Ana SayfaÇalışma Yaşamı15-16 Haziran işçi direnişinin 50’nci yılı

15-16 Haziran işçi direnişinin 50’nci yılı

HABER MERKEZİ – Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük direnişlerinden olan 15-16 Haziran Direnişi’nin 50’nci yılı. Sendikal örgütlenme ve grev hakkının kısıtlanmak istenmesine karşı çıkan işçilerin isyanı bugün hala akıllarda. Direnişin yıldönümü dolayısıyla yapılan açıklamaları paylaşıyoruz.

HDP: Hep birlikte emek mücadelesini yükseltelim

15-16 Haziran 1970’te İstanbul ve İzmit’te iki gün fabrikalarda şarteller indirildi, hayat sokaktaydı. On binlerce işçi, E5 karayolunu kapattı, polis ve asker barikatlarını yarıp yürüyüşlerine devam etti. İstanbul ve Anadolu yakasındaki işçilerin, yürüyüş kollarının buluşmasını önlemek için Boğazda deniz araçları açığa çekildi. Haliç köprüleri açıldı. 16 Haziran 1970 akşamı sıkıyönetim ilan edildi. Yüzlerce işçi karakollarda işkenceye maruz kaldı, tutuklandı, işten atıldı. Açılan davalar 1974 yılına kadar devam etti. 12 Haziran’da Meclis’te görüşülüp kabul edilen yasa, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. Hükümet tasarıyı geri çekti. Değiştirilen yasa uygulanamadı.

50 yıl önce işçi sınıfı örgütlülüğüne sahip çıktı, bedel ödedi. Direniş, siyasi dengeleri alt üst etti. Kanun değişikliğini hazırlayan Adalet Partisi’nin yanında yer alan ve Meclis’te tasarıya oy veren CHP işçilerin direnişinden sonra tutumunu değiştirdi. Direniş toplumda hak alma bilincini geliştirdi, özgüven kazandırdı. 15-16 Haziran direnişi haklıydı, çünkü iktidar, işçi sınıfının mücadele örgütlerini, sendikalarını yasa yoluyla ortadan kaldıracaktı. Bu nedenle halk, eylemin haklılığına ve meşruiyetine inandı.

15-16 Haziran direnişi adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı direnmenin her dönemde, her koşulda bir yolunun bulunabileceğini kanıtladı. Devlet o güne kadar işçi haklarını kısıtlamış, işçi örgütlerini baskılamış, sendikaları kapatmıştı. İlk olarak bir kanun, işçilerin direnişiyle karşılaştı ve uygulanamadı. Bu anlamda direniş, demokratik olduğu kadar siyasi anlam taşıyordu.

Bugüne kadar, 15-16 Haziran direnişiyle korunan yasal mevzuat hükümetler tarafından defalarca değiştirildi. Grev hakkı, sendikal özgürlükler yok edildi. İşçi sınıfının “üretimden gelen gücü” bölündü, parçalandı, dayanışma yerini bireyciliğe, rekabete bıraktı. Devlet ve sermaye işsizlik, işini kaybetme tehdidi, yoksulluk, borçlandırma yoluyla işçilerin bugünü ve yarınını rehin aldı. Devrimci, mücadeleci sendikacılık geriletilmeye, sol etkisizleştirilmeye çalışıldı.

Bundan elli yıl önce işçileri “isyan ettiren”, direnişi ortaya çıkaran haklılık ve meşruluk bugün de geçerlidir. Bugün emek mücadelesi işçilerle ve fabrikalarla sınırlı değildir. Toplumun büyük çoğunluğunu emeği ile geçinenler oluşturuyor. Yani bölünmüş parçalanmış da olsa, rehin alınmış da olsa hayatı döndüren işçi ve emekçilerdir. Emeğin hak ve özgürlük mücadelesi kesintisiz sürmektedir.

15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 50 yılını kutluyoruz. Direnişin işçi sınıfı üzerinde yarattığı moral üstünlüğünü sürdürmek, işçi sınıfının direniş ruhunu ayakta tutmak için emek mücadelesini var gücümüzle destekliyoruz. Biz biliyoruz ki aradan 50 yıl geçse de 15-16 Haziran aynı zamanda bugündür. Bu gün de işçi sınıfının önünde aşılması gereken devasa sorunlar var ve bu saldırıları durduracak tek güç direnmektir.

