Ana SayfaManşetKara Çarşambalar – Ruken Han

Kara Çarşambalar – Ruken Han


Ruken Han


Siz hiç Kara Çarşamba’yı duydunuz mu? Qere Çarşeme, Çarşemiya Reş veya Çarseme Şai denir. Ben de duymamıştım, 7 yıl öncesine kadar. Ana tarafımdan genç bir kuzenim doğal sebeplerden dolayı hastalanmıştı ve durumu hızlıca kötüleşiyordu. İşte ilk o zaman duydum Kara Çarşamba’yı. Babaannem aradı ve hepimize ağlamamamızı tembihledi. Dedi ki Kara Çarşamba geldi, sakın ağlamayın.

Neydi ki bu Kara Çarşamba, hiç bilmiyordum. Anlamaya çalıştım, insanlara sordum, kitaplara baktım. Pek bir şey çıkmadı o zamanlar karşıma. Bir tek Ezidilerde kutlanan bir bayram olduğunu görmüştüm bir kitapta. Karaymış ama bayrammış, pek anlam verememiştim. Tarih öğrencisiydim üniversitede, ama hiç alakadar olmamıştım inanç ve kültür tarihiyle. Doğrusu neydi emin olabilmek için daha çok araştırmak gerektiğini biliyordum bir tek.

Önce hocalara sordum, bilen çıkmadı. Sonra çevremdeki insanlara sormaya başladım, aldığım cevap “bizde yok öyle bir şey” oldu genelde. Bir tek Dersim’de de bilindiğini öğrenebilmiştim. Nitekim bir noktada nenem ve dedem haricinde kimseden pek bir şey öğrenemeyeceğimi anladım. Önce neneme gittim, dedim nedir bu Kara Çarşamba? Dedi ki Kara Çarşamba’da ağlanılmaz, gülünmez, insan kendisiyle çok ilgilenmemeye çalışır, bazı işler yapılmaz. Eskiden çok önemliydi dedi, köyde hiç ses çıkmaz, her şey yavaşlar, yaşlılar başlarını önlerine eğer, tedirginlikle Kara Çarşamba’nın geçmesini beklerlerdi dedi. Sonra dedeme gittim, dedim nedir bu Kara Çarşamba? Dedi ki büyük şeytanın zincirlerini kırdığı vakittir. Felaketlerin, belaların kapısının açıldığı hem korkunun hem sabrın sınandığı vakittir, dedi. Ekini olanın ekinlerinin zayi olmasından, hayvanı olanın hayvanlarının telef olmasından korktuğu vakittir, dedi. Ve hastası olanın, hele ki çocuksa o hasta, geçene kadar rahat nefes alamayacağı iki çarşamba arasındaki vakittir dedi.

Yani bir gün değil, bir çarşamba başlayıp öbür çarşamba biten bir vakitmiş bizim Kara Çarşambalarımız. Dedemin anlattığına göre, Kara Çarşamba’nın getirebileceği belaları defetmek için yapılan çeşitli ritüeller de varmış. Misal, hasta ya da zayıf çocukları toplar, hepsini bir tepeye çıkarır, kazarak açtıkları ufak bir tünelden aşağıya tek tek bırakırlarmış. Kapalı kaydırak misali, sadece topraktan. Öksüren, tıksıran bütün çocuklara bunu yapar, aynı anda da bir tekerleme söylerlermiş: “Toprak, sen al bu çocuğun ateşini dindir. Kara Çarşamba onu bulmadan, sen onu soğut” minvalinde bir tekerleme. Ve o çocuklar iyileşirdi dedi dedem. Ona da yapmışlar küçükken, iyileşmiş. Öyle dedi.

Nemli toprak içinden geçerken solunan havanın broşlar ve ciğerler üzerinde gerçekten iyileştirici bir etkisi olup olmadığını bilmiyorum. Lakin nenelerimizin de dedelerimizin de doğayla olan ilişkileri ve doğaya dair, -özellikle de kadınların-, yüzyıllardır nesildennesile aktardıkları ve deneyimledikleri bu bilgilerin hiç de boş yere olmadığını düşünürüm hep. Elbette yukarıda aktardıklarımın hepsi Kürtçe anlatıldı bana, ben de ancak böyle, bu kadar çevirebildim. Zaten yarım yamalak Kürtçemle acaba ne kadarını anladım ne kadarını kaçırdım kim bilir.

Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde Kara Çarşamba’ya dair neler bulunabileceğine tekrar baktım ve son yıllarda üzerine yeni yazılar yazıldığını gördüm. Bunun en büyük sebebi de IŞİD’in saldırılarıyla tarihlerine 73. defa katliam yazılan Ezidilerin hatırlanması olmuş gibi. Ezidilerin, Kızıl ve Kara Çarşamba olarak adlandırdıkları, ilki doğuma, ikincisi ölüme ithaf edilen iki bayramları varmış. Kürdistan topraklarında ise, özellikle Alevi-Kürt bölgelerinde, Ana Fatma inancı ile ilintilendirilen bir inanç olarak tarif edilmiş Kara Çarşamba. İran’da da varlığını sürdürmekteymiş hala bu inanç. Ama dedim ya, doğru bir araştırma metodolojisi olmadan benim bir bilgilendirme yapmam yanlış olur. Benim şimdi ulaşabildiğim her şeye sizler de arama motorlarına başvurarak ulaşabilirsiniz.

Benim ulaşabildiklerimden anladığım, Kara Çarşamba’nın tam olarak neye ve hangi tarihe tekabül ettiğinin bu coğrafyanın farklı yerlerinde, farklı biçimlerde karşımıza çıktığıdır.Yani bir değil, birden çok Kara Çarşamba var. Ben nenemin ve dedemin Kara Çarşamba’sını biliyorum. Vaktiyle onların büyüklerinden öğrendiği gibi, ben de onlardan öğrendim. Ama onlar gibi yaşadım mı hiç Kara Çarşambaları, buna şimdilik bir şey diyemem.

Ne vakte denk düşer bizim Kara Çarşambamız? Nenemin hesabına göre Kara Çarşamba şubatın son çarşambası başlar martın ilk çarşambası biter. Lakin nenemin dili gibi takvimi de başkadır. Bize her tarihi sorduğunda, aldığı cevaptan sonra, “sizin takviminize göre mi, benimkine göre mi?” diye ekleyerek emin olmak ister. Eğer biz bizim takvime göre cevap verdiysek -ki genelde öyle olur-, oturur, incecik parmaklarıyla tek tek geriye doğru saymaya başlar. 13’e geldi mi durur, sesli bir şekilde onun takviminde hangi tarihe denk geldiğini söyler. Bu durumda, nenemin Kara Çarşamba’sı mart ayının ikinci haftasına tekabül eder bizim takvimde. Yani bu hafta. 7 yıl önceki o Kara Çarşamba almıştı kuzenimi, çıkamadı o Kara Çarşamba’dan. Peki sadece bu kadar mı?

Bu topraklar Kara Çarşamba’nın belki de en karanlık, en kanlı toprağıdır. Diğer birçok kanlı günlere, kapkara tarihlere ek olarak aklımızdan hiç çıkmayacasına yaşanan Kara Çarşambalarımız oldu bizim. 11 Mart 2014’te Berkin’i götürdü bir Kara Çarşamba. 12 Mart 1995’te Gazi katliamı, 16 Mart 1978’de Beyazıt Katliamı Kara Çarşamba’ya yazıldı. 14 Mart 2015’te Şırnak’ta ikinci defa sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve yüzlerce insanın katledildiği bir katliam daha yaşandı. Hatırladınız mı bütün bunları?

Berkin’i hiç unutmayın, Kara Çarşamba onu ölümle savaşının 269. gününde aldı. Gazi Katliamı’nı sakın unutmayın. Ardından gelen günde, 13 Mart’ta, Gazi’nin sol yanı 1 Mayıs Mahallesi’nde öldürülenleri unutmayın. Halil Kaya’yı, Mehmet Gündüz’ü, Zeynep Poyraz’ı, Fadime Bingöl’ü,İsmihan Yüksel’i, Ali Yıldırım’ı, Dilek Sevinç’i, Reis Kopal’ı, Fevzi Tunç’u, Mümtaz Kaya’yı, Genco Demir’i, İsmail Baltacı’yı, Hasan Pugan’ı, Hasan Sel’i, Sezgin Engin’i, Dinçer Yılmaz’ı, Hasan Gürgen’i, Hakan Çabuk’u, Yaşar Aydın’ı unutmayın.* Gazi Katliamı’nın ardı sıra gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ı sakın ha sakın unutmayın. Hasan Ocak’ın katledilmesinin ardından bir araya gelen Cumartesi Anneleri’nin 25 yıl, 780 haftadır kayıpların akıbetini sorduklarını ve sormaya devam edeceklerini unutmayın. 16 Mart 1978’de Beyazıt’ta katledilen Abdullah Şimşek’i, Baki Ekiz’i, Cemil Sönmez’i, Hamit Akıl’ı, Hatice Özen’i, Murat Kurt’u, Turan Ören’i unutmayın. Kara Çarşamba’nın Cizre’den, Şırnak’tan götürdüğü, ateşlerini üzerine saldığı yüzlerce canı unutmayın.

