Ana SayfaKültür-SanatZararlı kültür lümpenizm – Xane Anuş

Zararlı kültür lümpenizm – Xane Anuş


Xane Anuş


Çağımız gerçeğin yalanla, doğrunun aldatmayla, sohbetin geyikle, anlamın bilgisizlikle, varlığın hiçlikle ters yüz edildiği bir karmaşa ile kuşatılmış sanki. Bir varolma telaşı ki, nasıl olduğunun da pek önemi yok zati.

Nefes almanın yaşamak sayıldığı değer(sizlik)ler çağında boğuluyormuşuz hissi uyanmıyor mu sizde de?

Ruhun değil bedenin öncelendiği, sohbetin derinden değil yüzeyden yürüyeninin makul olduğu, hayata dair kurulan cümlenin sonu gelmeden alay cümlelerinin kurulduğu yitim günleri birbirini tekrar eden, yaşamın anlamına kast eden…

Acının, sevincin, ironinin akılla değil anlık reflekslerle karşılık bulduğu dram ya da komedi dizilerinden kalma pasajlara üç-beş basmakalıp cümle dolanmış dilimize.

İkili ilişkilerden başlayarak -yalnızlık korkusu ya da boşluğa özlem midir?- tanımını koyamadığımız bir ‘ilişkisizlik’ hali sarmış sanki tüm evreni.

Birinin iyi özelliklerinden bahsetmek yenilmek, olumsuz özelliklerinden bahsetmek ise savaş nedeni.

Herkes 140 karakter kadar entelektüel, herkes Google kadar bilgili ve herkes wifi’nin ulaştığı kadar özgür.

Okuyup idrak edeceğimize bilgili görünmeye çalışıyoruz. İyi insan olmayı değil, iyi bir insan görüntüsü vermeyi amaçlıyoruz, sosyal olmak yerine öğretilmiş sosyalitelere dahil olup sürükleniyoruz.

Ha bir de unutmadan zaten bizi ‘olmadığımız’ şey yapacak bir sosyal medya var elimizde. Elinde bir kitapla pekâlâ loş bir ışıkta poz verebilir ve ‘en entelektüel’ görünebiliriz. Herhangi bir düşünürden günün anlam ve önemine uygun bir sözü kopyala-yapıştır’la, öğreten insan pozu bile takınabilirsin. Olmak için emek harcamaya lüzum duymadığın her şey olabilirsin, ta ki bir başkası olmak istediği pozu verinceye değin.

Ve böyle kovalar birbirini günler geceler… Geleceğin değil bugünün insanlar arası ilişkisinde, distopyasında her şey mümkün ya da hiçbir şey mümkün değil.

Batıya gidip doğu özlemi çekmek, güvenli sitede oturup açların haline ağlamak, avlusunun dışına dahi çıkamayan bir kadına gece ve sokak edebiyatı yapmak ya da bilgisayar oyunu sandığımız savaşı yaşayanlara taktikler vermek.

Post modern zamanların kuşattığı bu aldanma-aldatma halinde her halimizin, verdiğimiz her kararın yönümüzü döndüğümüz her coğrafyanın bir karşılığı var mutlaka.

Örnekleri o kadar çok ki… Her gün önümüze binlercesi düşüyor ve işin aslı kimse kimseyi yadırgamıyor.

Karşı mahallenin açıklarına odaklanmadan önce kendi mahallemizdeki boşluklarımızı, başkasının içindeki karanlığı görmeden kendi içimizde büyüyen karanlığı görmeme aymazlığı bizimkisi.

‘Ya olduğun gibi görün’ün pek bir kıymeti harbiyesi yok nasıl olsa. Çünkü olduğumuz gibi görünmemize de gerek yok ama olduğumuzu gösterecek bir penceremiz var.

İçini boşalttığımız, anlamsızlaştırdığımız kavramların, değersizleştirdiğimiz değerlerin bizden sonraki nesillere de lazım olacağını bilmeye ne gerek var ki. Varsa yoksa biziz ve birde bizden öte verdiğimiz imaj.

Sizi de bu haliniz rahatsız etmiyor mu? Beni fazlasıyla ediyor ki, bu anlatmaya çalıştığım satırlar onun sonucu.

Ahmet İlhan’ın Birikim Dergisi için yazdığı “Dekadans ve Haz” yazısında karşı mahalleye ilişkin yaptığı belirlemelerde özneyi çıkarıp ‘biz’i yerleştirdiğimde iktidar-olanak ve kültürel başkalıktan başka bir fark göremedim nedense.

Tanımlama ne kadar doğru bilmiyorum ama liberalizmin en ucube çocuğu kültürel lümpenizmin her mahalleye sızdığını şu cümlelerle anlatmış:

“Endüstriyel-teknolojik düzenin kurucu güçleri, özgürlük alanımıza birçok seçenek sunmakla bizde özgürlük yanılsaması yaratırlar. Oysa gerçekte yaptıkları, kendi tasarılarını bir genel eğilim enerjisiyle yansıtmak ve giderek dayatmaktan ibarettir. Fakat aslında bireye bu genel eğilimin sınırları dışına taşan bir seçme hakkı tanınmaz. Mevcudun içine yerleştirilen belirli seçeneklerden birini tercih etmeyi özgürlük olarak kodlayan birey, bir çeşit özgürlük yanılsaması yaşar. Oysa gerçekte bir tercih yapamamıştır.”

Marks 19’uncu yüzyılda lümpenizmi ‘zararlı sınıf’ olarak tarif eder. 21’inci yüzyılda sınıfsal değil ama kültürel olarak lümpenizmin yeniden bir tanıma ve tahlile ihtiyacı var sanırım. O da olsa olsa ‘zararlı kültür’ olabilir.

“Kes nabêje mastê min tirşe” (Kimse ayranım ekşi demez) diye eski bir Kürt atasözü var.

“Yaşadığı ve parçası olduğu bir topluma kültürel olarak ayrıksı duran, hatta küçümseyen. Bilgili ya da entelektüel olmayı görüntüden ibaret sayan. Eğreti ve abartı davranışlarla ‘farklı’ olmaya çalışan. Bireyci. Kendine hak gördüğünü başkasına suç sayan. Üreten değil tüketen…” diye uzun uzun tanımlanır lümpenizm.

Kişi kişi ya da mahallece, ne olduğumuz veya ne olmadığımızı bir aynaya tutma ihtiyacımız yok mu sizce de?


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Ankara'da sel: Üç kişi hayatını kaybetti
Sonraki Haber
Banu Güven: Erdoğan kaybedenin Yıldırım olduğu algısını güçlendirmek istiyor