Ana SayfaManşetTemelli: Erken seçim ile AKP’nin siyasi hayatı son bulacak

Temelli: Erken seçim ile AKP’nin siyasi hayatı son bulacak

ANKARA – HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin neden erken seçim çağrısı yaptığını anlattı. Gazetemizin sorularını yanıtlayan Temelli’ye göre, AKP’de yaşanan çözülme hız kazanarak sürecek ve “ilk girilecek seçim AKP’nin son seçimi olacak”.


Söyleşi: Altan Sancar


Ankara’da, 20 Kasım’da bir deklarasyon yayınlayarak erken seçim çağrısı yapan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Türkiye’nin 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri ile erken seçim atmosferine girdiği görüşünde.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı ile Türkiye’de ‘yönetememe’ krizi yaşandığını ve krizin gizlenmesi amacıyla çatışma politikaları ve kayyumların devreye sokulduğunu aktaran Temelli’ye göre AKP’nin siyasi hayatı erken seçimle birlikte sona erecek.

HDP olarak erken seçim ve Demokrasi İttifakı konusuna yol haritası hazırlıkları olduğunu açıklayan Temelli, ittifakın tabandan örgütleneceğine dikkat çekiyor.

AKP’den koparak yeni partiler ile siyasete girmesi beklenen Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’a bakış açılarını da açıklayan Temelli, bu partilerin demokrasi ittifakında yer alabilmesi için asgari şartları olduklarını söylüyor.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin Gazete Karınca’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

HDP olarak erken genel seçim çağrısı yaptınız. Neden erken seçim?

31 Mart ve tekrarlanan İstanbul seçimleri kendi kendine bir erken seçim atmosferini yarattı. Erken seçimin ne zaman olacağı veya çağrısının ne zaman yapılacağı gelişmeleri izlemeye muhtaçtı. Bizler tüm gelişmeleri izlediğimizde 31 Mart’ta yenilen iktidarın ülkeyi yönetemez hale geldiğini gördük. Yönetememe halinin en belirgin noktalarından biri 19 Ağustos’ta yapmış oldukları siyasi darbedir.

Belediyelerimize kayyum atadılar, birçok arkadaşımızı tutukladılar, partimize baskı yapmaya devam ediyorlar. Tüm bunları topluca ele aldığımızda derin bir krizin olduğunu görüyoruz. Hem iktisadi, hem toplumsal hem de siyasal bir kriz var ve bu krizler yönetememe sonucu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bu krizleri yönetemeyen bir iktidar var ve buradan da anlıyoruz ki Türkiye erken seçim atmosferine girmiştir.

Yönetememe hali sürdürülebilir bir durumda değildir ve erken seçim kaçınılmaz olarak hayata geçecektir. Yönetememe halinin gizlenmesi için giderek artan şiddet, baskı ve savaş siyaseti söz konusudur.

Yönetememe halinin en belirgin noktalarından biri 19 Ağustos’ta yapmış oldukları siyasi darbedir. Belediyelerimize kayyum atadılar, birçok arkadaşımızı tutukladılar, partimize baskı yapmaya devam ediyorlar. Tüm bunları topluca ele aldığımızda derin bir krizin olduğunu görüyoruz.

İktidarın elinde kalan yegane argümanlar, savaş politikaları, kayyum rejimi, HDP’yi düşmanlaştırma, halka baskı uygulama, kalmamış basın özgürlüğüne saldırılar, gözaltılardır. Bunları üst üste koyduğumuzda AKP iktidarının erdiği görülüyor. Tüm bu meseleleri aşmanın yolu da erken seçimdir.

Erken seçim için bir tarih fikri var mı?

Erken seçim, siyasetin bizim önümüze getirdiği bir şeydir. Artık seçimin tarihini herhangi bir siyasetçi çıkıp belirleyemez. Siyaset bunu belirleyecektir ama erken seçim önümüze gelmiştir.

Erken seçimin hangi tarihte olacağını da bu süreçte yürütülecek siyaset belirleyecektir. Bizler bu seçimin olabildiğince erken olması için çalışmalarımızı yürüteceğiz.

HDP’nin bir yol haritası var mı?

Erken seçim bir süreç olarak ele alınmalıdır. Seçim öncesi ve sonrasında bir mutabakat yaratılmalıdır. Özellikle Demokrasi İttifakı’nda buluşabilecek kesimlerin, bir toplumsal mutabakat konusunda oydaşması çok önemli olacaktır. Türkiye bugün böylesi bir yönetememe haline sürüklenmiş ise bugünkü sistemin sorunlarından kaynaklanmaktadır.

Son beş yılda dayatılan tecrit hukuku, kayyum rejimi, savaş politikalarına karşı Türkiye toplumsal mutabakatını sağlayacak demokratik zemine, anayasaya ihtiyaç duyuyor. Bizler tam da bunun için yol haritasının belirlenmesi için çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Hem erken seçim çağrısı yapacağız hem de yol haritasını ortaya çıkarmak için çalışacağız.

