Ana SayfaManşetABD-Çin savaşı ve aşağıdan hareketler – Raúl Zibechi

ABD-Çin savaşı ve aşağıdan hareketler – Raúl Zibechi

HABER MERKEZİ – Uruguaylı yazar ve siyasi kuramcı Raúl Zibechi, ABD ile Çin-Rusya ekseninde devam eden yeni hegemonya mücadelesine ve bu mücadelenin gelecekte doğurabileceği olası sonuçlara dair kaleme aldığı yazısında, “değişim güçleri olarak, kendi projemizi ilerletmek doğrultusunda üsttekilerin kendi aralarındaki ihtilaftan özerk biçimde faydalanmalıyız” diyor ve ekliyor: “Ama bunu yaparken bizi etkisizleştirmeme koşulu ile belirli anlaşmaları gözden çıkarmamalıyız.”


Raúl Zibechi

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü


Bir küresel jeopolitik üstünlük savaşıyla, ticari çatışma (şimdilik) biçiminde görünen bir teknolojik ve askeri savaşla karşı karşıyayız. Bizim varsayımımız, bu savaşın nükleer çatışmanın dipsiz uçurumunun sınırına gelene dek derinleşeceği ve hasımlardan biri galip gelene kadar (ki muhtemelen bu Çin olacak) yaygınlaşarak süreceği için 21. yüzyıla damga vuracağı şeklinde.

Bu karmaşık tarihsel periyotta, düşüşte olan güç ile ona meydan okuyan yükselişteki güç arasındaki çatışma dünya genelindeki ve bölgesel senaryoya yön verecek gibiyken, bizi aşağıdakilere yönlendirebilecek birtakım genel fikirler hazırlamak gerekiyor gibi görünüyor. “Ana hatlar” oluşturmak niyetinden ziyade sadece sistem karşıtı denilen hareketlerin üstüne düşünmesi gerektiğine inandığım etik-politik ufkun taslağını çizmek niyetindeyim.

Göz önünde bulundurulacak ilk şey, bunun, halkların kurtuluşu için değil, gezegenin egemenliği için bir savaş olduğu. Sol profesyonellerin bir kısmının, ABD ile Çin-Rusya ittifakı arasında seçim yapmak zorunda olduğumuz, çünkü ABD’yi yenmenin ve Çin-Rusya ittifakı ile el ele yürümenin gerekli olduğu şeklindeki görüşü koruduğunu görüyoruz. Aksine, ben hegemonik gücün çok zararlı olmasına ve yeryüzünün her yerindeki insanlarca karşı koyulup yenilgiye uğratılması gerekmesine rağmen, diğer iki devletin de emperyalist olduğu gerçeğini de gözden kaçıramayacağımıza inanıyorum.

Bu nedenle durumun, İkinci Dünya/Paylaşım Savaşı’nda olanlardan ziyade Birinci Dünya/Paylaşım Savaşı’nda olanlarla daha benzer (aynı değil) olduğunu düşünüyorum. İkinci Dünya Savaşı’nda, Stalin önderliğindeki o zamanki Sovyetler Birliği’nin ulusal çıkarları Batılı güçler ile bir ittifakı dayatmıştı. Bu arada Birinci Dünya Savaşı’nda Lenin ve Bolşevikler, ülkelerinin “yenilgiciliğine” desteklerini açıklamışlar, emperyalist savaşı (onların tanımladıkları şekliyle), devrim yapmak üzere sınıf savaşına dönüştürme iddiasında bulunmuşlardı.

İkinci Dünya Savaşı boyunca, Çinli komünistler Stalin’in direktiflerine karşı çıkmayı göze aldılar ve Kuomintang (Çin Milliyetçi Partisi; ç.n.) ile Batılı güçlerden ayrı biçimde, onlara karşı savaşarak kendi yönlerini belirlediler. Bu eylem çizgisi sayesinde kazanabildiler. Kısacası, değişim güçleri olarak, kendi projemizi ilerletmek doğrultusunda üsttekilerin kendi aralarındaki ihtilaftan özerk biçimde faydalanmalıyız, ama bunu yaparken bizi etkisizleştirmeme koşulu ile belirli anlaşmaları gözden çıkarmamalıyız.

