İzmir depreminin öğretemedikleri
İzmir’de 30 Ekim günü AFAD’a göre 6.6, Kandilli Rasathanesi’ne göre 6.9, ABD Jeoloji Araştırmaları Merkezi’ne (USGS) göre ise 7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Beş gün süren arama kurtarma çalışmaları sonucu AFAD, can kaybının 114 olduğunu, 36 yaralının tedavisinin de sürdüğünü açıkladı.
Yazının başlığının klasik olarak, ‘İzmir depreminin öğrettikleri’ olması beklenirdi sanırım, çünkü Türkiye’de bugüne kadar birçok şiddetli deprem yaşandı. On binlerce insan hayatını kaybetti, yaralandı, yüz binlercesi de evsiz barksız kaldı. Çok ağır acılar yaşandı, ağır bedeller ödendi. Haliyle her deprem sonrası, bir öncekinden ders çıkarılması beklenir ya da ilkinde yapılan hataların tekrarlanmaması, tespit edilen eksikliklerin giderilmesi beklenir. Kısacası bir önceki depremin öğrettiği ve sorgulattığı can alıcı noktaların ortadan kaldırılmış olması gerekir. Ama maalesef şimdiye kadar bunların tersini yaşadık ve hiçbir deprem bir sonraki için bir şey öğretmedi. Kısa bir hafıza egzersizi yaparsak; 23 Ekim 2011’de Van merkezde, 24 Ocak 2020’de Elazığ Sivrice’de, 23 Şubat 2020’de Van Başkale’de çok şiddetli depremler meydana geldi ve yüzlerce insan hayatını kaybetti. Bunlar ve öncekiler de dahil olmak üzere sorumlular hesap vermek yerine çeşitli açıklama ve bahanelerle unutulmayı başardı.
Şimdi aynısını İzmir depreminde yaşıyoruz. Hesap vermemek, sorgulanmamak için bin dereden getirilen suların öyle ya da böyle bugüne kadar işe yaradığını söylemek yanlış olmaz. Hesap vermek için zamanlarının olmaması, insanların riskli binalarda oturmasını zorunluluk değil de tercih olarak adlandırmaları bunun işareti.
İzmir depreminden önceki tüm depremlerde aşağı yukarı benzer süreçler yaşandı, medya eliyle nedenden çok sonuca odaklanmamızı sağladılar. Medya, insanların en insani duygularından mantıklarının önüne devasa ve aşılmaz duvarlar ördü. Adım adım, gün gün, saat saat savunmasız noktalarından yakaladı. İnsanların sorgulama sınırını, aşırı dozda görsel, işitsel ve yazınsal materyalle silikleştirdi. Günlerce medya aracılığı ile çocukların nasıl araçsallaştırıldığına şahit olduk. Depremin ilk gününden beri yoğun bir şekilde duygusal haber trafiği çabasını ve enkaz altından çıkarılan çocukların görüntülerinin sorumluluğunu perdelemek için “umut” ve “mucize” gibi insani duygularla hoyratça kullanılmasını gördük. Çocukların kurtarıldıkları andan hastanede ailelerine kavuştuğu ana kadarki her hallerinin gösterilmesinin birer hak ihlaline, hatta istismara girdiğini görmezden gelerek günlerce yayınladılar.
Bu süreçte en çok duyduğumuz kullanışlı kelimelerden biri de “kahramanlık” oldu. İşlerini yapan kurtarma ekiplerine layık görüldü bu efsunlu kelime. O kadar kullanışlı ki, hak arayışlarını birkaç günlüğüne askıya alıp İzmir’deki arama kurtarma çalışmalarına katılan Somalı maden işçilerini, sırf hak arama mücadelelerine devam etmek istedikleri için jandarma çok sert müdahalede bulunarak gözaltına aldı. Hâlbuki daha birkaç saat öncesine kadar mucizeler yaratan eşsiz birer “kahramandı” hepsi de.
İşte bütün bu sebeplerden dolayı medya; ilk günden beri kimse deprem vergilerinin nereye gittiğini, neye harcandığını sormasın diye, yıkılan binalar neden güvensiz demesin diye, betonlaşmadan, çarpık kentleşmeden ve denetimsizlikten kimse bahsetmesin diye, İmar Yasası’nın, imar affının sözü geçmesin diye, toplumun zihnini hızlı ve yoğun bir şekilde duygu yağmuruna tuttu. Topluma böyle zamanlarda bunların sorulmasının, bahsinin geçmesinin yersiz olduğu duygusunu empoze ettiler.
Halbuki alkışlanması gereken enkazın kaldırılması değil, binaların hiç enkaz haline gelmemesiydi. Umut, o çocukların enkazdan sağ çıkmaları değil, yaşadıkları binaların o şiddete rağmen yıkılmaması olmalıydı. Mucize, kurtarma ekiplerinin orada hiç enkazla karşılaşmaması olmasıydı.
Bu yüzden bugüne kadarki depremler nasıl bir şey öğretmediyse İzmir depremi de kendinden sonrakiler için bir şey öğretmiş sayılmayacak.
Artık bir deprem kuşağında ya da ülkesinde yaşadığımıza ikna olup, öldüren şeyin deprem değil sorumsuzluk olduğunu medyaya rağmen anlamak, bilmek zorundayız.
* Mersin Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Çeşitli yerel gazete ve internet haber sitelerinin muhabirliğini yaptı. 2015’te Özgür Gün Tv’de program hazırlayıp sundu. Televizyonun KHK ile kapatılmasının ardından 1HaberVar Platformu’nda haftalık program sundu.
PAYLAŞ:
Tweet