Ana SayfaYazarlarErcan SezginKDP-PKK çatışması ‘Birakujî’den çıkıp Kürt soykırımına dönüşebilir

KDP-PKK çatışması ‘Birakujî’den çıkıp Kürt soykırımına dönüşebilir


Ercan Sezgin


Kürtlerin tarihi bir anlamıyla direnme tarihidir. Direniş Kürtlerde toplumsal bir gen halini almıştır. 5 bin yıllık devletli sisteme, 500 yıldır da ulus devletçi sisteme karşı büyük bir direniş içindedir. Her defasında soykırımdan geçirilmek istenmiş, ama Kürt direnişi bunu engellemiştir. Direnmişler ama hiç kazanmamışlar, yenilmişler ama hiç bitmemişler. Kürtlerin bugüne kadar bitmemesinin yegane sebebi direnmesidir. Kazanamamasının sebebi ise Kürtlerin ‘Birakujî’ (Kardeş katli) olarak kavramsallaştırdığı iç ihanettendir.

Kürt tarihi direniş tarihi olduğu kadar aynı zamanda ihanet ve ‘Birakujî’ tarihidir. Kürtler ‘Birakujî’den çok çekmiştir. Öyle ki edebiyatının, sanatının, masal ve hikayelerinin temel konusu olmuştur. Bundan dolayı da Kürt birliği Kürtlerin en büyük istek, arzu ve hayali olmuştur.

Yakın tarihimizde ‘Birakujî’nin merkezi hep Federal Kürdistan Bölgesi olmuştur. ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesi ile birlikte, Saddam’ın devrilmesi ve ortaya çıkan Kürt statüsü, kendisiyle birlikte birçok dengeyi sarsmıştır. Saddam’ın devrilmesi ile ortaya çıkan tarihi fırsat vardı. Eğer ‘Birakujî’ ve tarihsel Kürt ihaneti olmasaydı sadece güney Kürdistan değil kuzeydeki gelişmeler de daha farklı olabilirdi. 90’larda yaşanan ‘Birakujî’ye kurban edilmeseydi günümüzde hem Kürtlerin durumu farklı olurdu, hem de Ortadoğu’nun durumu şimdiki gibi olmazdı.

Ama gerek bölgesel güçlerin hesapları gerekse küresel güçlerin çıkarları, gelişmenin sadece Federal Kürdistan Bölgesi eksenli olmasını sağladı ve burada da yoğun bir ‘Birakujî’ savaşının başlamasına neden oldu. Buna aşiretsel, partisel çıkarlar eklenince 90’dan 2000’e kadar Kürtler arası yoğun savaşlara sahne oldu. Böylece ortaya çıkan tarihi fırsat heba edildi.
Daha önceleri çatışan PKK-KDP, PKK-YNK, KDP-YNK 2000’den sonra günümüzde ortaya çıkan pozisyonlar korunarak kendi aralarında anlaştılar. Dönem dönem kimi gerginlikler yaşansa da bir iç savaşa dönüşmedi. Sorunlar genellikle diyalog ve müzakere yöntemleri ile çözülmeye çalışıldı.

2011’den sonra adına ‘Arap Baharı’ denilen halk isyanlarının çıkması ve birçok yerde eski rejimlerin yıkılması Kürtlerin önüne yeniden tarihi fırsatlar sunmuştu. Ortadoğu’daki kaos gittikçe derinleşiyordu. Kürtler ya bu kaostan ulusal birliklerini sağlayarak daha güçlü çıkacaklardı ya da Ortadoğu kaosunda soykırım ve katliamlarla karşı karşıya kalacaktı. Bunu gören PKK Lideri Abdullah Öcalan, hükümetle yapılan çözüm süreci görüşmeleri döneminde Kürt kamuoyuna da bir çağrı yapmış ve Kürt Ulusal Birlik çalışmalarının hızlandırılmasının önemine işaret etmişti.

Erbil’de bu konuda kimi çalıştaylar, konferans ve toplantılar yapıldı. Ancak tüm bu girişimler sonuçsuz kaldı. Açıktır ki bu girişimi bozan, sonuca gitmesini engelleyen tarihsel Kürt düşmanları ve onların uzantıları vardı.

Birlik sağlanamayınca Kürt coğrafyasının tamamı 3. Dünya Savaşı’nın merkezi haline geldi. Önce IŞİD, Kuzey Doğu Suriye ile Federe Kürdistan Bölgesi’nin birçok yerini işgal etti. Birçok radikal İslamcı grup Kürt kent ve kasabalarını savaş alanına çevirdi. Bunların arkasında hangi gücün olduğu, kimler tarafından kullanıldığı artık herkes tarafından biliniyor. Başta IŞİD olmak üzere birçok radikal İslamcı grup yenilince bu sefer sahneye direkt Türkiye indi. Topyekun savaşa bir savaş başlattı ve hala da bu konuda adımlar atıyor. Cizre, Sur, Nusaybin, Yüksekova, Silvan, Şırnak yakılıp yıkıldı. Kerkük, Afrin, Gire Spi, Serekaniye şehirleri ele geçirildi. Bunlar hepsi ulusal birliğin olmamasının sonuçlarıdır.

