Ana SayfaBilim ve TeknolojiKorkulacak bir durum: Laptev Denizi hala donmadı

Korkulacak bir durum: Laptev Denizi hala donmadı

HABER MERKEZİ – Güncel bilimsel gelişmelere ve bilim tarihine mercek tuttuğumuz “Karınca’nın Gözünden Bilim”de bu hafta, insan eliyle gerçekleşen iklim değişikliğinin etkisiyle Laptev Denizi’nin halen donmamış olmasına ve bunun sonuçlarına odaklanıyoruz.


Mehmet Ali Döke*


Rusya’nın kuzeyinde Sibirya ile Taymır Yarımadası arasında kalan ve Arktik Okyanusu’nun bir kısmını oluşturan Laptev Denizi, Kasım ayına girerken henüz donmuş değil. Laptev Denizi’ndeki buzlanma, yörüngedeki insan yapımı uydularla 1979’dan beri düzenli olarak takip edilmekte.

Buzlanmanın zamanını, alanını ve kalınlığını yıllardır takip eden araştırmacılar en erken 2030 yılı, en geç ise 2050’de Arktik Okyanusu’nun ilk buzsuz yazını geçireceğini öngörüyor. Yine uydudan elde edilen verili inceleyen ABD Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi’ndeki kıdemli araştırmacı Walt Meier’e göre son 14 yıldır Arktik Okyanusu buzullarında ciddi bir azalma olduğu gibi, kalan buzlarda 1980’lerdekinin yarı kalınlığında. Dolayısıyla buzla kaplı yüzey alanından bağımsız olarak incelen buzun artan sıcaklıklara dayanamayıp hızla eriyeceğine dikkat çekiyor.

Biraz geriye gidip basılmış çalışmalara bakınca görülüyor ki Avrupa’da görmeye başladığımız Haziran ve Temmuz sıcaklık rekorları hemen ertesi yıl daha da yüksek ölçümlerle kırılmakta. 2020’de ise sıcaklık rekorları yaz aylarından taştı ve özellikle Sibirya’da hemen her ay önceki ölçümleri geride bırakan rekorlar kaydedilmişti. Yılın ilk altı ayında ortalama sıcaklıklar geçmiştekinin 5oC üstünde seyrettiği için zaten tehlikenin farkındaydık denebilir.

Sibirya’da iklim değişikliğini gösteren bir fotoğraf karesi (Fotoğraf: Konstantin Dyadyun)

The Guardian gazetesinin ulaştığı, Colorado Eyalet Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olan Zachary Labe’ye göre de Sibirya Arktik bölgesinde buzlanmanın bu kadar gecikmesi daha önce görülmemiş bir durum fakat aynı zamanda küresel iklim değişikliğinin beklenen etkileri arasında.

Bölgenin geçmiş ve gelecek ikliminin modelleme yoluyla çalışıldığı bir başka çalışmaya göre insan etkisi olmasaydı, bu yıl gördüğümüz gibi aşırı sıcakların 80 bin yılda bir görülmesi beklenirdi. Araştırmanın baş yazarı olan Andrew Ciavarella’ya göre artan küresel ısınma ile bu gibi yüksek sıcaklık dalgaları daha sık görülür hale gelecek. Bununla birlikte Ciavarella, umutsuzluğa düşülmemesini öneriyor ve bu gibi sıra dışı ilkim olaylarının en azından sıklığını düşük tutmak için sera gazlarını kontrol altına almamız gerektiğine dikkat çekiyor.

Ne yazık ki deniz buzunu etkileyen tek şey hava sıcaklığı değil. Buzun kaderi, son derece karmaşık ve küresel ölçekte gerçekleşen pek çok sürecin etkileşimi ile ilişkili ve görünen o ki bu süreçlerden bazıları birbirini destekleyerek ya da engelleyerek buz kaybını beklenenden daha da ciddi bir hale getiriyor. Örneğin iklim değişikliği yüzünden görece ılık Atlantik akıntıları Arktik Okyanusu’na doğru itekleniyor ve yüzeydeki soğuk su ile daha derindeki ılık suyun karışmasına neden oluyor. Bu da okyanus yüzey sıcaklığının ciddi biçimde yükselmesi ve buz oluşumunun zorlaşması ile sonuçlanıyor. Dahası, okyanusların buzla kaplanan kısmı azaldıkça üst katmanlardaki çalkantı artıyor ve derindeki görece ılık sular da yüzeye çıkıyor.

