Veda bulutları
Nedense bu akşam bulutları, veda duygusunu yaratıyorlar bende. Belki de veda bulutlarıdır, dedim. Ama Kürtçedeki yankısı daha lirik ve güzel: ewrên xatirxwaz. “Vedacı bulutlar” diyebiliriz ama “vedacı”nın yapay, zorlama bir tadı var fakat Kürtçedeki “xatirxwaz” çok isabetli ve doğal. Neyse.
Belki de hepimiz veda bulutları ya da sürekli vedalaşan bulutlarız. Hem bizi sürükleyen zaman fırtınasının her anı, aslında bir veda değil midir? Mesela bu kelimeye dek yazdıklarımla vedalaştım bile. Sizin bulutsever (Kürtçe “ewrhez”) kirpiklerinizin, her cümleye deyişi de bir veda olacaktır aslında, değil mi?
Peki veda şiiriniz olsaydı hangisi olsun isterdiniz? Çünkü geçen aylarda yazdığım bir şiir benim için veda şiiri tat ve mânâsında. Okumak isterseniz buyurun:
Gömlek
gömleğimsin
seni giyerim her sabah
birer birer kapatırım düğmelerini tenimde
çocukluğun gözleri
yağmurun elleri
suyun ayak sesleri
yaseminin iç çekişi
birer birer açarım
düğmelerini tenimde
çırılçıplak kalır her şey
herkesin kaybolduğu
bir yazın yankısında
mayınlar patlıyor varoluşun sınırlarında
çırılçıplaktır herkes
gömleğimsin
seni giyerim tenime
her sabah düğme düğme
bulutlar yağmurun terlikleriyle
misafirimiz olur
mavi gömleğimsin sen
eski sabahlarla giyerim seni
günlerin yakasını biraraya getirerek
tufandır her şey artık
yol, yolcudan daha uzun
birer birer kapatırım düğmelerini
ikişer ikişer kapatırım düğmelerimi
kanatlarım yaparım sana
birini yüreğine diker
öbürünü belleğine
saatler kendinden geçer
son düğme dökülmüş yapraktır artık
gömleğimsin
gömleğim
gömleğimsin
seninle ısınır kış sabahları
birer birer kapatırım düğmelerini
kırlangıçlar yuva kurar
çimenler şarkı söyler
yıldız tozları uçuşur
birer birer açarım düğmelerini
akşam kapıya gelir
şafak giysilerden soyunur
gömleğimsin
her mevsim
her yerde
Bu veda şiiri böyle diyor ve muhtemelen okurken her zamanki gibi yeniden yazacak ve yaşayacaksınız. Kim bilir ne gömlekler ne ihtimaller çıkar siz okurken. Neticede denizin şişeye sığmaması gibi mânâ da metne ve kelimelere sığamıyor, hele de tercüme olunca! Çünkü bu şiiri de orijinalinden –Kürtçe- okumanızı isterdim.
Gömlek demişken, burada bir metafor olarak geçiyor elbet ama aklıma başka bir “gömleği” getirdi. Bir güz vakti dağlar arasındaki Zaza bir Kürt kentine gitmiştim ve yaprakları savurup kış kasveti getiren, rüzgâr değil bir “gömlek”ti! Çünkü bir iftiracı-itirafçının adını “gömlek” koymuştu haşmetmeapları ve tüm kent o gömlekle sarsılıyor, çıktığı operasyonlarla yakalattığı insanlarla parçalanıyordu. Peki kullanıla kullanıla faşizmin piyonluğunu yerine getiren o “gömlek” kimdi? İşte bunu kimse bilmiyor ve maskeli yüzü, “yüzsüz” olduğu için herkes birbirinden şüpheleniyordu. Mesela anne-babalar çocuklarına: “yoksa gömlek sen misin?” diye soruyordu, kardeşler de birbirine… Hatta bir arkadaş: “Annem abimi takibe almış, ‘gömlek’ olduğundan şüpheleniyor” demişti. Neyse. Neticede “gömlek”in sömürge karşıtı bir aileye mensup ve menenjit hastalığıyla muzdarip olduğu ortaya çıktı ve balon söndü sonra her zamanki gibi. Ama heyûlası hep kaldı, kalacak. Bu anlamda gömleklerden de sakınmak lazım.
Fakat neşesiz kadife çiçeklerinin yazdığı bu şiir tertemiz ve sizindir, gömleğinizdir işte. Ötesi yok. Çok eski bir dosttan gelmiş, çok özlenmiş bir dosta gider gibi. Dedim ya, kim bilir nasıl güzelleştireceksiniz okurken.
Bu arada karantina* günlerinde okuduğum iki kitap Saramago’dandı: Körlük ve Torağın Uyanışı (babam H. Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı’nı bitirdi mi acaba?) O kadar çok hayıflandım ki Coronalı karantina zamanlarımızı mevcut varoluş boyutu anlamında göremediğine! Çünkü Körlük tam da bu zamanları anlatıyor aslında. O hızlı yayılması… Körlüğün hiçbir şey göremeyerek aslında Coronayı göremememize benzemesi ve daha neler neler.
Sizleri gömleğinizle baş başa bırakmak istiyorum aslında ama Coronayı bile şaşırttığı kuşkusuz olan iki noktaya da değinmeden geçmek olmaz: Boş sokakların keyfini, zevk-û sâfasını hiçbir polis, Türk Polisi kadar çıkarmadı! O ne zeybekler, göbek atmalardı arkadaş! Sokakların onlara kalmasını bu kadar çok mu istemişlerdi? Ve… tabii ki yine “kahraman askerimiz, polisimiz”le ilgisi olan şu kayyumlar durmadı ya! Bence Coronaya çok ayıp oldu, bu kadar ciddiyetsizlik olmamalıydı ve bence görünmezliğiyle mutlaka bir yerlere not etmiştir, ne dersiniz?
Tamam, susma zamanı. İyi veda şiirleri arkadaşlar!
* İngilizcesi: Ouarantine, Fransızcası da öyle. İspanyolcası: Cuarentena, İtalyancası ise Quarentena… “Hayat” manasına geleceğini kim bilebilirdi?
PAYLAŞ:
Tweet