Ana SayfaManşetHalkın yargıya katılma gücü: Savunmaya özgürlük – Tennur Koyuncuoğlu

Halkın yargıya katılma gücü: Savunmaya özgürlük – Tennur Koyuncuoğlu


Tennur Koyuncuoğlu


Yıl 1992, 15 Ekim Cumhuriyet Gazetesi, “Olaylar ve Görüşler” sayfasındaki yazım “Avukatın Bağımsızlığı” idi. Avukatlık Yasasının değiştirilmesi aşamasında, yargılamada avukatın yerini arama ve değerini vurgulama çabasına girmiştik. Ne yazık ki, bugünlere geldiğimizde ayni durum sürmektedir.

Osmanlı’nın devlet geleneği içinde dünyada bağımsız bir meslek olarak öngördüğü avukatlık mesleğine yer yoktur. Cumhuriyet döneminde de sancılar sürmektedir.[1] Avukatın ve onların ortak gücü olan baroların kurumsal kamu güçleri savunma özgürlüğü hep tartışmaların ortasında kalmaktadır.

11 Haziran 2020 ‘çoklu baro’nun iktidar tarafından ele alınmasına itiraz eden 80 baro başkanının ülkenin baş şehri Ankara’ya girişi polis tarafından engellenmiş, baro başkanları fiziksel ve manevi işkence ile karşılaşmışlardır.

Son dönemde 18 yıldır AKP’nin gölgesinde savunmaya yönelik tehlike giderek büyümektedir. Türkiye’nin ulusal birliği laik/şeriat hukuk ayırımına doğru yol almaktadır. İktidarın “daha biz ne yapacağımızı bilmiyoruz” çırpınışı boşunadır. Çünkü insan haklarının dokunulmaz özü, savunma üzerinde oyun oynanmaktadır.

Halkın hak arama özgürlüğü yoktur

Asıl mesele, halkın savunma hakkı ve hukuk güvenliği noktasında tıkanmaktadır. Hukukun üstünlüğü toplumda kabul görmemektedir. Siyasi odaklar hukuku kendi tekeline almak istemektedirler.

Halkın adalete erişim mekanizmaları yetersizdir, yoktur. Yasa değişiklikleri ile sulh ceza mahkemeleri “sulh ceza yargıçlığına” dönüştürülmüş, avukatların sözü daha değersizleştirilmiştir.

Yalnız parası olanın avukata erişim hakkı vardır; halkın, yoksulun, kadının,  transın, işçinin, mültecinin, hak arama bilgisi, bilinci olmayanın adalete ulaşma hakkı yoktur.

Mahkemeler kararlarını ulus adına vermekte zorlanmaktadır. Çünkü bu ulusun yarısı hukuk güvenliği dışındadır.

Savunma hakkı avukatlar aracılığıyla ve onların yargı kurumu baroların savunma özgürlüğü temelinde sağlanır. Bu anlamda baroların niteliği avukatların meslek örgütü olmalarını aşar, halkın kamusal gücü olma niteliğini kazanır.

Yargılamanın temeli savunmadır

Yargının savcılar ve yargıçlar eşliğinde verdiği karar eksiktir. Hakkını ileri sürenin doğrudan kendisi yetkilendirdiğinde avukatın görevi verilen “yargı kararının” temelini oluşturmaktadır. Gerçek yargı kararının oluşmasında yer alan bütüncül demokratik öz savunmadır. Avukatlık Yasasının 1. Maddesine göre; bu temel “avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder” sözleriyle belirtilmiştir. Sav, savunma ve hüküm bir arada yargıyı oluşturur.

Anayasa 138. Maddede söz konusu olan “mahkemelerin bağımsızlığı” bu koşullarda verilmiş bir yargıya dayanır. Kişilerin yargılama güvencesi bu anlamda devletin temel görevi sav, savunmaya dayanan hükmün her birinin bağımsız olması koşuluna dayanır. Hükmün verilmesi yargılama yargıçların hukuksal kuralları bir uyuşmazlığa uygulama disiplinidir (juridictio). Tekildir. Yargılamanın oluşması demek olan muhakeme ise sav, savunma ve hükmün birlikteliğidir, üçlü işlemdir. Yeni bir Anayasa yapımında bu üçlü işlemin tek tek sayılarak niteliksel her bir işlemin bağımsızlığı ilkesi açıkça yer almalıdır.

‘Çoklu baro’ hesabı tuzaktır

Günümüzde avukatları ve baroları saran görünür bir tehlike söz konusudur. Avukatların hukuk alanında gerçek işlevinin değeri tanınmadığından, avukatlar ve barolar kendilerini siyaset alanında görünür kılmaya zorlamaktadır. Böylece avukat kimliklerine ek bir statü eklemekte ya da baro seçimlerinde seslerini duyurmak için siyasetin diliyle, inandıkları ideolojilerle öne çıkmaktadırlar.

