Ana SayfaYazarlarBahadır AltanTC-AKP, TC-AKM – Bahadır Altan

TC-AKP, TC-AKM – Bahadır Altan


Bahadır Altan


Başlıktaki harf dizilimlerinin anlamını havacılar anlamıştır kuşkusuz, amacım sizlerde de biraz merak uyandırmak…

Bir uçak kazası yaşandığında bütün kanallarda açıklamalar, yorumlar, soruşturmalar, tedbirler duyarız hep. Ama iki günde unutulur her şey. Kısa sürede bir suçlu (genellikle de pilot!) bulunur, günah onun üzerine yıkılır ve acılarıyla baş başa kalanlar dışında herkes bir sonraki kazaya kadar işine bakar. Havacılar ise kaza olmadan önce konuşmaktan, uyarılarda bulunmaktan, tedbir almaktan yanadır. Yani bizler araba devrilmeden yapılan uyarıların kıymetine inanırız. Bunun da ilk koşulu unutmamak.

Biraz belleklerimizi tazeleyelim; 30 Kasım 2007 tarihinde Isparta’nın Keçiborlu ilçesi Türbetepe bölgesinde bir “uçak kazası” oldu. “Uçak kazası” yerine “Havacılık Cinayeti” demek daha doğru aslında, çünkü bu tam da bir iş cinayetiydi. Pilotlar, kabin görevlileri ve 50 yolcu yaşamını yitirdi. Isparta’da bir fizik konferansına katılmak üzere uçakta bulunan nükleer fizikçiler Engin Arık, Fatma Şenel Boydağ, Özgen Berkol Doğan, Mustafa Fidan, Engin Abat, İskender Hikmet de kazada hayatını kaybedenler arasındaydı. Bu acı olay hakkında bilim insanlarına suikast de dahil olmak üzere birçok senaryo dile getirildi. Oysa başkalarının bize suikast yapmasına ihtiyaç yoktu. Havaalanı inşaatından başlayarak biz bunu hep “iyi beceriyorduk!”

Eğer seçimlerden sonra bir erteleme daha olmazsa, THY 6 Nisan’da 3. Havalimanı’na büyük göçünü gerçekleştirecek. Daha inşaat aşamasında, resmi rakamlara göre Isparta Kazasındaki kadar inşaat işçisini katleden ve sorumluları değil işçileri tutuklayıp yargılayan bir anlayışla yönetilen bu ülkenin sivil havacılığı adına endişelenmekte haklı mıyız bir bakalım?

Diğer birçok iş kolunda olduğu gibi havacılıkta da kazalara “geliyorum demesine” rağmen izin verildiği bir gerçektir. Kamu adına denetim görevini üstlenen makamlarda oturanların ihmallerinin, liyakat dışı atamaların, siyasi kayırmaların ölümlere yol açtığı gerçeğinin en çarpıcı örneğidir Isparta Kazası.

Kaza süreci çok daha gerilerden başlıyor: Sivil Havacılık Genel Müdürü (SHGM) müfettişleri, Atlas Jet’in uçuş ekibiyle birlikte kiraladığı TC-AKM kuyruk numaralı uçağın sahibi World Focus Airways şirketine dair birçok eksikliği rapor ediyor. SHGM şirkete zaman vererek bu eksiklikleri tamamlamasını istiyor. 6 ay sonra tekrar yapılan denetimde eksikliklerin azalmayıp tersine daha da arttığı görülünce, uzmanlar “şirketin uçuşlarının durdurulmasını” tekrar öneriyor. Ancak yine Sayın Genel Müdür (belki de bizzat kendisini atayan Ulaştırma Bakanı) bunun gereğini yapmıyor? Kısa bir süre sonra da kaza oluyor. Acaba bu şirketin ilk uçağının kuyruk numarasının TC-AKP olmasının uçuşların durdurulmamasında, bu göz yummada rolü nedir, sizlerin düşüncelerine bırakıyorum!