Herkes ulusal birlik beklerken 2015’ten sonra KDP’nin Türkiye ile olan ilişkileri bağlamında PKK ile giderek tansiyonu yükseltmesi gerginliğin artmasına neden oldu. TSK’nin Hakurk harekatı, KDP güçlerinin PKK’nin hakimiyetinde olan Biradost bölgesindeki hareketliliği, istihbarat paylaşımları, Erbil’deki Türk konsolos çalışanına düzenlenen suikast, Mahmur’a dönük ambargo KDP-PKK arasındaki ilişkilerin tümden kopmasına neden oldu.

En son Haftanin operasyonu, Şengal anlaşması ilişkileri daha da gerginleştirdi. Haftanin operasyonu ile Şengal anlaşmasının ortak noktası ABD Dışişleri Sözcüsü’nün açıklamalarında gizliydi. “Irak hükümeti, Irak Kürdistan Yönetimi ve Türkiye ortak hareket ederek PKK’yi yensinler” türünden bir açıklama yapmıştı. Bu da olayların arkasındaki güç dengelerini gösteriyordu. İşin içinde yine tarihsel Kürt düşmanları, küresel güçlerin politikaları ve tarihsel Kürt bölünmüşlüğü var.

En son KDP güçlerinin Gare alanına yaptığı yığınak adeta savaş ilanı oldu. KDP yetkililerine çağrılarda bulunuldu. Kürtler arası bir savaşın istenmediği, ama KDP’nin savaş pozisyonu aldığı ve KDP Genel Başkanı Mesud Barzani’nin gerekli izahatı yapması gerektiği deklare edildi.

Mesud Barzani’den beklenen açıklama önceki gün geldi. Konu hakkında yazılı açıklama yapan KDP Genel Başkanı, “Kürt’ün Kürt’e karşı savaşını haram kılan tavrımız, istikrarımıza, kent, ilçe ve köylerimizin güvenliğine, vatandaşlarımızın kendi yurtlarından zorla çıkarılmasına, kurban edilmelerine ve haksız yere şehit edilmelerine karşı sessiz kalacağız şeklinde yorumlanmamalıdır” ifadelerini kullandı.

Barzani’nin bu sözleri sorunu çözecek, müzakere ve diyaloga teşvik edecek türden değil aksine tansiyonu yükseltecek gibi. Oysa Kürt kamuoyunun büyük temennisi tarafların çatışmadan uzak durması yönündeydi. Örneğin KDP kadar etkili olan YNK yetkilileri, Kürtler arası bir savaş istemediklerini, bunun tarihsel olarak Kürt halkına kaybettireceği yönünde uyarılarda bulundu.

Ancak şu anki durum savaşın eşiğine gelme halidir. KDP-PKK savaşı kime hizmet eder? Çok açık ki Kürtlere hizmet etmeyecek. Var olan tüm kazanımları bitirecek. Federe Kürdistan boydan boya savaş alanı olur. Tabi ki bu durumda Türkiye de savaşa dahil olacak. Türkiye’nin KDP’nin yanında savaşa dahil olması demek Federe Kürdistan topraklarının bir bütünen kontrollerine geçmesi anlamına gelecektir.

Şu su götürmez bir gerçek ki Türkiye nerede bir toprak parçasını ele geçirmişse buralardan çıkmamak için sonuna kadar ısrar eder. Böylelikle Kerkük ve Musul hayallerini barındıran Misak-ı Milli sınırları yeniden gündeme gelecek. Ayrıca Şiî, Sünni Araplar kaostan yararlanarak tartışmalı Kürdistan bölgelerine yerleşecek. İran, Kürdistan bölgesinde etkinliğini arttırmak isteyecek. Böylelikle ortada ne aile ne aşiret ne şirket ne de Kürt Federasyonu kalır. Dolayısıyla bu savaşın kazananı Kürt düşmanları olur.

Öyleyse savaşa davetiye çıkarmak, savaş pozisyonu almak, yeminli Kürt düşmanları ile ortak politika belirlemek tarihsel ihanete, tarihsel yenilgilere davetiye çıkarmaktır. Bu savaş artık ‘Birakujî’ tanımının dışına çıkmıştır ve Kürt soykırımına davetiye çıkarmak olacaktır. Dolayısıyla ‘Kurdkujî’ (Kürt katli) olacaktır. Buna sebep olan da Enkidu, Harpagos, Binbaşı Kasım ve Rayber gibi lanetlenecektir.




Önceki Haber
Tek başlılığın anatomik eleştirisi – Ayşegül Devecioğlu
Sonraki Haber
Kolektif şiddet ve linç