Ana SayfaKültür-SanatÜşüyen ‘Nar Çiçekleri’ ve Mehmed Uzun – Roger Acun

Üşüyen ‘Nar Çiçekleri’ ve Mehmed Uzun – Roger Acun


Roger Acun*


Kürt romanı, bir asra yakın zamanı geride bıraktı. “Kürtçe ilk roman 1935’te yayımlandı” (Ahmedzade, 2011: 12). Bu roman, Erebê Şemo’nun “Şivanê Kurmanca” isimli otobiyografik romanıdır. Bir dilin ilk romanı… Kürtçenin, şiir ve şarkıların tezgâhından alınıp roman gergefinde işlenmesinin tüm sancıları…

Sovyet edebi geleneğinden beslenen Şemo, Kürtlerin pastoral hayat tınısını, kendi yaşam serüveni içinde damıtarak ilmek ilmek işlemişti. Büyük ihtimalle ilk olduğunun bilincindeydi ama bir dil yaratmadığının da farkındaydı.

Rehîme Qazî, Îbrahîm Ehmed, Elîyê Evdirehman, Hecîye Cindî, Seîdê Îbo Erebe Şemo’nun ardılı olan Kürt romancılardı. Her biri Kürt romanının gergefine bir nakış işledi ama hiçbiri “Gergefin mucidi benim” demedi. Hele hele “İpi ben buldum” asla demedi.

Mahmud Baqsî’nin ilk romanı “Helîn” 1984’te yayımlandı. O da dil yaratmaktan falan söz etmedi ama her ne hikmetse bunca romandan sonra kadim bir sözlü gelenek ve onlarca divana sahip klasik Kürt şiiri geleneğine rağmen 1985 yılında ilk romanı yayımlanan Mehmed Uzun, bir “dil yaratma”nın sancılarından söz ederek edebiyatın ufkundan doğdu, o dilde roman yaratmanın sancılarından söz ederek öldü.

Clêmence Scalbert Yücel, “Kürt Edebiyatının Anatomisi” kitabında şöyle diyor: “Mehmed Uzun, Kürt romanının kurucusu olarak konumlanmaktadır. Bu durum söyleşilerinde olduğu kadar eserlerinde de göze çarpar. Denemelerinin isimleri bu durumu ifşa eder: Bir Dil Yaratmak, Küllerinden Doğan Dil ve Roman. Mehmed Uzun böylece Kürt edebiyatının babası olarak tasdik edilir.” (Scalbert Yücel, 2016: 203/ 204). Ne yazık ki Yaşar Kemal’in de Uzun’u yere göğe sığdıramayan bazı sözleri bu “dil yaratma” savının değirmenine su taşır.

Enteresan olan Uzun’un Kürt edebiyatı tarihine vakıf olduğu ve “Kürt Edebiyatına Giriş” isimli kitabında Erebê Şemo ve ardıllarından kronolojik olarak söz ettiği hâlde (Uzun, 2006:70/71) söyleşilerinde “dil yaratma” meselesinde kendisine pay çıkarmayı ısrarla sürdürmesidir.  Yani “topluluk karşısında” Şemo’nun hakkını Şemo’ya teslim etmeyen bir Mehmed Uzun popülaritesi duruyor Kürt edebiyatının bir köşesinde.

Mehmed Uzun’a yönelen ilk ciddi eleştiri okları

Kürt edebiyatında ilk kez, akademisyen-eleştirmen Remezan Alan, “Bendname” isimli kitabında eleştiri oklarının ucunu Mehmed Uzun’a ciddi manada çevirdi. “Hawara Dîcleyê” isimli iki ciltlik romanından pek çok alıntı yaparak Uzun’a hem dil bakımından hem de teknik bakımdan sert eleştirilerde bulundu.

