Ana SayfaYazarlarElend AydınNameless – Elend Aydın

Nameless – Elend Aydın


Elend Aydın


Albrecht Dürer’in, kadın bedenini bir arazi gibi parsel parsel önündeki tabloya geçiren erkek ressamı gösteren gravürüne (1600) bakıyorum yazda kalmaya ısrar eden akşam güneşinin ışıklarıyla. Lakin güneşin bu tatlı ve asi ışınları, gravüre, onun kasvet, sömürücülük, kendinden vazgeçiş ve savunmasızlığına söz ve renk geçiremiyor.

Notalar neşe ve ışık, gravürdeki kadının/kadınlığın halsiz ve çaresiz vazgeçişinde boğuluyor. Ve ressam, barbar erkekliğiyle o halsiz, çaresiz ve vazgeçişlerle dolu, bedeni iktidar olmanın tüm vahşetiyle milim milim parçalayıp ele geçiriyor. Ya da kendi eseri olan o halsizlik, çaresizlik ve vazgeçmişliği “çizerken”, ele geçirirken, her bir kalem oynatışıyla aslında kendini de hem güçsüzlük, çaresizlik ve vazgeçmişlik batağında kaybediyor, hem de ele geçiriyor.

Ne de olsa ressamı da kadını da yaratan başka bir erkektir (Albrecht Dürer). Ama bu gravüre şimdi gün ışınlarıyla birlikte itiraz ediyor, bu zavallılığa sığan kadınları/kadınlığı da erkekleri/erkekliği de reddediyorum. Bence herkes bakmalı bu “resme”, gravüre.

Bu gerçekten bizim “resmimiz” mi? Kadınlar ve erkekler olarak eğer hala “bu resmin içindeysek”, bizi ancak napalm bombaları paklar! Başka söze gerek yok. Bu anlamda biraz da aynadır bu yüzlerce yıllık gravür.

Peki, bizi “gösteriyor” mu, yoksa o kadar arınmışız ki özgür oluşumların yıldız ışıklarıyla, bu gravür, sadece kararıyor karşımızda.

Ama öte yandan her birimizin hayat hikayesinden, en az üç dört kadın ve erkeği “bu resimde”, bu halde gösteren realitelere aşinayız, değil mi? Ve bu realiteler itibariyle bu “resim”, bizi de “gösteriyor”, nerede olursak olalım.

Keza dünyanın, memleketin mevcut hali; geçmiş ve bugünümüzün hala “bu gravürde” olduğunu gösteriyor. Zira güçsüz kadın; istediği kadar ağa-paşa-efendi havalarına bürünsün; zavallı erkek demektir. Kadının güçsüz düşmüşlüğünden, savunmasız duruşundan her anlamda nemalandıklarını sanan erkekler, en az o güçsüz düşmüşlük ve savunmasızlık kadar ağır lanetlere bulanıp debelenmişlerdir.

Ezen de ezilen kadar kafeslenmiştir zira, farkında olmasa bile. Bundandır ki bireysel ve toplumsal hikayelerimizdeki “güçlü” denilen erkekler de en az savunmasız-çaresiz kadınlar kadar çaresiz ve güçsüzdürler.

Ve itiraf edelim, eğer büyüdüğümüz evlerin kadınları özgür, güçlü ve mutlu olsaydı, erkekler de o minvalde olur, çocukluğumuz pırıl pırıl bir hakiki masal olarak yalnızca mutlu ederdi bizi. Yani arkadaşlar, bu gravürü “yok etmemiz” lazım; bu kadına da, bu erkeğe de yer yok, olmamalı hayat ve dünyamızda.

Evet, ezen kadar ezilen de artık masum değildir, ezilen kadar ezen de zavallıdır. Fakat “reis bıyıklı” bir erkeği mutlaka def etmeliyiz, zira tecavüz edercesine faydalanmaya, çalıp çırpmaya çalışıyor karşıdakinden. Kadın böyle durmuş, düşmüş diye böyle tilki dolu bir vampir gibi parsellemesine gerek yoktu, yoktur, değil mi?

Son reyhanların beyaz çiçekleriyle küle dönüştürüyoruz bu “resmimizi”. Artık yok! Beyaz reyhan çiçekleriyle size elam ediyor ve soruyoruz: Bu gravür ya da herhangi bir versiyonu, hala var mı hayatınızda?

Ha, bu gravürü yok etmeden önce değiştiriyoruz da; kadın aniden bu halinden sıyrılıp amazon bir cesaretle ayaklanıyor. Meğer ne kadar da güçlüymüş, YPJ’ye kadar gidip bize yılın son güleç sarmaşıklarla el sallıyor.

Peki, gravürü çizen erkek, gravürde parselleyen erkek ve saraydan tut sokaklara kadar kendini “üstün cins”, güçlü varlık sanan erkekler, onlar nereye gidiyor?

Reyhan tohumlarını toplayacağım zaman armağan edeceğiz amazona, dönüşen kadına; tohumlardaki hüzünlü geçmiş zamanı, özgür bir geleceğe emanet etsin diye.

Reyhan kokularıyla elveda.

Previous post
Diyarbakır dahil beş il için sağanak uyarısı
Next post
Edirne Başsavcılığı'ndan Demirtaş açıklaması