Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirMehterle girilen İdlib’den sessiz sedasız çekilirken

Mehterle girilen İdlib’den sessiz sedasız çekilirken


Abdulmelik Ş. Bekir *


Türkiye’nin İdlib’de Suriye rejim ordusu ve Rusya’nın kontrol alanının ortasında kalan gözlem noktalarından çekildiğine dair haberler art arda gelmeye başladı. Reuters çekilmeye ilişkin görüntüler yayınladı. Kapsamlı medya propagandası eşliğinde girilen gözlem yerlerinden ayrılma mutlak bir sessizlik içinde gerçekleşiyor. Türkiye’den şimdiye kadar çekilmeye ilişkin herhangi bir açıklama gelmedi.

Mutabakata rağmen zaman zaman yoğunlaşan Rus, rejim saldırıları eşliğinde artan İdlib’e yeni operasyon söylemleri, uluslararası arenada ayyuka çıkan Libya ve şimdi de Azerbaycan’a radikal grupların transferinin ardından Türkiye’nin gözlem noktalarının en azından bir kısmından geri çekilmesi yeni gelişmelere kapı aralayabilir. İdlib’e ilişkin yer yer birbiriyle kesişen ve ayrışan senaryolar olsa da 2016’dan beri en nihayetinde tamamı Rusya’nın hedefleri doğrultusunda yürüyen tek senaryoya hizmet ediyor.

Bu da Moskova-Ankara’nın bu alana ilişkin anlaştığı ve buraya toplanan radikal grupların dost eliyle (Türkiye) tasfiye edileceğidir. Türkiye’nin bu konuda söz verdiğini Rus yetkililerin açıklamalarında anlıyoruz. Fırsat buldukça bu sözü Türkiye’ye hatırlatıyorlar. Türkiye buna karşı söylemde sessiz kalsa da Halep’i rejime teslim etmesinden beri pratikte gerçekleşen senaryo bu. Şimdiye kadar radikal grupların denetimindeki toprakların üçte ikisi rejimin denetimine geçti.

Faili meçhul suikastlarla adı geçen grupların komuta düzeyindeki unsurları birer birer öldürüldü. İç çekişme ve çatışmaları yoğunlaşarak sürüyor. Önemli bir kesimi Türkiye’nin paralı askerleri olarak farklı alanlara taşınarak Suriye ile ilgili iddia ve çabalarından önemli oranda uzaklaştırıldı. Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov son dönemlerde birkaç defa rejimin muhaliflerle savaşının bittiğini ilan etti. Türkiye ile yaptıkları anlaşmaların istedikleri hızda olmasa da istedikleri amaç doğrultusunda yürüdüğünden eminler. Yani radikal grupların dost eliyle imha sürecinin işlediği söylenebilir. Gözlem noktalarından çekilme de bu sürecin olması gereken ve olacağı mukadder olan adımlarındandır.

Türkiye’nin İdlib ve çevresini vererek karşılığında Kürt topraklarına saldırı izni alması da bu senaryonun parçasıdır. Rusya’nın Suriye’de baş edemeyeceği ve tüm hesaplarını alt üst edecek güç ABD’nin varlığıdır. Hesaplarını öncelikli olarak bu durumla baş etmek üzere kuruyor. Trump’ın istikrarsız politikaları Rusya’ya bunu başarabileceği umut ve fırsatını verdi. Türkiye’yi Kürtlere saldırtarak hem Kürtleri kendine ve rejime muhtaç etme, hem de Türkiye ile ABD-NATO ilişkilerini bozmaya dönük altın değerinde bir fırsat yakaladı ve sonuna kadar kullandı.

Rusya hala bu politikayı gerekli ve işlevsel görüyor. Lavrov’un, “Rejimin radikal gruplarla savaşı bitti, temel sorun ABD’nin Kürt ayrılıkçılığını teşvik etmesidir” söylemi Kürtlere yeni saldırı senaryosunu güçlendirdi. Nitekim Demokratik Suriye Meclisi Eşbaşkanı İlham Ahmed geçtiğimiz hafta bir panelde yaptığı konuşmada Suriye ve Türkiye’nin Özerk Yönetime karşı ortak çalıştığına işaret etti. Ahmed ayrıca Rusya’nın Özerk Yönetim ve Şam arasındaki görüşmelerde de garantörlük rolünü yerine getirmediğini söyledi.