EMEP: Mücadele bayrağı 50 yıldır hiç inmedi, inmeyecek

Türkiye işçi sınıfın en büyük eylemini gerçekleştirdiği 15-16 Haziran 1970’in üzerinden tam 50 yıl geçti. 50 yıl önce sarsılmaz bir kararlılıkla şalterleri indirerek yollara dökülen işçiler karşılığında bedel ödemiş olsalar da zafer ve kazanımla işyerlerine geri döndüler.

15-16 Haziran işçilerin ortak bir talep ve çıkarları için sınıf olmayı başardıkları tarihtir. Eylem, Süleyman Demirel Hükümeti’nin sendikal hakları kısıtlamak için Meclis’e getirdiği tasarının kabul edilmesi üzerine asıl olarak DİSK’te örgütlenen işçilerin başlattığı ama giderek diğer işçileri de harekete geçiren bir direniş olarak gerçekleşti. Sendika bürokrasisi yasanın arkasında durmasına rağmen Türk İş, üyesi olan işçilerin bu eylemden uzak durmasını sağlayamamış; işçiler sendika yönetimlerinin tutumunu çiğneyip geçmişlerdir.

Böylece eylem sınıfın birliğinin ve ortak mücadelesinin, her türlü engeli yıkarak kurulabildiğini göstermiştir.

15-16 Haziran işçilerin kendi öz güçlerine dayandıkları bir eylem olmuştur. Sendika yöneticilerinin boyunu ve azmini aşan eylemleri yöneten doğrudan doğruya işçilerin kendisidir. Fabrikalarda kurulan direniş komiteleri aracılığıyla örgütlenen ve hareketi yöneten işçilerin İstanbul’da üç koldan başlattıkları yürüyüşe müdahale eden askeri birliklerle de çatışmak zorunda kaldılar. Kendilerine açılan ateşe rağmen metanetlerini koruyan işçilerin eylemi bittiğinde gölgesi sendikal örgütlenmeyi zora sokan yasayı çıkarmaya cüret edenlerin üzerinde kaldı. Yasa 1971’in ocak ayında iptal edildi.

15-16 Haziran’ın bugün de önem taşıması salt onun tarihin en şanlı direnişlerinden biri olmasından kaynaklanmaz. Gerçek bir sınıf refleksi gösteren işçilerin sahip olduğu dönüştürücü gücü açığa çıkaran eylem 50 yıl boyunca ve bundan sonra da fabrikalarda, atölyelerde ve işyerlerindeki potansiyelin neye muktedir olduğuna işaret etmesi bakımından önemlidir. En ağır baskı koşullarında, en durgun zamanlarda, sendikal bürokrasinin ihanetine ve işçilerin ortak duyusunun gelişmesini ketleyen her önleme rağmen tezgah başında kesintisiz biçimde mayalanmaya devam eden birlik, dayanışma ve mücadele kararlılığı bugün de iktidarların en büyük korkusudur. Dün bir yasayı geri çektirebilen güç başka bir zaman o yasayı çıkaran iktidar mekanizmasını ve toplum düzenini değiştirebilme kudretindedir. Bu Paris Komünü’nde, 1917 Ekim Devrimi’nde ve daha birçok devrimde somut olarak görülmüştür.

15-16 Haziran kısmi, belirli bir bölge ile sınırlı bir hareket olmanın ötesine taşarak İstanbul emekçilerinin kent hareketi haline gelmiştir. Yürüyüş kollarına katılan işçilerin sayısı her adımda artmış, grev diğer kent sakinlerinin de desteğini kazanmıştır.

15-16 Haziran 50 yıl sonra hak ve sınıf mücadelelerine dair hala önemli bir tarihsel birikimin kaynağı olmaya devam ediyor. Zonguldak yürüyüşünde, Tekel Direnişinde, Metal Fırtına’da, Şişe Cam, Seka grevi, salgın koşullarında yapılan 1 Mayıs kutlamaları vb. her işçi eyleminde yaşatıldı ve yaşatılmaya devam ediyor.

