Ana SayfaGüncelBeş gazeteciye “MİT Kanunu’na muhalefet”ten hapis cezası, üç tahliye

Beş gazeteciye “MİT Kanunu’na muhalefet”ten hapis cezası, üç tahliye

HABER MERKEZİ – Libya’da yaşamını yitiren MİT mensubunun haberini yaptıkları gerekçesiyle yargılanan üçü tutuklu sekiz gazeteci, ikinci kez hakim karşısındaydı. Savcı duruşmadan bir gün önce verdiği mütalaasında tüm gazetecilerin iki ayrı suçtan 19 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istemişti. Esasa ilişkin savunma yapan gazeteciler ise faaliyetlerinin gazetecilik olduğunu vurguladı. Avukatların savunmalarının ardından gazetecilerin son sözleri alındı. Kararını açıklayan mahkeme heyeti, Hülya Kılınç ve Barış Pehlivan’ı “MİT Kanunu’na muhalefet” suçundan 3 yıl 9 ay, Ferhat Çelik, Aydın Keser ve Murat Ağırel’i ise aynı iddiayla 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezasına çarptırdı. Barış Terkoğlu ve Eren Ekinci ise beraat etti. Tutuklu gazetecilerin tahliyesine de karar verildi. Kararı gazetemize değerlendiren gazetecilerden Ferhat Çelik, “Cezanın miktarından ziyade taşıdığı mesaj daha önemli: Bu bir gözdağıdır” dedi.

Libya’da yaşamını yitiren MİT mensuplarına ilişkin yapılan haberler nedeniyle tutuklu bulunan OdaTv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, OdaTv muhabiri Hülya Kılınç ve Yeniçağ yazarı Murat Ağırel ile ilk duruşmada tahliye edilen Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik, Yeni Yaşam Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve OdaTv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ikinci kez hakim karşısına çıktı.

BirGün gazetesi yazarı Erk Acerer ile Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi Eren Ekinci’nin de yargılandığı davanın ikinci duruşması Çağlayan’daki İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.

İzleyiciler ile gazetecilerin yakınları ve meslektaşları kısıtlı sayıyla salona alındı. Heyetin yerini almasının ardından duruşma başladı.

Tutuklu gazeteciler Kılınç, Pehlivan ve Ağırel ile tutuksuz yargılanan Terkoğlu ve Çelik salonda, basın çalışanı Ekinci de SEGBİS yoluyla duruşmaya katıldı.

Hülya Kılınç: Benim yaptığım iş sadece gazeteciliktir

Savcının esas hakkında mütalaasını tekrarladığı duruşmada tutuklu gazetecilerden Hülya Kılınç, savunma yaptı. Özetle şöyle:

Benim yaptığım iş sadece gazeteciliktir. Şehidin Manisa’da resmi törensiz defnedilmesini haber yaptım. Haberde yayınlanan fotoğrafta MİT personelinin olduğunu bilmiyordum. Bilmem de mümkün değildir. Herhangi bir iz, emare de bulunmamaktadır haberde. Yaptığım gazetecilik faaliyeti gizli, gizemli gibi yansıtılmıştır. Bu fotoğraflar gizlice çekilmemiştir. Akhisar Belediyesi’nden temin edilmiştir.

Bu fotoğrafları haber değeri taşıdığı için kullandım. Bu fotoğrafa bakarak karede MİT personeli olduğunu anlamam mümkün değildir. Ben cenazeyi taşıyan köylülerin fotoğrafı diye kullandım. Bu fotoğrafta MİT personeli var diye ifşa eden ben değilim, savcılıktır. Teşkilat Başkanı yazılı çelenk de benim haberimden önce sosyal medyada yer almıştır ve haber değeri vardır.

20 yıllık gazeteciyim, daha önce defalarca şehit cenazesi haberi yaptım. Haberde özenli ve dikkatli bir dil kullandım. Deşifre amacım olsaydı başka bir haber hazırlardım. Ben yalnızca gazetecilik yapmak için haberi hazırladım. Suç teşkil eden bir fiilim yoktur. Mahkemenizden tutukluluğumun kaldırılmasını ve beraatimi talep ediyorum.

