Ana SayfaYazarlarHasan Kılıçİktidarın ekonomi politiği ve muhalefetin paradoksu

İktidarın ekonomi politiği ve muhalefetin paradoksu


Hasan Kılıç*


Türkiye siyaseti iktidarın ekonomi politiği ile muhalefetin paradoksu arasında sıkışıyor. Bu açmazdan çıkış için değişimi arayan bir tarz-ı siyasete olan ihtiyaç her geçen gün artıyor.

Son dönemin en ilginç olaylarından biri, şüphesiz, Millet İttifakı’nın erken seçimi bekleme hali. Ama burada dikkat çektiğimiz nokta erken seçim beklentisi değil, erken seçimi bekleme hali. Şöyle ki, sandık demokrasilerinde sonucu tayin eden toplum iken, muhalefet ekonomideki makro verilerin sokağa yansıması, ittifaklar arası gelgitler, devlet katındaki olası sızıntılar üzerinden erken seçimi bekliyor. Yani Millet İttifakı’nın tutumu toplumsal-siyasal değişim arayışları arasındaki mesafe baya uzun.

İktidar ise iktisadi alanı, kaynak-rant dağıtımını tamamıyla Saray’a bağlamış, bürokrasiyi MHP ile, siyasi alanı (dar anlamda devlet yönetimini de diyebiliriz) ulusalcı ortakları ile paylaşmış durumda. Bu denklemde hem siyasi rakiplerini bertaraf etme hem toplumla kurduğu bağları kopamaz şekilde yapılandırma hem de ideolojik formasyonunu topluma mal etme derdinde.

Sadece son birkaç aya baktığımızda, iktidarın ilk hamlesi İyi Parti üzerinden geldi. İyi Parti’ye Cumhur İttifakı’na katılım çağrısı en üst düzeyden yapılırken HDP’nin Millet İttifakı ile ilişkisi çarpıtılarak propaganda edildi. İlk hamleden umduğunu bulamayan iktidar, İyi Parti denklemini başka söylem ve araçlarla sürdürmek üzere ikinci hamlesini HDP’ye yaptığı operasyonları yoğunlaştırarak gerçekleştirdi. Erdoğan, bir süredir soğumuş olan Rojava’ya müdahale kartını tekrar açtı. Aynı günlerde Sayın Öcalan’a yönelik avukat ve telefon yasağı haberi geldi. Kobani protestoları iktidar tarafından altı yıl sonra tekrar keşfedilerek HDP’nin eski MYK üyelerine yönelik kapsamlı operasyon gerçekleştirildi. Altan Tan gibi sağ pragmatist siyasetçileri “tutuklama” kıskacına alınarak HDP’yi kriminalize etme propagandasına su taşındı. Böylece İyi Parti’nin Millet İttifakı’ndan uzaklaşması ve CHP’nin HDP ile olası ittifakının önüne geçilmesi hedeflerden biri olarak öne çıktı. Nitekim son dönemde yaşananlar da iktidarın devlet aygıtı ile hemhal halinin demokratik siyaset alanına yansıması olarak beliriyor.

Üç açıdan rıza “üretimi” ve iktidar ekonomi politiği

İktidar, sadece demokratik siyaset alanını dizayn etmesi çabası içerisinde değil. Neticede siyaset topluma ve toplumla yapılır ve araçları çeşitlense de rıza üretimini zorunlu kılıyor. İktidar bu açıdan üç temel pencereyi açıyor. Bunlardan ilki, rıza verme mecburiyeti yaratan borçlandırma stratejisi. İşsizlik ve geçim derdinin korkunç derecede arttığı bugünlerde, borçluluk, iktidara bağlanma aracı haline geliyor. İktidar bu aracı güçlendirmek üzere muhalefetin canhıraş şekilde savunduğu mali disiplini bile-isteye gevşetip anlamsız kılıyor. Böylece borçlu olanlara “iktidarda kaldıkça mali disiplin olmayacak ve genişleyici para politikalarında ısrarcı olacağım, sen de borcunu çevirebileceksin, yarına bakmaya devam edeceksin” mesajı veriyor. Söz konusu mesajı verdiği kişi sayısına bakarsak borçla yönetme stratejisinin toplumsal etkisini net şekilde görebiliriz. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi verilerine göre, bireysel kredi müşterilerinin sayısı 2019 Temmuz’da 31,3 milyon kişi iken, 2020 Temmuz’da 33,4 milyon kişiye yükseldi. Son bir yılda bireysel kredi borçlularının sayısı 2,1 milyon kişi arttı. Böylece rıza üretimini zorunlu kılan borçla yönetme stratejisi, milyonlarca kişi açısından iktidara isyan etme ve/veya iktidarı değiştirme maliyetini oldukça yükseltiyor.

