Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirYolundan saptırılsa da halk ayaklanmalarının öfkesi dipdiri – Abdulmelik Ş. Bekir

Yolundan saptırılsa da halk ayaklanmalarının öfkesi dipdiri – Abdulmelik Ş. Bekir

Arap halk ayaklanmaları yolundan saptırıldı ancak dayandığı öfke dipdiri. Ortadoğu halklarının özgürlük şafağının başlangıcı olan bu ayaklanmalar, yolundan saptırma çabalarına rağmen mecrasını bulacaktır. Mecrası ise Tunus’ta kendini yakan seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin hak ve adalet çığlığıydı.


Abdulmelik Ş. Bekir


Suriye iç savaşına ilişkin trafik, hızından hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor. Trump’ın Suriye’den çıkmaya ilişkin twiti ile altüst olan göreceli denge Washington’dan yapılan son açıklamalarla eski haline döndü. Ancak bu sürecin tüm taraflar açısından yarattığı bazı sonuçlar var.

Birincisi, çekilme kararının Trump ve çevresinin iç iktidar mücadelesinin sonucu olduğu intibaı ağır basıyor. Suriye’de birkaç yüz asker bırakma açıklamasıyla ABD devlet aklı Trump’a geri adım attırdı. Ancak bu süreç ABD’nin Suriye denklemindeki ağırlığının zayıflamasıyla sonuçlandı. Trump’ın kişisel kararı olsa dahi ABD’nin derin aklı bu süreçten fayda sağlayacak bazı sonuçlar aldı. AB’nin ağır topları Fransa, İngiltere, Almanya ve bazı Arap ülkelerini Suriye politikasına daha fazla çekme fırsatı yakaladı. Avrupa ülkelerinden birkaç yüz askerden oluşturulması planlanan güvenli bölgeye yerleştirerek Türkiye’nin tehditlerine ve Rusya-İran’a karşı daha fazla tutum almaya zorlayacak.

İkincisi, süreci en iyi okuyan ancak istediği sonucu üretmeyen Rusya oldu. İlk günden itibaren ABD’nin çekileceğine ihtimal vermedi ancak bir olasılık da ABD’nin bu karardan dönmesine mani olacak söylemlerden uzak kaldı. Kürtler ile Şam arasında diyalogu teşvik ederek ABD ve Batı ülkelerinin Kürtlerin karşılaşacağı tehditlere dönük argümanı boşa çıkarmayı hedefledi. Yine Türkiye’yi frenleyerek ABD’nin çıkışını kolaylaştıracak bir politika izledi. Ancak Türkiye, Şam ve İran hassasiyetlerini fazlaca gözetmesi nedeniyle geç kaldı. Kürtler ve Şam geçen iki aylık süre içinde bir anlaşma olmasa da belli gelişmeler yaşansaydı ABD etkisinin asgari düzeyde olduğu bir çözümü kotarabilirdi. Şimdi ABD’nin yanı sıra 2015 yılında bölgeden elini ayağını çeken Batı’nın ağır topları ve benzer bir süreci izleyen bazı Arap ülkeleri kısmi olarak yine Suriye denklemine girdi.

Üçüncüsü, Türkiye, ABD’nin Suriye’den çıkışını Kürtsüz bir dünya politikasını hayata geçirme fırsatını kolaylaştırdığı için desteklerken, ABD sonrası Rusya ve İran’ın bölgede daha fazla güçlenme ve Türkiye’nin bu ülkelere karşı kullanacağı dengenin ortadan kalkmasından rahatsız oldu; Kürtlerin dışlanması karşılığında ABD’nin politik ajandasını üstlenmeye hazır olduğunu açık etti. Türkiye’nin bu hamleleri Astana süreciyle başlayan kısmi güveni tuzla buz etti. Türkiye’nin Kürt politikasını da gerçekçi görmeyen Rusya, Ankara’ya karşı temkinli olmayı seçti.

Türkiye’nin Kürt meselesinde en büyük destekçi olarak gördüğü İran ile de aynı frekans boyutunda olmadığı son Soçi zirvesiyle belli oldu. Suriye’ye girme hevesine karşı İdlib başta olmak üzere Suriye topraklarından çıkış yolu gösterildi Türkiye’ye.

Hali hazırda Türkiye iki blokun içinde yer alan ama ikisine de güven vermeyen ve mesafeli durulan ülke durumunda. ABD’nin daha net olmayan güvenli bölge planı hayata geçerse Türkiye ya Kürtlerle barışı gündemine alacak ya da Rusya’ya daha fazla yanaşacak. Rusya’ya yanaşsa ayrı bir dert ABD’nin politikalarına gelmek ayrı bir dert Türkiye açısından. Oyun kurucu olma ve Kürt karşıtlığı politikasıyla girilen angajmanlar Türkiye’nin ayaklarına dolanmış vaziyetti.

