Ana SayfaManşetNe de güzel sarayı vardı ama…

Ne de güzel sarayı vardı ama…


Arif Mostarlı


Bu ‘saray’ işi, krallar ve padişahlar için olduğu kadar diktatörler için de önemli olmalı. Bir tür güç gösterisi anlamına geliyor çünkü. Ne kadar büyük ve yaldızlı saray, o kadar güç ve tabii o kadar da zulüm… 20. yüzyılın en kanlı diktatörlerinden biri olan İdi Amin Dada da onlardan biriydi. Katliamlarıyla olduğu kadar, tuhaf davranışlarıyla da tarihe geçen Uganda diktatörü İdi Amin, ülkeden kaçmak zorunda kaldığında bile komiklik yapmayı unutmamış, son esprisini de o günlerde yapmıştı: “Ülkeden ayrıldığımdan beri Uganda’da insan haklarına saygı gösterilmiyor.”

İdi Amin ve insan hakları… İyi espriydi doğrusu! Birkaç yüz bin insanı öldürtmemiş olsaydı, daha komik bulabilirdik onu!

Eski sömürge askeri

Varlığıyla dünyanın dört bir yanındaki katillere ilham veren (Bahçelievler Katliamı sanığı Haluk Kırcı’nın kod adı da ‘İdi Amin’di mesela!) bu “büyük devlet adamı” 1925 yılında Uganda’nın Batı Nil bölgesinde bir kasaba olan Kokobo’da doğdu. Çocukluğu keçi güderek ve tarlada çalışarak geçti, daha sonra Müslüman oldu. Yaşı büyüdükçe, iri gövdesi ve eğitimsizliği nedeniyle sömürgeci İngilizlerin tam aradığı türden bir asker haline gelmişti. 1946’da İngiliz özel bir askeri birliği Kings African Rifles’a katılan Amin, Burma, Somali, Kenya ve Uganda da sömürgeciler adına savaştı. Bu arada, 1951’de Uganda Ağır Sıklet Boks Şampiyonluğunu da kazandı.

1.94 boyu ve karizması iyiydi ama asıl şöhretini zalimce sorgu yöntemleriyle edindi. 1952 ve 1956 yılları arasında, Mau Mau isyanına karşı savaşırken yaptığı katliamlar onu subaylığa terfi ettirdi. Amin, İngilizlerin teğmen rütbesi verdiği ilk Afrikalıydı. Sonra, yüzbaşı oldu. Obote ve Amin, doğrusu iyi kankaydılar! Önce Kongo sınırında kahve, fildişi ve altın işine girdiler. Obote, Amin’i önce tuğgeneral, 1967’de de genel sekreter yaptı. 1970’te ise artık genelkurmay başkanıydı. Amin artık tam bir silah tüccarı ve savaş ağasıydı. Sonunda Obote’nin de başını yedi! 25 Ocak 1971’de askeri darbeyle yönetimi ele geçirdi ve kendini ölene dek başkan ilan etti!

‘Sempatik’ diktatör!

Daha darbeden birkaç hafta sonra, Makindye Hapishanesi’ndeki bir hücrede 32 muhalif subay, dinamitle paramparça edildi. Daha sonra da ordu mevcudunun yaklaşık üçte ikisi idam edildi. Kurduğu katliam mangaları, ne kadar muhalif varsa temizliyordu. Koca gövdesiyle halkın arasına karışarak herkesle kucaklaşmasından ötürü, insanların bir bölümü onu sempatik buluyordu. Zaman zaman 4 beyaz İngiliz’in taşıdığı tahtırevanla dolaşması, 1976’da kendisini İskoçya kralı ilan etmesi ve İngiltere kraliçesi II. Elizabeth’e evlenme teklifinde bulunması da o günlerde bütün dünyada “komik bir diktatör” izlenimi yaratmıştı ama gerçek çok farklıydı. 1972-79 arasında katlettiği insan sayısı 300 bin olarak tahmin ediliyor ve bazen kendisinin de infazlara katıldığı biliniyordu.

Bu arada, ekonomi batarken, Amin’in en büyük önlemi 1972’de, 40 binden fazla Asya kökenli Ugandalıları ülkeden kovmak oldu. İngilizlerin Uzak Asya’dan getirdiği işçilerin torunlarından oluşan bu insanların eşyalarını bile almaları yasaktı.

Saraylar da koruyamadı

Sokaklarda neşeli görünüyordu Amin ama gitgide korkunun esiri olmaya başladı. Saraylar da bu yüzden gerekliydi! Korkusundan ötürü her gece ayrı bir sarayda ve ayrı bir odada uyumaya, büyük koruma ordularıyla gezmeye başlamıştı. Orduyu büyük rüşvetlerle kontrol altında tutabiliyordu ama bu arada bütün fonlar Amin’in güvenliğine ayrılıyor, sağlık, ulaşım, gıda sektörleri çöküyordu. 70’lerin sonlarında o komik havası da gitti. Araplardan aldığı destek azalırken önce İsrail’e yaklaştı, tutmayınca Hitler hayranlığına vurdu işi. Ama tükeniyordu artık. Ekim 1978’de Tanzanya’da kurulan Uganda Ulusal Kurtuluş Ordusu gerillalarının eylemleri başladığında, Tanzanya’nın işgalini emretti ama direniş karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Sonunda 13 Nisan 1979’da isyancı gerillalar başkent Kampala’ya ulaşmadan önce, ülke dışına kaçtı. Önce Libya’ya geçti, ardından eşlerinden ikisi ve 22 çocuğuyla Suudi Arabistan’a yerleşti. Bu arada, sağlığı da bozuldu ve 16 Ağustos 2003’te Cidde’de yaşamını yitirdi.

Geriye saraylar kaldı… Sahiplerini hiç koruyamayan saraylar… Ama yine de, çoğu insanın o zamanlar ekranlara bakıp “manyak ama sevimli biri” olarak düşündüğü Amin, bütün diktatörlerin düştüğü yalnızlık çukurunda can verirken, dünyanın başka yerlerinde saray inşaatları devam ediyordu…


İlkin Yeni Yaşam’da yayınlanan bu yazı gazetenin “Tarihin Belleği” köşesinden alınmıştır.



Önceki Haber
‘Yüzüklerin Efendisi’nin yazarı Tolkien’in hayatını anlatan filmden ilk fragman
Sonraki Haber
Bir kimlikle özdeşleşmek mümkün mü?