İkinci mesele, halklarımızın kurtuluş savaşları boyunca yaşadıkları deneyimlerden öğrenmek. Kreoller (özetle kreol, sömürgeci ulus ile sömürüye tâbi ulusun bir araya gelmesinden doğan soya verilen isimdir. İspanyol kökenli Latin Amerikalılardır ve “beyaz yerli” de denen kreoller, genelde sömürgeciye hizmet eder, üst düzey yönetim kademelerine gelebilirlerdi. Yerlilere göre ayrıcalık sahibiydiler; ç.n.) ile İspanyollar (ya da Portekizliler) arasındaki İngiltere tarafından desteklenen ihtilaf, kendilerini sömürgeleştiren monarşilerin olduğu kadar –ya da daha fazla- cumhuriyetlerin de mağduru olan halklar aleyhine çözüldü. Aşağıdan devrimcilerin (Tupac Amaru ve Tupac Katari’den José Gervasio Artigas’a, Tiradentes’e ve Morelos’a dek) yenilgisi, sömürgeye son veren ve iç sömürgelerin yolunu açan cumhuriyetlerin kurulmasını sağlamlaştırdı.

Birçok durumda, aşağıdan gelen isyancılar, kreoller tarafından kendi ulus projelerini yürürlüğe koymak için ölüme gönderilen askerler olarak kullanıldılar.

Üçüncü mesele, yeni küresel hegemonyanın neyi temsil ettiği çevresinde dönüyor: küresel gücün toplanması bakımından ve her bir ülke bakımından korkunç sonuçlar doğuracak olan yapay zekâ ve 5-G teknolojisinin çarpıcı teknolojik yayılımı. Yönetici ve yapay zekâ uzmanı olan Kai-Fu Lee, bu yayılımın “eşi benzeri görülmemiş ekonomik eşitsizlikler üreteceği ve hatta küresel güç dengesini değiştireceği” konusunda emin.

Sanayi Devrimi’nden ve bilgisayarlardan farklı olarak, şimdi bazı işler diğerlerinin yerini almayacak ancak bunun yerine beraberinde işlerin büyük ölçekte ortadan kalkmasını getirecek. Sermaye için hâlihazırda gereksiz olanlara eklenecek olan milyonlarca insana olacak şey, geniş kapsamlı video gözetim sistemiyle Çin’in öğrettiğinin ta kendisi: aynısına maruz kalan (9-9-6, yani sabah 9’dan akşam 9’a, haftada 6 gün çalışan), 24 saat kontrol edilen muazzam insan kitlesi.

Gücün bir yerde yoğunlaşması artacak; Çin ve ABD büyük fayda elde edenler olacak. Ancak bu, profesyonellerin sadece Yankee şirketlerinden (Google, Facebook, Amazon ve Microsoft) bahsettiğine, Çin şirketlerini (Baidu, Alibaba Group, Tencent Holdings) ya da çoğunluğu Müslüman olan Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki toplama kamplarını zikretmediğine dikkati çekiyor. Her devlette, yeni teknolojilere erişimi olanlar ile olmayanlar ya da bunu bir bağımlılık durumuyla yapanlar arasında toplumsal ayrımlar büyüyecek.

Çin hegemonyası, kapitalizm ve modernitenin ortaya çıkışından bu yana olduğu gibi aşağıdakiler için daha kötü olabilir. Yankee hegemonyasının bizi İngiliz hegemonyasından daha özgür kıldığına ve bunun İspanyol hegemonyasından daha faydalı olduğuna inanmak, dünyaya imtiyazlı olanların tarafından bakmaya benzer. Yakın tarih bize, mücadele edenlerin arasından bir kesimin kendilerini daha yukarıya ve sağa yerleştirmeye can attığını öğretiyor.


Chiapas Support‘ta yayınlanan bu metin Gerçeğin Günlüğü tarafından Türkçeleştirildi.