O insanların isimlerini yazsak keşke, tek tek her birinin ismini yazabilsek, keşke bilebilsek! O yüzden bildiğiniz her ismi aklınıza yazın, vicdanınıza yazın, hiç unutmayın. O Kara Çarşamba’nın eşiğinden geçtiği hiçbir çatı unutamayacak onları, siz de unutmayın.

Bu katliamların hiçbirinde Kara Çarşamba’dan başka bir fail yok hala. Hiçbirinin adaleti gelmedi. Berkin’in katilleri yargılansın diye yapılmış nice eylem ve ardı sıra adalet isteyenlere gelen tutuklamalar, ölümler var. Berkin hariç hiç kimse asli kusurlu değil kendi ölümünde. Berkin’in katil(ler)i hala serbest, bir sonraki duruşma ise 18 Mart’ta.

25 yıl oldu, Gazi Katliamı’na adalet gelmedi. En az 22 kişinin katledildiği ve 600 kişinin yaralandığı davanın dosyası 2000 yılında alelacele kapatıldı. Katledilen insanlar içerisinden 3 kişiyi öldürdüğü belirlenen Adem Albayrak isimli bir polis 3 yıl, 1 kişiyi öldürdüğü belirlenen Mehmet Günday isimli polis ise 1 yıl 8 ay ceza aldı. Başkaca iki insanı katlettikleri belirlenen iki polis de beraat etti. 20 kişin yargılandığı davada, hükümlüler dahil, bütün sanıklar görevlerine iade edildi. Sancılı bir yeniden yargılama mücadelesinden sonra dava 2018 yılında yeniden açıldı, failler hala meçhul.

Katliamın peşi sıra Gazi’ye Newroz yerine yine katiller geldi. 21 Mart 1995’te gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Hasan Ocak’ın gencecik bedeni 55 günün ardından bulundu. İşkenceyle katledilmiş, tanınmaması için yüzü parçalanmış ve kimsesizler mezarlığına gömülmüştü. Failleri hala meçhul. Hasan Ocak’ın ardından bir araya gelen Cumartesi Anneleri, 25 yıldır gözaltında kaybedilenlerin bulunması ve faillerin yargılanması talepleriyle mücadele ediyor. 14 Mart Cumartesi günü,781. defa Galatasaray Meydanı’nda buluşacak ve 1993 yılında gözaltına alındıktan bir hafta sonra işkenceyle öldürülmüş cansız bedenleri bulunan Metin Can ve Hasan Kaya’nın meçhul faillerini soracaklar.

16 Mart 1978 Beyazıt Katliamı’nın azmettiricileri de diğer birçokları gibi terfi etmeye devam ettiler. Katliamdan kısa bir süre sonra olayın ülkü ocakları tarafından, polis desteği ve yönlendirmesiyle gerçekleştirildiğini ve bombayı o meydana kendisinin attığını ablasına itiraf edip, teslim olacağını söyleyen Zülküf İsot isimli ülkücü genç, başka bir ülkücü tarafından öldürüldü, katili 8 yıl ceza aldı. (Demek ki adalet biraz da böyle bir şeydi herhalde onlar için.) Beyazıt Katliamı davasının ilk yargılama sürecinde 11 yıl ceza alan tutuklu tek sanık Sıddık Polat,12 Eylül darbesiyle gelen Askeri Yargıtay’ın davayı faili meçhul rafına kaldırılmasıyla 1982’de beraat etti. Askeri vesayeti kaldıracağız şiarıyla yapılan anayasa değişikliği ile 2008 yılında dosyayı tekrar açmak durumunda kalan şimdiki hükümet ise, 2 yılın sonunda davayı apar topar tekrar kapatarak zamanaşımından düşürdü.

2015’teki Kara Çarşamba’nın Cizre’ye, Şırnak’a düşürdüğü ateşleri, orada döktüğü kanları ise yazmayacağım. Zira hepimiz o çığlıkları duyduk, o sesleri işittik, günlerce bir katliamı daha canlı yayında izledik. O Kara Çarşamba yüzlerce can aldı, biz ondan geriye kalan her şeyi gördük. Sahi unuttunuz mu yerle bir edilmiş o şehrin fotoğraflarını? Unuttunuz mu “Türk’ün dişine kan değdi” yazılamalarını? Ellerinde beyaz bayraklı insanların üstlerine ateş açanları? İnternette boy boy fotoğrafları var hala, henüz hepsi silinmedi. Dava süreci mi? Öyle bir şey yok.