Dördüncüsü, İran’ın temel hedefi Ortadoğu’ya yaydığı güçlerini konsolide etmek ve kazanımlarını korumaktır. Ek olarak ABD öncülüğündeki çevreleme kampanyasına karşı korunmak. Ruhani’nin Astana’da Kürtlerin Suriye’deki pozisyonuna ilişkin açıklaması bu politikanın yansıması. İran Kürdistan’ı tarih boyunca kendisine yönelik saldırılarda tampon bölge olarak değerlendirdi. İran’ın tarihsel askeri doktrinine göre ülkenin batı savunmasını Musul-Erbil’den başlattığı biliniyor. Olası bir saldırı ya da iç karışıklıkta Kürt meselesinin zayıf karnı olduğunun farkında. Kürtleri kendisine yönelik kampanyanın dışında tutmak için Suriye’de Kürt meselesinde daha yumuşak bir politika izleyecek. Soçi’de çok köklü olmasa da Türkiye ile ayrışması bundandır. Suriye’de ABD’nin çıkma söyleminden sonra Rusya ile ayrışmaları daha fazla baş gösterdi. Rusya’nın İsrail’in taleplerini gözeten siyaseti İran’ı ciddi anlamda rahatsız ediyor. Ancak ABD’nin güvenli bölge planı hayat bulursa şiddetlenmesi beklenen Rusya ve İran çelişkilerini gündemden çıkaracaktır.

Beşincisi, Kürtler Suriye’de askeri ve halk desteği olarak en güçlü yapı olmasına rağmen dış destek yönünde en dezavantajlı yapı. ABD’nin geri çekilme olasılığı Kürtlerde belli bir tedirginlik ve telaş yarattı. Bunun sonucu olarak bir diplomasi atağına giriştiler. Kürtler başta olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye halklarının mücadelesinin dünya halklarında ciddi bir sempati ve destek sağladığı daha açık görüldü. Oluşan baskı ile Türkiye’nin Kürtlere yönelik politikası ilk defa bu düzeyde ifade edildi. ABD ve Avrupa’nın bazı devletlerinin güvenli bölge oluşturma ya da Kuzey ve Doğu Suriye’de kalmasının Kürtlerin elini güçlendirdiği bir gerçek. Güvenli bölge planı ya da uçuşa yasak bölgenin oluşması Kürtlerin Şam’a karşı elini ciddi anlamda güçlendirecektir.

Kürtler esas çözümü demokratik Suriye projesi içinde gördüğünden ve bunu esas strateji olarak belirlediği için Şam ile diyalogları sürecek. Diyalogun sonucunu da Şam’ın tutumu belirleyecektir. Ayrıca bahsedilen güvenli bölge planı hayata geçerse, bunun bir ayağının KDP’nin Rojava için oluşturduğu güçler olacaktı. Bu bağlamda Kürtler arası yeni bir ortaklaşma sürecini de beklemek gerekir. Böylece Türkiye’nin kaygıları giderilmeye çalışılacaktır.

Altıncısı, Baas rejiminin ABD’nin askerlerini çekme açıklamasından sonraki pratiği Kürtlere güven vermedi. Söylemlerde milliyetçilik dozunun giderek yükselmesi ve 2011 öncesine dönme arzusu çözümün önündeki en büyük engel. Şam’ın 9 yıldır ülkede yaşanan iç savaştan ciddi anlamda ders çıkarmadığı anlaşılıyor. Bunun bir sonucu olarak Kürtler ile geçen iki ayda bir anlaşma olmasa da belli bir ilerleme sağlasaydı ABD’nin Suriye’de kalmasının önünü alanda belirleyici olabilirdi. Ek olarak Kürtlerle ortak gelecek yönünde güven verirdi. Şam rejiminin de Baas milliyetçiliğinden kaynaklı bagajından dolayı bir fırsatı teptiğini ve hatta Rusya’ya da teptirdiği bu sürecin başka bir sonucu oldu.

Genel fotoğrafa baktığımızda tüm tarafların ortak söylemi Suriye’de askeri bir çözümün olmadığı. DAİŞ’in [IŞİD] askeri egemenliğinin de sona erdiğini gözettiğimizde gelecekte temel çatışma alanı İdlib ve Efrin olacaktır. Zira DSG’den DAİŞ sonrasına dönük yapılan açıklamada hedefin Efrin olacağı ilan edildi. Soçi’de zaten İdlib kararı Türkiye’ye tebliğ edilmişti. Ancak yine de ABD’nin planına göre Rusya Türkiye’yi yanında tutmak için karar verilene kadar İdlib’i belirsiz bir zamana erteleyebilir.

Göstergelerin işaret ettiği realite Suriye denkleminde daha çok gelgitlerin olacağı ve Suriye meselesinin kolay bir çözümü olmadığıdır. Lakin Arap halk ayaklanmaları yolundan saptırıldı ancak dayandığı öfke dipdiri. Şimdilik sadece Sudan’a Cezayir’e uğradı. Irak’ı Yemen’i yine hareketli. Ortadoğu halklarının özgürlük şafağının başlangıcı olan Arap halk ayaklanmaları yolundan saptırma çabalarının tümüne rağmen mecrasını bulacaktır. Mecrası Tunus’ta kendini yakan seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin hak ve adalet çığlığıydı.