Barış Pehlivan: İma dahi etmediğimiz bir şeyle suçlanıyoruz

Kılınç’ın ardından tutuklu gazetecilerden Pehlivan, esas hakkında mütalaaya karşı savunmasını yaptı. Özetle şöyle:

Somut gerçeği 5 maddede özetlemeliyim: Şehit cenazesi haberi yayınlayarak suç işlediğim söyleniyor. Biz… Libya’ya TSK ve MİT mensuplarının gittiğini, Libya’da şehitlerimiz olduğunu, şehitlerimiz arasında MİT mensuplarının da olduğunu şehit olmalarının nasıl gerçekleştiğini, şehitlerin açık kimliklerini/fotoğraflarını/memleketlerini/mezarlarının nerede olduğunu, hangi görevlerde ne kadar süre çalıştıklarını ve ailelerinin kimlik bilgilerini sırasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan, Muhtar Cemali Merter, onlarca sosyal medya hesabı, Milletvekili Ümit Özdağ ve onlarca haber sitesi ile gazeteden öğrendik.

Özetle; şehit MİT mensubuna dair fotoğraflar ve bilgiler, Odatv’den çok önce açıklandı, yayınlandı ve yayıldı. Yani bizim yayınladığımız haberde şehit MİT mensubuna dair bize özel hiçbir yeni olgu yok. Bu gerçeğe rağmen biz hem şehidin ailesini hem de MİT Kanunu’nu düşünerek ekstra bir hassasiyet gösterdik. Ve daha önce ifşa olmasına rağmen, şehidin soyismini, ailesinin isimleri ile soyisimlerini, cenazenin kaldırıldığı köyün adını yayınlamadık.

İddia makamı da bu yadsınamaz gerçeğin farkında olarak, bizi asıl şehit cenazesinden bir kareyle suçladı. Gizli çekilmediği ortaya çıkan, şehidin tabutunun taşınma karesinde MİT mensuplarının da olduğunu iddia ettiler. Ve biz, ilgili bir adet fotoğrafta MİT mensubu olduğu iddiasını ilk kez iddianameden öğrendik. Yani ifşayı savcılar yaptı. Ki Odatv’nin haberinde; o fotoğrafta kaymakam, siyasi parti temsilcileri ve vatandaşların olduğu yazıyordu. Sözün özü, yazmadığımız hatta ima dahi etmediğimiz bir şeyle suçlanıyoruz.

Nihayetinde basit denklem şu: Hülya Kılınç ya da şehidimiz Manisalı olmasaydı bu haber yapılmayacaktı. Diğer MİT mensubunun cenaze haberinin Odatv’de olmaması da bunun kanıtı. Bu ayrıca, savcıların iddia ettiğinin aksine bizim MİT mensubu ifşa etmek gibi bir planımız ve kastımız olmadığının da delilidir. Sadece gazetecilik saikıyla hareket ettik.

Pehlivan, sözlerini “Sizden de talebim; vereceğiniz kararda korkunun değil, gerçek neyse onun sesi olmanızdır” diyerek sonlandırdı.

Murat Ağırel: İki kere kendi isteğimle adliyeye geldim, kaçma şüphesi nerede?

Ardından da Ağırel esasa ilişkin savunma yaptı. Özetle şöyle:

Aslında bugün çok detaylı bir savunma yapacaktım. Dün esas hakkındaki mütalaa ulaştı bize. Sevindim çünkü savunmalarımızın bir karşılığı var diye düşündüm. Akıllanmıyorum. Hukuka inanmayı seçtim çünkü, üstünlerin hukukuna değil, hukukun üstünlüğüne inandım. İstenin cezayı görünce boşuna umutlandığımı gördüm.

Hakkımdaki suçlamanın tek bir kelimeye indirgendiği, mütalaada tekrarlanmasını anlamıyorum. İddianamede Sputnik Radyo ile kitabımla ilgili yaptığım görüşme suç gibi yer almıştı. Bunu ilk duruşmada açıkladım, belgelerini sundum. Duruşma savcısı da duydu. Ancak aynı suçlama mütalaada da yer almış. Ben bunların daha önce yaşadım, kumpas davalarında yaşadım. Biz bunları adaletle aşacağız. Siyasi gücün mahkeme salonlarına girmeseni engelleyerek yapacağız bunu.

