Ana SayfaDünyaSınır-Aşırı Feminist Manifesto: Pandemiden hep birlikte çıkmak

Sınır-Aşırı Feminist Manifesto: Pandemiden hep birlikte çıkmak

HABER MERKEZİ – 15 farklı ülkeden 30’un üstünde feminist/trans-feminist örgütün imzasıyla yayımlanan “Sınır-Aşırı Feminist Manifesto” Covid-19 pandemisinden çıkış yoluna ışık tutarken, sorunun ta kendisi olan ‘normal’ arzusunun karşısına dikiliyor adeta. Simten Coşar da sınır-aşırı feministlerin 20 Nisan’da yayımladığı manifestoyu Türkiye’deki feminist hareketin katkısına sunuyor. Çatlak Zemin’de “Pandemi Zamanında Sınır-Aşırı Feminizm” başlıklı etkinliğe dair notlarla okuyuculara aktarılan manifestoyu paylaşıyoruz.


Çeviri: Simten Coşar


Normalleşmeyeceğiz; çünkü normallik asıl sorun: Küresel feminist ve trans-feminist hareket, bu yeni küresel sağlık, ekonomik, ekolojik kriz ve gıda krizi karşısında izolasyona teslim olmayacak ve ülke sınırları içinde koronavirüsle başa çıkmak için alınan kısıtlayıcı önlemler nedeniyle mücadelesini durdurmayacak. Dünya genelinde kadınlar ve LGBTQI* pandemiyle ağırlaşan çoklu şiddet formlarına boyun eğmeyi reddediyorlar; son yılların küresel feminist grevlerinin güçlendirdiği isyan pratiklerini örerek örgütlenmeye başlıyorlar.

Bu kriz, sömürgeci kapitalist patriyarkanın getirdiği şiddeti, hiyerarşiyi, eşitsizliğin, sömürünün ve baskının yapısal köklerini açığa çıkarıyor ve artırıyor. Sömürgeci kapitalist patriyarkayla savaşımız devam edecek. Parçası olduğumuz direniş ve dayanışmanın yeni biçimleri tam da bu krizin yol verdiği gerilimlerden ve çatlaklardan çıkıyor. İşte bunlar katılmak ve kolektif sesimizle küresel düzeyde yankılamak istediğimiz direniş biçimleri. Tecritten bu şekilde birlikte çıkabileceğimizi ve feminist, trans-feminist ve patriyarka karşıtı bilgi ve pratiklerin doğruluğunu göstererek baskın paradigmaların altını oyabileceğimizi biliyoruz.

Koronavirüs hepimizi etkiliyor; ama pandeminin etkileri farklılaşıyor. Bu, özellikle, kadınlık ve LGBTQI* konumları başta olmak üzere sınır-aşırı bir perspektiften baktığımızda böyle.

Bize evde kalmamızı söylediler; ama bunu birçoğumuz için evin güvenli bir alan olmadığını ve evsiz insanları düşünmeden yaptılar. Kadın cinayetleri ve kadınlara ve LGBTQI* kişilere yönelik şiddet bu krizin başından bu yana yükseliyor. Karantina önlemleri erkek ve toplumsal cinsiyet şiddetine baş kaldırmamızı ve özgürlük ve kendi kaderini belirleme irademizi hayata geçirmemizi daha da zorlaştırıyor.

Kriz, yeniden-üretimin farklı maddi koşullarına zarar veriyor; kadınların ve LGBTQI* kişilerin üretici ve yeniden üretici emeğini daha da güvencesizleştiriyor. Bu gruplar bugüne kadar hep görünmez kılınmışken ve sömürülmüşken, bugün görünür olmaya zorlanıyorlar. Böylelikle politik olarak merkezî konumumuz ortaya çıkıyor. Hep bunun kabul edilmesini talep etmedik mi?

