Ana SayfaKitapErmenice edebiyata açılan pencere: Aras Yayıncılık

Ermenice edebiyata açılan pencere: Aras Yayıncılık

HABER MERKEZİ – 1993’te İstanbul’da kurulan Aras Yayıncılık için “en başta Ermenilere kendi edebiyatlarını okuma fırsatı sundu” diyen yayınevinden Lora Sarı ile yayınevinin geride bıraktığı 25 yılın üzerine ve çocuk edebiyatına Hippo Kitap’la yaptıkları girişi konuştuk.


Söyleşi: Neğşirvan Güner


İstanbul’da 1993’te gazeteci Hrant Dink’in yanı sıra Mıgırdiç Margosyan, Yetvart Tomasyan, Payline Tomasyan ve Ardaşes Margosyan tarafından kurulan, tek göz odada yayın hayatına başlayan Aras Yayıncılık, yayın hayatında 25 yılı geride bıraktı.

Batı Ermenice dilinde eserler yayınlayan ve Ermeni edebiyatını Türkçeye tercüme ederek yayın yapan yayınevi büyük bir sorumluluk üstleniyor.

Türkiye’de köklü bir geçmişi olan Ermeni yayıncılığın temsilcisi ve sürdürücüsü olmayı hedefliyor Aras Yayımcılık. Dünya Gazetesi Kitap Dergisi’nin düzenlediği 26. Yılın En İyi Yayınevi Ödüllü’ne bu yıl Aras Yayıncılık layık görüldü.

Geçtiğimiz günlerde de çocuk edebiyatına Hippo Kitap‘la giriş yapan yayınevinden Lora Sarı ile Aras Yayıncılık‘ı konuştuk.

Yayınevi kurma fikri nasıl oluştu? Hangi koşullarda başladınız yayıncılığa?

Aras Yayıncılık; Mıgırdiç Margosyan, Yetvart Tomasyan, Payline Tomasyan, Ardaşes Margosyan ve Hrant Dink tarafından 1993’te İstanbul’da kuruluyor. Ermeni edebiyatını, dilini, kültürünü Ermeni olmayan okura Türkçe tanıtmak için yola çıkıyorlar.

Yayınevinin kurulmasındaki ikinci etken ise 1990’larda değişen siyasi atmosferle birlikte Ermeni sözcüğünün politik çevreler tarafından küfür olarak kullanılmaya başlanması. Margosyan, Tomasyan, Margosyan ve Dink kalpleri kırık bir biçimde Ermenilerin kim olduğunu göstermek için yola çıkıyorlar. İstiklal Caddesi üzerindeki Hıdivyal Palas’ta tek göz odada kuruluyor. İlk Mıdırdiç Margosyan’ın “Gâvur Mahallesi” kitabı ile başlıyorlar.

2000’lerin ortalarına kadarda hem tehlikeli sularda yüzmemek, geçmişten üstü kapalı bir şekilde bahsetmek, yeri geldiğinde bazı kelimeleri çıkarmak, soykırımı kitaplarda kullanmayarak kitap basıyorlar. Özellikle Hrant Dink cinayetinden sonra da türlü türlü açılımlarla birlikte soykırım artık kitaplarda geçmeye başlıyor. 2015 yılına geldiğimizde de Ronal Grigor Suny’nin “Ancak Çölde Yaşayabilirler” ve Michel Marian’ın “Ermeni Soykırımı” kitaplarını yayınladık.

Dilin yaşaması ve gelişmesi, kültürün kuşaktan kuşağa aktarılması ve yaşanan acıların unutulmaması adına oldukça önemli bir misyona sahipsiniz. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz…

Ermeni edebiyatında maalesef yeni üretim yok. Biz Türkçe kitap basarak bir pencere açıyoruz. Dünyada bizden başka bunu yapan bir yayınevi yok. Zaten Ermeni edebiyatı başka dillere de çok nadir çevriliyor.

Zabel Yesayan’ın Türkçeye çevrilmiş daha fazla eseri var İngilizce ile kıyasladığımızda. Dünyada Ermenice okuyanlara yönelik çevrilmiş çok az çeviri var. Aras Yayıncılık bu anlamda çok fazla üretim yaptı. Ermenilerde edebiyat alanında Ermeniceye hakim değiller. Aras Yayıncılık en başta Ermenileri kendi edebiyatlarını okuma fırsatı sundu.

Mesela çocuk edebiyatında Ermeni okullarına materyal sağlıyoruz. Ermeni Okulları’nda çocuk kitapları yok. Öğretmenler fotokopi ile çocuklara materyaller hazırlıyor. Aras Yayıncılık o boşluğu da Hippo ile doldurdu. Özellikle Hippo’da bizim yıllardır eksikliğini hissettiğimiz pedagojik yaklaşımlarla çocuk kitapları hazırlıyoruz. Yine de yetmiyor. Ermeni çocuklarının okuma alışkanlıkları edinebilecekleri yeterince Ermenice eser yok. Tabi Ermenistan’da üretilen bir edebiyat var. Batı Ermenicesinden bahsediyorum.

İki dilde yayın yapan ender yayınevlerinden birisiniz ve oldukça geniş bir yelpazede yayın yapıyorsunuz, okuyuculardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Dile çok dikkat ediyoruz. Çevirilerde, redaksiyonda. Üzerine çok çalışıyoruz ve özen gösteriyoruz. Bunu okuyucular hissediyorlar, çok beğeniyorlar yayınlarımızı. Ermenice bir kitabın, Ermenicesini ve Türkçesini basacağımız zaman, ilk önce Ermenicesini önden veriyoruz ki gidip Türkçesini almasınlar.