Alan, kitabının “Bir Masumiyetin Yitirilişi” isimli bölümünde Uzun’un en başta, yarattığını söylediği dilde ne kadar acemi olduğunu, eş anlamlı sözcükleri aynı cümlede çokça kullandığını, gereksiz ikilemelerle bir ifade zinciri kurduğunu ve bu zincirin şakırtılarının kulaklarımızda yeknesak bir halaya durduğunu (Alan, 2009: 211) bunun da Uzun’un diline zarar verdiğini söylüyordu.

Karakter ya da tip yaratma konusunda da Uzun’u eleştiren, özellikle “Hewara Dîcleyê”nin ana karakteri (protagonist şahsı) Dengbej Biro’yu tipolojik açıdan eleştiren Alan, aşırı idealize edilmiş bir tipin çarpıklıklarını, dile getirerek Uzun’u tip ya da karakter yaratma tekniği bakımından hedef tahtasına oturtuyordu. Bu arada Uzun’u “para roman”ın bir tavrı olan şişirilmiş kurgularla okuru oyalamakla ve pornografiyle okura rüşvet vermekle de eleştiriyordu. (Bkz. Uzun, Hawara Dicleyê cild 1. s. 234.) Alan, daha açık bir deyişle Uzun’un okura rüşvet olsun diye “Pornografinin ayakları dibinde erotizmi kurban ettiğini” ifade ediyordu (Alan, 2009: 212).

“Türk devletinin beyaz atlı prensi”

Ardından Kürt romancı Helîm Yûsiv, Ronahî Yayınları’ndan çıkan “Romana Kurdî” isimli kitabında Mehmed Uzun’u “Türk devletinin beyaz atlı prensi” olarak nitelendiriyor ve açıkça Uzun’un “Beyaz Kürt Projesi”nin bir parçası olduğunu ifade ediyordu. Yine Helîm Yûsiv, bu projenin çorbasında Yaşar Kemal’in “yalanlarının” tuzu olduğunu ağır bir üslupla ifade ediyordu (Yûsiv, 2011: 17-22-25).

“Yitirilmiş bir masumiyet” ya da “Türk devletinin beyaz atlı prensi…” Yedi romanı ve “Kürt Edebiyatı Antolojisi”, “Kürt Edebiyatına Giriş” incelemesi, deneme kitaplarıyla velut bir yazar olan Mehmed Uzun’un kitaplarını 2000’li yılların başında önce Türkçesinden sonra Kürtçesinden okudum.

Önce Muhsin Kızılkaya’nın aksak Türkçesinden, ardından İthaki Yayınları’nın Selim Temo’nun Türkçesiyle sunduğu çevirilerden…

Bir masumiyetin doğuşu…

Uzun’un Kürtçe romanlarını okumaya başlayan her yeni okur gibi ben de çok zorlanıyor, bunu Kürtçe okuma ve anlama konusundaki tecrübesizliğime bağlayarak bir dil yarattığını söyleyen Uzun’a toz konduramıyordum. Bir sorun varsa bendedir, diyordum. Düz yazı olarak ve kitap şeklinde serbestçe alınıp satılabilen gördüğüm ilk Kürtçe kitaplar ne yazık ki Uzun’un kitaplarıydı ve ne yazık ki Erebê Şemo ve ardıllarından haberdar değildim.

Hilmi Yavuz’un, Attilâ İlhan’ın çevirdiği kitaplar ve anlattığı sosyalizm için kullandığı bir cümle var: “Attilâ İlhan, o yıllarda bizim için bir kıtlık pidesiydi.” Benim ve kuşağım için de Mehmed Uzun, 2000’li yılların başında “kıtlık pidesiydi.”

Kürtçenin gramerinden önce okuduğumuz romanlar

Kitapların hem Türkçesinin hem Kürtçesinin aynı anda satılması da bir başka sorundu. Bir taraftan üniversite mezunu olan bizler ana dilimizde yazılmış bir metni okumak istiyor ama bir taraftan da aynı metni yıllarca eğitimini aldığımız ve doğal olarak çok daha iyi okuyup anlayabildiğimiz bir dille yani Türkçeyle aynı anda raflarda buluyorduk ve elimiz gayriihtiyarî kitapların Türkçesine kayıyordu.