Bürokratları atayan dönemin Ulaştırma Bakanı bu seçimlerde İstanbul’u yönetmeye aday Binali Yıldırım idi ve soruşturma açılmasına izin vermemişti. Ama Keçiborlu Cumhuriyet Savcısı ve müdahiller Danıştay’dan soruşturma kararını çıkarmayı başardılar ve sorumluların en azından bir kısmını sanık sandalyesine oturttular. Genel müdür ve yardımcısı mahkemede “kazayı pilotlar yaptı biz neden yargılanıyoruz ki?” şeklinde bir savunma yapmıştı. Oysa “Bizim ne suçumuz var? Biz havacılıktan ne anlarız, bizi buraya atayan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın yargılanması gerek, biz ne yaptıysak onun onayıyla yaptık!” deselerdi bence daha az ceza alabilirlerdi!

Isparta Ağır Ceza Mahkemesi, 6 Ocak 2015’te davayı sonuçlandırdı. Yargı süreci derslerle dolu. Ve sanırım üst düzey bürokratların ceza aldığı ender iş cinayeti davalarından biri oldu. Havacılık şirketleri sahipleri, yöneticileri, teknik sorumlular yanında dönemin SHGM Genel Müdürü Ali Arıduru ile yardımcısı Oktay Erdağı’ya, Yargıtayca onanan, görevi kötüye kullanmak suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezası verildi.

Sanırım Binali Yıldırım’ın en uzun süre Ulaştırma Bakanlığı yaptığı gibi Ali Arıduru da en uzun süre genel müdürlük yapanlardan biridir. AKP milletvekili aday adayı olduğu 2011 yılı seçimleri için istifa edinceye kadar 6 yıl bu makamda kaldı. Hakkında açılan ilginç davalar olduğu gibi, birçok ödül ve madalyası da var. Bizi ilgilendiren Yıldırım veya Arıduru’nun kişiliği değil kuşkusuz. Merak edenler “kimdir?” diyerek ararsa internette çok da detaylı bilgilere ulaşabilir. Unutmamamız gereken şey iş cinayetleri gibi uçak kazalarının da önlenebilir olduğu ve sivil havacılığın, plansız, hormonlu büyüme yılları olan bu dönemde tavan yaptığıdır.

Aynı yıl 9 Ocak günü Adana’dan kalkan Moldova uçağı Irak’ta düşmüş, Bağdat’a çalışmaya giden 29 işçimiz hayatını kaybetmişti. Uçağın zorunlu mali mesuliyet sigortaları yoktu. Bu uçağın Türk Hava Sahası’na girmesine, Türkiye’deki bir meydana inmesine ve kalkmasına izin verilmesi mümkün değildi. Ama bu “izin” yine aynı ekip tarafından verilmişti!

Havacılıkta bütün olumsuzluklara rağmen gemiyi limana getirmesi gereken pilotlardır, kazayı da kuşkusuz onlar yapar ve bedelini yaşamlarıyla öderler. Isparta Kazası’nda yaşamını yitiren kaptanın eğitim ve standardizasyonundan tutun da, Hava Kuvvetleri’nden henüz ayrılmış ikinci pilota verilmesi gereken eğitimlerin kağıt üzerinde kalmasına, uçağın teknik eksikliklerine, arızalarına kadar bir zincir oluşarak kaza meydana gelmiştir. Bu zincir şeklindeki dizge herhangi bir halkasında kırılabilir ve kaza olmayabilirdi. Örneğin SHGM, eksiklikler giderilinceye kadar World Focus Airways şirketinin uçuşlarını durdursaydı bu kaza olmayacaktı. Atlas Jet, bu seferini gecikmeli de olsa kendi uçağıyla yapsaydı veya son anda kiralamaya karar verip uçuş ekibinin apar topar evlerden toplatılmasına neden olmasaydı gene olmayacaktı. Örneğin uçuş gündüz ve açık havada yapılsaydı pilotlar yeri görebileceklerdi ve kaza gene olmayacaktı. Keşkeler bitmez kuşkusuz. Bütün olumsuzluklar bir zincir halinde birleştiği zaman kaza olur. İşte can alıcı nokta burasıdır. İşini iyi yapan bir bürokrat, bir pilotun kararlı değerlendirmeleri, bir teknisyen, bir şirket yöneticisi, bir kabin memurunun dikkati zinciri koparıp olası bir kazayı engelleyebilir. O nedenle havacılıkta yapılan işin her aşamasında, havalimanı inşaatı da dahil olmak üzere uçuş emniyeti ve insan odaklı bir bakış açısının egemen olması gerekiyor. SHGM bu zincirin en önemli halkasıdır. O nedenle Isparta Ağır Ceza Mahkemesi yetersiz de olsa bence çok önemli bir tespit yaparak bürokratları suçlu bulmuştur.

