Ana SayfaEkolojiSu ve Yaşam Nöbeti “salgın” gerekçesiyle engellenmek isteniyor

Su ve Yaşam Nöbeti “salgın” gerekçesiyle engellenmek isteniyor

HABER MERKEZİ – Kaz Dağları’nın altın ve gümüş madenciliğiyle talan edilmesini önlemek için 274 gündür sürdürülen Su ve Yaşam Nöbeti’nin “salgın” gerekçesiyle engellenmek istenmesine tepki gösteren doğa savunucuları, “Onlar gidene kadar buradayız” diyerek, nöbetlerini sürdüreceklerini belirtti.

Kanadalı Alamos Gold ve yerli taşeronu Doğu Biga Madencilik tarafından Kaz Dağları’nda kurulmak istenen altın madeni projesine karşı doğa savunucuları geçtiğimiz yıl 26 Temmuz’da “Su ve Yaşam Nöbeti” başlatmıştı.

Eylemin kamuoyundan destek görüp ses getirmesi üzerine izin ruhsatı yenilenmeyen şirket, faaliyetlerini kısmi olarak durdurmak zorunda kalmıştı.

Nöbet eylemi 274 gününe girerken, Çanakkale Orman Müdürlüğü 20 Nisan Pazartesi günü aldığı kararla salgını gerekçe göstererek, doğal yaşam savunucularının bulundukları alandan ayrılmalarını istedi.

Şirket için fırsat

Nöbetlerini sonlandırmaları yönündeki kararın Çanakkale İl Hıfzısıhha Kurulu tarafından alındığını söyleyen eylemcilerden Ferzan Aktaş, kararın salgınla mücadeleye dair bir anlamının olmadığı dile getirdi.

Salgınla birlikte şehirden desteğe gelmek isteyenleri geri çevirmek zorunda kaldıklarını aktaran Aktaş, böbet alanında toplumdan izole bir şekilde yaşamlarını sürdürdüklerini ifade etti.

Aktaş, salgın nedeniyle verilen kararın uygulanması halinde “hem kendi hayatlarının tehlikeye atılacağını hem de şirkete yeniden ormanı yok etmek için yeni bir fırsatın doğacağını” söyledi.

Büyük şirketlerin para hırsıyla gezegeni tahrip etmeye devam ettiğini dile getiren Aktaş, Kaz Dağları’nda olduğu gibi ülkenin her yerinde bu tahribatın devam ettiğini kaydetti.

Şirketlerin doğayı katletme uğraşlarına karşı nöbetlerini sürdüreceklerini vurgulayan Aktaş, şöyle devam etti:

“Kaz Dağları gibi koca bir ekosistemi katletmek istiyorlar. Bizim nöbetimiz de bunun durdurmak için. On yıllık hukuki süreçte sonuç alınamayınca en sonunda son çare olarak bu nöbet başladı. Ülkenin dört bir yanından bu haklı mücadele yüzlerce, binlere kişi destek verdi.

“Bu büyük destek karşısında 13 Ekim’de şirketin 10 yıllık sözleşme ruhsatı yinelenmedi. Fakat iptal da edilmedi. Hala şirket güvenlik görevlileriyle, iş makineleriyle varlıklarını devam ettiriyorlar. Bizim nöbetimiz de onlar buradan gidene kadar devam edecek.”

Ferzan Aktaş

Aktaş, söz konusu şirketin birçok defa gizli şekilde ağaç kıyımına devam ettiğini de aktardı.

“Bu hukuksuz ağaç kesimlerini belgeledik, ifşa ettik. Yetkililere dilekçelerle şikayete bulununca ağaç kesimleri durdu. Bizim buradan gitmemiz demek, şirketin de her an bu hukuksuzluğa başlayabileceği anlamına geliyor. Bu yüzden nöbetimiz çok büyük önem taşıyor.

“Ayrıca bu proje dışında Kaz Dağları üstünde onlarca madencilik projesi var. Onlar da sırada bekliyorlar. Eğer burası siyanür madenciliğine açılırsa gerisi de gelecek.

“Birkaç şirket para kazanacak diye, milyonlarca canlının bir arada yaşadığı bir yer yok edilmez. Bir yerin tek içme suyu kullanımı olan bir yer siyanürle zehirlenmeyle karşı karşıya kalamaz. Ama ne yazık ki bu saldırılar ülkenin bakir kalan her köşesine yapılıyor şu an.

“Bizim mücadelemiz ülkenin her köşesinde doğasını kurumak için mücadele veren tüm yaşam savunucuların da sesidir.”

Ulaş Baş

Yaşam savunuculardan Ulaş Baş da, yer altı ve yer üstü kaynakları konusunda zengin bir coğrafya olan Çanakkale’nin bu şirketlerin kıskacında olduğunu dile getirdi.

Merkezine yaşamı almayan şirketlerin para hırsı ile ekosistemi yok etmeye çalıştığını söyleyen Baş, şunları kaydetti:

“Aslında tarımsal üretimde ön safta yer alan Çanakkale bölgesi, bu tarımsal faaliyetler destek verilmesi gerekirken ne yazık ki maden ocakları, JES’ler, Termik Santeraler ya da RES’ler gibi bu şirketlerin kuşatması altında.

“Bu son Covid-19 salgınıyla aslı olan şey; havamıza, suyumuza sahip çıkmak. Bugün salgında vaka sayısının en yoğun olduğu yerler arasında Çanakkale’nin Çan ilçesi var.

“İlçe, Termik santrallerin, seramik fabrikalarının ya da taş ocaklarının en yoğun olduğu yerler arasında geliyor. Ancak biz de bunlara karşı suya, toprağa ve bu ekosisteme sahip çıkıyoruz. Nöbetimizi sürdürüyoruz.”

“Siyasilerin eliyle yapılıyor”

Savunucu Yılmaz Doğan ise Covid-19 salgının ortaya çıkmasıyla birlikte insanlığın doğa ile olan ilişkisinin net bir şekilde görülmeye başlandığı üzerinde durdu.

Kapitalist sistemi besleyen şirketlerin doğaya sermaye gözü ile baktıklarını dile getiren Doğan, doğanın katledilmesi sonucu  bu tür sorunların çıktığını söyledi.

Yılmaz Doğan

Doğan, “Doğa bir bütün, biz de bu bütünün bir parçasıyız. Ancak bu bütünü bozmaya çalıyoruz. Şu anda Kaz Dağları kapitalist sistemin sermaye olarak gördüğü yerlerden bir tanesi. Hayvanları ve insanları hiçe sayıyorlar. Bu siyasilerin yaptığı bir şey” dedi.

“Doğayı korumak için buradayız” diyen Doğan, sözlerini şöyle noktaladı: “Bu doğanın var olması gerekiyor. Doğa var oldukça insan var olur. Doğayı yok edersek kendimizi de yok etmiş oluruz.”


Mezopotamya Ajansı

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Küresel gıda krizi kapıda: "Salgın yerine açlık bizi öldürecek"
Sonraki Haber
24 Nisan: Ermenistan'da ışıklar söndü, çanlar çaldı