İktidarın toplumla kurduğu bir diğer bağ ise sosyal yardımlar üzerinden şekilleniyor. Her ne kadar sosyal yardım, yoksulluğu yeniden üretse de, neoliberal ekonomi düzeninden kaynaklı yapısal işsizlik ve derinleşen gelir dağılımındaki adaletsizliğin yarattığı geçim sıkıntısı sosyal yardımlara rızayı güçlü şekilde üretiyor. Böylece iktidar sosyal yardımları verip siyasi rızayı alıyor. İktidar ile toplum arasında kurulan bu tür bir bağın siyasi etik tartışma konusu yapılması gerekse de sosyal yardım alanların sayısına baktığımızda nüfusun ne ölçekte sosyal yardım-siyasi rıza denklemine girdiğini görebiliriz. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “Aile Sosyal Destek Programı”ndan yararlanan hane sayısı 2019’da 860.695 iken, 2020’de 600.000 olmuştur.

İktidarın rıza ürettiği ideolojik aparat ise Türkçülük ve İslamcılık. Türkçülük devlet bekası ile AKP-MHP ittifakının amentüsü haline geldi. Kızıl Elma koalisyonundan Mavi Vatan’a kadar çeşitli şekillerde formüle edildi. İslamcılık ise iktidarın ulusal kimliği ve rejimi ile bunların yeniden üretimleri kapsamında en kritik misyonlardan birini yükleniyor. Bu misyonun merkezindeki kurum ise Diyanet İşler Başkanlığı oluyor. Muhalefet Diyanet İşler Başkanlığı’nın bütçe meblağları ile ilgileniyor. Ama bu meblağların toplumla nasıl bağlar kurulmasını sağladığını göz ardı ederek bir kez daha boşluğa konuşabiliyor. Bu şekliyle, her yıl bütçe meblağları tartışılan Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) tarafından “fetva yoluyla hizmet verilen kişi sayısı” 2019’da 2 milyon 355 bin 56 kişi iken, 2020 yılında bu sayı 1 milyon 41 bin 187’dir. DİB’in Kuran Kursu hizmetine ulaşan kişi sayısı 2019’da 4 milyon 450 bin iken, 2020 yılında 3 milyon 998 bin kişiye ulaşmıştır. DİB’in manevi destek hizmetleri ile ulaştığı kişi sayısı 2019’da 505 bin 509, 2020 yılında 500 bin, 2021 yılında hedef olarak ise 525 bin kişi olarak belirlenmiş.

Borçlandırma, sosyal yardım ve İslamcılık faaliyetleri neticesinde Türkiye’deki milyonlarca kişi iktidarın stratejisinin öznesi konumuna geliyor. Dolayısıyla iktidar siyaseti sadece muhalefet üzerinden denklemler ve demokratik siyasete yönelik operasyonlar ile kurmuyor. İktidarın ekonomi politiği toplumun en kılcal damarlarına kadar sirayet etmeyi deniyor.

Muhalefetin paradoksu

İktidarın ekonomi politiğine karşı Millet İttifakı bir yandan koalisyonunu bozmama uğraşında diğer yandan Deva Partisi, Gelecek Partisi’nin AKP tabanını aşındırmasını beklemekle meşgul. Bu iki meşguliyeti besleyen ise Millet İttifakı’nın “ekonomi kötü gidiyor, iktidar gidici” kaderciliğine yaslanarak politik risk üstlenecek bir tutumdan ısrarla kaçınmasıdır. Demokrasi ile ekonomi arasında kurulan bağla, kurucu fikir bereketinden uzak kalarak “uyku modu siyaseti” yapmayı tercih ediyor.

Millet İttifakı, uyku modu siyasetine Kürtleri ve HDP’yi hesaplamaya katan istatistikle birleştirerek esasında güçlü değişim bekleyen tabanını teskin ediyor. HDP’yi acı çeken tabanının ağrısını kesmeye dönük çekingen söylemlerin malzemesi ediyor. Kürt Sorunu başta olmak üzere Türkiye siyasetinin temel sorunlarına dair risk gerektiren politik yaklaşımlarla arasındaki mesafeyi donuklaştırıp, tabanını afyona maruz bırakıyor.