Bu kararın ardından Ulaştırma Bakanı veya benzer bir yetkili istifa etmeye falan kalkmadı tabii! Binali Yıldırım, hızlı tren kazasından sonra da bir gazetecinin sorusuna “ben neden istifa edeyim makinist ben miydim” diyebilmişti! Aynı dönemde 25 Şubat 2009 tarihinde çoğumuzun hatırlayacağı THY’nin Amsterdam kazasında da önemli bir detayı hatırlamakta yarar var. Uçağın yerdeki görüntüleri ekranlara düştüğünde panikle basın karşısına çıkan zamanın THY Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin’in sözleri de havacılığımızın aynasıdır ve çok önemlidir. Karlıtekin, uçak yere düştüğü anda yaşamını yitiren sevgili arkadaşım Kaptan Hasan Tahsin Arısan ile görüştüğünü ve ölen olmadığını basının karşısında ifade edebilmiştir. Bu büyük yalan da ortaya koyuyor ki bürokratların, özellikle de kendi uzmanlık alanları dışındaki görevlere atanan bürokratların diyet borcunu ödemek için yapmayacakları şey ne yazık ki olmuyor.

Gerçekler siyasal iktidarın isteği doğrultusunda çarpıtılıp kamuoyu yanıltılarak manipüle edilebiliyor. Bu da kazaların oluşması için en elverişli zemini teşkil ediyor. Böyle bir anlayışın egemen olduğu sivil havacılığın nelere gebe olduğunu düşününce uykularımızın kaçması doğal. Şeffaflık, denetimde objektiflik ve bunları kamuoyuna duyuracak basın ve gerçekleri araştırıp gereğini yapacak yargı olmazsa orada tehlike büyüktür. Çünkü kazalar tohumlar gibidir. Verimli bir toprak nem ve ısı bulduklarını filizlenirler. 3. Havalimanı bu açıdan ne yazık ki “çok verimli bir topraktır!” Ekonomik olarak da, işletmecilik açısından da uzmanlar riskleri dile getiriyor. THY yönetimi bu taşınma kararını kendi iradesiyle mi veriyor, bunu çok mu istiyor derseniz? Hiç sanmıyorum. Çatısı akan, temeli sulara gömülen bir eve kim geçmek ister ki? Üçte biri bile tamamlanmamış, üstüne üstlük projeyi tamamlayacak kaynakların olmadığı bilinmesine rağmen neden böyle bir riske girsin ki?

Yaşayıp görelim demek mümkün değildir. Hava yolunu kullanmak durumunda olan milyonlarca İstanbullu bunun yaşamsal bir sorun olarak doğrudan kendilerini ilgilendirdiğini bilmelidir.

Tarih unutkanlıkları, kendisinden ders almayanları tekrarlarıyla fena çarpıyor.

TC-AKP şimdi nerede uçuyor diye sorarsanız eğer artık uçmuyor. İsim benzeri gibi bir kaza ile çok sayıda insanın hayatına mal olmadan hurdaya ayrıldı, jilet bile yapılamadı…