Ana SayfaManşet8 MART | Dört Arap kadının ‘adalet’ hikayesi: Karanlığı yaşadık, özgürlüğe sarıldık

8 MART | Dört Arap kadının ‘adalet’ hikayesi: Karanlığı yaşadık, özgürlüğe sarıldık

HABER MERKEZİ – Aşağıdaki haberde Rakka, Tabka, Minbiç ve Deyr ez Zor’dan dört Arap kadının hikâyesini okuyacaksınız. Fatma Koçak’ın hikâyelerine mercek tuttuğu bu kadınlar IŞİD karanlığından kurtulduktan sonra şimdilerde Kuzeydoğu Suriye’deki Dar ul Marra yani kadın evlerinde yer alıp çalışmalar yürütüyorlar. “Bizim sorunlarımız IŞİD’le başlamadı. IŞİD gitti ama geriye zihniyetini bıraktı” diyorlar. Bu zihniyete karşı mücadele verdiklerini vurgularlarken kadınlar için adaleti ancak kadınların sağlayacağını belirterek ekliyorlar: “Karanlık bir geçmiş yaşadık ama bunun geleceğe taşınmaması için dört elle sarılmışız özgürlüğe.”


Haber: Fatma Koçak


Feminist akademisyen Sara Ahmed bir söyleşisinde “Birbirimizi yeniden bulduğumuzda diğer her şey çok daha mümkün hale gelecek” diyor.[1]

Kuzeydoğu Suriye’de Kadın Adalet Meclisi’nin organize ettiği bir seminerde karşılaştığım kadınların adaletin zor olduğu bir coğrafyada kadın adaletini sağlamak için giriştikleri mücadele tam da Sara’nın ‘mümkün’ünün pratikte karşılığı olsa gerek.

Kuzeydoğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi içinde adalet mekanizması meclisler eliyle sağlanıyor ve bu meclisler karma olmakla birlikte kadın adalet mekanizması mensupları Kadın Adalet Meclisi ile kadın lehine pozitif hukuku oluşturuyor.

İlgilenenler için ayrı bir araştırma konusu olduğu için buraya girmeyeceğim ama bu meclis içinde yer alan, yaşları 25 ile 50 arasında değişen dört Arap kadının hikayesini anlatmak isterim kalemim yettiğince.

İnsanlık tarihinin en karanlık yapılanmalarından DAİŞ’in [IŞİD] Demokratik Suriye Güçleri (DSG-QSD) tarafından bitirilişinin tüm dünyaya müjdelendiği bugünlerde, bu karanlık yapının işgal ettiği yerlerde yaşamış ve ayakta, hayatta kalabilmiş dört kadın.

Hikayemiz 2012’de başlıyor. Suriye iç savaşının başlamasıyla Rojava’da özerk yapı ilan edildiğinde buna en hazırlıklı kesim kadınlardı. Kadınların ilk oluşturdukları yer ise “Dar ul Marra” ya da “Mala Jin” (Kadın Evi) idi. Sokak sokak kadına yönelik her türlü ayrımcılık, hak ihlaline direkt müdahil olan bu kurum zaman içinde tüm toplumun adalet mekanizması için başvurduğu ilk merci olma özelliğini kazandı.

Bu sırada DSG öncülüğünde Minbiç, Tabka, Rakka gibi Arapların yoğunlukta yaşadığı alanlar IŞİD’den kurtarılmaya başlandı ve buralarda kadınlar zılgıtları ile kara çarşafları yakarak karşıladı kadın savaşçıları. Ama aslında her şey yeni başlıyordu, çünkü geride kadınlara yönelik ağır suçlar ve travmalar kalmıştı.

Rakkalı Cihan Hesen

Rakkalı olan Cihan Hesen 35’li yaşlarda bir kadın. IŞİD’in kenti işgalinden önce öğretmenlik yapıyormuş. 4 yıl boyunca evden sokağa adımını dahi atmayan Cihan, doğup büyüdüğü şehirde yaşama şansı kalmayınca ailesi ile birlikte kaçmış ve son bir yıl Kamişlo’da yaşamış. Sonra “demokratlar” (Demokratik Suriye Güçleri’ne böyle hitap ediyor) Rakka’ya girdiğinde geri dönen Cihan ne evini ne komşularını ne de akrabalarını, hiçbir şeyini bulamamış.

“Geride enkaz bir şehir, enkaza dönmüş insanlar bırakıp gittiler” diyen Cihan, bir grup Rakkalı kadınla birlikte, Mala Jin’lerin işleyişine ilişkin bilgi ve eğitim almak için Kürt kadınlarla bağlantıya geçip talepte bulunmuş.

Birbirini bulan kadınlar dayanışma ile deneyimlerini aktarmış ve inat ve direnç ile enkaza dönmüş şehirde Dar ul Marra’nın açılışı gerçekleşmiş.

Sohbete, “Bizim sorunlarımız IŞİD’le başlamadı, onlardan öncede de kadın olarak haklarımız yoktu, sınırlıydı ama bu çeteler geldiğinde toplumun yarısı, kadınlar yok sayıldı” diye devam ediyor.

