Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirFars-Türk yayılmacılığı Kürt-Arap ortaklığını dayatıyor

Fars-Türk yayılmacılığı Kürt-Arap ortaklığını dayatıyor


Abdulmelik Ş. Bekir


Ortadoğu’da Fars ve Türk yayılmacılık niyetlerinin giderek artan bir dozdan kuvveden fiile geçtiği bir süreci yaşıyoruz. Son bin yıllık süreçte bu coğrafyayı halklar için adeta mezbaha haline getiren bu fetihçi zihniyet bölgenin birçok kadim halkını kıyımdan geçirdi. Ganimet, talan ve yıkıma dayanan bu fetihçi zihniyet çağın gereklerine ters düşerek Birinci Paylaşım Savaşıyla tarihin tozlu sayfalarına karıştı. Yerine kurulan ulus devletler hegemon güçlerle ilişkileri gereği bir süre modernleşme çabası verse de, fetihçi geçmişlerine özlem ve hevesleri hiç bitmedi.

Küresel ve bölgesel güç dengelerinin değişimine bağlı olarak fırsat buldukları anda asıllarına rücu etme girişimlerinden geri kalmadılar. Kürt ve Arap topraklarına göz diken Fars-Türk fetihçiliği merkezi hegemon güçlerin Ortadoğu’ya yönelik iştahlarının zayıflamasından da faydalanarak son yıllarda yayılmacılık politikalarına hız verdi.

Lübnan’dan tutalım, Yemen, Suriye, Irak ve Bahreyn’e kadar Şia mezhebine mensup kitlelerin baskın olduğu ülkelerde iç politikada oyun kurucu haline gelirken, Şia nüfusunun az olduğu Arap ülkelerinde de oyun bozucu bir güç ve pozisyon edindi. Şia mezhebini milliyetçi politikalarına perde eden Fars fetihçiliği, bu yolla Arap ülkelerinde siyasi, sosyo kültürel taban oluşturmada oldukça önemli avantajlar elde ediyor.

Girdiği tüm bölgelerde paramiliter, ekonomik, dini ve siyasi organizasyonlar oluşturarak Arap ülkelerinin iç politikalarına rahatlıkla nüfuz ediyor. Fars fetihçiliğinin bugün Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Bahreyn’deki konumu iktidarı elde etme ve egemenlik kurma düzeyindedir. Kürt coğrafyasına yönelik politikaları ise eskiden beri ilhak ve sömürgecilik amaçlıdır. Kürdistan jeostratejik konumu itibarıyla tarih boyunca Fars fetihçiliğinin hedefinde oldu.

Fars fetihçiliğinin uzun bir geçmişe dayanan Kürdistan’ı yayılma alanı olarak gören politikaları günümüzde de devam ediyor. Bin yıldır ilhak ettiği Kürt toprağını elinde tutmak için Türk fetihçiliğiyle işbirliği, yayılma alanı olarak gördüğü Kürt coğrafyası için de Türk fetihçiliğiyle rekabet içindedir.

Kürdistan, Fars fetihçiliği için dört nedenle oldukça önemlidir. Birincisi, Kürdistan’ın bir kısmını ilhak etmiş olması ve bunu her zaman kendisine yönelik bir tehlike olarak görmesi, ikincisi Kürdistan’ı tarihsel olarak arka bahçesi olarak görmesi, üçüncüsü Kürdistan’ı Arap coğrafyasına yayılma kapısı olarak görmesi ve dördüncüsü ise kendisine yönelik olası dış saldırılarda bir tampon olarak değerlendirmesidir.

Bu bağlamda Şia mezhepçiliği üzerinden Arap ülkelerine dönük yürüttüğü politikalarının aynısını hem içeride hem dışarıda Kürtlere yönelik de yürütüyor. Kürt Şii, Alevi ve Yaresaniler üzerinden güç oluşturma arayışı sürekli ola geldi. Fars fetihçiliğinin uzun bir geçmişe dayanan Kürdistan’ı yayılma alanı olarak gören politikaları günümüzde de devam ediyor. Bin yıldır ilhak ettiği Kürt toprağını elinde tutmak için Türk fetihçiliğiyle işbirliği, yayılma alanı olarak gördüğü Kürt coğrafyası için de Türk fetihçiliğiyle rekabet içindedir. Türk fetihçiliği için de bunu tersten okumak mümkündür.

Bugün de Kürtlerin insani haklarını kazanmalarını engellemek için bir yandan Türk fetihçiliğiyle işbirliği ederken, öte yandan Irak ve Suriye’de Şii iktidar ve güçler aracılığıyla, Kürt coğrafyasına sahip ya da hakim olmanın savaşını veriyor.

