Ana SayfaGüncelHDP’den dört başlıkta ‘yargı reformu’ paketi önerisi

HDP’den dört başlıkta ‘yargı reformu’ paketi önerisi

HABER MERKEZİ – Demokratik bir anayasa sürecinin başlayabilmesi için yargıda düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirten HDP dört başlıkta “Yol Temizliği: Yeni Yargı Reformu Strateji Metni” yayınladı.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Yargı Reformu Stratejisi Programı’nda hükümetin ‘Yargı Reformu Paketi’ni 9 Mayıs’ta açıklamıştı.

Söz konusu reformların Avrupa Birliği (AB) istediği için yapılamadığını savunan Erdoğan, “Bu reform belgesiyle, her ne kadar bize verilen sözler tutulmuyorsa da, AB tam üyelik sürecine bağlılığımızı da ifade etmiş oluyoruz” ifadesini kullanmıştı.

Söz konusu paketin, Ekim ayında Meclis gündemine gelmesi bekleniyor.

HDP’den reform paketi

Demokratik bir anayasa sürecinin başlayabilmesi için yargıda düzenlemelerin yapılması gerektiğine dikkat çeken HDP de ‘Yol Temizliği: Yeni Yargı Reformu Strateji Metni’ yayınladı.

OHAL dönemi başta olmak üzere yargı alanında yapısal sorunlar nedeniyle geniş toplumsal kesimleri etkileyen çok büyük adaletsizlikler ve mağduriyetler yaşandığı belirtilen metinde, yargı reformunun acil hedefinin etkili bir düzenleme programının hayata geçirilmesi öneriliyor.

Düzenlemenin anayasa yapım sürecinin önemli bir ayağı olduğu belirtilen metinde sorun ve öneri başlıkları özetle şöyle:

Düşünce Özgürlüğü, Örgütlenme Özgürlüğü ve Siyasal Faaliyet 

  • TMK’nın yaptığı “terör tanımı” kanunilik ilkesinin sınırlarını zorlayacak biçimde muğlâk ve geniştir. Bu kanun, hukuksal çerçevesi belli olmayan terimlerle, terör kavramı kapsamında sayılamayacak eylemlerin dahi “terör suçu” kabul edilmesi sonucunu yaratacak bir terör tanımı getirmiştir. Kanunda, yöntemi belirlemek üzere başvurulan “baskı, cebir, şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme ve tehdit” kavramlarının bir kısmı ceza hukukuna yabancı, hukuksal anlam verme imkânı bulunmayan, aralarındaki farklar saptanamayacak niteliktedir. Bu konudaki en önemli örneklerden biri ile “irtibat” ve “iltisak” gibi (668 Sayılı KHK; madde 3) hukuki terim olma ve suçu vasıflandırma içeriğinden yoksun olan birtakım mülahazalarla, terör örgütü bağlantısı yaratılmasıdır. Bu kanundaki terör tanımına getirilebilecek en önemli eleştiri ise, terörün uluslararası evrensel kabul görmüş unsurlarına aykırı oluşudur. Bu sebeple TMK’nın 1. maddesinin terör eylemlerinin mağduru olarak devleti değil, sivil halkı esas alacak şekilde değiştirilmesi gerekmektedir.
  • Kanun ayrıca, içerdiği muğlâklıklar ve sorunlar neticesinde her türlü muhalefet öznesini bu kapsama dâhil  etme  imkânı  sağladığından  ceza  muhakemesi  usulüne  istisnalar  getirerek  infazda  eşitsizliğe  de  neden  olmaktadır.  Tüm  bu  gerekçeler  ışığında  asli  olarak  TMK’nın  tümden  kaldırılması  gerektiğini  düşünmekteyiz.
  • Şayet  TMK’nın  tümden  kaldırılması  söz  konusu  olmayacaksa,  bu  konu  hakkında  şu  öneriler  dikkate  alınmalıdır:

a) TMK’nın  terörü  belirsiz,  çok  geniş  ve  şiddet  unsuru  ile  çerçevelemeden  tanımlayan 1. maddesi değiştirilmelidir,

b)  Suç  işlemese  dahi  örgüt  mensubu  olan  kişilerin  ve  mensubu  olma-sa  da  örgüt  adına  suç  işledikleri  iddia  edilenlerin  terör  suçlusu  sayıldığını  düzenleyen  2.  maddesi  muğlâk  ifadeler  içermesi  ve  “dolaylı  örgüt  üyeliği” tanımlamasına cevaz verdiği için değiştirilmelidir.