Mahkeme heyetiniz 24 Haziran’da tutukluluğumun devamına karar verdi. Gerekçe olarak da tanık beyanları, delillerin karartılma ihtimali, kaçma şüphesi belirtildi. Mahkemenizin değerli heyetine soruyorum. Benim hakkımda; paylaştığım tweet mesajı dışında var olan ve bizlerin bilmediği deliller nelerdir? Tek delil tweet mesajı ise ben bunu da kabul etmişken neyi nasıl karartacağım? Hakkımdaki tanık kimdir? Kaçma şüphesi dediniz. Ben iki kere kendi isteğimle adliyeye geldim.

Gazeteci toplumun vicdanıdır. Ülkeyi karanlık tünele sokmaya çalışanlar, tarih boyunca ışık tutanlardan hoşlanmazlar. Ve inanıyorum ki bir gün Türk hukuku konuşulurken, ‘Berlin’de hakimler var’ özdeyişinden değil Çağlayan’daki yargıçların adaletinden bahsedeceğim günleri umuyorum.

Barış Terkoğlu: Bu dava, bir uslandırma davasıdır

Daha sonra tutuksuz yargılanan gazetecilerin savunmalarına geçildi. İlk sözü Barış Terkoğlu aldı.

“Bugün yargılandığımız dava da bir uslandırma davasıdır. Benim için bu nedenle de hükümsüzdür” diyen Terkoğlu’nun savunması özetle şöyle:

Ben tutuklandığım gün Yeni Şafak bir MİT mensubuyla, adını ve soyadını vererek röportaj yapmış. MİT mensubu ifşa olmanın ne kadar kötü olduğunu anlatmış. Bunu anlatırken de kendi adı soyadı yayımlanmış. Suçlandığımız davanın savcıları kısa süre önce 7 Şubat MİT Kumpası’nın iddianamesini yazdı. Orada FETÖ tarafından mağdur edilen MİT mensubunun adını, soyadını, doğum yerini, anne-baba adını, hatta kimlik numarasını yayımladı. Açın bakın o iddianamenin tam 43 sayfası MİT’le ilgili yazı ve haberlere verilen referanslardan oluşuyor. Bir tanesi hakkında bile MİT Kanunundan soruşturma açılmamış.

83’ten beri olan, 2014’te altı çizilen MİT Kanunu öyle bir hale gelmiş ki toprak altında kalmış. Görülüyor ki uzun süredir bizi cezalandırmak için kenarda bekleyenler, onu kazıyıp bizim için çıkardı. Yalnız bu davanın sanıklarına uygulanan bir hukuk yarattı. Bir karar vereceksiniz. Ne olduğunu bilmiyorum. Dediğim gibi merak da etmiyorum. Fakat bir beklentim var.

Kararınızda 19 Şubat’tan 3 Mart’taki Odatv haberine kadar binlerce paylaşım, onlarca haber yapıldığı halde neden sadece iki haber, iki mesajın seçilip bu davadaki sekiz kişinin sanık yapıldığının yanıtı olsun. Kararınızda 19 Şubat’tan 3 Mart’a kadar gerek Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarıyla, gerek Meclis’te yapılan basın toplantısıyla, sağır sultanın bile duyduğu Facebook-Twitter paylaşımlarıyla, Afrika medyasında bile haber olacak kadar aleni hale gelen bir bilginin nasıl gizli sayıldığının yanıtı olsun. Kararınızda yüzlerce insanın katıldığı, protokolün poz verdiği, MİT Başkanı’nın çelenk gönderdiği, milletvekilinin de belediye başkanının da saf tuttuğu bir cenazenin nasıl sır görüldüğünün yanıtı olsun. Kararınızda kendi yazdıkları iddianamelerde bile MİT mensuplarının kimliğini açıkça yazan savcıların bir anda MİT Kanununu fark etmesinin sırrı olsun.

Bir birkaç satırlık habere, bir de ona düşmanca bir cevap olan soruşturmaya, iddianameye, mütalaaya bakıyorum. 6 insanı aylarca tecrit altında tutan özel infaz sistemine bakıyorum. Gece yarısı yapılan bize özel kanun düzenlemesine bakıyorum. Bu davanın suçu bulan değil, suçu üreten bir dava olduğunu görüyorum. Bu dava kanunların kötüye kullanımıdır. Varlığı suçtur. Kanunun adalet ile karşı karşıya getirilmesidir.

