Ana SayfaYazarlarElend AydınNe mutlu “mutsuz” olana – Elend Aydın

Ne mutlu “mutsuz” olana – Elend Aydın


Elend Aydın


“Felices Sunt Populi Bensalem!” (Ne mutlu Bensalem halkına!). Böyle başlıyor Francis Bacon’un ütopik eseri “Yeni Atlantis”.

1614-18 yılları arasında yazılmış olan bu eseri “şimdi karaya ayak bastık basmasına ama yine de yaşamla ölüm arasındayız” derken, az sonra cennete, ütopyaya “düştüğünü fark eden” yazarıyla baş başa bırakarak giriş cümlesine dönelim.

“Ne mutlu” ile başlayan kurtların cirit attığı bir memlekette olduğumuz için hemen fena çağrışımlar girdi devreye tabi. Üstelik “ne mutlu” dedikçe ve “ne mutlu…” diye diye mutsuzlaşıp mutsuzlaştıran hakiki bir kara filmdir bu!

Zaten “Ne mutlu” diye başladıklarında birilerini (Mesela Kürtler, Ermeniler) mutsuz etmeyi hedeflediklerini bildik, biliyor, görüyoruz. Oysa Bensalem halkı gerçekten mutlu! Çünkü demokratik, eşit ve özgürlükçü bir dünya yaratmışlar denizler ortasında.

İnanılmaz ama tam burada kışladan yükselen sesler giriyor devreye: “Ne mutlu Türküm diyene!” diye. Martılar hızlanarak halka çiziyor bulutların dans ettiği akşam göğünde. Havalar soğudukça sesleri daha da gürleşen kargalar kahkaha atıyor. Rüzgarda savrulan Kurdi bir fular; “Yapmayın ama çok mutsuzsunuz işte, çok belli oluyor” diyor. Soykırımın sembollerinden biri olsalar da neşeyi elden bırakmayan Ermeni nar ağaçları, “Mutlu olamadınız, olamayacaksınız böyle” diyor. Nar ağaçları, fularlar, martılar ve akşam bulutları, başka kimlikleri kanatıp, mutsuz ederek asla tam ve mutlu bir kimlik olunamayacağını anlatan bir şarkıyla dans ediyorlar. Ama kışladakiler çatlak, cırtlak ve korkudan titrek sesleriyle mutsuz mutsuz bağırıyorlar, “Ne mutlu Türküm diyene!” Oysa vatanları Türkiye, “Türk yurdu” en basit istatistiklerde bile mutsuzluk sıralamasındaki birinciliği kimselere kaptırmıyor.

Bir de şu var, neden “ne mutlu…” diye başlayan cümleler kuruluyor? Buna neden ihtiyaç duyuluyor? Bu aynı zamanda bir itiraf da değil mi yani? “Türküm” demezsem, demezsen “mutsuz” olur, olursun, edilir, edilirsin, edilirim. Veya “Türküm” demediğim için çok mutsuz-perişanım, diyeyim belki mutlu olurum! Yahut da kimse Türk olmak istemiyor, Türk olmak bir mutsuzluk, zayıflık oldu tarih boyunca. Ama artık tersi olacak vs. vs.

Ayrıca farkında olalım ki, Atlantisliler, yani Bensalemliler değildir “Ne mutlu” diye başlayanlar, hayır, kaşiflerdir o masalsı ülkedeki hayatı görüp “Ne mutlu Benselam halkına!” diyenler. Yani onlar zaten özgür ve mutlu, bunu dillendirmelerine gerek yok.

Susuz kişinin, en fazla sudan bahsedecek kişi olması gibi, mutsuz kişi de en çok mutluluktan bahseden kişi oluyor. İster minicik çocuklar ister kelli-felli adamlarca haykırılsın, ne zaman duysam, lir çalan bir meşe ağacının eşliğinde şöyle derim: “Vah yazık! Çok mutsuz ki böyle bağırıyor, bağırtılıyor.” Ki esasta hiçbir mutlu fotoğrafı yoktur bu işin. Hele de Kürt, Asuri, Ermeni ya da Laz iseniz. Lakin Türkler de mutlu değil! Hem mutlu olmadıkları için “Türk türler” (parola böyle diyor, “Türküm dersen mutlu olursun”) hem de Türk oldukları için ve Türk olmalarına rağmen mutsuzdurlar.

Yani Türklük de yaralı, kanayan ve mutsuz bir kimliktir ey bozkurtlar, bunu çatık kaşlarınız da söylüyor, toplumun cinnet geçirir halde olması da. Hem nasıl mutlu olursun! Sürekli olarak, dört taraf “düşmanla”, iç taraflar “hain”lerle dolu. Kriz dersen hiç durduğu yok. İnsani ve politik normlar yerlerde sürünüyor, talan edilmedik dağ ve vadi kalmıyor ve üstüne üstlük “Ne mutlu bana, Türk olduğum için” mealinde bağırtılıyor insanlar. Belki birkaç kişi “mutluyuz, dünyaların şahıyız, kimse zorlamıyor, biz böyle bağırıyoruz canı gönülden” der. Ama zaten tam da bu cümle de mutsuzluğun resmi değil mi? Mutluysan mutlu, Türksen Türksün arkadaş, bize ne! Neden bağırma ihtiyacı duyuyorsun. Yazık değil mi sana?

Mutluluk bağırılan “bir şey”, hava atılan bir durum değil ki! Bir oluş, akış ve duyuştur. Davul zurnaya gerek yoktur yani. Mutluysan zaten mutlusun, nokta! Ayrıca öyle ben falanca kimlikten, falanca ulustan ya da kesimdenim, bu yüzden de mutluyum denemez, zaten öyle mutlu da olunamaz. Mesela birileri “Ne mutlu patronum diyene”, “Ne mutlu padişahım, sarayda yaşıyorum” ya da “Ne mutluyum tüm iktidarlarda koltuk sahibiyim” dese ne olur? Bir başlarsa sonu gelmez yani. Üstelik memleketin hali de mutsuzluğun ta kendisi, hem nedeni hem sonucu. Buna rağmen, bağırmaya devam etmek isteyenler buyursun ama bizim “mutsuzluğumuza”, cin cin gülümseyen “mutsuzluğumuza” da karışmasın!  Bırakın öyle kalalım, biz böyle iyiyiz. “Mutsuz”, yani “Türk” olmadan da mutluyuz. Hatta kuğuların göllerle birleştiği mutsuzluğumuzu devletli mutsuzluğunuzla değişmeyiz emin olun.

Kuğular bu gece yarısındaki biz mutsuzları Atlantis-Bensalem’e doğru götürürken “bilgiyi avlamayı” seven Bacon’la anlaşacağımızı biliyor ama bilgiyi değil de, insanları ve bahçeleri, köy ve kasabaları “sulamayı” sevenlerin daima “mutlu” kalacağını görüyoruz. Bize iyi mutsuzluklar!


Yazı görseli karabra.blogspot.com‘dan alınmıştır.
Previous post
Sanatçı kadınlardan bir sergi: ‘Girl Power'
Next post
Aslı Erdoğan: Söylenmemiş cümle doğrulandı, dudak uçuklatıcı bir Kürt nefreti var