Ana SayfaManşetCihanda “fetih” yurtta istibdat – Özlem Ergun

Cihanda “fetih” yurtta istibdat – Özlem Ergun


Özlem Ergun


AKP-MHP koalisyonunun 9 Ekim’de Suriye’nin kuzeyine başlattığı ve ‘savaş’ demenin fiilen yasaklandığı operasyondan 1 hafta sonra olmayan savaşın ‘ateşkesi’ ilan edildi. Ocak 2018’de yine benzer bir sefer hali Afrin’e yöneldiğinde de bu kez ‘barış’ demek yine fiilen yasaklanmıştı ki iki yıla varmadan toplu tüfekli bir sefer girişiminin adı olarak geri geldi: “Barış Pınarı Harekatı…’

Oysaki ‘savaş’ demenin yasak olduğu günlerde Suriye’nin kuzeyine yönelmiş ve ‘milli güvenlik sorunu’ kabul edilen durumunun ilk tarifi “Nihayetinde savaşa giriyoruz” diyen AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş tarafından yapılmıştı, onu “İnşallah bu fetih müyesser olur” diyen AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan izledi.

İktidarın en üst kademelerinden telaffuz edilmiş bir çeşit itiraf içeriği de taşıyan ifadelere yanıt “İşgal değilse dilinizdeki fetih nedir? Nereyi, kimin topraklarını fethetmeye gidiyorsunuz? Kimi kimin yurdundan kovuyorsunuz?” diyen HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’dan geldi.

‘Türkiye’ye yönelmiş bir tehdidi savuşturmak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak’ gibi bir söylemle girişilen operasyonun ilk bir haftasında sosyal medyada ‘savaş karşıtı’ içerikli paylaşımları gerekçe gösterilen tam 186 kişi gözaltına alındı, bunların 24’ü tutuklandı. 836 sosyal medya hesabının kontrol altında olduğu söyleniyor.

ÇHD: Neyin suç olduğuna bakan, savcı, polis karar veremez

Filli kapatma, zapturapt altına alma eylemlerini İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve üç büyük şehrin başsavcılıklarının sindirme amaçlı tehditkar açıklamaları izlerken yanıt Çağdaş Hukukçular Derneği’nden geldi:

“Bakan, savcı veya polis, ‘suç işliyorsunuz’ dedi diye suç işlemiş olmazsınız. AİHS’in 7, MSHS’nin 15 ve Anayasa’nın 38. maddelerine göre kanunsuz suç ve ceza olmaz. Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz. Dolayısıyla suç işlemek bir yana uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile güvence altına alınmış haklarınızı kullanmış olursunuz.”

Son 10 günde yöneldiği yerlerdeki tarifi ve tamiri mümkün olmayan yıkımlarının yanı sıra doğası gereği kapsama alanı hayli geniş olan savaşın diğer tüm alanlardaki görüntülerine bir kez de daha tanık olduk. Hak, hukuk ve özgürlüklerin kalabilmiş son kırıntılarıyla birlikte, demokratik olana benzeyen ne varsa tüm hak teamüllerinin nasıl askıya alındığını, bir militarist hezeyanın peşinde nasıl da bulanıklaşarak yok olup gidebildiğini izledik. Politikalarının artık neredeyse tamamını düşmanlaştırma, kutuplaştırma üzerine inşa etmiş iktidarlar organizasyonunun ‘savaş’ demeyi yasak ettiği yerlerde yarattığı çatışma ve şiddet iklimleriyle neler yapabileceğinin bir küçük fragmanıydı gördüğümüz.

53 gündür süren kayyım karşıtı eylemlere yasak

Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyelerine kayyım atandıktan sonra başlatılan ve 53’üncü gününe girmiş kayyım karşıtı ‘Demokrasi Nöbeti’ tezkere Meclis’ten geçer geçmez yasaklandı. Diyarbakır HDP il ve ilçe binalarının kapılarına polis günlerdir kalkanlarla barikatlar örüyor ki, kimse dışarı çıkamasın. Çünkü olur da çıkarlarsa basın açıklaması yapacaklar, “Savaşa son verin” diyecekler.

Gözaltıların çetelesini tutmak bile giderek imkansızlaşırken polis saldırılarıyla yaralanan yurttaşlar ve milletvekilleri hastanelik oldu, açılan soruşturmaların ardı arkası gelmek bilmiyor.

HDP’li beş milletvekiline soruşturma

“Bu savaş meşru değildir” dedikleri için haklarında soruşturma açılan HDP Milletvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, Leyla Güven, Berdan Öztürk, Sezai Temelli ve Pervin Buldan’a yapılan güya hukuksal muamele bir haftalık sıkıyönetim bilançosunun milletvekilleri tarafı sadece. Daha bunun belediye eşbaşkanları var, il-ilçe yöneticileri var, üyeleri var.

Baskı ve yıldırma politikaları Kürt illeriyle de sınırlı değil. HDP’nin kuruluş etkinliği dolayısıyla Beşiktaş ilçe örgütünde düzenlenen toplantının çıkışında gözaltına alınan Şişli ve Küçükçekmece ilçe başkanları dahil 9 kişi tutuklandı mesela.

Savaş karşıtı haberlere ‘düşmanlık, kin’ gözaltısı

Operasyonun hemen ertesi günü BirGün gazetesi internet sorumlusu gazeteci Hakan Demir ile Diken internet sitesi yazı işleri müdürü Fatih Gökhan Diler haberlerde kullanılan kimi ifadelerden dolayı gözaltına alındılar: Suçlama ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’… Böyle de ironik, böyle de manidar her şey. Başka bir ülkenin topraklarına toplu tüfekli seferler düzenlemek düşmanlık ve kin değil, gazetecinin savaş karşıtı bir perspektifle haber yapması düşmanlık ve suç sayıldı/sayılıyor.