c)  Kanunun,  bu  kanuna  dayanarak  verilen  cezaların  yarı  oranında  artırılmasını  öngören  5.  maddesi  kaldırılmalıdır.

d) Kanunun örgüt propagandasıyla ilgili olarak 7/2. maddesi kaldırılmalıdır.

e) 14. maddede düzenlenen muhbirlerin hüviyetinin açıklanmayacağı hükmü, doğruluğu denetlenmemiş ihbarlarda  dahi  muhbiri  koruduğu  ve  suç  teşkil  etmeyen  ifadeleri  dahi  ihbar  etme  cesareti  verdiği  için  kaldırılmalıdır. Tıpkı diğer suçlardaki gibi şikâyet edenin hüviyeti şüpheli tarafından bilinmelidir.

  • Özellikle “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlığı altında düzenlenen 220/6, 7 ve 8. maddeleri ile “Silahlı örgüt kurma” başlığı altında düzenlenen 314/3. madde, uygulamada en sık karşılaşan sorunlu hükümlerdir. Bu nedenle, TCK’nın 220/6-7-8 maddeleri ve 314/3. maddesi kaldırılmalıdır. Şayet bu söz konusu olmayacaksa ilgili maddeler, AİHM standartlarına uyumlu hale getirilmelidir.
  • TCK’nın 220/6. ve 8. maddeleri ile 314. maddesi yeniden düzenlenmelidir. Zira “Terör örgütünün amacının propagandasını yapmak” gibi tanımlamalar tıpkı TMK’daki gibi son derece belirsiz, geniş ve keyfi yorumlamaya elverişlidir.
  • TCK’nın 301. maddesi ve benzer içerikteki “Temel millî yararlara karşı faaliyette bulunmak için yarar sağlama” başlıklı 305. maddesi gözden geçirilmeli ya da kaldırılmalıdır.
  • TCK’nın 216. maddesi kaldırılmalıdır. Şayet kaldırılması söz konusu olmayacaksa tüm değer ve inançlar yönünden denge gözetilerek düzenlenmesi ve somutlaştırılması gerekmektedir.
  • “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunun düzenlendiği TCK’nın 299. madde… TCK’nın 125. maddesindeki hakaret suçu da benzer hak ihlallerine sebebiyet vermektedir. Tüm hakaret suçları ceza kanunlarından çıkarılmalıdır. Zira düşünce açıklaması yoluyla gerçekleşen konular ceza hukukunun değil özel hukuk alanının kapsamında olması gereken konulardır. Düşünce açıklamalarının ceza kanunlarının konusu haline gelmesi ve özellikle kamu görevlilerine ya da devlet kurumlarına yönelik ifadelerin ceza tehdidi altında tutulması, oto-sansür riskini artırmakta ve kamusal konuların özgürce tartışılmasına karşı tehdit oluşturmaktadır. Kamu görevlilerinin eleştirisinde, eleştiri sınırı daha geniş olmalıdır.
  • TCK’nın 299. Maddesinde düzenlenen aynı suçun, uluslararası hukuk ifade ve basın ile çatışan bir diğer özelliği ise, Avrupa’daki genel eğilimle uyumlu olmamasıdır. Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu gibi devlet başkanlarına özgürlüğü üzerinde özel bir koruma sağlayan suçların ceza yasalarından çıkarılması eğilimi ağır basmaktadır. Bütün bu 299. madde TCK’dan çıkarılmalıdır. İfade özgürlüğü ile özel bir konuma getirilen koruma arasındaki dengede, ifade özgürlüğünden yana tavır almıştır. Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü üzerinde “Demoklesin Kılıcı” rolünü oynayan bu maddenin TCK’dan çıkarılması gerekmektedir. Kaldı ki 6771 sayılı kanunla değiştirilen Anayasa’nın ilgili maddesinde, Cumhurbaşkanı’nın parti ile ilişiğinin kesilmesine dair madde yürürlükten kaldırılarak, Cumhurbaşkanının partiler üstü, tarafsız konumdan çıkıp bir siyasal partinin başkanı olması mümkün kılınmıştır. Bu sebeple Cumhurbaşkanı’na özel koruma gerekçesi de ortadan kalkmıştır. Zira Cumhurbaşkanı bir siyasi olarak daha yüksek eşikten eleştirilere tahammül etmek zorunda olduğu gibi, hakaret nedeniyle kamu görevlisine hakaret suçunun yarattığı korumadan zaten evleviyetle yararlanmaktadır. Bu meyanda partili cumhurbaşkanına çifte koruma sağlayan bu suç, ilga edilmelidir.
  • 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yasası da suç tanımları ve terör ilişkisi bakımından gözden geçirilmesi gereken bir yasadır. Yasa, AİHM’in Oya Ataman/Türkiye ve onu izleyen kararlara uygun bir biçimde değiştirilmelidir.

Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Sorunlar ve Öneriler 

  • Daha önce kanunla kurulan özel görevli mahkemeler ve özel yetkili savcıların 6526 sayılı kanunla ilga edilmesi üzerine artık bu mahkemelerin dosyaları, bağlı oldukları illerdeki ağır ceza mahkemelerince görülmeye başlanmıştır. Uygulamada ise bu mahkemeler eski DGM’lerin tekrarı biçimindedir. İhtisaslaşma adı altında kanunda öngörülmemiş bir özel görevli/yetkili mahkeme ve savcılık öngören bu uygulamalar anayasada güvence altına alınan kanuni hâkim ilkesine aykırı olup, bu uygulamaya son verilmelidir.
  • Halen hapishanelerde bulunan binlerce hükümlü bakımından DGM kararlarının yeniden yargılamaya tabi tutularak adil yargılama hakkına erişimin yolu açılmalıdır.
  • CMK’nın 286/2/a maddesi gereğince ilk derece mahkemelerinden verilen 5 yıl veya daha az hapis cezalarına karşı temyiz yolunun hala kapalı olduğu düşünüldüğünde, adil yargılanma ve iki dereceli yargılanma hakkı ile hak arama hürriyetine de aykırılık teşkil etmektedir. Bu durumda kanunda üst sınırı 5 yıla kadar olan cezalar bakımından da bölge adliye mahkemelerinin esastan ret kararlarına karşı Yargıtay’a temyiz yolu açılmalıdır.
  • Gizli tanık müessesesinin, amaç dışında ve çoğunlukla tutuklanma gerekçesi olarak kullanıldığı göz önüne alınarak, niteliği itibarıyla birçok hak ihlaline sebebiyet verdiği düşüncesiyle yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
  • Tutuksuz yargılamanın asli olması ve tutuklamaların etkin ve objektif bir denetime tabi kılınması sağlanmalıdır.
  • Ceza muhakemesinde bir karara bir başka yargı organı tarafından bakılmasının temel ilkesi dikey eksenli dereceli yargılamadır. Bu nedenle kişi özgürlüğünden yoksun bırakılma sonucunu doğuracak kararların görev ve yetki paylaşımı, dikey muhakemeye tabi tutulacak biçimde düzenlenmelidir.
  • Son dönemlerde tahliye kararı veren mahkemeler, çok kısa bir süre sonra tahliyeye ilişkin kararına taban tabana zıt gerekçelerle yeniden tutuklama yoluna gitmektedir. Bu konudaki kararların yaygınlaşması gerek kamuoyunun gerekse adli çevrelerin yargıya olan güvenini sarsmaktadır. Bu nedenle sözü edilen uygulamaya yol açan sebepler tespit edilerek neden olunan hak ihlalleri giderilmelidir.

