Artık kumrulardayız
Karar
Kumrularda yatacağız bu gece
Elveda her şeye
İnsan olmanın zırhı da
Demirden koltuğu da size kalsın
Kumrulardayız bu gece
İşte yıldızlar fısıldıyor kalbimizde
Titrek kanatlarımızda yitik bir şarkı…
Ayaklarımızda masalların kırmızı pupuçları
Bizi yiyemeyecek kurtlar!
İşte kırmızı başlıklı ruhum da uyandı
Bu gece kumrulara taşınacağız
İçi ayrı dışı cafcaflı kişiliksiz kişiliğiniz
Kurbağa gibi şişinen boş kalbiniz sizin olsun
Sloganlarınız suçlu, kutsal kitaplarınız da…
Bundan sonra kumrulardayız
Sessizliğin beyaz kedileri papatya nöbetinde
İşte kumru adımlarıyla yürüyor hayat
Gözlerimizde mehtabın büyüsü
Bu gece ve her gece kumrulardayız
demişim geçen günlerde, güzel bir akşam sohbetinden sonra.
Taşınabildik mi? Hayır. Aksi gibi, o zamandan beri kumrular hiç yaklaşmıyor bu tarafa, saçaklar, yuvalar bomboş. Ne onlar evde ne biz taşınabildik ama “burası” ile “orasının” bir yanılsama olduğunun idrakine; aslında bu şiirin zamanından beri, sadece kumrulara taşınmakla kalmayıp, kumruların ta kendisi! olduğunu biliyoruz.
Hem Fowles (Büyücü, Ayrıntı Yayınları) “Neden her zaman nerede olduğumu bilmek zorundasın? Hayal gücü diye bir şey duymadın mı?” demiyor mu? Üstelik hayalin gerçek kadar “gerçek” ve gerçeğin hayal kadar “hayal” olduğunu da bilmiyor değiliz. Mesela bir yıllık nadastan sonra bu yıl sarı değil de harika menekşe rengi çiçekler açan arkadaşım yoncanın (Kürtçesi “nefel”) bana mesajlar getirdiğini de görmüyor değilim.
Rengini, ilk olarak Nenem Bahriyexan’ın menekşe renkli hırkasından algıladığım bu renk ve bu çiçek, aslında nenemden de bahsediyor. Hem ondan bahsediyor hem de onun hırkasıdır. Hatırlıyorum da, hırkasıyla bu rengi algıladıktan sonra bir sonbahar, evin etrafında açan menekşeleri (nedense vakitsiz açmışlardı, bir aldanma mıydı?) de nenemin hırkası sanmıştım. Yani sanki hırkası çiçek olmuştu.
İşte yıllar sonra, şimdi de, nenemin hırkasıdır bu çiçekler ve sevgili Semahatxan kokuyorlar. Annem ise menekşe-yonca karışımı bu varoluşta harika sesiyle arz-ı endam ediyor. Yani şimdi başka bir yıldızda-cennette-kalbimizde ve her yerde olan bu üç asil, güçlü ve onurlu kadın; bu karanlık yazda, zaman, mekan ve boyut sınırlarını yok ederek güzelleştiriyorlar hayatı. Bu yüzden, hem “kumrulardayız artık” hem mor menekşe açan bir yoncada şarkı söylüyor, hem de bildik boyuttaki bildik, monoton basit ve Coronalı filmde yaşıyoruz.
Yaşamak nedir peki? Film oynamak mı? Yani payına ne düşüyorsa artık. Roller, sevinçler, kederler, yolculuklar, durulmalar, ayrılık ve kavuşmalar.
Ah! Yıllar mı geçmiş, sahneler mi değişmiş? Ne fark eder… diyecektim ama aklıma şu geldi: “coğrafya kaderdir” parolası (İbn-i Haldun ne düşünüyordur acaba?).
“Kader Corona’dır” diye değişmiş gibi, değil mi? Zira coğrafik farklar kalmadı, her yer Corona, her şey maske-mesafe-temizlik…
“Tekrar ayrışır mı ‘coğrafyalar’, ‘coğrafik kaderimiz’ eski bahtsız tahtına oturur mu?” sorusu havada asılı kalsın, ben; harika kokan salkım salkım menekşe renkli yonca çiçekleriyle hayata; nenemin hırkasını giydirip onu, halam ve annemin huzur veren emsalsiz bilgelik ve sükunetine uğurlamak isterim.
Artık kumrulardayız. Sizleri de bekleriz.