Kürt ve Arap coğrafyalarına yayılma arayışı ve rekabetinde olan Türk milliyetçiliği ise Fars milliyetçiliğiyle amaç ve yöntem bakımından adeta tek yumurta ikizi gibi davranıyor. İçeride Kürtleri bir tehlike olarak gördüğünde Fars milliyetçiliğiyle işbirliği, dışarıda Arap ve Kürt coğrafyasını yayılma alanı gördüğünde rekabet ediyor.

Bu rekabet ve işbirliğinde Fars milliyetçiliği daha rafine ve kurnaz bir konumdadır. Milliyetçi, fetihçi politikalarını daha ustalıkla saklayabiliyor. Mezheplerin demografik, tarihi, sosyolojik ve kültürel yapısını ustalıkla kullanıyor. Girdiği yerde mezhebi tarihsel mirasa uygun olarak gerçekçi bir taban oluşturacak şekilde denklem kuruyor.

Türk fetihçiliği ise daha doğrudan ve gayet nobran bir şekilde davranıyor. Sosyo kültürel ve ekonomik realiteden azade gerçekliği kendinden menkul, fantastik bir tarih okumasına dayalı politikalar izliyor. Bu nedenle Sünni mezhepçiliğine dayalı politikaları ne milliyetçiliğini ne de fetihçi zihniyetini saklamaya yetiyor. Kendisinin saadet devri olarak taptığı Osmanlıcılığın Kürt ve Arap halkları açısından ne anlama geldiğini, nasıl algılandığını dahi bilmiyor.

Fars milliyetçiliğinin Şiicilik kartına karşı Sünnicilik kartını oynamaya çalışıyor. Ancak Kürt-Arap; Şia ve Aleviliği Fars milliyetçiliğinin merkezi olarak kabul ederken, Kürt-Arap; Sünniliği Türk fetihçi zihniyetini merkez olarak kabul etmiyor. Hatta Arap Sünniciliği kendini merkez Türk fetihçiliğini de kendi devamı olarak görüyor.

Bu gerçekliği bir türlü kabullenmek istemeyen ve kendini fantastik tarih okumasına inandıran Türk fetihçiliği, Arap ve Kürt halkının direnişiyle karşılaşınca da doğrudan şiddet araçlarına başvuruyor. Irak, Suriye ve Libya başta olmak üzere son yıllarda uygulanan zor kullanma politikaları ve akla ziyan hamleler bu handikabın sonucudur. Askeri gücüne dayanarak Kürt ve Arap coğrafyasında kalıcı olma hayallerini kuruyor.

Girdiği hiçbir yerde uzun vadede dayanabileceği siyasi, sosyo kültürel ve ekonomik bir yapı oluşturamıyor. Toplumdan dışlanan, radikal ve marjinal kesimlere dayanarak varlık gösterme çabaları rıza üretmek ve kabul görmek bir yana direniş gerekçesine dönüşüyor. Mezhepsel etnik fay hatlarını tetikleyerek nefret ve düşmanlığı derinleştiriyor.

Ruh ikizi iki milliyetçi, fetihçi zihniyetin ortak noktası dün olduğu gibi bu gün de yayılmacı politikalar uğruna bölgeyi halklar için bir mezbahaneye dönüştürmekten öte sonuç vermiyor. Irak’ta, Libya’da, Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de son on yılda milyonu aşkın insanın ölümüne, milyonlarcasının göçüne ve kentlerin tarumar edilmesine neden oldu.

İki fetihçi zihniyete rağmen Arap-Kürt halkları arasında, özellikle Türk-Fars fetihçiliğine karşı ortak direniş örüldü. Bu direniş ve ortaklaşma pratiği üzerinden Mısır başta olmak üzere Kürtlerin diğer Arap ülkeleriyle diplomatik, siyasi ilişkileri gelişti.

Türk ve Fars milliyetçiliği ve fetihçi zihniyetine karşı Kürt ve Arap halkları arasında giderek ortak bir ruh hali ve buna binaen yakınlaşma eğilimi gelişmektedir. Her ne kadar Kürt-Arapların ihtilaflı oldukları konular olsa da, hali hazırda ortak tehlikeyle karşı karşıyadırlar. Bu da Türk-Fars milliyetçi, fetihçi zihniyetidir.

Irak’ta Kürt meselesi belli bir çözüme kavuştu. Her ne kadar bazı sorunlar olsa da Kürdistan gerçekliği kabul edildi. Bu Kürt ve Arap halkları arasında önemli bir dönemecin aşılmasıydı. İki tarafın dar milliyetçi yaklaşımları olmasaydı Ortadoğu’nun en demokratik anayasasına sahip olan Irak, tarihsel geçmişine uygun olarak Kürt-Arap ortaklaşmasına daha sağlam bir zemin olabilirdi.