Böylece hem kritik sorunlarda risk almıyor hem de iktidarın topluma ulaşan ekonomi politiğine karşı kaderciliğe meyil ve tabanına afyon zerk etmeyle muhalefet, paradoksun içerisine serbest dalış yapıyor. Yani iktidarın ekonomi politiği kendi çapında nüfusu tasnif edip çeşitli stratejilerle temas kurarken muhalefet, sandık demokrasisine inanmasına rağmen toplumla bağ kurmama konusunda direnç gösteriyor ve paradoksunu epeyce güçlü şekilde ortaya koyuyor.

Millet İttifakı’nın yaklaşımındaki halk-sızlık ile iktidarın üç pencereli stratejisi arasındaki en temel açı, Millet İttifakı’nın iktidar olabilme kapasitesini tahrip etmesi şeklinde tabelaya yansıyor. Böylece iktidarın ekonomi politiği ile muhalefetin paradoksu üst üste biniyor ve Millet İttifakı doğurgan bir döngü yaratamıyor.

Tarz-ı siyaset arayışı

Burada önemle vurgulanması gereken nokta; Millet İttifakı’nın ekonomideki gidişat ve demokrasi sorununa getirdiği tespitlerin içeriği ile ilgili değil, bu sorunların gidişatını kendi yoluna bırakarak, bunu bir siyaset tarzı haline getirmesidir. Yani Millet İttifakı’nın sorunu içerik ve başlık ile ilgili değil, siyaset tarzındaki donuklukta. Sinik ve risk almaktan imtina eden bu siyasetsizlik, toplumsal sorunların adını koymaktan öteye gidemiyor. Oysaki ekonomi ve demokrasi sorunları hem çeşitli ölçümlerle sabit hem de çözüm bekleyen reel-yakıcı- acil sorunlar. Yani tarihsel durakta ad koymayı değil, çözüm bulmayı gerektiren sorunlar.

Millet İttifakı’nın “uyku modu siyaseti”ne rağmen hem ekonomideki gidişat hem de demokrasiden uzaklaşma açısından toplumun belli bir şikâyet eşiğine geldiği açık. Gerek iktisadi verilerin hayatı olumsuz etkilemesi gerekse de iktidarın yukarıda üçünü örneklediğimiz hamleleri ile bu hamlelerin yarattığı etki arasındaki uçurum şikâyet eşiğinin gücünü gösteriyor.

Çoklu strateji ile sonuca gitmek

Bir yanda topluma sirayet edebilen iktidar stratejileri diğer yanda yedek kulübesinde bekleyen müzmin muhalefet Türkiye siyasetinin içerisine girdiği açmazın temel aktörleri oluyor. Ekonomi, kutuplaşma, anti-demokrasi gibi konularda toplumsal ve siyasal şikâyetler güçlense de muhalefetin paradoksları ile iktidarın araçları çıkmaz sokaklar yaratıyor.

Bu çıkmaz sokakları demokratik siyasetin sorun çözücü gücü ile aşmanın yolu yeni bir tarz-ı siyaseti açığa çıkarmaktır. Gerek iktidarın “hegemonyasız hükümranlığı” gerekse de muhalefetin “uyku modu” Türkiye’de siyaset denkleminin başka bir yerden kurulmasını zorunlu kılıyor.

Çıkmaz sokakların aşılması gerekliliği, toplumsal şikâyetlere ivme katma sorumluluğu ve toplumun sorunlarını hakikate ulaştıracak tarz-ı siyaset ihtiyacı HDP’ye tarihsel bir rol biçiyor. HDP’nin siyasal iklimi okumak suretiyle giriştiği “Anti-Faşist Cephe, Demokrasi İttifakı ve Toplumsal İttifak” çoklu stratejisi güne cevap veren kurucu bir siyasi fikir içeriyor. Toplumun her katman ve alanını ortak kesen bu çoklu strateji reel politik açısından doğru bir hat içeriyor. İktidarın ekonomi politiği ile muhalefetin paradokslarına karşı kurucu bir momenti var ediyor.


*Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde lisans ve yüksek lisans öğrenimini tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı’nda doktora çalışmalarına devam ediyor. Daha önce birçok dergi, gazete ve internet sitesinde yazısı yayımlandı. Gazete Karınca’da düzenli yazıları yayımlanıyor.

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Metran İsa’nın ortak yaşam için kanat gerdiği Kürt ve Ermeni aşıklar
Sonraki Haber
20 yıl önceki borçları öne süren DEDAŞ Şırnak'ın 13 köyünde elektriği kesti