Bir yandan, kapitalist sistem en kırılgan olanların, yaşça büyüklerin ve çocukların bakımını kadınlara yüklüyor ve hane içi iş yükünü artırıyor. Diğer yandan, birçok kadın – hemşireler, doktorlar, bina görevlileri, kasiyerler, işçiler, eczacılar – bu acil durumda ön saflarda yer almak zorunda kalıyorlar; sağlıkları açısından tehlikeli koşullarda ve genellikle çok düşük ücret karşılığında çalışıyorlar.

Hane içi ve bakım işlerinin yanı sıra birçok riskli ya da enformel meslek genelde göçmen, Afrika kökenli, Siyah ya da yerli kadınlar tarafından görülüyor. Bu kadınlar bugün işten atılıyor; başka hiçbir geçim aracı bulamıyorlar ve tıbbi harcamalarını karşılayamıyorlar. Dahası, nüfusun en yoğun olduğu ve en yoksul bölgelerde yaşamaları itibarıyla ikâmet izinleri iptal ediliyor; ırkçı saldırılara daha açık halde bırakılıyorlar; enfeksiyonun sağlıkla ilgili ve ekonomik sonuçlarına daha fazla maruz kalıyorlar.

Böylelikle, bir yandan, bu krizden geçerken yaşamlarımız feda ediliyor; diğer yandan engellilerin bedenleri ve üretken addedilmeyen [bütün] bedenler tamamen görünmez, kırılgan ve korumasız kılınıyor.

Yerli topluluklarda ve yerli halkların topluluklarında, kadınların bakım ve yaşamsal desteğe ilişkin iş yükleri artıyor Aynı zamanda kentsel yaşamın devamı için gereken gıdayı üretmeye devam ediyorlar. Gıdanın iletiminde ve üretiminde ve pandemiyle başa çıkmaya yönelik destek önlemlerinin geliştirilmesinde ne denli merkezî bir role sahip olduklarını vurguluyorlar.

Bazı ülkeler ancak pandemi zamanında gıda istikrarı için gerekli görülen iş gücünü sağlayabilecek göçmenlere sınırlarını açıyorlar. Diğerleri, sınırlarını sadece göçmenlere değil, kendi sâkinlerine de kapatarak onları mülteci kamplarında bırakıyorlar ve sağlık hizmetine erişim haklarını ve kendi topraklarına dönme haklarını ihlâl ediyorlar.

Birçok savaş cephesi ve isyandaki topraklar söz konusu olduğunda – örneğin Kürt ve Filistin halklarının deneyimlerinde olduğu gibi – bu toprakların patriyarkal ve emperyalist istilası devam ediyor. Bu durum, düzgün tedavi görme imkânını daha da zorlaştırıyor ve Kürt kadınların devrimine ve sömürgeci ve patriyarkal baskıya karşı özgürlük savaşı veren bütün kadınların mücadelesine yönelik saldırıyı artırıyor.

Bugün, sağlık ve yaşamın kolektif olarak ve siyaseten merkezîliği daha da reddedilemez bir hale geliyor. Bununla birlikte, yıllar boyunca izlenen neoliberal politikalar vasıtasıyla üzerimize farklı derecelerde bireysel sorumluluk yüklendi: Birçok ülkede sağlık ve sosyal güvenlik sistemindeki kesintiler binlerce insanın ilaçlara erişimini imkânsızlaştırdı ve bu insanları, devletin bu konulardaki atıllığı karşısında dayanışma ağları ve karşılıklı yardım ağları kurmaya itti. Diğer ülkelerde, bunun aksine, halk sağlığı ve sosyal güvenlik sistemi hiçbir zaman yoktu ve ekonomik kemer sıkma ve uyum planlarının geniş çaplı uygulanmasıyla durum daha da kötüleşti. Dahası, birçok örnekte krizi, kadınlar ve LGBTQI* açısından cinsel ve üreme haklarının daha da kısıtlanması için kullanıyorlar.

