Ana SayfaDünya‘Mühürlü kapı’nın ardında kader komşuluğu: Kars ve Gümrü

‘Mühürlü kapı’nın ardında kader komşuluğu: Kars ve Gümrü


İzlenim: Tolga Er*


Ermenistan ile Türkiye arasında bir sınır kapısı; “Doğu Kapı”.

Kars ile Gümrü’yü demiryoluyla birbirine bağlayan bu sınır kapısının geçmişi 1890’lara, Çarlık Rusyası’na dek uzanıyor.

Yapımı 1899’da sonlandığında, bugünkü Gürcistan’ın başkenti Tiflis’ten kalkan trenler Gümrü’ye uğruyor, buradan da Kars’a ulaşabiliyordu.

O günlerde Çarlık Rusyası kontrolündeki Kars, önce Ermenistan’ın, ardından Türkiye’nin denetimine girdi. 1920’li yıllardan itibaren ise bambaşka bir işlev kazandı. Bu hat, iki merkezli dünya düzeninin arasında bir köprü niteliğindeydi. Öyle ki 1961 yılına gelindiğinde İstanbul Haydarpaşa’dan alınan bir biletle Doğu Kapı’dan geçerek Moskova’ya gidilebiliyordu.

Sınırda iletişim ve ulaşım alanındaki bu gelişmeler de bölgedeki ticarete olumlu yansıyordu, alım satım yapılıyordu.

Ancak Ermenice “Ahuryan Kapısı” olarak bilinen “Doğu Kapı”, önce yük taşımacılığına ardından da 23 Temmuz 1993’te yolcu taşımacılığına tamamen kapatıldı. Dolayısıyla Arpaçay’ın ayırdığı Kars ile Gümrü arasında yaklaşık 26 yıldır doğrudan geçişe hiçbir şekilde izin yok, sınır kapısı mühürlü.

Bugün İstanbul’dan Ermenistan’ın başkenti Erivan’a uçakla ulaşım mümkünken, Kars ile Gümrü’de birbirine bakan komşu köylere ulaşmak için ilk olarak Gürcistan’ı geçmek gerekiyor. Bu iki komşu şehir için en az iki üç saat arabayla yol almak demek.

İstanbul’dan otobüsle gidilmeye kalkıldığında ise bu yolculuk bir günü aşıyor. Nitekim Aksaray’daki Emniyet garajından otobüsle yola çıkıp, Tiflis’te atladığım dolmuşla Gümrü’ye ulaştığımda 36 saati geride bıraktığımı fark ediyorum.

Uzun yolculuğun ardından ulaştığım Gümrü, Ermenistan’ın en büyük ikinci kenti. Burada kentin sakinlerinden Hayk* ileyim. Kendisi kentin merkezine yakın bir bölgedeki bir tesisin onarım ve tamirat işleriyle ilgileniyor. Doğumundan beri, yani 52 yıldır Gümrü’de yaşıyor.Fakat ailesi 1915’le beraber yerinden edilerek buraya gelmek durumunda kalmış. “Ben sizin taraftanım; Kars’tan” diyor Hayk. Söylediklerini arkadaşım Azniv bana çeviriyor.

Hayk, Türkiye ile Ermenistan’ı ayıran sınıra değinerek devam ediyor sözlerine. Söylediğine göre Sovyetler döneminde sınır ‘devamlı denetim halindeydi, sınır köylerine dahi girilemiyordu. Dahası, sınır köylerine girmek için ya o köyün sakini olmak gerekiyordu ya da o bölgede yapacak bir işinizin olduğunu belirten bir belgeye ihtiyaç duyuluyordu. Ancak ‘özel’ biriyseniz sınırı geçebiliyordunuz. Dolayısıyla bırakın sınırı geçmeyi, sınırın bu tarafından oraya gitmek dahi çok güçtü.’

Gümrü sokaklarından bir kare

İletişim ve etkileşim önündeki bunca engele rağmen değişime işaret eden emarelere denk geldiğini de belirtiyor Hayk.

Türklerle çalışan arkadaşları olduğunu, Türkiye’den internet üzerinden ürün aldıklarını, hatta Ermenistan’dan sipariş alabilmek için Türkiye’deki kimi işletmelerde Rusça ve Ermenice konuşabilen çalışanların istihdam edildiğini bildiğini söylüyor. Bu tutumu da şöyle değerlendiriyor: “Açık bir şekilde etkileşim kurmak istemeseler kurmazlardı. Fakat yine de kuruyorlar. Bu da Ermenilerle ticaret yapmak istediklerine işaret.”