Halkın sandıktan soğuduğuna dair kamuoyu araştırmaları yayınlandı. Özellikle SAMER tarafından açıklanan araştırma sonuçlarında HDP’li seçmenlerin sandığa inancını kaybettiğini vurgulanıyor. Bu problemi nasıl aşacaksınız?

İktidara ve politikalarının günlük hayata yansıması olarak halkın sandıktan soğuduğu okuması ortaya çıkıyor. SAMER’in yaptığı araştırmadan çok önemli dersler çıkarılabilir. Fakat inanıyorum ki tüm toplumsal kesimlerin uzlaşısı ile demokrasi, Kürt meselesi, insan hakları konusunda oydaşma sağlanır ve yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemin yolu açılır ise sandığa olan güvensizlik de ortadan kalkacaktır.

İttifaklar konusuna gelecek olursak… Olası bir erken seçimde nasıl bir yol izleyeceksiniz?

Yol haritası oluşturma ve örgütlenme çalışmaları ile bir araya gelecek insanlar Demokrasi İttifakı’nı var edecektir. Siyasi partiler arasındaki ittifak ikinci plandadır. Her şeyden önce toplumun faşizme karşı demokratik mücadelede buluşması ve mücadeleyi erken seçim sathı mahallinde siyasi bir hatta oturtması büyük önem taşıyacaktır.

Burada Kürdistani partilerin, toplumun tüm kesimlerinin, parlamentoda olan ve olmayan birçok siyasi partinin belli bir program zemininde buluşması Demokrasi İttifakı’nın doğal sonuçlarıdır.

Peki bu bir araya geliş nasıl olacak?

Toplum bir araya gelme talebini açığa çıkarmalı ve toplumun açığa çıkardığı bu talebin siyasi bir programı olmalı. Bu program da toplumsal mutabakat üzerinden demokratik anayasa zemininde buluşmayı ve sistem değişikliğine dair oydaşmayı gerekli kılıyor. Toplumda tam da bunun siyasetini yapmak çok önemlidir.

HDP olarak büyük konferans ve kongreye gidiyoruz. Hem kendimizi hem de toplumu örgütlemek üzerinden hareket ediyoruz. Biz 31 Mart’ın ardından Demokrasi İttifakı’nı kurmak amacıyla birçok ziyaret ve toplantı gerçekleştirdik. Erken seçim çağrısı ile birlikte bu çalışmalarımız yoğunlaşarak devam edecektir.

Bu ittifaka AKP’den kopanlar, yani Babacan ve Davutoğlu’nun kuracağı partiler de dahil olabilir mi?

Henüz bu partilerin programını, bugüne ve geleceğe dair ne konuştuklarını görmüş değiliz. Partilerin kurulması ve kadrolarının ortaya çıkması ile birlikte söyleyeceklerini elbette ki takip edeceğiz. AKP’den nasıl bir kopuş gerçekleştirecekler bunu da görmemiz gerekiyor.

Demokrasilerde temsiliyetin adil bir şekilde sağlanması, siyasi partilerin artmasından ziyade siyasi partilerin çoğulcu yapıda olmasına bağlı. Nasıl bir temsiliyet ile siyaset sahnesinde yer alacaklar buna da önem veriyoruz.

Demokrasilerde temsiliyetin adil bir şekilde sağlanması, siyasi partilerin artmasından ziyade siyasi partilerin çoğulcu yapıda olmasına bağlı.

Öte yandan bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu krizler ve halklara karşı işlenen suçlar bu kişilerden bağımsız düşünülemez. Geçmişin özeleştirisi verilmelidir. Bugün ise kayyum rejimine, savaş politikalarına karşı çıkıyorlarsa, yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemde buluşma sağlanabiliyorsa Demokrasi İttifakı çağrımız bu partilere ve tabanlarına yönelik de bir çağrı olacaktır.

Kürt meselesinin çözümüne nasıl yaklaştıkları, emek meselesine nasıl yaklaştıkları, kadın siyasetine ve mücadelesine nasıl yaklaştıkları önemli olacaktır. Tüm bunlar için de programların ortaya konması gerekiyor. Bugün için baktığımızda tanımak için yeterince veri bulunmuyor.

AKP’deki bölünmeden bahsederken ‘erime’ tabirini kullandınız. Size göre AKP nereye gidiyor?

AKP, MHP desteği ile ayakta duruyordu ancak MHP de küçülmeye başladı. İki partinin 24 Haziran seçimlerindeki oy beklentileri yüzde 66 civarındaydı, ancak yüzde 52’yi zor alabildiler. 31 Mart’ta Türkiye ekonomisi ve toplumsal yapısı açısından en kritik belediyeleri kaybettiler. Tüm bunlar da bizim siyasi stratejimiz sonucunda gerçekleşti.

Dolayısıyla HDP’nin savunduğu siyasetin büyüdüğünü görürken, AKP’nin savunduğu siyasetin çözüldüğünü görüyoruz. Bu çözülme hali ivme yakalamaya devam edecektir.

AKP çözülmeye engel olmak için de topluma savaşı dayatırken, demokratik siyasete karşı yasa tanımaz davranıyor. Geçici süreliğine soluk alabilse de çöküşün önüne geçemiyor. AKP’nin ömrü ilk gireceğimiz seçimler ile sonlanacaktır.