İstanbul’da halen Ermenice okuyan, takip edenler var. Diasporadan gelenlerin de çok yoğun ilgisi var. Ama çok sınırlı, 500 adet alınıyorsa bir Ermenice kitap bir sonraki çıkanda o kadar alınıyor. Hiçbir zaman o sayı 600 olmuyor. Aras Yayıncılık hiçbir zaman kitaplarında kâr amacı gütmüyor.

Özellikle yemek kitaplarmız büyük ilgi görüyor. Takuhi Tovmasyan’ın “Soframız Şen Olsun”, Silva Özyerli’nin “Amida’nın Sofrası” gibi kitaplarda normal okuyucu kitlemizin biraz üzerine çıkabiliyoruz. Biberyan, Yesayan ve Saroyan gibi büyük yazarlar, onların eserlerini yayınladığımız zaman da karşılığını alıyoruz. Özellikle anı, hatırat, 1915 gibi kitaplarda okuyucuda biraz doygunluk var. 2005 ve 2015 yılları arasında çok okundu onlar. Biraz daha edebiyat talep ettiklerini görebiliyoruz.

Yayınlarınızda Ermeni müziği ve bestekarlara özel bir yer ayrıldığı görülüyor. Yeni çıkan kitabınız “Sılaya Giden Yol” da bu konuda oldukça kapsamlı ve derinlikli bir eser. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Alanındaki tek kitap çalışması. Kitap, Osmanlı’yı terkettikten sonra, Osmanlı’daki müzik geleneğini orada nasıl devam ettirdiler? Kitap New York, Kaliforniya ve Beyrut’a bakıyor. Lübnan’a genel olarak, Beyrut’ta ise spesifik bakıyor. Müzisyenler gidişlerinin ilk 20 yılında New York’ta 8. Cadde’de ud, keman, kanunlarla keyif müziği olan Ada Sahilleri gibi şarkıları söylüyorlar. Tüm o birikimleri ile birlikte New York’un 8. Caddesi’nde 1915 soykırımından 1935’lere takiben buralarda icra ediliyor. Hatta bunu sadece Ermenilerde yapmıyor, Osmanlı’dan gitmiş Rumlar, Yahudiler, Levantenler yan yana gelerek orada bu müziği icra ediyorlar.

Ama ne zamanki 1950’lerden sonra soykırım tartışması ve bunun davası diasporada yükseliyor. Bununla birlikte özellikle Lübnan’da milliyetçilik de yükselişe geçiyor… Politik atmosferin değişmesi ile toplumsal alanda müziğinde nasıl değiştiği, bu müziğin nasıl evlerde gizlice dinlenen müzik haline geldiğini anlatıyor aslında kitap.

Hippo Kitap ile çocuk edebiyatına giriş yaptınız. Bildiğimiz kadarıyla 4 kitap çıktı. Çocuk edebiyatı fikri nasıl oluştu, çalışmalarınızı biraz anlatır mısınız?

Çıkış noktamız Ermeni çocukları. Ermeni çocuklar kendi anadillerinde kitaplar da okusun istedik. Türkçe çocuk edebiyatında da daha kapsayıcı ve çoğulcu kitaplar olması gerektiğini düşünüyorduk. Her kitabı hem Ermenice hem de Türkçe basarak, Ermeni ve Ermeni olmayan çocuklar için ortak bir çocuk literatürü oluşturmayı amaçlıyoruz.

Bu süreçte şunu fark ettik: en basit örneği Türkiye’de bir kitapta domuza bile yer vermenin sakıncalı olabileceğini gördük. Yayınevlerinin bu tarz durumlardan dolayı birçok eseri yayınlamak istemediğini gördük. Çocuk hakları, hayvan hakları, cinsiyet rolleri gibi temalar etrafında şekillendireceğiz Hippo’yu. Çok olumlu tepkiler aldığımız söyleyebilirim.

İleride kültür merkezine dönüşecek bir yenilenme çalışmanız var. Oldukça heyecan verici. Bu kapsamdaki çalışmalarınızı ve projenizi paylaşmak ister misiniz?

Bir ay sonra taşınacağız yeni yerimize. Bir etkinlik alanımız var, çok büyük de değil, çok küçük de değil. Şu an kullandığımız ofiste de kitap satışlarımız oluyor ama orada bir kitapçıya girilmiş havası olacak. İnsanların İstiklal’den geçerken vakit geçirebileceği bir alan olacak aslında. Aras’ın yeni çıkacak kitaplarla ilgili etkinler olacak. Hippo Kitap haftasonları çocuklar için çeşitli atölyeler düzenleyecek. Bunlar dışında söyleşiler, film gösterimleri, sergiler olacak.

Cumartesi günü başlayan ve halen devam eden Diyarbakır Kitap Fuarı’na yayınevi olarak siz de katılıyorsunuz. Fuarla ilgili ne söylemek istersiniz?

Her yıl katılımcı olarak gittiğimiz ve en çok ilgi gördüğümüz fuar, Diyarbakır Kitap Fuarı oluyor. Bu yıl Mıgırdiç Margosyan’ın “Memleket Meselesi” ve Silva Özyerli’nin Diyarbakır yemek kültürünü tarifleri ile anlattığı “Amida’nın Sofrası” isimli kitabı da fuarda okuyucuları bekliyor.

Previous post
Hükümetin ekonomideki 3 yıllık hedefleri açıklandı: İktisatçılar ne diyor?
Next post
Alan Kurdi'nin babası: Türkiye'de hayvan muamelesi görüyordum