Hayk’a göre iki ülke arasındaki mutabakatın kurulması için ticaret en uygun zemin. Hatta devam eden bu ticaret ona göre asıl belirleyicinin merkezi yönetim olmadığının göstergesi:

“Sınırlar yapay ve hükümetler bu sınırların işe yaramadığının farkında. Değişim kaçınılmaz, halk öyle ya da böyle diğeriyle iletişim kuracak ve bunun için yollar bulacak. Sadece yalnız bırakılmaları gerekiyor, onlara sorun yaratan tarafa (hükümet) ihtiyaçları yok. Hükümet bu soruna eğilmekten uzaklaşırsa halklar daha kolay çözüm bulacaktır.”

Etkileşimin yarattığı değişim

Gümrü’de konuştuğumuz diğer isimler ise Samvel ve Maria. 69 yaşındaki Samvel bedensel engelinden dolayı çalışamıyor, 65 yaşındaki Maria ise emekli, ancak geçinebilmek için halen bir okulda hemşire olarak çalışıyor. Çift, 1988 yılındaki Gümrü Depremi’nden bu yana “domik” ismiyle bilinen küçük, metal bir evde çocuklarıyla yaşıyor.

“Domik”

Samvel ve Maria da ticaretin önemli bir ortak zemin olabileceği konusunda Hayk ile hemfikir. Onlara göre “sınırları açmak, önyargının değişimi için de bir fırsat sunacak.”

Etkileşimin önemine değinen Samvel’in bu görüşüne emsal ise kendi hayatından:

“Sovyetler zamanında ve öncesinde Ermenistan’da birçok Türk vardı. Gümrü’ye yakın bazı köylerde Türkler yaşardı. Bağımsızlığın ardından birçoğu buradan gönderildi. Gerçekten iyi insanlardı. Bir keresinde bir köye gitmek durumunda kalmıştım, orada Türk bir adam vardı. Biz misafir olduğumuz için bize kalacak güzel bir yer ayarladı, kendisi ailesini alıp başka birinin evinde kaldı. Bunca misafirperverliğin ardından onların arkasından kötü bir şey diyemem.”

Sınır köylerinde denetim

Ani Tren İstasyonu

Bu görüşmelerin ardından Kars’ı doğrudan gören köylerden ikisine, sırasıyla Ani ve Bayandur’a geçiyoruz. Buraya Gümrü’den günde iki kez kalkarak başkent Erivan’a giden trenlerle gidiliyor. Ani’de indiğimizde bizi tenha sokaklar karşılıyor. Birkaç hanenin bulunduğu bir köy burası. Birisi bize yaklaşarak bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını soruyor. Adının Yervand olduğunu öğreniyoruz.

Yervand burada doğmuş büyümüş. Tarımla uğraşmasının yanı sıra küçük bir bakkalı var. “Sınır önceden de oradaydı, halen burada. 60 yıldır burada yaşıyorum; ailem, oğullarım, herkes burada” diyor.

Kısa bir sohbetin ardından ise Bayandur’a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Burası Ani’ye kıyasla biraz daha kalabalık. Bu köyde yaklaşık 700 kişi yaşıyor.

Sayfiye olarak da kullanılan köyün sokaklarında yaptığımız gezintinin henüz 15’inci dakikasında yanımızda biri bitiyor. Kendisinin köy yönetiminden olduğunu söylüyor ve pasaportumu istiyor. Kısa süren bir tartışmanın ardından ise bu sefer yanımıza sınırı denetleyen Rus askerleri geliyor, pasaport kontrolünün ardından belediye binasına götürülüyoruz.

Belediye binasında bir saat süren sorguya, ardından gelen polisin soruları ekleniyor, nihayetinde ‘güvenliğimiz’ gerekçesiyle köyden çıkartılıyoruz.

Kentte geçen birkaç günün ardından Bayandur’un hemen karşısına, Kars’ın Akyaka ilçesine bağlı Çetindurak köyüne gitmek üzere yola çıkıyorum.

Kars’a yolculuk

Kars, iki ülke ilişkileri anıldığında ilk akla gelen kentlerden biri. Pakraduni Hanedanlığı’ndan Ermeni hükümdarlarının başkenti olan Ani antik kentinin burada yer alması şehri nispeten sembolik hale getiriyor.

Diğer yandan kentin Gümrü’ye uzanan Doğu Kapı’nın açılması yönünde daha önce adımlar atılmıştı. Sınır kapısının açılması için 2004 yılında toplanan imza sayısı 50 bin olarak telaffuz ediliyordu. Aradan geçen 15 yıla rağmen şehirdeki bu genel beklentinin değişmediği dile getirilebilir.

Kars’tan Gümrü’ye uzanan demiryolu

Burada karşılaştığım birçok Karslının sınırın diğer tarafında akrabası veya dostu bulunuyor. Öyle ki kimi zaman düğün ve benzeri kutlamalar için Gürcistan üzerinden bir araya geliniyor. Bu durum, kentin Gümrü’ye komşu Akyaka ilçesi için de geçerli.