Diğer bir perspektiften bakıldığında neoliberalizm en acımasız yüzünü kentsel ve kırsal alanların ve yerli toprakların, silahlı kuvvetler tarafından militarizasyonu ve polis gücünün aşırı tahkiminde göstermekte. Bu süreçte, silahlı kuvvetler isyanın tüm izlerini silmek, oluşmakta olan dayanışma ağlarını kriminalize etmek ve gittikçe daha otoriterleşen ve baskıcılığı artan devletin komuta zincirini sağlama almak için acil durum koşullarından ve hükümetlerin halihazırda mevcut demokratik kırılganlığından faydalanıyor.

Ve son olarak, canlı türlerinin ve doğal kaynakların hepsini sermayenin ihtiyaçlarına teslim eden çevresel ve ekolojik yıkımın hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği daha da görünür olmuştur. Bu aynı şekilde koronavirüsün yayılmasına alan açan dengesizlikleri desteklemek anlamına gelir. Doğal kaynakların yaygın bir şekilde çıkarılması, endüstriyel ve büyük ölçekli gıda üretimi, tek ürüne dayalı çiftçilik ve çevre kirliliği milyonlarca insanı yeni, benzeri görülmemiş bir gıda krizine mahkûm ediyor.

Pandemi, toplumumuzun kapitalist, sömürgeci ve patriyarkal yapısının çürük doğasını ve neoliberalizmin mevcut krizini açığa çıkartıyor. Mücadelemiz sadece salgın karşısında yaşamaya devam etmeyi değil bu pandeminin ekonomik ve maddi koşullarımızda yaratacağı muazzam sonuçlar karşısında çözüm bulmayı da amaçlamalıdır.

Hükümetlerin pandemiye dönük yanıtlarının tam anlamıyla yetersiz olduğunu biliyoruz; sağlık hizmetleri yerine şirketleri finanse etmeye ve doğal kaynak çıkarma projelerini konsolide etmek için pandemiden yararlanmaya devam eden politikaları reddediyoruz. Devletler farklı önlemler alıyor olsalar da kapitalizmin krize verdiği yanıt dünya genelinde aynı mantığı izliyor: Kârı yaşamlarımızın önüne koyuyor; bu krizin maliyetini bize yüklüyor ve geçici olmayacak sonuçlara yol açıyor. Bu “acil durum”dan daha fazla borç ve yoksullukla çıkmak istemiyoruz! Bu krizden çıkış yolu için bizi eşitsizlik ve şiddetin yapılandırdığı normallikten de çıkartacak sınır-aşırı bir feminist yol arıyoruz.

İşçi sınıfı mahallelerinin hepsinde insanlar kadın cinayetleri ve hane içi şiddetteki artışı protesto etmek ve kınamak için örgütleniyorlar. Dünya genelinde temizlik işçileri içerisinde bulundukları aşırı güvensizliği ve hak yoksunluğunu yüksek sesle dile getiriyorlar. Hemşireler ve tıp doktorları koruyucu ekipman yokluğunu protesto ediyorlar; yaşamlarının harcanabilir olmadığını dile getiriyorlar. Toptan satış depolarında ve fabrikalarda çalışan binlerce işçi sağlıklarını şirketlerin kâr önceliklerine feda etmek istemedikleri için greve gidiyorlar. Yerli kadınlar kendi toplulukları içinde doğal kaynak çıkarma projelerinin uygulanmasına ve topluluk topraklarının ve kaynaklarının özelleştirilmesine karşı savaşmaya devam ediyorlar. Hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlüler aşırı ırkçı askerî-endüstriyel kompleksteki insanlık-dışı hapishane koşullarını yüksek sesle kınıyorlar. Her yerde, Afrika kökenliler ve Siyahlar, pandeminin yönetilmesindeki kurumsal ırkçılığı kınıyorlar ve göçmenler sömürüyü ve şiddeti artıran koşullara daha fazla maruz kalmamak için vize talep ediyorlar. Seks işçileri artık sosyal araçların kullanımından dışlanmamak ve patriyarkal sömürgeci kapitalist sistemde damgalanmamak için mesleklerinin suç olmaktan çıkartılmasını talep etmeye devam ediyorlar. Rojava’da, Kürt kadınlar savaşa karşı tarihî bir direnişin tam ortasında pandemiye karşı sınır-aşırı konfedere öz-örgütlenmelerini, topluluk sağlık hizmetlerini ve öz-yönetime dayanan ekolojik ekonomilerini güçlendirerek yanıt veriyorlar.