Belki failler Kara Çarşamba’nın varlığından haberdar olsalardı, ne olduğunu bilmeden tez elden onu mahkûm ederlerdi bütün bu katliamlar nezdinde. Lakin Kara Çarşamba nenemin, dedemin, Kürdistan toprağının bağrında gömülü kaldı hep. Dedem haklıymış, büyük şeytanın zincirlerini kırdığı vakitmiş Kara Çarşamba. O büyük şeytanı herkes çok iyi tanıyor, çok iyi biliyor bu coğrafyada. En büyük şeytan devlettir, değil midir? Ve zebanileri vardır on binlerce. Şeytan onlara fısıldar, onlar katleder.

Bu sene 11 Mart-18 Mart arası Kara Çarşamba’dır nenemin hesabına göre. Ama şimdi yazıldı ya Kara Çarşamba bir kere, belki daha da aşikâr olur herkese kimdir, nerededir o en büyük şeytan. Ve belki daha iyi anlarız doğaya, mevsim geçişlerine, toprağa düşen cemreye, doğanın adaleti ve dengesine tabii geçen Kürdistanî ömürlerin bir bildiği olduğunu. Şimdi bir de öyle bir zaman ki içinde olduğumuz, doğanın önüne öyle kolay kolay geçilemeyeceğinin anlaşılmaya başlandığı bir zaman. Bir saldı mı belayı üzerinize, zengin-fakir, kara kafa-beyaz kafa, kadın-erkek dinlemeyeceğinin herkesin ödünü patlatırcasına yüzüne vurduğu ve ölüm yokmuşçasına yaşayıp katletmekten hiç imtina etmeyenlerin dahi ne yapacaklarını bilemedikleri bir zaman.

Nenem derdi ki en çok kadınlar aklında tutarmış Kara Çarşamba’yı. Geceleri aya bakar, sabahları güneşi izler, çamaşır yıkamaz, banyo yapmaz, bazen oruç dahi tutar, uzakları dinlerlermiş. En çok kadınlar bilirmiş Kara Çarşamba’nın vahametini. Erkekler ise daha ziyade tedirgin, mal-can hesaplarında. Nenemin Kara Çarşamba’sı doğadır, doğanın gücüdür. Nenem bilir, doğanın hükmü birdir, büyüktür. İşte şimdi dönüşüdür nenemin Kara Çarşambalarının. İşte şimdi bitişidir devletin ve erkeğin kanla yazdığı Kara Çarşambaların hükmünün.

2017 yılında İran’da kadınların başlattığı başörtü eylemlerini hatırlarsınız belki. Kadınlar sokaklarda başlarından çıkardıkları örtülerini sopalara bağlayıp göğe doğru salladılar bir vakitler. İranlı kadınların her çarşamba gerçekleştirdikleri bu eyleme verdikleri isim Beyaz Çarşambalar oldu. Kara Çarşamba inancının devam ettiği yerlerden biri olan İran’da, kadınlar tek bir çarşamba hariç her çarşambayı beyaza çevirmeye direndiler. Çünkü kadınların bir bildiği var. Neden, niçin çok iyi bildikleri; altüst edilesi bir dünyaları ve tarihleri var. Unutamayacakları, unutmayacakları nice şey var.

Ve biz biliriz ki Kara Çarşamba’nın ardı Newroz’dur. Bu da hep aklımızda. Şimdi önümüzdeki tek şey Kara Çarşamba’yı doğaya, geri kalan bütün çarşambaları ise beyaza çevirmek. Bu da ancak kadınların doğayı ve dahi dünyayı katillerden, sömürenlerden, ezenlerden almasıyla mümkündür. Bu da ancak kadınların birleşik mücadelesiyle mümkündür. Dünyanın her yerinde kadınlar artık bunu çok iyi biliyorlar. Kara Çarşamba’yı hiç duymamış olsalar dahi bunu her şeyden çok daha iyi biliyorlar.

Ellerinizi sık sık yıkamayı unutmayın, özellikle de büyük şeytanla hiç temas etmemişseniz, hiç kirletmediyseniz elinizi. Hep temiz kalmaya devam edin. Bir tek kavgada kirlenmek güzeldir, elbette tedbiri elden bırakmadan. Eğer ki şeytanın elinden tutanlardansanız ya da tutmuş olanlardansanız, Kara Çarşambalar artık sizindir. Kara Çarşamba’nın belası bundan gayrı hep sizin üzerinizdedir, elinizi yıkamanız bir işe yaramaz.


*Bir not: İlginçtir, belki de benim beceriksizliğimdir, Gazi Katliamı’nda katledilen insanlardan sadece 19’unun ismini bulabildim, hâlbuki sayının en az 22 olduğunu biliyoruz. Bazılarını şimdiden unuttuk mu yoksa?
Previous post
Tahir Elçi anma etkinliği iptal edildi
Next post
Sağlık Bakanlığı: 18 ilde 25 hastanede 'Corona' testi yapılıyor