Ana SayfaÇalışma YaşamıKamu Emekçileri Hareketi ve Kürt emekçiler – IV

Kamu Emekçileri Hareketi ve Kürt emekçiler – IV


Nejat Uğraş*


KESK’e Dönük Masa Başı İmal Operasyonlar

Bayrak provokasyonu/operasyonu

2005 yılında Mersin’de imal edilen bayrak provokasyonu sonrası yaratılan milliyetçi-şoven dalganın KESK içerisinde yankı bulması ve özellikle sendika içerisindeki ulusalcı-kemalist kesimlerin istifaya duyarlı hale getirilmesi önemli bir kırılma durağı olarak tanımlanabilir. Örgüt içerisindeki oluşan yankıyı Kürt karşıtlığına evirerek ranta dönüştürmeyi amaçlayan gerici kesimlerin körükçü tutumları, Türkiye illerinde ciddi istifalara neden oldu. (Tam da bu süreçte tarihsel bir ironi yaşanıyordu. Kürdistan’da da üye artışları söz konusuydu.) Yereller bu istifaları durdurmada oldukça zorladılar.

Siyasal gelişmelerin sendika içinde yarattığı menfi dalgalanmalara karşı “dalgakıran” görevi gören temsilcilik ve şube yönetimlerinin sahip olduğu işlevin önemi burada daha da açığa çıktı. Sorunlu işyerlerine gitme, üye toplantıları yapma, üyeyi ikna etme, istifaları durdurma ve mümkünse geri alma işi “Kürtlerle aynı yönetimlerde” bulunma nedeniyle oldukça zora giriyordu! Bu durum ittifakdaşlar tarafından “kitle hassasiyeti” olarak değerlendirilmiş ve Kürtlerle ilgili uygulamaların işyerlerinden doğru püskürtülmesi konusunda “ihtiyatlı” bir tutum takınılmıştır. Saldırıların geri püskürtülmesi için kurulacak savunma hattının işyerlerinden doğru kurulması gerekirken bu hat merkezi düzeyde kurulmuş ve bu merkezi hat üzerinden saldırılara yanıt olamaya çalışılmıştır. Yani dalgakıran görevini merkez yönetin kurulu üstlenmiştir.

Neden Mersin?

Saldırı merkezi olarak Mersin’in seçilmiş olması tesadüf değildir. Mersin, köy boşaltma ve zoraki sürgün uygulamalarında -İstanbul’dan sonra- en fazla göç alan ikinci büyük kent olmasının yanı sıra aynı zamanda kozmopolit özelliği ve emek yoğunluğunun dönüşümünde göç eden Kürt kitlesinin önemli payı vardır. Güvencesiz ve esnek çalışma rejiminin ‘ucuz emek gücü’ olan bu kitlenin varlığı sınıf içi ilişkilerde yeni gerilimlere neden oluyordu. Rant ve çıkar ilişkilerinin koşullandırmasıyla ortaya atılan “etnik” kimlik tartışmaları her an alevlenmeye hazır milliyetçi-şoven kalkışmalara neden olabiliyordu. Nitekim daha sonra Ergenekon davalarında da açığa çıkan “bayrak tertipli kışkırtma” için yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü zincirleme saldırı dalgasının ilk merkezi için Mersin ili seçiliyordu. Hedef Kürtlerin örgütlü olduğu bütün kurumlardı.

Yaratılan bayrak provokasyonu sonrası yükseltilen şovenist dalganın, KESK içerisinde yankı bulması planın bir parçasıydı. Bu süreçte daha çok KESK’i itibarsızlaştırma yoluyla gözden düşürme ve sonrasında da böl-parçala-yönet yöntemiyle KESK’i marjinalize etme hevesinin çok aşikâr olduğunu belirtmek gerekiyor. KESK içerisinde örgütlü Kürt emekçiler üzerinden anti-propaganda geliştirerek, ulusalcı-milliyetçi histeriyi harekete geçirip, büyük bir kitleyi istifa ettirmek suretiyle örgütten kopartma ve ayrı bir sendika çatısı altında örgütlemeye zorlayan bir strateji izlendi. Bu strateji kısmen başarılı olsa da istenilen hedefe ulaşılamadı. Ama zincirleme saldırıların ardı arkası kesilmedi.

28 Mayıs 2009 operasyonu

AKP döneminde (özellikle 2. dönemi ve ustalık devri olan 3. döneminde); baskılar çok kirli bir boyuta ulaşıyordu. Lokal olarak KESK’e bağlı sendikaların şubelerine/temsilciliklerine yapılan baskınlar, üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalar, sürgün, idari davalar, mobing, açığa alma vb uygulamalar mutat hale getirildi. 12 Eylül darbe döneminde bile görülmeyen bir uygulamayla ilk kez bir konfederasyon binası basılarak baskı ve zor uygulamalarına yeni bir boyut katılıyordu.