50 yıl sonra işçi sınıfının bu ilk büyük eylemini yıldönümünde yeniden hatırlıyor ve selamlıyoruz. Önceki kuşakların taşıdığı mücadele bayrağını devralan yeni kuşaklar bu bayrağı taşımaya devam edecek. İşten atmaların yasaklanması ve kıdem tazminatına uzanan ellerin kırılması başta olmak üzere, sağlıklı ve insanca çalışma ve yaşam koşullarına ulaşmak için mücadele sürdürecek, 15-16 Haziran hiç unutulmayacaktır.

TMMOB: Örgütlenme hakkımızı taviz vermeden koruyacağız

İşçilerin sendikal mücadelesinin önünü kesmek için yapılmak istenen yasal düzenlemelere karşı 15-16 Haziran 1970 tarihlerinde gerçekleştirilen büyük işçi eylemlerinin 50. yılını coşkuyla selamlıyoruz.

Yüzbinlerce işçinin sendikal hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak, örgütlenme haklarını ve sendikalarını korumak için gerçekleştirdikleri bu direniş, üzerinden geçen 50 yıla rağmen ülkemizdeki emek mücadelesinin en görkemli direnişlerinden birisi olarak parlamaya devam etmektedir. 15-16 Haziran Direnişi, çalışma yaşamını sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyen siyasal iktidara karşı işçi sınıfının çaresiz olmadığının en önemli göstergelerinden birisi olmuştur. Fabrikalardaki üretimi durdurarak yollara çıkan işçiler, yan yana geldiklerinde neleri başarabileceklerini dosta-düşmana göstermişlerdir.

İşçilerin başlattıkları bu direniş şiddetle bastırılmak istenmesine, sıkıyönetim ilan edilmesine ve direnişe katılan işçilerin işsiz bırakılmakla tehdit edilmesine rağmen, direniş başarılı olmuş, Anayasa Mahkemesi Meclis’ten geçen değişiklikleri iptal etmiştir.

Ülkemizdeki emek mücadelesi için ilham kaynağı olan 15-16 Haziran Direnişi, hak arama mücadeleleri için olduğu kadar meclisteki çoğunluklarıyla antidemokratik yasalar çıkartmayı kendine hak gören iktidar sahipleri için de öğretici olmalıdır.

Meclis çoğunluğu ne olursa olsun hiçbir iktidar, emekçilerin hak ve özgürlerini, emeğin evrensel kazanımlarını ve emeğin çıkarlarını savunan örgütlü yapıları zorla ortadan kaldıramaz. Çoğunluk gücünün sahibi olmak, bu gücün keyfi ve antidemokratik bir toplumsal düzen inşa edilmesi için kullanılabileceği, toplumun örgütlü yapılarının ortadan kaldırılması için kullanılabileceği anlamına gelmemektedir.

Bu ülkenin üretim gücünün, emek mücadelesinin parçası olarak mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak bizler, alın terimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Örgütlü yapılarımızı ve örgütlenme hakkımızı taviz vermeden koruyacağız.

HDK: 15-16 Haziran, öz örgütlülüğüne sımsıkı sarılan iradenin eseridir

İşçi ve emekçinin, sınıf bilincini açığa çıkaracak bir örgütlenmeyle hareket ettiğinde ulaştığı gücü gösteren 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin üzerinden tam yarım asır geçti. Sistemin, işçi örgütlenmesini kontrol altına almak üzere geliştirdiği sendikal tekelciliğe karşı işçi sınıfının kazanımla sonuçlanan direnişi, yarattığı değerler ve bu günün koşullarında örgütlenecek mücadele için açığa çıkardığı derslerle yol göstermeye devam ediyor.

1970’te, dönemin iktidarı(AP) ve muhalefetinin(CHP) işbirliğiyle meclisten geçirilen yasa, işçi örgütlülüğünü kontrol edilebilir bir pozisyonda tutup, eylem gücünü köreltmeyi hedeflemekteydi. Çalışma yaşamı ve sendikalarla ilgili 274 ve 275 sayılı kanunlara dönük, belirtilen içerikte düzenlemelerin yapıldığı tasarı meclis ve senatodan geçtiği gibi cumhurbaşkanı tarafından da onanarak, yasalaşmıştı. Türk-İş’ten ayrılarak oluşturulan ve görece daha radikal bir söylem ve duruşa sahip DİSK’e doğru işçi akışının önünü almayı hedefleyen, böylelikle derinleşen sınıf farkındalığıyla politikleşen işçi gerçekliğini hedef alan bu tasarıya yanıt 15 Haziran’da başlatılan yürüyüş oldu. İlk gün 75 bin’e yakın işçiyle başlayan yürüyüş, 16 Haziran’da iki katına ulaştı. Yürüyüşü engellemeye ve provakasyonlarla boşa çıkarmaya dönük girişimlerin de geliştiği bu eylem, yolların kapatılması, sıkıyönetimin ilan edilmesi, işçilerin üzerine ateş açılması ve bu esnada yaralanmaların, ölümlerin gelişmesine rağmen amacına ulaşarak, sözkonusu yasaların iptal edilmesi, sonucuna yol açtı.