Terkoğlu, savunmasını “Kendim için değil, ülkem için, adalet için tek dileğim; kararınız başından sonuna suç olan bu soruşturmanın, bu iddianamenin, bu davanın, bu mütalaanın devamı olmasın. Bırakın bu suç, bu kağıttan kuleyi kuranların üstüne devrilsin” diyerek tamamladı.

Ferhat Çelik: Yeni Yaşam’da yer alan haber, tüm unsurlarıyla bir gazetecilik faaliyetidir

Barış Terkoğlu’nun ardından Ferhat Çelik’in esasa ilişkin savunmasına geçildi. Özetle şöyle:

Tutuklandığımız günleri biraz hatırlatmayı önemli buluyorum. İdlib’de müttefik denilen Rusya’nın havadan bombalaması sonucu 33 Türk askeri yaşamını yitirmişti. İnanılmaz militarist bir söylem tutturulmuş, bu koroya katılmayan veya eleştiren medya organları ise açık hedef haline getirilmişti. Hükümete yakın kalemşörlerin hedef göstermesiyle tutuklandık. Bizim yaptığımız haberde bir suç çıkarılamaz, zorlasak bile bizden casus çıkmaz.

Önceki duruşmada da söylemiştim. Biz Yeni Yaşam gazetesi olarak bu haberi Yeni Çağ gazetesi ve yazarlarından alan T24 internet sitesinden derleyip kullandık. Bu kurumları hedef göstermiyorum, çünkü bu bir haberdir. Onlar yargılanmıyorsa biz de yargılanmamalıydık. Haberin içinde zaten hangi kaynaklardan temin edildiği açıkça yazılıyor. Kaldı ki internet yoluyla ya da başka bir şekilde kamuoyuna açıklanan bir bilginin daha sonra yazılı basında yer alması özel bir suç oluşturamaz. Yayıncılıkta oldukça sıradan kabul edebileceğimiz bir faaliyettir bu. Senin ulaşamadığın bilgilere başka gazeteciler ulaşabilir, sen de gündemden geri kalmamak adına kaynak göstererek bu haberlere sayfanda veya internet sitende yer verebilirsin.

Her şeyi bir kenara bırakıp, bu haberin ilk kez bizde yayınlandığı savı üzerinden gidelim. Peki haberlerimizin neresinde yaşamını yitirenlerin MİT mensubu olduğu yazıyor? Adı geçen personellerin önlerine eklenen sıfatlar, açık biçimde bu kişilerin asker olduğu varsayımına dayanıyor. MİT Kanunu’nda buna dair çok açık bir tanımlama var. Kanun diyor ki; Bir MİT personelinin kimlik bilgilerinin veya fotoğrafının bu niteliğini bilmeksizin veya eylemlerine yansıtmaksızın yayımlanması, yayılması veya açıklanması suç oluşturmayacaktır.

Biz de gazete olarak bu iddiaları haberleştirdik. Hiçbir biçimde MİT personelini ifşa etmek gibi bir kastımız yoktu. Kaldı ki mütalaada da iddianamedekine benzer bir yorumda bulunulmuştur. Bu yorum da tıpkı MİT Kanunu’ndaki ifade gibi biz Yeni Yaşam gazetesindeki haberimizin lehinedir. Mütalaadaki ifade aynen şöyle: ‘… Sanık (Murat Ağırel) tarafından yapılan ifşa eyleminden birkaç gün öncesinde şehitlerin MİT mensubu olduğu bilinmeksizin ve beyan edilmeksizin bir kısım paylaşımların yapıldığı tespit edilmiş ise de söz konusu paylaşımların hiçbirinde şehitlerin MİT mensubu olduğuna yönelik herhangi bir ibare veya ima bulunmadığı, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olduklarının belirtildiği anlaşılmıştır…’

Yine mütalaada bu haberin – ki kendileri buna eylem demekte – ‘MİT faaliyetlerinin ve mensuplarının bir plan dahilinde koordineli şekilde deşifre edilmesi, MİT’in görev ve faaliyetleri kapsamında devletin gizli kalması gereken bilgilerinin açıklanması, yayınlanması, yayılması ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa edilerek MİT mensuplarının hem kişisel hem de ailelerinin can güvenliklerinin tehlikeye atılması eylemidir’ yorumu yapmaktadır. Ancak böylesi önemli bir organizasyon iddiası ortaya atılırken bir delil bile sunulamamaktadır. Oysa biz Yeni Yaşam gazetesi olarak bu haberin yayınlandığı dönemde bırakın başka yayın organlarıyla irtibata geçip organize ve kendi yayın toplantımızda dahi bu haber gündemimize girmemiştir.