Farklı maddi koşullardan çıkarak ve dillerimizin, pratiklerimizin ve söylemlerimizin çoğulluğu içerisinden konuşarak mücadelelerimizi ve başvurduğumuz isyan ve dayanışma biçimlerini olduğu kadar küresel düzeyde bugün kendiliğinden ortaya çıkan ve gelecekteki adımlarımızı yükseltmek açısından merkezî önemde olan isyan ve dayanışma biçimlerini desteklemek, güçlendirmek ve birbirine örmek için biraraya geliyoruz. Küresel feminist grev son dört yılda bize şunu öğretti: Birleşerek patriyarkal ve baskıcı “normalliğe” isyanımızda güçleniyoruz. Bugün pandeminin dayattığı parçalanmayı engellemek için binlerce sesimizi aynı doğrultuda yükseltmemiz her zamankinden daha fazla gerekiyor. İçinde bulunduğumuz anda feminist gücümüzle sokaklara taşamayız; ama sokaklara döndüğümüzde sayımızın daha da büyümesi için bizi sömüren, baskılayan ve öldüren sistemin şiddetine duyduğumuz öfkeyle sesimizi yükseltmeye ve suçluyu ifşa etmeye devam edeceğiz.

Kolektif olarak ve genişleyerek ördüğümüz, sınır-aşırı feminist özgürleşme sürecini devam ettireceğiz. İstediğimiz ve arzuladığımız yaşamı kurmak için savaşmaya devam edeceğiz.

Patriyarkal, sömürücü, sömürgeci ve ırkçı şiddeti reddeden herkesi harekete geçmeye ve küresel feminist mücadeleyi zenginleştirmek ve güçlendirmek için biraraya gelmeye çağırıyoruz. Birleştiğimizde sadece pandemiden çıkmakla kalmayız, her şeyi değiştirebiliriz.

Yaşasın kadınlar ve mücadeleye devam edenler!

Cross Border Feminists / Sınır Aşırı Feministler

ALAMES (Ekvador); Associació stop violències (Andora); Bibi Ni una menos – Soriano (Uruguay); Cabildo de mujeres (Ekvador); Creando Juntas (Ekvador); Collecti.e.f 8 maars (Belçika); Coordinadora Feminista 8M (Şili); Democracia Socialista (Arjantin); Desmadres (Uruguay); Disidentes Violetas (Ekvador); Feministas Autónomas (Bolivya); Feministas con voz de maíz (Meksika); Feministas en Holanda (Hollanda); Grupos Regionales de la Red para una Huelga Feminista en (Almanya: Stuttgart, Berlin, Augsburg, Frankfurt/Main, “Gemeinsam kämpfen”, Leipzig); International Women’s Strike (Amerika Birleşik Devletleri); Luna Creciente (Ekvador); Minervas (Uruguay); Movimiento de Mujeres de Kurdistán en America Latina (Kürdistan); Nina Warmi (Ekvador); Ni Una Menos (Arjantin); Non Una Di Meno (İtalya); Opinión Socialista (Arjantin); Parlamento Plurinacional de Mujeres y Feministas (Ekvador); Radical Women/Mujeres Radicals (Avusturalya ve Amerika Birleşik Devletleri); Red de feminismo populares y desde abajo (Uruguay); Revista Amazonas (Ekvador); Toutes en Grève (Fransa); Unidad Latina en Acción (Amerika Birleşik Devletleri); International Group for Feminist Strike #14June (İsviçre).


Bu yazının orijinaline buradan, Çatlak Zemin’de yayımlanan Türkçe versiyonuna şuradan ulaşabilirsiniz.

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Eleştirmenlerin oylarıyla 1990’ların en iyi 40 filmi belirlendi
Sonraki Haber
Mülteciler salgınla birlikte işsizlik ve açlıkla karşı karşıya