Tarihin en kapsayıcı ve etki gücü yüksek hareketlerinden biri olarak 68 devrimci çıkışının organik bileşeni olan 15-16 Haziran Direnişi, bir yüzünde gençliğin, diğer yüzünde de emeğin mücadelesinin bulunduğu bir gerçekliği ifade etmektedir. Sisteme dönük radikal eleştirelliği, bu eleştirel duruşu örgüte ve eyleme dönüştürme iradesini, konformizm ve çözümsüzlük üreten yapılara karşı alternatif arayışını, ve tüm bunların bileşkesi olarak, mücadelede sonuç alıcılığı içeren bu gerçeklik, girilen yoldaki ilk adımları ifade ediyordu. Yasanın iptal edilmesiyle elde edilen somut kazanımın yanısıra, aşılması gereken engelleri ve çözüme kavuşturulması gereken sorunları berraklaştırması boyutuyla, 50 yıl sonrası için de moral ve çözüm kaynağı olmaya devam eden 15-16 Haziran Direnişi her yönüyle güncelleştirilmesi gereken başarılı bir mücadele örneğidir.

Krizin yaşamın tüm gözeneklerinde ağırlaşan etkisi, ancak, 15-16 Haziran Direnişi’ni açığa çıkaran bir kavrayış, duruş ve örgütlenme iradesiyle kırılabilir. Pandemi koşullarında işçiyi fabrikalara, şantiyelere mahkum ederek, çocukların kumbaralarına göz dikerek, ‘maske takmadın’ diyerek önüne gelene ceza keserek boşalan kasalarını doldurma derdine düşen iktidar, Suriye’de, Libya’da giriştiği savaş politikasıyla o kasaları yeniden boşaltırken, akla ziyan bu politikaların faturası sadece ağırlaştırılmış vergiler olarak değil, derinleştirilmiş faşizmle yükselen polis şiddeti ve yetkileri gün be gün arttırılan bekçiler üzerinden uygulanan baskı ve sindirme politikaları olarak topluma ödetilmektedir. Silah taşıma yetkisi de dahil olmak üzere birçok yetkiyle donatılan bekçilerin işçi ve emekçi semtlerinde konuşlanması tesadüf değildir. Akp-Mhp iktidar bloğunun tüm bu paranoya düzeyindeki korku hali, toplumun taşıdığı potansiyel gücün örgütlülükle aktifleşme imkanı bulacak olmasındandır. İşçiyi canını alırcasına sömürürken, işsizlik kıskacında tutmaya çalıştığı gençleri de madde bağımlılığından ajanlaştırmaya kadar her yöntemle toplumuna yabancılaştırarak etkisizleştirmeye çalışan Saray rejimi, diğer yandan da Kürtlere, Alevilere, gayrı müslimlere, göçmenlere, kendinden olmayan herkese karşı körüklediği nefretle, derinleşen krizin odağını çarpıtacağını hesap etmektedir.

Öz örgütlülüğüne sımsıkı sarılan bir iradenin eseri olan 15-16 Haziran Direnişi, faşizme karşı örgütlü mücadelenin yükseltilmesi bakımından dikkatle irdelenmelidir. 15-16 Haziran, emekçinin örgütlü zaferi kadar; kendini güçlü sananların, emekçinin haklı tavrı karşısında yaşadığı bozgunun da simgesidir.

HDK Gençlik Meclisi olarak bu büyük direnişin yıldönümünde, 15-16 Haziran Direnişini anıyor, kazandırdığı tecrübeler ışığında mücadeleyi yükselteceğimizin sözünü veriyoruz.

Demokrasi İçin Birlik: Her şeyi mücadele belirleyecek!