Suriye’de ise Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi pratiğinde Arap ve Kürt halkı başta olmak üzere bölgenin kadim halkları arasında önemli bir ortaklaşma yaşandı. İki fetihçi gücün, “Kürt-Arap çatışmasının” yaşanması için uyguladıkları politikalar ve provokasyonlara rağmen Araplar Kürtleri tercih etti. Hatta ilhak saldırılarına karşı Kürtlerle yan yana savaştı. Bu parametreler üzerinden gelişen direniş Kürt ve Arap halklarını her geçen gün birbirine daha fazla yakınlaştırıyor. Fars milliyetçiliğin rejim üzerinden, Türk milliyetçiliğinin radikal gruplar üzerinden engellemesi olmasaydı Suriye sorunu bu hale gelmeden çoktan çözülürdü.

İki fetihçi zihniyete rağmen Arap-Kürt halkları arasında, özellikle Türk-Fars fetihçiliğine karşı ortak direniş örüldü. Bu direniş ve ortaklaşma pratiği üzerinden Mısır başta olmak üzere Kürtlerin diğer Arap ülkeleriyle diplomatik, siyasi ilişkileri gelişti. Kürtler, Türk-Fars milliyetçiliğini ve bunun bir sonucu olarak yayılmacılığını iliklerine kadar yaşayarak tanıdı. Halk olarak haklarına saygı gösterildiği sürece Araplarla anlaşmamaları için herhangi bir neden yok.

Araplar ise İran fetihçiliğinin farkındaydı. Hatta Türkiye’yi bu yayılmacı politikalara karşı bir denge olarak gördüler uzun yıllar. Ancak Arap halk ayaklanmalarıyla depreşen Türk fetihçiliğinden oldukça tedirgin durumdalar. Kaba ve üstenci Türk yayılmacılığını inceltilmiş Fars yayılmacılığından daha tehlikeli olduğu kanaati giderek yaygınlaşıyor.

Önümüzdeki dönemde Türk-Fars yayılmacılığına paralel olarak Kürt-Arap ortaklığının gelişimine tanıklık edebiliriz. Kürtlerin bu bağlamda milliyetçi bakış açısından sıyrılmaları, zamansız ve dar yaklaşımlardan uzak durmaları önemli olacaktır.

Arap ülkelerinin dünyanın en çetin sorunlarından biri olan Filistin meselesine rağmen İsrail’le normalleşme adımlarını atmasının altında yatan neden de gemi azıya alan bu yayılmacı politikalardır. Bu temelde Türk-Fars yayılmacılığına karşı gelişen Arap-İsrail aksına Kürtlerin de dahil olması önümüzdeki dönemin önemli gelişmelerinde biri olmaya aday.

Bu bağlamda Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ağırlıklı olmak üzere Kürt güçleri ile birçok Arap yönetimi arasında diplomasi trafiği var. Tarafların ilişki geliştirme ve sürdürme isteği her zamankinden de güçlü. Fars-Türk yayılmacılığı tehlikesi arttıkça diplomatik görüşmeleri siyasi ortaklıklara evrilmesi ihtimali yüksek. Doğrusu ortak tehlike karşısında hem Kürtlerin hem de Arapların ihtiyacı var. İki halkın da siyasi olarak parçalı ve dağınık olması coğrafyalarını yayılmacı politikalara açık hale getirdiği gibi ortaklaşmaları yönünde de tek engeldir.

Olası Kürt-Arap ortaklığı Ortadoğu’da gerek güncel gerekse yüz yıllara dayanan statüko ve dengeleri derinden sarsma kapasitesine sahip. Fars-Türk yayılmacılığı dışında mevcut şartlarda hegemon güçlerin Kürt-Arap ortaklığının gelişmesinden rahatsız olma ihtimali yok. Aksine Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi ile Arap ülkeleri arasındaki iletişim ve diplomatik temaslar ABD tarafından olumlu görülüyor.

Bu anlamda önümüzdeki dönemde Türk-Fars yayılmacılığına paralel olarak Kürt-Arap ortaklığının gelişimine tanıklık edebiliriz. Kürtlerin bu bağlamda milliyetçi bakış açısından sıyrılmaları, zamansız ve dar yaklaşımlardan uzak durmaları önemli olacaktır. Zira dar, duygusal ve milliyetçi yaklaşımlar Federal Kürdistan Bölgesi Bağımsızlık Referandumu’da olduğu gibi Kürt-Arap halklarının karşı karşıya gelmesine, fetihçi ve yayılmacı güçlerin bundan fayda sağlamasına neden olmaktadır.




Önceki Haber
Erdoğan’ın Libya’da desteklediği Serrac istifa edeceğini açıkladı
Sonraki Haber
Engelli kadına cinsel saldırı: Biri tutuklandı, üçüne ev hapsi verildi