Tek kurşun
Hayat bir tek kurşundur
sineye değip
sırttan çıkar
her şey biter
demişim geçen aylarda. Öyleyse biz şimdi kurşunun hangi aşamasını yaşamaktayız: giriş zamanı mı, çıkış zamanı mı? Yoksa her şey bitmiş mi? Ne de olsa sürpriz yapabilen tek güç doğadır, bizler değil, ezberleri bozan da…
Daha önce zombi filmlerinde inanmaz puslu gözlerle izlediğimiz o bomboş şehir ve sokaklar geleceğimizmiş mesela ama haberimiz yokmuş. Demek gelecek, böyle (de) geliyormuş, ya da geçmiş… Habersiz geleceğimiz olan zombi filmlerinin (ki, Corona’nın da çok isabetli olarak dizisi yapılmış) ıssız şehirlerinde ne zombi ne de kendimiz olarak yaşarken nasıl da dokunaklı gözüküyor her şey, değil mi?
Zira zamanın ileriye aktığını ispatlayan yok ama Corona; geçmiş dediğimizin aslında gelecek olup güncele akarak bizi sürükleyebileceğini gösterdi; anılar tazelendi; gripler, vebalar falan. Bizi boşluklarda savurup yıldızdan yıldıza yar edecek olan bu varoluş sarkacını anlamamak için, daha ne kadar üç maymunları oynayacağız?
Neticede hayat, tek bir kurşundur bizi vurup, her şeyi bitiren… Ama size başka bir şiiri de çeviresim var, belli ki sizlerle buluşmak istiyor dizeler:
Kurtuluş
siz rüzgarın gemisine binip gidin
ben anıları meşgul ederim kendimle
ölürüm…
Gidin, gidin
anılar bedel istiyor
ben onlar için kalırım
siz gidip kurtulun
Demek kurtulunası anılar da varmış. Hani herkes “eskiye” güzelleme yapıyor ya; körün öldükten sonra “badem gözlü” olması nakaratını yaşamaktan bir türlü vazgeçmeyeceğiz anlaşılan. Oysa her şey geçici ve şimdiden post-corona dünyadan söz ediliyor; nasıl olacak acaba? Aktör ve özneleri bizleriz ya, nasıl olacağı belli değil mi?
Bu arada tüm savunma bakanlık ve karargâhlarının savunmadığını dahası, savunmasızlığı güçlendirdiğini “canlı yayınlardan gördük”, görüyoruz. Keza ahım şahım sistemin savaş, talan, kayırma, şakşaklama ve hırsızlama dışında hiçbir şeye hazır olmadığını da gösterdi hazırlıksız yakalayan Corona; bu anlamda bir suçüstü de oldu, değil mi?
Çevrilmek isteyen (tabii ki Kürtçeden) dizeler yazıyı zorluyor, okuyalım:
Gelmez
uykun kaçmışsa sabah gelmez
çocuksan yetişkinlik
yetişkinsen de çocukluk gelmez
Hep bir şeylerin gelememezlik ettiği bu gezegene “gelen” Corona oldu ama bizler de geldik işte, yeniden buradayız ve post-colonial değil de post-coronal geleceğin şimdideki duruşumuzda saklı olduğunu biliyoruz. Üstelik corona –meli –malıları da (Nietzsche’nin gözü aydın!) geçersiz kıldı, başka gereklilikleri devreye koyarak.
Cinlerin, “taçlı” cinlerin cirit attığı bu metin bir şiirle son bulacak, belli. Tüm Elma Hırsızları için… Sêvdiz! (İşte Kürtçenin bir güzelliği daha! Nasıl masum ve şiirsel bir yankısı var Elme Hırsızı’nın yani Sêvdiz’ın)
Çocukluk hep hırsızdır
elma çalar komşu bahçelerinden
Çocukluk hep hırsızdır
büyükleri çalar bahçeden
bugünü eski zamana götürür
Çocukluk hep hırsızdır
elma çalar komşu bahçelerinden
büyüklerden neşeyi…
Çocukluk hep hırsızdır
papuçlarımızı çalıp
yalınayak bırakır bizi
Çocukluk hep hırsızdır
elmaları çalar
bademleri…
cebimizde mendil bırakmaz
PAYLAŞ:
Tweet