Ne anlattığı önemliydi evvela çünkü elimizde o içeriği serbestçe sunan başka kitaplar yoktu. Bedirxan Paşazadelerden söz ediyordu. Memduh Selim Beg, Mir Celadet Bedirxan, büyük Kürt dengbêjî Evdalê Zeynikê’nin biyografilerinin tadı damağımızda kalıyordu sözgelimi. Roman teorisine dair her şey zihnimizde bir köşeye çekiliyor ve Mehmed Uzun, dil yaratma sancıları çektiğini söylediği İngilizce, Fransızca, Türkçe, Kürtçe İsveççe kitaplarla dolu dağınık yazı odasında büründüğü edebi dokunulmazlık zırhının tadını çıkarıyordu.

Gogol’un paltosu ya da Yaşar Kemal’in gömleği…

Belediyelerin düzenlediği “Edebiyat Günleri”nin onur konuğu oluyordu Mehmed Uzun. Bir defasında çok geniş bir “beyaz gömlek”le katıldığı bir edebiyat etkinliğinde bu gömleğin kendisine Yaşar Kemal’den bir hediye olduğunu ve bu gömleğin Yaşar Kemal’in ikinci evlilik töreninde giydiği damatlık gömleği olduğunu söylüyordu gururla. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin üst kattaki konferans salonunda yer bulamayıp alt katta sinevizyondan kendisini izleyenler gözyaşlarını tutamıyordu. Gogol’un paltosu, yerini Yaşar Kemal’in damatlık gömleğine bırakıyordu. Katmerli bir edebi masumiyet, kalplere katre katre yayılıyordu.

Masumiyetin yitirilişi

Çokça ifade edildiği gibi biyografik roman yazmak, pek çok açıdan daha kolaydır çünkü hazır kişiler, hazır bir kurgu ve belli mekânlar zaten roman yazma sürecinde yükünüzü hafifletir. Geriye bir yerden başlamak kalır yani ilk cümle ya da giriş… Bir yazı disiplininiz varsa masa başında kıç terlemesi ve uykusuz geceleri göze alabiliyorsanız kısa sürede romanınızın bitmemesi için bir neden yoktur.

Realist bir roman anlayışı olan Uzun, romanlarında kurguya o denli müdahil oluyordu ki ve tesadüfler o kadar belirleyiciydi ki kendinizi romantik bir romanın içinde buluveriyordunuz. Realist romanda tasvir elbette önemlidir. Uzun, bu gerçeği biliyor ve romanlarında sanatsal betimlemelerin peşine düşüyordu. Öyle ki bir noktadan sonra ne anlattığı konunun bir anlamı kalıyor ne de merak ve heyecandan bir kıpırtı kalıyordu. Kulaklarımız kuş cıvıltıları ile doluyor ancak gözlerimizin önündeki sahneden karakterler silinip gidiyordu.

Uzun, eş anlamlı ya da yakın anlamlı sözcükleri o kadar çok art arda sıralıyordu ki bunun bir anlatım bozukluğu olduğunu, metnin duruluğunu zedelediğini ya bilmiyor ya da fark edilmeyeceğini sanıyordu. Mehmed Uzun’un sözcükleri, sözlük olmaya doğru koşuyor; roman, teknik açıdan “nehir roman”laşıyor ancak masum okur, hep aynı nehirde pornografinin tekrarının tekrarı ile gusül alıyordu.

Uzun, narratoloji dediğimiz anlatı bilimin pek çok kuralını ihlal ediyor güya karnaval anlatımın peşine düştüğü yerlerde anlatıcılar değişse de ne yazık ki ifade kalıpları hep aynı kalıyordu. Uzun, dengbêj geleneğine modern romanın ceketini giydirmeye çalışıyor ancak bu geleneğin göbeğinde ceketin düğmeleri kavuşmuyordu.