 İnfaz Rejimine dair Sorunlar ve Öneriler

  • Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesinde koşullu salıvermeye ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Bu madde ile infazda eşitlik ilkesi göz ardı edilmiş, normalde 2/3 olan infaz süresi 3/4’e çıkarılmıştır. Hâlihazırda örgüt suçu olarak TMK’nın 5. maddesi uyarınca cezası yarı oranında artırılan kişilerin, bir de infaz süresinde cezalarını daha ağır koşullarda çekmelerinin sona erdirilmelidir. 671 Sayılı KHK ile kanuna eklenen geçici 6. madde ile koşullu salıvermedeki infaz süresi adli mahpuslar yönünden 2/3’ten 1/2’ye indirilmiştir. Ancak, TCK’daki belli durumlar, bu düzenlemeden vareste tutulmuştur. (i. kasten öldürme suçları; ii. üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları, iii. cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar; iv. özel hayata ve hayatın gizli alanı- na karşı suçlar; v) uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu ve vi. İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve vii. 3713 sayılı TMK kapsamına giren suçlar”) Bu durumdaki eşitsizliğin de ortadan kaldırılması gerekmektedir.
  • Ölüm cezaları hapis cezasına çevrilenlerin de koşullu salıvermeden yararlanma imkânı tanınmalıdır.
  • Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin 6/1. maddesinde hükümlülerin hangi koşullarda açık ceza infaz kurumlarına ayrılabileceği düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 6/2. maddesi ve özellikle (ç) bendi ile aynı amaçla düzenlenen 8/1-ç. bendi kaldırılmalıdır.
  • İnfaz Kanunu’nun 105/A. maddesinde düzenlenen denetimli serbestlik şartları da eşitlik ilkesine uygun düzenlenmemiştir. Bu konudaki eşitsiz uygulamanın da giderilmesi gerekmektedir.

 Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezasının İnfazı ve Hasta Mahpusların Durumu

  • Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, AİHS’in 13. protokolüne taraf olunmasıyla kaldırılan ölüm cezasına ikame olarak getirilmiştir. Ancak, belli mahpuslar Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107/16. maddesi ile Geçici Madde 2’deki düzenlemeler nedeniyle koşullu salıvermeden yararlanamamakta ve cezanın infazı ölene kadar devam etmektedir. Oysa aynı kanunun 16. maddesinde Hapis Cezasının İnfazının Hastalık Nedeni ile Ertelenmesi başlığı altındaki 2. fıkrada, “hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.” düzenlemesi, 6. fıkrada ise “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.” düzenlemesi mevcuttur. Bu sebeple uygulama, hükümlü için getirilmiş güvencelere uygun olarak lehe yorumlanmalıdır.
  • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile ilgili koşullu salıverme değişiklikleriyle birlikte, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 25/1-ı. maddesindeki “infaza hiçbir surette ara verilemez” düzenlemesi kaldırılmalı, hasta hükümlülerin tedavileri resmi sağlık kuruluşlarında yapılabilmeli, hastalık, mahpusun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılmalıdır.
  • İnfaz Kanunu’nun 108. maddesi tekerrür halindeki infaz rejimini düzenlemektedir. Buna göre mükerrerlere özgü infaz rejiminde koşullu salıverilmeden yararlanma belli hallerde mümkündür. Ancak aynı hükme göre ikinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu salıverilmemektedir. Mükerrer suçlular için infaz rejimi, eşitsizlikleri giderecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.



Önceki Haber
Kürt entelektüelinin yok-yeri: Linguistik Limbus – Sebahattin Şen
Sonraki Haber
"Yolsuzlukların belgeleri ortada"