“Bu savaş ve terörden en çok yaralanan biz kadınlar olduk” diyen Cihan derin bir nefes aldıktan sonra devam ediyor:

“Savaşı ve terörü bire bir yaşadık biz, buna anlatmaya cümleler yetmez ama biz artık acılarımızla değil geleceğimizi kurmak için var olmak istiyoruz. O yüzden demokratları anlamaya çalıştık ve farklı olduklarını hemen anladık. Ondan sonra şehirde kadınlar birbirine dertlerini, yaşadıkları zulmü anlatmaya başladı. Nasıl çözebiliriz diye düşünürken, Mala Jin’lerden destek istedik. Geldiler anlattılar kadın evlerinin nasıl çalıştığını, kadınların sorunlarına nasıl ortak çözüm bulduklarını. Çok heyecanlandık. Hiç beklemediğimiz sayıda başvuru oldu. O kadar sorun birikmiş ki; savaş, yoksulluk, terör, şiddet, çok eşlilik, kadınların boşanamaması…”

“Doğup büyüdüğün ve sokaklarını avucunun içi gibi bildiğin bir şehirde yabancıya dönüşmek ve kaçmak zorunda kalmak nasıl bir şey, biliyor musun?” diye soran Cihan, yaşadıklarının ağırlığı ile hüzünlü bakan gözlerini boşluğa çeviriyor.

“Biz adeta esir, zindan hayatı yaşadık yıllarca. Gözlerine görünmemeye çalışıyorduk yani aslında ‘yok’tuk. Sokakta görünen kadın çeşitli bahanelerle falakaya yatırılıyordu. Bu bazen saç derimizin görünmesi bazen ayak bileklerimizin görünmesi olabiliyordu. Bir komşum vardı, çocuğu hastaydı, sokağa çıktı, koşarken saç teli göründü diye falakaya yatırıp ayaklarının altı yürüyemez hale gelene kadar işkence etmişler. Geldiğinde yürüyemiyordu.”

Cihan birden kabustan uyanır gibi gözlerini çeviriyor ve artık o günleri hatırlamak istemediğini söylüyor.

“Ama biz artık bunları konuşmak istemiyoruz. Şimdi insanlar geri dönüyorlar. Kadınlar çok yaralı, bizim bu yaraları sarmamız gerekiyor. Bir daha esir alınmayacağımız günleri yaşamak için çalışmak zorundayız. Benim kızım var, kızımın benim yaşadıklarımı yaşamasını istemiyorum.”

Tabkalı İlham Hafiz

Dar ul Marra Tabka üyesi İlham Hafiz 51 yaşında bir avukat, onun da hikayesi Cihan’ınki ile benzer.

İlham da Tabka’nın kurtuluşundan sonra kadınlara yönelik çalışma yapmak istemiş ve Dar ul Marra’nın kuruluşunda yer almış.

“Kürt kadınların bir kadın sistemi oluşturduğunu duymuştuk. Bunu nasıl yaptıklarını sorduk ve bize yol göstermelerini istedik. ‘Kadın evi’ni önerdiler, biz de heyecanla gelip şehrimizde kurduk” diyen İlham, “Yıllardır terör denetiminde çok fazla insan sorun biriktirdi. İlk açtığımızda biz bile çok şaşırdık o kadar başvuru olmasına” diye belirtiyor.

Şimdi ise Adalet Meclisi’nde kadın davalarına bakan İlham, erkeklerin IŞİD zihniyetinden etkilendiğini ve bu nedenle sorunların IŞİD’in gitmesiyle bitmediğini anlatıyor.

“Kolay olmadı, kadının esir alındığı bir şehirden, kadının adaleti sağladığı evlerin açılmasına dönüşmek. Çok zorladılar bizi erkekler. IŞİD gitti ama geriye zihniyetini bıraktı ve o zihniyeti kabul eden daha çok erkeklerdi. Kadınların bu zihniyete karşı durması gerekiyordu, kolay değildi, hala da öyle.

“Şiddet hala çok yaygın ve kadınlar bu konuda başvuru yapmaya çekiniyor ancak çocuk evlilikleri konusunda çok yol kat ettik. Şehirde herkes bize yardımcı oluyor. Nerede bir çocuk evlendirilmeye çalışılsa, bize bilgi veriyorlar ve o çocuğu evlenmekten kurtarıyoruz. Çok eşlilik yaygındı, kültürel bir durum, şimdi yavaş yavaş eğitimlerle bunun azaldığını görüyoruz.”

Minbiçli Cihan Mistefa

İlham’ın bıraktığı yerden devam ediyor Dar ul Marra Minbiç Üyesi Cihan Mistefa ve kentin kurtuluşundan sonra ilk açılan kurumun Dar ul Marra olduğuna dikkat çekiyor.

Önce hikayesini öğrenmek istiyoruz. Bir kardeşinin IŞİD şehre geldiğinde protesto ettiği için sokak ortasında vurulduğunu söylüyor ve “Herkes kadar yaşadım, benim acılarım Suriye’de zulüm gören diğer kadınlardan fazla değil” diyerek devam ediyor.