Nail Güreli’nin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başkanı olduğu dönemde evrensel meslek ilkelerini temel alarak hazırlanan ve 1998 yılında yayınlanan ‘Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ gazeteciliğin bir anlamda anayasasıdır ve orada şöyle der: “Gazeteci başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere insanlığın evrensel değerlerini savunur. İnsanlar, topluluklar ve halklar arasında nefreti körükleyici yayından kaçınır. Gazeteci her türden şiddeti haklı gösteren özendiren kışkırtan yayın yapamaz!”

Deli gömlekleri daralırken…

Tersi yayınlar her ne kadar ‘haber’ adı altında pazarlansa da başka bir sürü şeye hizmet eder belki ama tam da yukarıdaki etik gereği ilgili neşriyatı ‘haber’, yapanı da ‘haberci/gazeteci’ kılmaz. Normal şartlarda neyin haber, kimin haberci olup olmadığının kararının basın meslek örgütlerine ait olması beklenir ki, dediğimiz gibi normal şartlarda… İfade ve basın özgürlüğü dahil temel hak ve özgürlükler açısından hiçbir zaman normal olamamış bir yerde yaratılan çatışma ve şiddet iklimleri, topluma giydirilmeye çalışılan deli gömleklerinin birkaç beden daha daraltılmasından başka bir şey değildir elbet.

Maden işçileri Ankara’ya yürüyordu ki…

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP’nin başı çektiği, ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere İYİ Parti’den Saadet Partisi’ne kadar tüm bir muhalefet bloğunun arkasında sıraya dizildiği, başka bir ülkenin topraklarına yönelmiş mehterli yürüyüşün başladığı günlerde bir başka yürüyüş daha oluyordu. İşsiz bırakılmış, 5 yıldır tazminatları verilmemiş maden işçileri Soma’dan Ankara’ya ilerliyorlardı ki Manisa’da yolları kesildi.

Uyar Madencilik ve Soma Maden İşletmeleri AŞ. tarafından tazminatsız ve gerekçesiz bir şekilde işten çıkarılan ve yaklaşık 3 bin 500 işçiyi ilgilendiren hak gasplarına ilişkin “Ekonomik sorunlar nedeniyle eşlerinden boşananlar var. Para kazanmak için bilmedikleri iş kollarında çalışıp iş kazası geçiren arkadaşlarımız var. Bir arkadaşımız bu şekilde ayağını kaybetti. Tarlaya gidiyorlar para kazanabilmek için… Bankalara haciz borcu olan çok sayıda arkadaşımız var” diyen madencilerin sesleri yükselen militarist naraların arasında kayboldu gitti.

Genç işsizliğinde rekor: Yüzde 27

TÜİK tarafından geçen hafta açıklanan Temmuz ayı işsizlik verilerine göre, 15-24 yaş arası gençlerde işsizlik oranı bir önceki yıla göre 7.2 puan yükselerek yüzde 27,1’e ulaşarak rekor kırdı. Yüzde 30’a dayanmış genç işsizliği ile yüzde 22,8’e ulaşmış geniş tanımlı işsizlik şimdiye kadar görülmemiş boyutta bir istihdam sorununa işaret ediyor ki, tek başına bu veriler bile ciddi bir ekonomik kriz demek. En azından küçük bir seçkin azınlık hariç, geçinmek için emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayan milyonlarca ücretli, işçi ve onların aileleri için…

Meclis’ten ‘evet’ onayını alan tezkereden yaklaşık 10 gün önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, önümüzdeki üç yılın hedef ve beklentileriyle birlikte yol haritasını çizdiğini iddia eden ‘Yeni Ekonomi Programı’nın 2.’sini açıklamıştı. 2019 enflasyon hedefini yüzde 12, 2020 yılı için yüzde 8.5, büyüme hedefini de yüzde 5 olarak açıklayan Albayrak’ı inandırıcı bulan tek bir iktisatçı olmadı.

“YEP’de IMF izleri… Yeniden vergi, yine vergi” yorumları yapan iktisatçılar özetle zamların/vergilerin artacağını, hızla boşaltılan hazineye kaynak bulabilmek için elde kalan son kamu varlıklarının haraç mezat satışının doludizgin devam edeceğini söylediler.

Cephe gerisinin hedefleri

Tüm bunlar ilk bakışta dış politikanın konusuymuş gibi görünen sınırın öbür tarafına yönelmiş bir harekatın içerideki karşılıklarını özetlemeye çalışan birkaç karakteristik örnek sadece. Merkezine insan hakları, ifade özgürlükleri ile birlikte ekonomik koşulların iyileştirilmesi taleplerini koymuş bir istibdat rejiminin cephe gerisindeki hedefleri… Bu durumda tezkereye -iddia odur ki- içi yana yana da olsa ‘evet’ demiş bir CHP’nin sorumluluğu sınırın öbür tarafında olup bitenlerle sınırlı kalabilir mi? Hem de AKP için bozgun anlamına gelen, 31 Mart’ın ardından 23 Haziran seçim sonuçlarını mümkün kılabilmiş muhalefetin dayanışmasından sonra.

II. Dünya Savaşı sırasında tankçı subayı Amerikalı bir general tarafından cepheden söylenen “Savaşta önce gerçekler ölür” sözü tüm bir savaş özeti kabul edilebilir. Bu söyleyişe şöyle bir ek yapabiliriz belki: Kalan gerçeklerin de üstü sıkı sıkı örtülür ki, bir daha ortaya çıkamasınlar.

Previous post
Kız Kardeşler’in hayaletleri - Sebahattin Şen
Next post
İstanbul'da erkek şiddeti: Kendisinden boşanan kadını ve arkadaşını öldürdü