Gözaltı terörü

Polis, 28 Mayıs Perşembe günü İstanbul, İzmir, Manisa, Van ve Ankara’da yaptığı baskınlarda aralarında KESK ve Eğitim-Sen Merkez Yönetim Kurulu üyelerinin de bulunduğu 34 emekçiyi gözaltına aldı. İzmir merkezli olarak başlatılan operasyonda “PKK’nin amaçlarına yönelik faaliyetlerde bulundukları” gerekçesiyle İzmir’de 28, Ankara’da 8, İstanbul, Manisa ve Van’da 1’er kişi olmak üzere toplam 34 emekçi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 6’sı, 29 Mayıs Cuma günü serbest bırakıldı. Dört günlük gözaltı süresinden sonra adliyeye sevk edilen 28 kişiden 14’ü hakkında tutuklama kararı verildi. 14 kişi yapılan soruşturmanın ardından serbest bırakıldı. Savcının üst mahkemeye itirazı üzerine serbest bırakılan sekiz kişi tekrar tutuklandı. Böylece tutuklu olanların sayısı 22’ye çıktı.

Neden İzmir ve bu operasyon?

KESK’teki arama ve gözaltı kararını “Torbalı’dan gelen bir ihbar mektubu” üzerine İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi vermişti. Ve o güne kadar görülmemiş bir başka uygulamada bu operasyon kapsamında gerçekleşmiştir. Eğitim-Sen üyesi öğretmenlerin okulları basılmış, sınıflardaki dolaplar öğrencilerinin gözü önünde aranmış ve öğretmenler gözaltına alınmıştır.

Jitem tarafından organize edilen ve İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen talimatla gerçekleşen bu operasyonun şifreleri iki sözcükte gizliydi. “Jitem” ve “İzmir”.

“İzmir” sorusunun cevabı basitti aslında. Ulusalcıların kalesi olarak görülen bir merkezden bu operasyonun yapılması KESK’in içine çekilmek istendiği mecra hakkında da gerekli ipuçlarını veriyordu. Zamanlama açısından da 14 Nisan’da DTP’ye yönelik ‘KCK’ adı altında yapılan operasyon sonrasına denk gelmesi düşündürücüydü. Çünkü gözaltına alınanların hepsi Kürt’tü ve sendika içerisinde oldukça aktif kişilerden oluşuyordu. “KCK” yapılanmasına dahil oldukları iddiasıyla gözaltına alınıyorlardı. Devlet içerisindeki güçler, kendi aralarındaki hesaplarını yine Kürtler üzerinden görüyorlardı. Mesajlar, hesaplar, blokajlar Kürtler üzerinden iletiliyor, görülüyor ve yapılıyordu. Sonuçta KESK’e yapılan bu operasyon devlet içerisindeki bütün karşıt güçlerin işine gelen ve herkesin kendince bir sonuç çıkardığı ciddi bir operasyon olarak kayıtlara geçiyordu.

Aynı zamanda 2009 operasyonu, KESK’in üç günlük yürüyüşün ardından 5 Haziran’da Ankara’da buluşup toplu sözleşme taleplerini dile getirmeyi amaçlayan büyük eylemin öncesinde gerçekleşmişti. O günlerde KESK’in gündeminde toplusözleşmeli sendika hakkı,iş güvenceli ve kadrolu istihdamn sağlanarak esnek çalışma koşullarına son verilmesi gibi bütün emekçileri ve çalışanları ilgilendiren talepler söz konusuydu. Sorun şuydu ki KESK’in gündemi ile iktidarın gündemi birbirine oldukça tezattı. İktidar her türlü güvencesiz çalıştırmaya kapı aralayacak yasaların çıkarılmasının hazırlığını yaparken, KESK de buna itiraza hazırlanıyordu.

İddianame ve cezalar

İzmir Cumhuriyet Savcılığı hazırladığı iddianamede 22’si tutuklu 31 emekçi “silahlı terör örgütü üyesi olmakla” suçlanıyordu. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede KESK’li emekçilerin 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaları istendi ve bu istek doğrultusunda da karar verildi.

