Ana SayfaManşetHayatı sevmek üzerine

Hayatı sevmek üzerine


Cemalettin Canlı


Onu bilirdik. 68’de de vardı, 78’de de. 80’lerde üniversitelerde öğrencilik yaparken, yani gözaltılarda, yani işkencelerde, yani polis baskınlarında yanımızda, yakınımızdaydı. 90’larda akşam ayrıldıklarımızı sabah bulamadığımız zamanlarda faili malum kayıpların izini sürerken de vardı, bilirdik.

Hem Mahir’i de o saklamıştı… Ne demeli, üstüne bal kaymaktı. Bir şey daha var, kendi payıma, bunca şeyin üstüne onu hep kendi akranımmış gibi hissettim. Tanışıklıktan değil, yaştan, yaşamdan azade akran hissetmekten söz ediyorum. Yakın zamanlarda Dipnot Yayınları’nın çıkardığı kitabı okuyunca hissin kapsamını biraz daha genişletmekte bir beis görmedim. Aslında sözünü ettiğimiz kişi her yaşın akranı diyebilirim. Yavuz Önen’den söz ediyorum ve yaşamını paylaştığı Hayatı Sevdim kitabından…

Mekana, yalnız bakmayan, her zerresiyle görmeyi önemseyen bir mimarın gözüyle Midyat’a bakıp, 1940’lı yıllarda Midyat’ı, yani Süryanileri, yani Ermenileri, yani Kürtleri, yani Arapları, yani Ezidileri görmekten söz ediyorum. Ekmekten ve aştan söz ediyorum, ağıtlardan ve masallardan… Süryanice, Kürtçe, Arapça, Ermenice ağlamaktan, ninni söylemekten. Misal, Midyat ve çevresinde pek çok üzüm çeşidi olduğundan, bunlardan on altısının adlı adınca bilindiğinden söz ediyorum, yani Mazrona, Deyvani, Taifi, Koxer, Hasani, Bini Kati, Pırbızeki, Zeyti, Sinceri, Lıbdıreş (Dırejık), Kunduri, Mışabbık, Kerkuş, Reşe Devani, Reş, Dıvrozi, diyorum. Ve şimdilerde kaç tür vardır merak ediyorum. Yukarı Mezopotamya’nın yabani otu bağday yapan insanlarının son demlerinden söz ediyorum… O son demde İbrahim Kurra’dan. “İbrahim Kurra Süryani idi. Çerçilik yaparak geçinirdi. Midyat’ın, Nusaybin’in köylerini dolaşır, katır sırtında götürdüğü eşya ve yiyeceği satardı. Bir gün Nusaybin’in bir köyüne giderken onu baltayla öldürdüler.”

1950’li yılların İstanbul’undan söz ediyorum, Haydarpaşa Lisesi’nden, sinemalardan, güreşçilerden, futbolculardan… 6-7 Eylül dehşetinden “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır” günlerine. İTÜ’den ve Taşkışla’dan, öğrenci olaylarından söz ediyorum. “Bir gece sabaha karşı uyandırıldık. Mustafa Kemal Atatürk’ün Şişli’deki evinin yakıldığı söylendi. Toplandık ve marşlar söyleyerek evin önüne vardık. Yangın yoktu”dan söz ediyorum. Turan Emeksiz’den ve Nedim Özpolat’tan… Ve elbette 27 Mayıs’tan… Yani umutlardan ve hayal kırıklıklarından…

1960’lı yılların Fransa’sından, Ankara’sından, 68 Paris’inden söz ediyorum. 68’in Paris’i malum, ama Ankara’yı hatırlamak gerek: “TBMM binalarının bulunduğu mevki ile Sıhhıye arası Ankara’daki yeni kentsel yaşamın merkeziydi. İlk ve sonbahar yağmurları sonralarında akşamüstleri Kızılay şenlenirdi. Şemsiyeleri altında şık giyimli hanımefendiler ve beyefendilerin yarattığı özgün manzara güzeldi. Sakin bir yaşam vardı.” Ve sinemalar, ve tiyatrolar, aydınlar, sanatçılar, kitaplar ve en çok kitaplar… Üretim ve umut zamanları yani.

Sonrası 12 Mart, malum aslında, umutlar, dağlar, kahpe pusular… Adanma, ölüm, cezaevleri… Mahir’den Koray Doğan’a işaret fişekleri, kutup yıldızları. Selimiye’de Yılmaz Güney olmak, uzaktan çocuklar için umut kuşları uçurmak… “Akşam talimine çıkan askerler düzenli yürüyüşleri sırasında Yılmaz’ı görmek için bulunduğumuz pencere tarafına komut verilmişçesine bakarlardı.”

Selimiye’den söz ediyorduk. “Avlu kelimesi bu orta alanı anlatmak için yeteri değil. Dört tarafı yapıyla çevrili devasa açık bir alan. Dört köşenin her birinde yükselen kuleler binanın mimarisine bir özellik katıyor. Kaldığımız yapı blokuna yakın, yüksek bacası olan bir binanın önüne sıkça askeri araçlar durur ve yükünü boşaltırdı. Yük, toplatılmış sakıncalı olarak nitelenen yasak sol kitaplardı. Yakıyorlardı kitapları. Bacadan yükselen kara dumanı hiç unutmadım.”

Sonra 70’ler, sonra 80’ler, umut, isyan, yenilgi, acı ve işkence… Yaraya tütün basıp yürümek. İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı… Yani Didar Şensoy, yani Vedat Aydın, yani devlet eliyle bok yedirilen Yeşilyurt köylüleri…

Süryani İbrahim Kurra’dan (18) herkesin öz kardeşi Ermeni Hrant Dink’e tükenmelerden geçerek umudu diri tutabilmenin tanıklığından söz ediyorum aslında.

Ne diyordu şair, “içerde, dışarda, derste, sırada…” Her kuşağın akranı Yavuz Önen’in “Hayatı Sevdim” kitabından söz ediyorum, Dipnot Yayınları’ndan…


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Trump, Savunma Bakanı Esper'in görevine son verdi
Sonraki Haber
Karabağ'da savaşı sona erdirecek anlaşma imzalandı