Gazetecilikte bir rutin sayılabilecek, başka kaynaklardan alınan haberler üzerinde içerik tartışması pek yürütülmez. Eğer kullanılacaksa haberin ilk yayınlandığı hali sayfada yer bulur. Editör en fazla onun uzunluk ve kısalığını ayarlayabilir. Bize ait özel, sansasyonel, bomba bir haber değildir. Yazılı basında, internet mecralarında olabildiğince yaygınlaşmış bir bilgidir. Evet gazeteci olmak insana bir dokunulmazlık zırhı giydirmez. Ancak bizim gazetemizde yer alan haber, tüm unsurlarıyla bir gazetecilik faaliyetidir.

Bu kadar ‘büyük bir suç’ işleyeceğiz ve MİT, Emniyet iki hafta sonra farkına varıp hakkımızda suç duyurusunda bulunacak. Kokteyl bir dosya oluşturulup toptan cezalandırılmak isteniyor, vahim bir suç işleyen organize bir yapıymışız gibi lanse ediliyoruz. Ülke demokrasisinin zaten ayaklar altında olduğu, yandaş olmayanın ezilmek istendiği, bir avuç muhalif medyanın davalar, kapatma veya para cezaları gibi aygıtlarla susturulmak istendiği bir dönemi yaşıyoruz. En çok tutuklu gazeteci bizde. Yasaların kişilere göre değil, herkese adil ve eşit biçimde uygulanmasını istiyoruz. Katliam çağrıları yapan, taciz tecavüzü meşrulaştıran, ötekileştirici bir dil kullanan, ırkçılık ve mezhepçilik yapan, açıkça küfür ve hakaret eden medya organlarına hoşgörü gösterilecek ancak muhalif ve eleştirel yayıncılık yapanlar, bizim örneğimizde olduğu gibi eften püften gerekçelerle ezilmek istenecek. Günlerce konuşsak da söyleyeceklerimiz hep birbirinin tekrarı olacak. İki satır haber üzerinden 19 yıla kadar hapsimiz isteniyor. Bu bile başlı başına içine düştüğümüz durumun vahametini özetlemeye yeter de artar.

Eren Ekinci: Fotoğrafı gizli değil, herkesin önünde çektim

Son olarak esasa ilişkin savunma yapan Eren Ekinci, “Görevim gereği belediye başkanının katıldığı programlara katılıyorum, haber değeri varsa gazetecilere ulaştırıyorum. Kullandığım fotoğraf makinesini gizli olarak kullanmadım, herkesin önünde çektim” dedi ve ekledi:

Gittiğimiz cenazenin TSK personeli olduğu bilgisi verildi bize. Hülya Hanım tutuklandıktan sonra MİT personeli olduğunu öğrendim. Kasıtlı olarak yaptığım bir şey yoktur. Üzerime atılan suçlardan kaçmıyorum çünkü suçsuzum, beraatimi istiyorum.

Avukatların savunmaları

Gazetecilerin savunmalarını tamamlamasının ardından Çelik’in avukatı Özcan Kılıç söz aldı. Kılıç, “Ne MİT yasası ne de TCK’ye göre bir suç işlenmiş değil. Ortada bir ihmal var. Gazetecilere yüklenen suçlarının oluşmadığını düşünüyoruz. Müvekkilimin adli kontrol şartının kaldırılmasını ve beraatini talep ediyorum” dedi.

Karantinada olduğu için duruşmaya katılamayan Aydın Keser’in avukatı Sercan Korkmaz da “Suçun maddi unsurlarının gerçekten ortada olmadığı açık. Burada hayatını kaybeden görevlilerin askeri görevli oldukları özellikle vurgulanıyor. Buradaki muhatap Milli Savunma Bakanlığı olarak görülüyor ve görüşlerine yer veriliyor. Müvekkilimin adli kontrol şartının kaldırılmasını ve beraatini talep ediyorum” diye konuştu.

Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda Barış Pehlivan’ın avukatı Hüseyin Ersöz söz aldı:

Burada konuşan bütün sanıklar malumun ilamını ilan ettiler. Bu yargılama sürecinin her bir saniyesi özgürlük hakkının, basın ve ifade özgürlüğünün ihlalidir. Burada vereceğiniz karar bu ülkede yaşayanların haber alma hakkı için bir kriter oluşturacaktır. Müvekkilimin beraatini talep ediyorum.

Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in avukatı Celal Ülgen ise “Müvekkilim hakkında Sabah, Takvim ve A Haber’de ‘İfşa öncesi sır görüşme’ başlığında haberler yapıldı. Bu yöntemi biliyoruz biz. Önceden de Samanyolu’nda böyle haberler yapılırdı. Soruşturmanın gizliliği esastır, bu sızdırmayı yapanlar kim? Bu konuyla ilgili suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyoruz” dedi.

Ülgen, “Hukukçulara düşen, hukuka sahip çıkmak, bu salgın döneminde onları cezaevinden kurtarmaktır. Hükümle birlikte tahliyelerini talep ediyorum” ifadelerini de kullandı.

Barış Terkoğlu’nun avukatı Kazım Yiğit Akalın, şunları söyledi:

Bugün Barış Terkoğlu’na beraat kararı verilirse ne olacak? Demoklesin kılıcı gibi sallanacak. Ne olacak? İstinaf edilecek, rahat uyumasın diye. Sonra temyize gidecek dosya, 2-2,5 sene sürecek rahat uyumasın diye. 10 yıldır bu davalara giren avukat olarak artık kızmıyorum. Adaletin bu kadar istenildiği gibi kullanılmasına üzülüyorum. Biz hukukçuların bunu yapmasına üzülüyorum. Bize öğretilen hukukçuluk bu değil. Müvekkilimin cezalandırılması talep edilmişse de suçlamanın maddi ve manevi unsurları oluşmamıştır. Beraatini talep ediyorum.

Avukatların esas hakkındaki savunmaları tamamlandı. Hakim karşısına çıkan gazetecilerin son sözleri ise şöyle oldu:

  • Hülya Kılınç: Yapmış olduğum iş sadece gazeteciliktir. Suçlamaları kabul etmiyorum.
  • Barış Pehlivan: Bu davada Odatv ve yazdığım kitaplar yargılanmak istendi. Ben gazeteciliği başka şekilde yapmayı bilmiyorum. Böyle de devam edeceğim.
  • Murat Ağırel: Mesleğim gazetecilik, bundan sonra da gazeteciliğe devam edeceğim. Attığım tweette bir suç yoktur. Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum.
  • Barış Terkoğlu: Siz vereceğiniz kararla yargıya ele geçiren kişilerin hukuku intikam aracı olarak kullanmasını engelleyebilirsiniz. Bu yönde bir karar vermenizi istiyorum.
  • Ferhat Çelik: Mahkemenizden ne karar çıkarsa çıksın halkın haber alma özgürlüğünü savunacağız.

Beş gazeteciye hapis cezası, üç tahliye

Duruşmaya verilen aranın ardından mahkeme heyeti, kararlarını açıkladı.

  • Aydın Keser, Ferhat Çelik, Hülya Kılınç, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Eren Ekinci, “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” suçlamasından beraat etti.
  • Barış Terkoğlu ve Eren Ekinci, “MİT Kanunu’na muhalefet” suçundan da beraat etti.
  • Hülya Kılınç ve Barış Pehlivan “MİT Kanunu’na muhalefet” suçundan 3 yıl 9 ay, Ferhat Çelik, Aydın Keser ve Murat Ağırel ise aynı iddiayla 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezasına çarptırıldı.
  • Kılınç, Pehlivan ve Ağırel’in tutuklulukta geçirmiş oldukları süre dikkate alınarak yurt dışına çıkış yasağıyla tahliyelerine karar verildi.
  • Çelik ve Keser’in adli kontrol uygulamaları kaldırıldı.
  • Erk Acarer hakkındaki dosyanın ise henüz savunmasının alınamamış olması nedeniyle ayrılmasına karar verildi.