HDP’nin savunduğu siyasetin büyüdüğünü görürken, AKP’nin savunduğu siyasetin çözüldüğünü görüyoruz. Bu çözülme hali ivme yakalamaya devam edecektir.

AKP seçim kazandıkça kendisini konsolide edebildi, ancak 31 Mart ve 24 Hazirandaki nispi seçim kayıpları ile çözülmenin hızlandığını gördük. AKP şimdi denispi değil, mutlak bir seçim kaybı yaşayacak ve AKP’nin siyasi hayatı sonlanacaktır.

HDP’yi AKP’nin politikaları önünde engel olarak konumlandırıyorsunuz ve AKP’nin partinize yönelik baskı uyguladığını dile getirdiğiniz. Bu baskılar parti kapatmaya varabilir mi?

Daha önce de ‘HDP kapatılabilir mi?’ sorularını duyduk. AKP acze düşmüş bir parti ve çaresizlikten ne yapacağı belli değil. Her türlü hukuk dışı yollara başvurabiliyor. Kayyum rejimi zaten böyle bir şey. AKP demokratik tüm kurumları kapatmak ve ülkeyi OHAL ile yönetmek istiyor. AKP’nin ayakta durmasının yegane yolu hukuktan kaçmak.

Bizler de her zaman ‘HDP bir bina değili kapatamazsınız’ diyoruz. HDP’yi kapatmak, binasına kilit vurmak değildir. HDP’nin siyaseti parti kapatma ile sonlanacak bir siyaset değildir. Devletin, AKP’nin ve ‘HDP Türkiye siyasetinde olmazsa işler iyi olur’ sanan anlayışın buna vakıf olması gerekiyor. HDP’yi tasfiye etmek ve bitirmek mümkün değildir.

Biraz da Kuzeydoğu Suriye’de yaşananlara bakacak olursak… Bombardıman ile Tel Rıfat’ta sivillerin hayatını kaybettiği açıklandı. Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik operasyona en başından beri karşısınız. Gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’deki basının içinde bulunduğu durum yaşananları kamuoyuna yansıtmıyor. Ancak Suriye’de yaşananlar uluslararası camiada Türkiye’nin önüne sık sık getiriliyor.

Türkiye, Suriye’de Özgür Suriye Ordusu ya da Milli Suriye Ordusu denen IŞİD ve El Kaide artıkları ile bir dış politika yürütüyor. Yürütülen bu politikanın yansıması da Tel Rıfat’ta katliam olarak ortaya çıkmıştır. Bütün dünya kamuoyu yaşananları izliyor.

Türkiye neden müdahaleci bir politikaya sahip? Ülkelerin toprak bütünlüğünden bahsedip böyle bir politika izlemesi ile güvenilirliği kalmamıştır. Bizler savaş politikalarından vazgeçilmesi ve siyasi çözüm için inisiyatif alınması çağrısı yaptık.

AKP iktidarı Irak’ta referanduma karşı çıkıyor, Suriye’de savaşı dayatıyor. Tek nedeni Kürt düşmanlığıdır. AKP, Kürt düşmanlığı üzerinden milliyetçi konsolidasyon ile iktidarda kalmaya devam etme ve iktidarda kaldıkça da bu bölgelerden iktisadi ve siyasi çıkar elde etme amacını taşıyor.

Türkiye bir de ekonomik bir kriz yaşıyor. Tüm bu politikaların ekonomik faturası ne oluyor?

Türkiye S-400’leri aldı, ihtiyacı yoktu. Türkiye’nin bu kadar silahlanmaya da ihtiyacı yok. Türkiye barış politikası üreten bir ülke olsaydı, buraya ayrılan kaynaklar ile tüm sorunlarını çözerdi. Fakat Türkiye ihtiyacı olmayanları almaya ve savaş politikasını sürdürmeye devam ediyor.

Bunun için de bir gün Rusya ile bir gün ABD ile başka anlaşma yapıyor. Türkiye tüm bu yaşananların bedellerine toplum olarak katlanmak zorunda kalıyor.

Açlık sınırının altında bir asgari ücret var ve görüşmeler sonucunda da insan onuruna yakışmayan bir rakam ortaya çıkacak. Neden asgari ücret yoksulluk sınırının yarısı kadar olmasın? Emekçinin hakkı S-400’e, F-35’e veya mermiye gidiyor.

Cumhurbaşkanı çıkıp ‘Bir mermi kaç para biliyor musunuz?’ diyor. Dolayısıyla ‘Sizin hakkınızdan aldıklarımızı mermiye harcıyoruz’ diyor. Fakat bizim ihtiyacımız olan şey savaş değil, yapısal sorunların çözülmesi. Yapısal sorunlar da boş laf ile çözülmez, kaynak ayrılması gerekir.




Önceki Haber
İş cinayetleri: Kasım ayında en az 126 işçi yaşamını yitirdi
Sonraki Haber
Van'da HDP'li belediye eşbaşkanları gözaltına alındı