Medeni Ferho, “Rewşa Romana Kurdi” isimli kitabında Mehmed Uzun’un bir roman stili olmadığını eğer bir stili varsa bunun stilsizlik olduğunu söylüyor (Ferho, 2011: 99). Aynı kitapta Ferho, bir romanda coğrafyanın önemine dikkat çekiyor ve Uzun’un romanları için şöyle diyor: “Dil, Kürtçe; isimler, Kürtçe ancak esas coğrafya isimsiz” (Ferho, 2011: 98).

Dengbêjlik geleneğini ve bu geleneğin de bir parçası olduğu Kürt folklorunun bazı kültürel ögelerini bir kenara bırakırsak Uzun’un romanlarında bir Kürt kimliğinin kodlarını bulmak zordur. Karakterlerin “şal û şapik”larını uzun uzun tasvir etmek bir Kürt kimliğini tarif etmek için yeterli değildir. Mekân, romanın önemli unsurlarından biridir. Roman karakterlerinin psikolojisi, mekânla birlikte belirginleşir ancak yukarıda da belirttiğim gibi Uzun’un romanlarında yer ya da mekan çok siliktir. Sözgelimi “Ronî Mîna Evînê Tarî Mîna Mirinê” romanında yer “Dağlar Ülkesi” diye alegorik olarak verilmiş. (Uzun, 2007: 29).

Ve Üşüyen Nar Çiçekleri…

“Evrensel bir göçmenim” (Uzun, 2003: 210). Kendi hazırladığı “Kürt Edebiyatı Antolojisi”nde kendisine geniş yer ayıran Uzun, böyle özetliyordu kendisini. Belki daha söyleyecekleri vardı. Asıl romanını yazamadan öldü belki de. Uzun, popüler bir yazar olmanın ve bir zamanlar kaçtığı ülkenin entelijansiyası tarafından muhatap alınmanın verdiği özgüvenle bir halk kahramanına dönüştü(rüldü).

Yıllar geçti, Kürtçenin üzerindeki yasakların kalkmasıyla başka Kürt romancıların yazdıkları romanlara daha kolay ulaşan okur, Mehmed Uzun’un romanlarını Kürtçe yazılmış başka romanlarla kıyaslama olanağı buldu. Jan Dost, Helîm Yûsiv, Hesenê Metê gibi yazarların dildeki ve roman tekniğindeki başarıları, Uzun’un kusurlarının göze batmasına yol açtı. Ardında yedi roman ve başka pek çok kitap bırakan Mehmed Uzun, zamana direnebilecek mi yoksa raflarda unutulup gidecek mi bilinmez. Bildiğimiz şey, Kürt edebiyatı bahçesinin ilk bahçıvanının Mehmed Uzun olmadığı ve artık Uzun’un “Nar Çiçekleri”nin üşüdüğüdür.


Kaynakça:

Ahmedzade, Haşim. Romana Kurdi û Nasname, İstanbul: Avesta, 2011.

Alan, Remezan. Bendname, İstanbul: Avesta, 2009.

Ferho, Medenî. Rewşa Romana Kurdî, İstanbul: Do Yayınları, 2011.

Scalbert Yücel, Clêmence. Kürt Edebiyatının Anatomisi, İstanbul: 2016.

Uzun, Mehmed. Hawara Dîcleyê -1. İstanbul: Avesta, 2002.

Uzun, Mehmed. Kürt Edebiyatı Antoloisi, İstanbul: Gendaş, 2003.

Uzun, Mehmed. Kürt Edebiyatına Giriş, İstanbul: İthaki, 2008.

Uzun, Mehmed, Ronî Mîna Evînê Tarî Mîna Mirinê, İstanbul: İthaki, 2007.

Yûsiv, Helîm. Romana Kurdî, Amed: Ronahî, 2011.


*Dicle Üniversitesi Kürt Dili ve Kültürü doktora öğrencisi
Previous post
BM: Karantina günlerinde istenmeyen gebeliklerde milyonlarca artış olacak
Next post
Hak örgütleri: Suriyeli genç hedef alınarak kalbinden vuruldu