Çelik: Cezanın miktarından ziyade taşıdığı mesaj daha önemli

Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni M. Ferhat Çelik

Kararı Gazete Karınca’ya değerlendiren gazeteci Ferhat Çelik, “Bu dava zaten başından beri muhalif gazetecilere gözdağı verme amaçlıydı. Yargılama sürecinde de, havuz medyasının dezenformasyon yapma girişimleri de, bizim Silivri Cezaevi’nde tecrit altında tutulmamız da… Aynı zamanda ‘MİT Kanunu’na muhalefet’ten tutuklanıp ardından biz hapisteyken ‘casusluk’ suçlamasının eklenmesiyle beraber büyük bir organizasyonun içerisindeymişiz gibi lanse edildik” dedi.

‘İfşa faaliyetinde bulunmuşuz gibi algı yaratmaya çalıştılar’ diyen Çelik, şöyle devam etti:

Biz bunu defalarca anlattık. Bunun böyle olmadığını, bizim haberi açık kaynaklardan aldığımızı ve bu açık kaynakları (T24 haber sitesi, Yeniçağ gazetesi) da haberimizde belirttiğimizi söyledik. Ve hiçbir şekilde haberimizde bu kişilerin MİT mensubu olduğu yazmamasına, bu kişilerin asker olduğu varsayımı üzerinden gidilmesine rağmen bize ‘MİT Kanunu’na muhalefet’ten 4 yıl 8 ay ceza verildi. Tabi bu cezanın miktarından ziyade bunun taşıdığı mesaj daha önemli: Bu bir gözdağıdır. Bundan sonra atacağınız adımlarda, yapacağınız haberlerde, eleştireceğiniz kesimlerde daha dikkatli olun demektir, tabii bu sadece bize değil tüm muhalif basına yönelik.

Biz bu cezalara yabancı değiliz, bizim onlarca arkadaşımız halen cezaevinde. Nedim Türfent, Ziya Ataman, Mehmet Güleş gibi birçok arkadaşımız cezaevinde, onlara daha fazla cezalar verildi. Yaptıkları tek şey habercilikti. Nasıl ki onlardan sonra gazetecilik, özgür basın geleneği devam etmişse; cezalardır, kapatmalardır, el koymalardır, sitelerin erişime engellenmesidir özgür basın mücadelemizde geri adım attırmayacaktır. O anlamıyla her türlü karar, her türlü mesaj beyhudedir bizim için, yok hükmündedir. Biz zaten vicdanlarda beraat etmişizdir. Bizim için önemli olan da budur.

Savcılığın mütalaası

Savcılığın duruşmadan bir gün önce açıkladığı mütalaasında, iddianamedeki ifadelerin birebir aynısı yer almıştı.

Mütalaada, tek bir haber nedeniyle gazetecilerin iki farklı suçtan, “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” ve “istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgileri ifşa etmek”ten (MİT Kanunu’na muhalefet) ayrı ayrı cezalandırılmaları istenmişti.

Savcı ayrıca, tutuklu bulunan gazeteciler Pehlivan, Kılınç ve Ağırel’in tutukluluk halinin devamını istedi, Almanya’da bulunan Acarer’in dosyasının ayrılmasını da talep etmişti.

“Onların ortaya çıkmasını istemediklerini yazmaya devam edeceğiz”

Duruşma öncesinde ise gazetecilik meslek örgütleri gazetecilerle dayanışma için Çağlayan’da toplandı.

Milletvekillerinin de destek verdiği basın açıklamasını Barış Terkoğlu okudu. Açıklama şöyle:

Biz bu Adliye’nin önünde kaçıncı kez toplandığımızı bilmiyoruz. Kaçıncı kez adalet çığlığı attığımızı hatırlamıyoruz. Kaçıncı kez yasalar aracı kılınarak rehin alınmış gazetecilerin fotoğrafını taşıdığımızı sayamıyoruz.

Şikayet için söylemiyoruz. Gazetecileri sudan sebeplerle tutuklayan zihniyet ne kadar sıradan ise biz de o kadar kararlıyız. Bunu anlatıyoruz.

Bu kez hapisteki üç gazeteci arkadaşımızın dışarıdaki sesi olmak için buradayız.

Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç 6 aydır Silivri Cezaevinde tutuklu. Elbette sebebi onların ellerini kollarını bağlamak için bahane edilmiş bir haber.

Bu öyle bir haber ki Cumhurbaşkanı milyonlarca insana açıkladığı halde “devlet sırrı” oldu!