“Kadınlar eşleri ile bile sokağa çıkmaya korkar oldu, bir nevi zindan hayatı yaşadık. Ya da sokağa çıkanların başına neler geldiğine tanık olduk. Minbiç’te Zehra’nın hikayesi vardır, herkes bilir. Çalışmak istediği, doktorluk yaptığı için recm edildi. Bu tüm kadınlara verilen mesajdı, sindik, biz de eve kapandık. Şimdi bile hala sokağa çıktığımda tedirgin oluyorum, o kadar ruhumuza işlemiş ki o korku. Korku ile hâkim olmaya çalıştılar.

“Bir başka hikayeyi anlatayım. Benim tanık olduğumu bir vahşeti hiç unutamıyorum. Aynı mahallede oturduğumuz biri vardı, kimseye zararı yoktu, adı Ebdullah’tı. Bu çocuğu eşcinsel olduğu için yüksek bir binanın üstüne çıkarıp bacaklarından tutup aşağıya attılar ve günlerce cenazesi düştüğü yerde bekletildi. Düştüğü yer tam penceremin karşısındaydı, günlerce onun cesedini izledim, ailesi dahil hiçbirimiz cesaret edemedik o cenazeyi oradan kaldırmaya.”

Kadınların ve kız çocuklarının yaşadığı en temel soruna vurgu yapıyor Minbiçli Cihan, “Size bir örnek vereyim, çeteler geldiğinde birçok kız çocuğu bunlarla zorla evlendirildi ve nikah kıyıldı. Şimdi bu kız çocukları hala evliler, bunlar nerede bilemiyoruz. Aileler ve toplum onlara evli gözüyle bakıyor, öldüklerini ispatlamamız gerekiyor ki bu kadınlar yaşamlarına devam etsinler, bu beladan kurtulsunlar. Savaş koşulları, ispatlamak çok zor, yüzlerce kız çocuğu bu durumda” diyor.

Kadınların yaşadığı sorunlarda ilk başvurdukları yerin Dar ul Marra olduğunu söyleyen Cihan, ilk zamanlar dava edilen erkeklerin kadın evine gelmek istemediğini ancak zamanla bunu kabul ettirdiklerini dile getiriyor.

Cihan, geçmişi unutmadan geleceği istediğini şu sözleriyle dile getiriyor: “Evet bir savaş ve zulüm gördü tüm Suriye toplumu ama en büyük zulmü kadınlar gördü. Şimdi biz kendi yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Karanlık bir geçmiş yaşadık ama bunun geleceğe taşınmaması için dört elle sarılmışız özgürlüğe.”

Deyr ez Zorlu Necva el Neva

Ve son olarak sözü IŞİD’in son cephe savaşında kaybettiği Deyr ez Zor’dan adalet arayan bir kadın alıyor. Deyr ez Zor’da iki ayrı kasabada iki ‘kadın evi’ açtıklarından söz ediyor Kadın Adalet Meclisi üyesi Necva El Neva.

Necva savaştan önce kuaförlük yapıyormuş: “İlk geldiklerinde ne olduğunu anlamadık, bizim için çocuklarımızın hayatta kalmasıydı aslolan. Rejim de bize yıllarca çok zulmetti, o yüzden ilk geldiklerinde fazla direnmedik. Zamanla adım adım hayatlarımızı elimizden almaya başladıklarında artık çok geç olmuştu. Kaçtık Şedade’ye, ‘demokratlara’ sığındık.”

Cizir Fırtınası Hamlesi başladığında adım adım toprakları kurtarıldığında geri dönmeye başladıklarını söyleyen Necva’nın dilinden şu cümleler dökülüyor:

“Kardeşim demokratlarla birlikte savaşmak için cepheye gitti. Ben de kadınlar için bir şeyler yapmak istedim. En çok ihtiyacımız olan şey adaletti.

“Dar ul Marra’yı ilk olarak 6 ay önce Cezra kasabasında açtık. Bir ay kadar önce ise Kesra’da açılışını yaptık. Yoğun başvuru var buna, nasıl cevap vereceğimizi bilmiyoruz. Kadınların yaşadıkları ve anlattıklarını, bizim yaşadıklarımız ve gördüklerimizi anlatmak zor.

“Kendi adıma söyleyeyim, bir ara umutsuzluğa düştüğüm ve bu dünyada kadın için adalet olmadığına kanaat getirdiğim zamanlar çok oldu. Ama şimdi daha umutluyum, çünkü kadınlar için adaleti ancak kadınlar sağlayabilir.”

Birbirini bulan kadınların geleceğe, bu dört kadının savaş, terör, acı içinden geçen yaşamlarında umudu yeniden yeşertişlerine tanık olduğumdan, yazının sonunu umutlu bitirmek isterken, son sözü Necva söylüyor:

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü geliyor, bu yıl 8 Mart’ı ilk kez kutlayacağız Deyr ez Zor topraklarında. Çok heyecanlıyım. Bir aydır hazırlık yapıyoruz.”


[1] Sara Ahmed’in söyleşisine için bkz