Ana SayfaYazarlarBircan DeğirmenciAmed Şehir Tiyatrosu sezonu Shakespeare ile açıyor

Amed Şehir Tiyatrosu sezonu Shakespeare ile açıyor


Shakespeare’in büyüklere masallar niteliği taşıyan, romantik komedi eseri Bir Yaz Gecesi Rüyası (Xewna Şeveke Havînê) Kürtçe uyarlamayla sahneye taşınıyor. Ferhad Feqi’nin yönettiği oyun Amed Şehir Tiyatrosu oyuncuları tarafından 4-5 Ekim tarihinde sahnelenecek.


Bircan Değirmenci


Aslında çoğu kişi adını duymuş ya da bir yerlerde izlemiştir. Çünkü oldukça sık yayınlanan ve adı gönderme olarak bir çok eserde kullanılan bir tiyatro oyunu Bir Yaz Gecesi Rüyası. Perilerle, büyülerle dolu bu oyun Kawa Nemir’in çevirisiyle Xewna Şeveke Havînê ismiyle izleyiciyi bekliyor.

Oyun alışıldık komediler gibi, birbirini seven fakat kızın babası tarafından kavuşmaları önlenen bir çiftle başlıyor. Hermia ve Lysander birbirini sevmektedir fakat Hermia’nın babası kızını Demetrius ile evlendirmek niyetindedir. Demetrius ise başlarda Helena’ya kur yapsa da sonradan Hermia’ya aşık olmuştur. Helena ise umutsuz bir aşkla Demetrius’a bağlıdır. Hermia, Lysander, Demetrius ve Helena arasındaki bu aşk dörtgeni, perilerin bir takım büyülerle ortalığı karıştırmasıyla, içinden çıkılmaz bir hal alır.

Tanrıların iktidar kavgasında aptallaştırılan insanların hikayesinin anlatıldığı oyun bir ormanda geçer. Sonunda tılsımlar doğru yerini bulur, aşıklar doğru olarak eşleşir ve büyülerin neden olduğu bütün garipliklerin üzeri bir rüya tarafından örtülür.

Oyunun yönetmeni Ferhad Feqi’yi daha önce Lorca’nın Kanlı Düğün ve Aziz Nesin’in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı oyunlarını Kürtçe tiyatroya uyarlamasıyla tanıyoruz.

Bingöl doğumlu Ferhad Feqi, 1981 yılında gittiği Almanya’da çeşitli tiyatro gruplarında çalıştıktan sonra 15 yıl Alman Şehir Tiyatrosu’nda kendi deyimiyle Alman tiyatrosuna iltica eden bir oyuncu. Halen Almanya’da tiyatro, sinema ve TV sektöründe oyunculuk yapan Feqi, Kürtçe tiyatroyu da paralel olarak sürdürmüş.

“Aslında ben Kürtçe tiyatro yapmak için yola çıkan biriydim. Çok gençken Köln’de Teatra Botan adlı bir grup kurmuştuk. Eskere  Boyik’in Mem u Zin ve Herald Pinter’in Dağ Dili’ni oynamıştık. Ancak kendi topraklarında bile sıkıntı yaşayan Kürtçe tiyatroyu sürdüremedik.”

Çocukluğunun dünyasındaki Kürt dilinde tiyatro yapma hayalini gerçekleştiren Ferhad Feqi her fırsatta Duhok ve Diyarbakır’da Kürtçe oyun yönetti. “Bunlar benim Kürtçe tiyatroyla temasta bulunmak, o bağı koparmama çabasıydı. Belki de içimdeki derde sürekli dokunmaktı. İçimdeki o arada bir ağlayıp beni rahatsız eden çocuğu teskin etmek adına çabalarım oldu. Buralarda oyuncu olarak kalmam mümkün olmadığı için yönetmenlik yaptım. Oynamak için burada yaşamam gerekirdi. Bu bulduğum ara yol benim için iyi oldu!”

Xewna Şeveke Havînê projesi aslında 2014’ten beri Feqi’nin üzerinde düşündüğü bir proje. Oyunu daha önce Mahir Günşiray ve Celil Toksöz Kürtçeye uyarlamak için hazırlık yapmış ancak gerçekleştirememişler. Hatta o dönem Kawa Nemir’e çeviriyi yaptırmışlar.

Kawa Nemir’in sözcüklerin Kürdi ruha uygun gelecek karşılığını bularak çok iyi biçimde çevirdiğini anlatan Feqi, “Bu, teksti bedenimize oturtmak için büyük kolaylık sağladı” diyor.

Feqi’nin asıl hayali Duhok, Süleymaniye ve Amed’deki oyuncularla birlikte oyunu Kürtçenin farklı lehçelerinde oynatmakmış ancak ortam uygun olmadığı için bu düşünceden vazgeçmiş.

Seçtiğim oyunlar tesadüfi değil

Kendisi için tiyatronun her zaman politik olduğunu belirten Feqi,  bu oyunu neden tercih ettiğini ise şöyle açıklıyor.

