürtler olmak üzere, Ezidi, Süryani, Arap halkların birlikteliği olarak bugüne kadar İŞİD’e karşı savaşan asıl güç oldu. Bu konuda net ve samimi olduklarından dolayı kendi ülkelerinin rejimiyle kimi bölgelerde açık bir işbirliği yaparak ciddi bir çatışmaya da girmediler. ABD’nin çekilmeye başlamasıyla da rejimle sürdürdükleri görüşmeleri bir üst aşamaya taşıdılar. Şimdi artık Kuzey Suriye için IŞİD tehdidinin yerini alan ÖSO ve destekçisi Türkiye’ye karşı işbirliğine gidiyorlar. Bu yazı yazılırken Suriye rejimi güçlerinin, bölge kontrolünü elinde tutan YPG’nin de davetiyle Münbiç’te olduğu (bizde hala yalanlansa da) Rusya tarafından da doğrulanmıştı.

AKP iktidarının bugüne kadar izlediği tutarsız dış politikanın ülkeyi getirdiği son nokta Suriye topraklarında, Suriye bayrağının dalgalanmasından rahatsız olmak gibi bir saçmalığa dönüşüverdi! Başka bir deyişle, son bir haftadır en büyük şoku Kürt düşmanlığı ve Esad’ın devrilmesi temelindeki Suriye politikasını ABD ve Rusya arasında zikzaklar çizerek pazarlık kışkırtma üzerine kurgulamış AKP-MHP koalisyonu yaşıyor. Bu şaşkınĺıkla, güney sınırında başlayan toprakların bir sahibi olduğunu ve buradakileri düşmanlaştırıp, herkesi “terörist” ilan ederek sınır ötesi harekat yapamayacağını, bunun uluslararası hukukta “fetih”, “işgal” gibi bir karşılığı olacağını düşünmeden atıp tutmaya devam ediyorlar: “Türkiye Suriye’ye gireceğiz dediyse girer!”

Suriye’de dinci çetelere karşı başlangıçta tek başına direnen halkların, sonraları ABD’den destek alarak da olsa İŞİD’i tamamen yenilgiye uğratmasını “emperyalizmle işbirliği yapmak!” olarak karalayanlarda da şaşkınlık büyük kuşkusuz. Bu üsttenci tavrın daha çok, selefi çetelere karşı böyle bir direnişi kendilerinin göze alamayacaklarından kaynaklandığını düşünüyorum. Şimdi kendi gösteremedikleri cesaret ve direnişi başka halklar canı pahasına başarıya taşımış durumda. Ve asıl işbirliğini yapanın ABD ile kol kola yürüyen, peşine takıldıkları iktidar olduğu bu vesileyle açığa çıktı. Şaşkınlıklarının nedeni de budur. Şimdi de Türkiye’nin saldırı tehdidine karşı, doğal olarak Suriye rejimiyle birlikte hareket edilmesine başka kulplar takıyorlar.

Bir halkın ağır bedeller ödeyerek verdiği var olma savaşına dürüstçe saygı duymak bu kadar mı zordur? İşte, komşusunun zor durumundan yararlanmaya çalışan, fetihçi-fırsatçı anlayışın vardığı zavallı nokta!

Bugüne kadar sınır ötesi harekatlara, Afrin müdahalesi de dahil olmak üzere Meclis’te onay veren CHP de umarım “Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda!” ile başlayan fırsatçı, milliyetçi ve çıkarcı “muhalefetinden nasıl bir u-dönüşü yapması gerektiğini düşünmeye başlamıştır.

Fırsatçılığın altyapısı yine medyadan

İktidarın güdümündeki medya, daha önce Afrin’de yaptıkları gibi, günlerdir Münbiç’te savunma amacıyla kazılan hendek ve tünellerin görüntülerini Türkiye’ye tehditmiş gibi yayınlayarak, yapılacak saldırıyı halkın gözünde meşrulaştırmaya çalışıyor. İŞİD gibi bir çeteyi püskürten halkların kendi toprağını korumak için hazırlık yapması doğal değil midir? ‘Bu tünellerin ucu Türkiye’ye mi çıkıyor?’ diye soracak gazeteciler ise çoktan tutsak edildi. Afrin halkı da bu tünellerle topraklarını savunmuş, İŞİD’i oraya sokmamayı başarmıştı. O zaman yanlarında ne ABD ne Rusya ne de Suriye rejimi vardı. Bu gerçeği dile getirerek Türkiyenin Afrin’e asker göndermesine karşı çıkan HDP’lilere, barıştan söz eden mektupları vekillere gönderenlere yapılan baskılar, açılan davalar sürüyor. Afrin halkının zeytinlerine, ekmeğine göz dikmenin günahı, bu bir avuç karşı duran insan dışında herkesin boynundadır. Merkezi medyadaki son “çatlak sesler” olan Portakal ve Halk Tv’ye dönük operasyonun ise bununla ilgisi yok. Onlar, söz konusu olan Kürt düşmanlığı ise hep AKP ve Saray’la ortaklıştılar zaten. Bu da iktidarın en büyük kozu olmaya devam ediyor.

Suriye’de barış ve huzur hala çok su kaldırır ve önümüzdeki uzun bir süreç. Ancak ABD, “BOP eş başkanına” yeniden aktif görevler yükleyerek çekilmeye başladığından beri ezberlerin bozulduğu kesin. Ama gereken dersler çıkarıldı mı? Özellikle Türkiye için buna yanıt kuşkulu. Esad’ın Arap dünyasında ve bölgede yeniden kabul görmesi, itibar kazanması bizim Saray çevresini pek bir rahatsız etmişe benziyor. Bu kibir gerçeklerin görülmesinin önündeki en büyük engel…

Üç maddede özetlersek şöyle diyebiliriz:

  1. Suriye rejimi özgüvenini artırdıkça kendi halklarıyla barışma yönünde, savaşın başından beri Kamışlı’da süregeldiği gibi ortak vatanı birlikte savunma şeklinde adımlar atacağı izlenimini veriyor.
  2. Kuzey Suriye halkları, yeniden kimliklerinin tanınmadığı ve kültürlerinin horlandığı eski günlere dönmemeye kararlı ve dostu düşmanı artık daha iyi tanıyor.
  3. Bizi ilgilendiren ve en önemlisi de, komşu ülke topraklarına saldırmayı bir seçim yatırımı olarak planlayan AKP-MHP koalisyonunun hevesleri şimdilik kursaklarında kalmış durumda olması. Türkiyede iktidarın manipüle ettiği milliyetçi rüzgârla sarhoş olan kitlelerin gerçeklerin farkına varması ise daha uzun bir süreç gerektirecek gibi…

Yeni yılın bölgeye ve ülkemize barış getirmesi dileğiyle…