Bundan 50 yıl önce 1970 yılının 15-16 haziran günleri on binlerce işçinin katıldığı büyük bir işçi direnişine sahne oldu. Direnişin nedeni, iktidarın Sendikalar ve Grev ve Lokavt yasalarında değişiklik yaparak, işçilerin sendika seçimine müdahale etmek, sendika değiştirmeyi güçleştirmek, sendikal örgütlenme ve grev hakkının kısıtlamak istemesiydi.

Meclise sunulan yasa teklifinin ardında sermaye çevreleri vardı.

15 Haziran 1970 sabahı, on binlerce işçi İstanbul’un çeşitli yerlerinden belli başlı merkezlere doğru yürüyüşe geçti. İşçilerin mücadelesi sonucunda Anayasa Mahkemesi yasa değişikliğini iptal etti.

50 yıl sonra bugün emeğe saldırıların artarak sürdüğü, kazanımların tehlikede olduğu günlerde 15-16 haziran direnişi emek mücadelesine ışık tutmaya devam ediyor.

Covid-19 salgını, hayatı yaratan ve üretenlerin işçiler olduğunu gösterdi, buna karşın emekçiler daha da yoksullaştı, işsizlik arttı. Devasa bir iş ve istihdam kaybı yaşanmışken bir mucizeye imza atarak, işsizlik rakamlarını düşüren TÜİK den farklı olarak, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi’ne (DİSK-AR) kaynaklı verilere göre; Mart 2019 esas alındığında; geniş tanımlı işsiz sayısı 6 milyon artarak 13 milyon 385 bine yükseldi. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 39’a ulaştı.

Salgın sürecinde işçiler hayatları pahasına her gün işe giderken sendikal örgütlenmeleri durduran ve toplu iş sözleşme askıya alan ve grev hakkını ortadan kaldıran iktidar, işçileri ölümle açlık arasında seçim yapmak zorunda bıraktı. Aç kalmaya bile yetmeyecek kısa çalışma ödeneği, emekçilerin işsizlik fonundaki parasının işverenlere peşkeş çekilmesi ardından yine salgın bahanesiyle İstihdam Kalkanı Paketi, kölelik düzenini aratmayacak MESS- SAFE ve MÜSİAD çalışma kampları uygulamaları geldi.

Şimdi de sermaye sınıfının en büyük hayali olan kıdem tazminatının ve kurallı çalışmanın yok edilmesi için adım atılıyor. Kıdem tazminatı fonunun kurulmasıyla hem işçilerin kıdemi düşürülecek, hem de tıpkı işsizlik fonu gibi patronlara peşkeş çekilecek yeni bir fon oluşturulacak. İşçinin, hangi iş için alınmışsa o işte çalıştırılmak zorunda olduğu, iş yerinin, iş zamanının, çalışma koşullarının işçinin rızası olmadan değiştirilemediği kurallı çalışmanın yerine, işçiler, işverenlerin keyfi uygulamalarına, esnek çalışmaya mahkûm edilecek.

15-16 Haziran direnişi büyük ölçüde kendiliğinden bir direniş olarak tarihe geçse de, ardında o günlere gelirken verilen işçi mücadelelerinin ve DİSK tarafından işyerlerinde oluşturulan Anayasal Direniş Komiteleri’nin izi var. Bugün, bir yandan sendikal mücadele güçlendirilirken işyeri konseyleri ve işçi havzalarında kurulacak mahalle örgütlenmeleriyle hak mücadelesine geniş emekçi kesimlerin katılmasını sağlamak hayati önemde.

Tek adam rejiminin demokrasi ve emek kazanımlarına yönelik saldırılarını önlemenin yolu, emekçilere düşmanlığı bir kez daha gözler önüne serilen neoliberal sisteme temelden karşı çıkan ortak bir mücadeleye emekçilerin katılmasından geçiyor.

Direnişin yazı geldi yine. 15-16 Haziran’ın 50 yıl sonra bile sönmeyen ışığı, hakların ancak ortak mücadeleyle kazanılabileceğini ortaya koyuyor.


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Süryani Soykırımı’nın yıldönümünde "yüzleşme" çağrısı
Sonraki Haber
Tuma Çelik: Süryaniler bugün halen yok edilmeye çalışılıyor