Bu öyle bir haber ki bir köy muhtarından eski silah arkadaşlarına kadar binlerce kişi paylaştığı halde “ilk kez ifşa olmuş” oldu!

Bu öyle bir haber ki MİT Başkanı “Teşkilat Başkanı” diye çelenk gönderdiği halde “fark edilmez” oldu!

Bu öyle bir haber ki yüzlerce insanın eliyle kaldırılan bir cenazeyi anlattığı halde “saklı” oldu!

Bu öyle bir haber ki cenazeye katılan protokolün verdiği poza rağmen “gizli çekim” oldu!

Bu öyle bir haber ki Millet Meclisi’nde bir milletvekili tarafından açıklandığı halde “görünmez” oldu!

Biliyoruz, gazetecileri tutuklamak için senaryo yazanlar, herkesin gözü önünde verdikleri röportajlara bile manalar yükleyerek suç üretenler, kendi iddianamelerine bile inanmıyor.

Biliyoruz, cezaevine giren arkadaşımızı yumruklayanlar, salgın şartlarında onları hapiste tutanlar, 6 aydır tecrit işkencesiyle teslim almaya çalışanlar ülkemizde yolsuzluklar, hukuksuzluklar, istismarlar bir daha yazılmasın istiyor.

Birazdan duruşma salonuna gireceğiz. Bilekleri kelepçelenerek sanık sandalyesine oturtulan gazetecilerin yargılayanları yargılamalarını izleyeceğiz.

Karar ne olursa olsun, yıllardır başka başka ellerin sergilediği bu filmin sonunu görebiliyoruz. Emin olun, gazetecileri kurdukları kumpaslarla, tezgahlarla susturmaya çalışan bu zihniyetin sonu kendilerinden öncekiler gibi olacak. Ama adımız ne olursa olsun, biz onların ortaya çıkmasını istemediklerini yazmaya devam edeceğiz.

Dün, bugün, yarın…

Ne olmuştu?

OdaTv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve muhabiri Hülya Kılınç, 5 Mart’ta çıkarıldıkları mahkemece “MİT Kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla tutuklanmıştı.

Tutuklamaya gerekçe olarak “Sessiz, sedasız ve törensiz defnedilen Libya şehidi MİT mensubunun cenaze görüntülerine OdaTv ulaştı” başlıklı haber gösterilmişti.

OdaTv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan da soruşturmaya dahil edilmiş, 6 Mart’ta ifade vermek için gittiği İstanbul Adliyesi’nde çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı.

Söz konusu soruşturma genişletilerek Yeni Yaşam Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik, Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve editör Semiha Alankuş ile Yeniçağ yazarı Murat Ağırel de ifadeye çağrılmıştı.

6 Mart’ta İstanbul Adliyesi’nde ifade veren gazeteci ve yazarlar çıkarıldıkları mahkemece yurtdışı yasağı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.

Ancak savcılığın itirazı üzerine yeniden gözaltına alınan Çelik, Keser ve Ağırel, İstanbul 5’inci Sulh Ceza Hakimliği tarafından “İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etme” iddiasıyla 8 Mart’ta tutuklanmıştı.

13 Nisan’da Meclis’ten geçen İnfaz Yasası’nda yapılan değişikliğe gece yarısı son dakika ekleme yapılmış ve MİT Kanunu’na muhalefetten yargılananların infaz indiriminden yararlanmasının önüne geçilmişti.

Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 27’inci maddesi gereği tutuklanan gazeteciler hakkında 24 Nisan’da tamamlanan iddianameye Devletin Gizli Belgelerini Yayınlama (TCK 329-1) maddesi de eklenmişti.

İddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesiyle gazeteciler 8 yıldan 19 yıla kadar hapisle cezalandırma talebiyle yargılanmaya başlanmıştı.

Gazetecilerden Çelik, Keser ve Terkoğlu ilk duruşmanın yapıldığı 24 Haziran’da adli kontrol şartıyla tahliye edilmiş, üç gazetecinin ise tutukluluk halinin devamına karar verilmişti.

Previous post
Yerine kayyum atanan Diyadin Belediye Eşbaşkanı Yaşar'a tahliye
Next post
Oyuncu Halil Kumova hayatını kaybetti