Rusya’nın, ABD sisteminin seçimlerle uğraşmasını fırsat olarak görmesi mümkün. Türkiye de bu konuda ortaklaştığı Moskova ile elindeki cihatçıları tasfiye etme karşılığında Kürtlere yeni bir saldırının pazarlığını sonuna kadar yapacaktır. Moskova, IŞİD’in yenilgisinden sonra yaptığı gibi hem şimdi hem de gelecek dönemde ABD’nin Suriye’deki politikasına göre bu kartı elinde tutmaya ve kullanmaya devam eder.

Ancak Rusya’nın Kürt topraklarına yerleşme cevvalliğinin ters tepme ihtimali de var. ABD’nin de Suriye’de temel sorunu Rusya ve İran’dır. Kısmi çekilme ve çekilme politikasına rağmen son dönemlerde buralarda Rusya’ya karşı askeri varlığını ve aktivitesini arttırdığını da not etmek gerek. Bu nedenle Moskova’nın fırsatçılığı kendisine pahalıya mal olabileceği gibi ABD’nin alanda daha fazla yerleşme ve kalıcılaşmasına neden olabilir.

Türkiye’nin gözlem noktalarından çekilmekle dikkatler başka alanlara kaymışken eninde sonunda yapmak zorunda olduğu bir adımı atmış olması da mümkün. Zaten elinde kalan gruplar artık kısa süreli kazanımlar dahi sağlamıyor. Taşındıkları ülkelerde bu gerici gruplar üzerinde denetim sağlanamıyor. Avrupa’ya karşı uzun süre tehdit aracı olarak bir yarar sağlarken, Avrupa’nın alttan alan tutumunun giderek değişmesiyle işlevsel bir enstrüman olmaktan çıktılar. Aksine Türkiye giderek tüm dünyaya radikal gruplar üzerinden şiddet ihraç eden bir imajla yüz yüze. Birçok ülke tarafından artık şer devleti olarak değerlendiriliyor.

Gelinen aşamada uluslararası insan hakları örgütlerinin bu grupların gerçekleştirdiği tecavüz, insan kaçırma, gasp ve talan gibi insanlık suçlarına ilişkin raporlarına her geçen gün yenisi ekleniyor ve bunlar Türkiye’nin hanesine yazılıyor. Astarı yüzünden pahalı hale gelen radikal grupların bir süre daha kullanılacakları tek alan Kürtlere saldırmaktır. Gözlem noktalarının boşaltılmasıyla bu gruplar İdlib’de sıkıştırılarak Kürt topraklarına taşınmaya mecbur edilebilirler. Bu kısa süreli bir saldırının başlangıcı olmasa da bu niyeti barındıran bir adım olduğu kesin.

Bunun yanı sıra en nihayetinde de cihadi grupları kullanma limitleri giderek tükenen Türkiye, dışarıya şiddet ihraç eden ülke imajından da kurtulmak mecburiyetinde. Gözlem noktalarının boşaltılması radikal grupların hamisi ve koruyuculuğundan geriye atılmış bir adım olarak uluslararası alana verilmiş bir mesajdır aynı zamanda.  Libya, Doğu Akdeniz, Azerbaycan-Ermenistan çatışmaları başta olmak üzere müdahil olduğu hiçbir dosyada istediğini alamayan ve geri adım atmak zorunda kalan AKP-MHP bloğu Suriye’den de çekilmek zorundadır.

Sadece gözlem noktaları ya da İdlib değil, Türkiye, büyük bir gürültü ile girdiği her alandan sessiz sedasız çıkacaktır. Hem de ardında buralara uzun süreler ekonomik, politik ve kültürel olarak geri dönemeyeceği büyük düşmanlıklar bırakarak.


* İstanbul Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nde gazetecilik ve Fen Edebiyatı Fakültesi’nde ise Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik çalışmalarında Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, kültür ve dil, siyaset üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da düzenli yazıları yayımlanmaktadır.



Önceki Haber
ABD: Türkiye S-400'ler için çok şeyi feda etti
Sonraki Haber
Yine Metro Turizm: Çocuğa cinsel istismarda bulunan muavin tutuklandı