“Bundan kast ettiğim şey salt  mesaj verme kaygısı değil. Ama bir şeyi yaparken kendimize ve içinde yaşadığımız topluma dair bir şeyler anlatma gibi bir derdimizin olması gerek. Benim tiyatro yapmamdaki motor güç bu. O bakımdan seçtiğim oyunlar tesadüfi değil. Bu güzeldir, eğlencelidir diye değil. Tiyatro yaptığın yerde insanları ilgilendiren şey neyse oradan yola çıkarım. Bu oyunda da beni ilgilendiren mesele şuydu: Burada tanrılar var ve bunlar kendi aralarında çocuksu diyebileceğimiz bir iktidar kavgasından dolayı başka insanların hayatlarına bir müdahalede bulunuyorlar, onların gözlerini büyülüyor, şaşırtıyor, duygularıyla oynayıp birbirleriyle kavga etmelerine sebep oluyorlar. Bugün hala kendi yaşadığımız bir yığın çekişmeler, kavgalar üzerinde acaba bizim bilinç altımızda yatan hangi tanrılar, hangi kodlardır ki bugünkü hayatımıza tesir ediyor, bizi kavgalara, yanılgılara götürebiliyor, bizi çocuksu, hayatımızı zorlaştırıcı davranış biçimlerine itiyor? Bugün bir şey yapıp ertesi gün pişman olduğumuz şeyleri yapıyoruz. Bunları bilinç altından çıkartma, anlama çabasındayız. Biraz da oyunda bunun izini sürüyoruz. Diyarbakır’da yapmamdaki ilgi böyle bir noktadan geliyor.”

Karanlık orman metaforu

Oyundaki orman metaforunun anlamının güçlü olduğunu söyleyen Feqi, “Kendimizi anlamak için roman yazıyoruz, müzik yapıyoruz, İnsanoğlunun tabiatında kendisini anlaması ve bu ilkel kodlardan, şifrelerden kendini arındırması, daha medeni olma çabası yatar. Medeni olduğumuzu sandığımız yerde bir bakıyoruz bir ilkellik, bir çocukluk, bir ergenlik durumu içimizden çıkıyor. Buna anlam veremiyoruz ve bir karanlığa düşüyoruz. İşte bu karanlık benim için bir orman. Sheakespeare’in herkesi ormana gönderip karanlığa düşürmesi tesadüfi bir şey değil. Orman burada ilkelliğin, vahşiliğin sembolü. Benim için öyle bir metafor. Birdenbire o ormanın içine düşüyor ve her şeyi kaybediyoruz. Doğamızı kaybetmek istemezken bir yerde de kurtulmak istiyoruz. Çünkü bu doğa yaşamımızı zorlaştırıyor. Daha iyi bir yaşam kurmakta bir pranga gibi duruyor. Bir türlü kurtulamıyoruz bu ormandan. Bir takım tanrılar gelip habire gözlerimizi büyüleyebiliyor. Sonra da her şeyin bambaşka olduğunu görüyoruz. Hendek zamanında tiyatro yapıyorduk mesela her şey bambaşkaydı. Her şey daha güzel olacak, bu toplum bu sorunları çözmek için başka yollar bulacak diye bir inancım vardı. Bir sabah kalktık her şey bambaşka oldu” diyor.

Oyunu 31 Mart seçimlerinden sonra belediyeler seçimi kazanınca Kültür veKongre Merkezi’nde provalarına başladıklarını anlatan Feqi, “Oyunu buradaki büyük salona göre uyarlamıştık. Provadan çıktık, gece bir yerde oturup eğlendik. Provamız iyi geçmişti, ertesi güne prova koymuştuk. Sabah bir kalktık her şey bambaşka, bir rüyadan uyanmış gibi olduk..  Tuhaf bir yere düştük. Bazı şeyleri mantıkla açıklayamıyorsun, akıl da mantık da yetmiyor. 500 yıllık aydınlanma çağı maalesef insanın nasıl işlediğini niye böyle davrandığını neticede açıklayamıyor.  Bilginin açıklayamadığı şeyler var. O yüzden sanatçılara iş düşüyor, yoksa işsiz kalacaktık” diye aktarıyor.

Kayyum yaratıcılığımızı kamçıladı

Kayyumun gelmesiyle birlikte yeniden Amed Şehir Tiyatrosu’nun bodrumdaki küçük salonuna dönmek zorunda kaldıklarını belirten yönetmen Ferhad Feqi, bu durumun kendilerini yıldırmadıklarını söylüyor.

“Bu bir taraftan kötü bir şey oldu tabi ama diğer taraftan bizim yaratıcılığımızı da kamçıladı. Konforlu ortamdan çok aksine bodrumlarda çok daha iyi yaratımlar ortaya çıkıyor. Çamurda hayat var, bodrumda yaşam var. Kötü olan şey yaşarken ölü olma hali. Bu bizi dirilten bir şey. Oyunu büyük sahne için tasarlamıştık. Konsept de öyleydi. Buradaki sahne neredeyse dörtte biri. Oyun da büyük bir oyun, bütün kısmalarımıza rağmen hepsi aynı anda sahneye çıkmasa da 14 kişi var sahnede. Bunu küçük sahneye uyarlamak zor oldu. İnşaat yaptık, duvarları, camları yıktık. Sahneyi tanıyan seyircileri büyük bir sürpriz bekliyor. Ayrıca mizahi unsurların yoğun olduğu ve izleyenlerin eğleneceğini tahmin ettiğimiz bir oyun oldu.”

4-5 Ekim’de Amed Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenecek oyunda; Avşîn Adıgüzel, Berfin Emektar, Dicle Yavuz, Kemal Ulusoy, Mahmut Kösem, Mesut Erenci, Özcan Ateş, Özkan Şeker, Sena Özbey, Şehabettin Dağ, Şahperi Alphan, Şilan Alagöz, Yavuz Akkuzu ve Zeycan Ateş rol alıyor. Koreografisini Yeşim Coşkun’un yaptığı oyunda; ışık İsmail Dağ, ses Nazım Hikmet Çalışkan, mask ise Beyan Bahmani’ye ait.

Previous post
İstanbul için sağanak uyarısı
Next post
İETT'den kadın şoför alımı için ilan