Bunu ilçe merkezinde tanıştığım Bahadır da söylüyor; sınırın iki yanındaki ailelerin böyle etkinlikler için bir araya geldiğini belirtiyor. Biraz sonra Çetindurak’a varıyoruz; en tepelerde birkaç kolonu kalmış bir yapının yanındaki evden biriyle karşılaşıyoruz.

İlhan 20’li yaşlarda. Bizi evin önündeki masaya davet ediyor, babasının da gelmek üzere olduğunu bildiriyor. Bir yanda horoz sesleri; Bahadır, İlhan ve ben, ‘güvenliğim’ gerekçesiyle çıkartıldığım Bayandur’un hemen karşısında babasının uzaktan gelişini bekliyoruz.

Bu esnada İlhan konuşuyor. Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının Azerbaycan lehine çözülmediği müddetçe sınırın açılmamasından yana. Kendisi yine de tren yolunun açılmasının maddi yönden yararları olabileceği düşüncesinde.

İlhan, az ötedeki evin önünde duran araca işaret ederek, “Minibüsler, boşta servis araçları… Adam almış evin önünde yatıyor. Hayvancılık desen, onu da öldürdüler” diyor.

Çetindurak, Arpaçay ve Bayandur

Kısa bir süre sonra ise babası Veli çıkageliyor. Kendisi 60’lı yaşlarda. Söylediğine göre 200 yıldır bu topraklarda yaşıyorlar. Sınırın ilk kapatıldığı yıllar için “asker göz açtırmadı” diyor Veli, “Gece 11-12’den sonra köye giriş çıkış yasaktı 93 yılında.”

Sınırın diğer tarafında amcaoğullarının, teyzesinin ve diğer akrabaların olduğunu söylüyor, “3-4 sefer gittim geldim” diye de ekliyor.

Henüz bir hafta önce karşıdaki köylerden birinde olduğumu söylediğimde ise, bana “Ne diyorlar?” diye soruyor. Ona, benim aracılığımla diğer taraftan tarih öğretmeni bir kadının yolladığı mektubu iletiyorum.

“Sevgiler,
Biz Ermenilerin ilginç bir geleneği vardır; misafirlerimize ve komşularımıza olabilecek en büyük saygıyla yaklaşırız. Ermeni evine giren bir kişi, ailenin güveni ve saygısıyla karşılaşır. Biz kaderin bir araya getirdiği komşularız. Çözülmemiş sorunlarımızın olması, gelecek nesillere barışçıl ve mutlu bir birliktelik bırakamayacağımız anlamına gelmez.
Bu yüzden bana kalırsa geriye dönüp bakmalı ve arınmalıyız. Temiz bir ruhla ve gururla daha saygın bir birliktelik kurabiliriz. Gençlerimiz kendinden daha emin olduğu, geçmişi tanımak konusunda daha dürüst olduğu için iki komşunun geçmişinden bugüne kalan her bir tatsız şeyi temizlemeye çalışacağına dair büyük bir umuda sahibim.
İnsani gelişim o kadar çok şeyi başardı ki artık kültür, uluslar arasındaki farklılıkları kaldırabiliyor. Ancak yine de gerçek dostluk affetmek ve affedilmekten geçiyor. Şimdi bile birbirimizle bağlarımız ve iletişimimiz var, ancak bunlar daha çok temkinli ve tamamlanmamış durumda. Ne kadar süreceğini bilmesem de eminim ki bir gün gelecek nesillerimiz koşulsuz ve tamamlanmış bir iletişime sahip olma şansına erişecektir.“

Mektubun okunmasının ardından “Çok doğru söylemiş” diyor Veli ve karşıdaki Ermenistan köylerini kastederek şöyle noktalıyor sözlerini: “Ben o köylerin hepsini bilirim; burası yakın komşu. Bulgaristan nere, Kars nere kardeşim?”

Sohbetimiz bir süre daha devam ediyor onlarla, ardından İlhan ile yeniden yola çıkıyoruz. Biz bir kol uzaklığındaki sınır boyundan geçip Çetindurak’ı gerimizde kaybederken, Veli ve İlhan ise yakın olduğu kadar uzak ‘kader komşuları’na bakan evlerine giriyor.


*İzlenim yazısı ve röportajlar Karakutu Derneği’nin Adnan Ergeç fonu desteğiyle gerçekleştirilmiştir.
**Bu yazıda güvenlik gerekçesiyle isimler değiştirilmiştir.



Önceki Haber
72. Cannes Film Festivali: 'Yönetmenlerin 15 Günü' seçkisi açıklandı
Sonraki Haber
NASA'nın uzay aracı Mars'ta ilk kez deprem tespit etti