Siyasetin çoklu baro ile amacı savunmanın bağımsızlığını ortadan kaldırarak avukatları kendine tamamen bağlamaktır. Çoklu baro sistemi avukatların ve barolarının toplumsal gücünü ve etkisini yok etmeye yöneliktir.

Bunun tipik örneği avukatların 30 Haziran mitingine çağrı yapan CHP’li Canan Kaftancıoğlu Hanımın çağrısı ve buna karşı çıkan baronun yanıtıdır. Bu koşullarda siyasetin ‘çoklu baro’yu dile getirmesi savunmanın parçalanmasına yardım edecek bir tuzaktır. İktidarın ‘çoklu baro’ ile yapmaya çalıştığı, yargıya güveni savcı ve yargıçla sınırlamak, avukatı da paraya boğarak, itibarsızlaştırmaktır.

Siyasetin ‘çoklu baro’ ile amacı savunmanın bağımsızlığını ortadan kaldırarak avukatları kendine tamamen bağlamaktır. Çoklu baro sistemi avukatların ve barolarının toplumsal gücünü ve etkisini yok etmeye yöneliktir. Avukatlar ve barolar iktidar tarafından araçsallaştırılmış olur. Bu arada makbul avukat, toplumsal sorumluluğu değil, kesesini dolduran avukat olur. Halkın değil, devletin yanında olur. Savcı ve yargıç gibi avukata da kamu görevi gördüğü unutulur, avukat düzenin çarkına tutunur. Ayni doğrultuda barolar da devletin milli projesi içinde kendi gerçek varlıklarını ve işlevlerini kaybeder ve devletin buyruğuna girer.

Adaletin ve vicdanının sesini dinleyen avukatlar bu düzene başkaldırır. Toplumsal saygınlığı, ekonomik gücü olmayan avukatlar onur çıkmazına düşer, intihar eder. Ya da halkın avukatları olur, baskıları göğüsler ve ceza evinde ölüm orucuna başlar. İşte bu noktada baro başkanların yürüme prestosu, susuzluğa bir damla, büyüyen sorunları çözmeye başlangıç olmuştur. Arkası getirilmelidir.

Avukatlar ve barolar kamu görevi çerçevesinde topluma borçlanmıştır. Devlet içinde tüm toplumda hukukun üstünlüğünü kurmak, insan haklarını savunmak, insan onurunu korumak ve bu çerçevede halkı aydınlatmakla yükümlüdürler.

Barolar da eleştirilebilir

Savunma, hukuk işlevlerini yerine getirmek için devlete karşı kayıtsız şartsız bağımsız olmalıdır. Özellikle özel günlerde devletle birliktelik sırasında konumlanacak yerin bile düşünülmesi gerekir. Devletin hüküm ve tasarrufunda kalma izlenimi savunmanın bağımsızlığına zarar verebilir. Tam tersi vatandaşların hak ve çıkarlarına devletin egemenliğinden üstünlüğü, dolayısıyla hukukun üstünlüğü her konumda pekiştirilmelidir.

Bu durum avukatlık mesleğinin ve baroların kutsal olduğu anlamına gelmez. Öncelikle baro üyeleri avukatlar tarafından barolar sıkı eleştirilmelidir. Bu konuda uygulamada pek çok aksaklıktan söz edilebilir. Ben kendi çalışma alanımı ele alarak örnekleyebilirim.

Devletin toplumsal şiddetle mücadelesi başarısızdır. Bu konuda devletin “Yargı Reformu Strateji Belgesinde” sözde getirilen önlemlerle mücadelesi konusunda barolar ağırlığını koyamamıştır. Hak arama özgürlüğü kapsamında hukuksal koruma sigortası ile “herkese avukat” sağlama olanağını kullanamamıştır. Böylece avukatlara yeni iş alanları açılamamıştır. Avukatlıkta uzmanlaşma sağlanamamıştır. Ayrıca bilgi edinme hakkı ile hak arama hakkı arasında doğru denge kurulamamış, halkın danışma hakkı ile aydınlanması sağlanamamıştır.

Eleştirilerin kaynağı savunma yapan avukatların kısıtlanamayan bağımsızlığıdır. Kendine, müvekkiline, barosuna ve devlete karşı bağımsızdır. Avukatın kendisine karşı bağımsızlığı “yansız” olmasıdır. Avukat savunmasını kendi özel eğilimleri, tutkuları dışında kalarak nesnel hukuk ve hukuk ilkelerine göre yapar. Avukat hukuk güvenliğinin bağımsız bir birimi olup, mesleğini serbestçe yapmakta özgürdür.

Bu düşüncelerle baro başkanlarının hukuka yürüyüşlerini destekler, yapılacak mitingi onaylarız.


[1] http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2010-3/2010-3-kayhan.pdf


Avukatın emeği mi, ölümü mü? – Tennur Koyuncuoğlu




Önceki Haber
DTK Eşbaşkanı Leyla Güven ifadeye çağrıldı
Sonraki Haber
Efil efil esen yele merhaba – DİB