“Örgütün amaçlarına uygun faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin ülke çapında benzer çizgide eylem ve faaliyetlerde bulunması için koordinasyon örgütünün Kürdistan Demokratik Topluluğu / Türkiye Meclisi (KCK/TM) tarafından çalışıldığı” iddiasıyla KCK hakkında ayrıntılı bilgilere yer veriliyordu. “Sendikal faaliyetlerin kamuflaj olarak kullanıldığını” iddia eden savcının KCK/TM ile ilgili iddianamede yer verdiği ifadelerin bazıları şöyleydi:

“Geçmiş dönemde KESK içinde ‘Yurtsever Emekçi Memurlar’ adıyla örgütlendi, 2005’te Demokratik Emek Konfederasyonu (KCK/TM-DEK) kuruldu. Bu grup kamuda çalışan tüm sempatizan memurları kapsayacak şekilde yapılandı.”

DEK yapılanmasının “ele geçirildiği” iddia edilen tüzüğüne de yer verilen iddianamede, “operasyon kapsamında tutuklanan kişilerin bu yapı içinde faaliyette bulundukları” da iddia konusu edildi.

6 ay sonra çıkarıldıkları ilk mahkemede tamamı serbest bırakılan tutuklulardan 3 yıl süren yargılama sonucunda 25 kişiye illegal örgüt üyeliğinden altışar yıl ceza verildi. 3 yıl boyunca süren yargılamada mahkeme başkanının berat isteyeceği anlaşılınca son mahkemeden önce iki yardımcı hakim değiştirilmiş ve mahkeme başkanın şerhine rağmen bütün sanıklara hapis cezası verilmiştir.

2009 operasyonu günlerce iktidara yakın sözlü ve yazılı medyada yer almıştır. KESK’i karalayan, hedef gösteren ve teşhir eden büyük bir algı operasyonu devreye alınmıştır. Yandaş ve güdümlü sendikaların bu operasyondaki rolü mezkur haberleri KESK’in örgütlü olduğu bütün işyerlerinde dağıtarak KESK’i emekçiler nezdinde itibarsızlaştırma çalışmalarında tetikçilik yapmaktı. Bu kontra-sendikalar; emekçiler lehine övünülecek bir pratikleri olmadığından KESK’i karalayarak üye devşirmeye yoluna gitmişlerdir. Yine iktidar yardakçılığı yaparak emekçiler ve halk lehine olumsuz olan tüm yasalara emekçilerin sesiz kalmasını sağlamak gibi uğursuz bir görev üstlenmişlerdir.

KESK ise kurulduğu ilk günden bu yana üstlendiği muhalefet kimliğini dejenere etmeden mücadelesine devam etmiştir. Sadece 2009 yılında yapılan eylem ve etkinlikler bile tek başına AKP’yi ciddi oranda zorlamıştır. Operasyon öncesi 15 Şubat Emek ve Demokrasi Mitingi, 26 Mayıs Genel Eylemi (Tekel İşçilerine destek amaçlı), 1 Mayıs 2009 (32 yıl sonra emekçiler Taksim’e girdi.) Operasyon sonrası 25 Kasım Kamu Emekçilerinin Büyük Uyarı grevi.

Sonuçta, 2009 operasyonu KESK içerisinde mücadele eden Kürt emekçileri kriminal bir grup gibi göstererek diğer siyasi gruplarla olan bağlarını zayıflatma ve koparma amacını içeriyordu. Böylelikle Kürt emekçiler, ilk etapta KESK içerisinde geriletilecek ve KESK’in dışına çıkarılarak ayrı bir mecrada küçük ve tamamen homojen bir gruptan oluşan marjinalize bir siyasi yapıya dönüş(türül)ecekti. Ama evdeki hesaplar çarşıya uymadı. Kürt emekçiler yapılan kongrelerde daha güçlü ittifaklarla KESK içerisinde önemli bir yere sahip oldular. Özellikle 4 Temmuz 2011 yılında yapılan 4. olağan genel kurul sonrası KESK içerisinde oluşan yeni tablo, yeni bir operasyonun habercisi durumundaydı.


*Yurttaş


Nejat Uğraş’ın altı bölümlük dosyasının bir sonraki bölümünde “KESK’e Dönük Masa Başı İmal Operasyonlar-2” var. Yazı dizisinin önceki bölümlerine ise aşağıdaki bağlantılar üzerinden bakabilirsiniz:

Birinci bölüm: Emekçilerin Onur ve İsyan Yürüyüşünün Kısa Tarihçesi

İkinci bölüm: Kürt Emekçilerin Örgütlenmesi

Üçüncü bölüm: Kürt Emekçiler Ölüm Menzilinde

Previous post
Şırnak'ta çatışma: Üç asker yaşamını yitirdi
Next post
Kaybedenlerin belleği – Elend Aydın