Okyanus buzunun iklimi kontrol etmekte önemli olmasının bir nedeni de beyaz yüzey oluşturarak Güneş’ten gelen ışınların önemli bir kısmını ısıya dönüşmeden geri uzaya yansıtabiliyor olması. Bu bakımdan buzla kaplı alanlar azaldıkça güneş ışınlarının git gide daha büyük bir kısmının ısıya dönüşmesi bekleniyor. Dolayısıyla buzla kaplı alanların azalması sonucunda ısınma hızlanıyor ve her yıl daha da çok buz kaybı yaşanıyor. Bu kısır döngüden çıkmak için ortaya atılan çözümler arasında ise bütün çatıları ve yolları beyaza boyamak bile var.

Harita, uzun dönem ortalamalara kıyasla Mayıs ayında daha sıcak (kırmızı) veya daha soğuk (mavi) olan bölgeleri gösteriyor. (Fotoğraf: NASA)

Belki felaket tellallığı yapıldığını düşünüyor olabilirsiniz ama durum gerçekten de iç açıcı değil. Zira Laptev Denizi’ndeki buz kaybı, bölgesel etkilerinin yanında çok daha ürkütücü küresel etkilere de gebe. Normalde kışın başlarında oluşması beklenen Laptev buzu belli bir noktada kıyıdan kopup okyanusta serbestçe yüzmeye başlıyor. Arktik Okyanusu’nu batıya doğru kat eden buzlar beraberlerinde içlerinde hapsolmuş besinleri de taşıyor. Bahar geldiğinde Grönland yakınlarına ulaşan buzlar artık erimeye başlıyor ve bir bakıma okyanusu gübreliyorlar. Buzun oluşmaması ya da erken erimesi durumunda Arktik Okyanusu’nda yaşayan fitoplanktonların sayılarında ciddi azalmalar bekleniyor.

Tek tek bakıldığında pek de önemli gibi görünmeyebilir ama toplu halde planktonlar atmosferimizdeki oksijenin çoğunu üretiyorlar. Evet, dünyadaki bütün ormanlardan daha fazla oksijen okyanustaki minicik canlılardan geliyor. Tabii ki fotosentezle oksijen ürettikleri sırada, planktonlar ciddi miktarda karbondioksiti de atmosferden uzaklaştırıyor. Karbondioksit, en başta gelen sera gazlarından olduğu için, biliyoruz ki planktonların azalması atmosferdeki karbondioksit miktarının artmasına ve dolayısıyla da küresel ısınmanın daha da şiddetlenmesine neden oluyor. Tabii ki küresel ısınma şiddetlenince Laptev Denizi daha da az donuyor. Buz olmayınca planktonların sayısı daha da azalıyor ve bu kısır döngü de bizi beklendik acı sona doğru götürüyor.

Eriyen kutup buzullarını ellerini ovuşturarak izleyen petrol şirketleri ve yandaşları ‘yeni denizcilik rotaları açıldığı’ “müjdesini” veriyorlar. Onlara göre zaten kırılmanın eşiğinde olan kutup sisteminin içinden dev gemilerin atıkları yüzünden buzların kararacak olması ve bunun da ısınmayı artıracak olması dert değil. Daha çok geminin daha çok yere gitmesi ve daha çok akaryakıt tüketmeleri ise başlı başına bir kutlama sebebi.

İklim değişikliğine dair bilimsel birikimimiz yüz yılı aşmış durumda olduğu halde parayı ve çıkarı insan hayatının, ekolojik dengenin, binlerce canlı türünün, geleceğimizin ve aklınıza gelebilecek her şeyin önünde tutan sistemlerde yaşadığımız için elinde güç olanlar ya durumu inkar ediyor ya da ellerinden gelecek bir şey yokmuş gibi davranıyorlar. Neredeyse her ülkede yönetimlerin bir eli eriyen kutup buzlarına bakıp eserleriyle övünen petrol şirketlerinin cebinde. Hal böyleyken değişimin tepeden gelmesini beklemek sanırım abesle iştigal etmekten ibaret. Yakın gelecekte devletler ile vatandaşları arasında çıkacak gerilimlerin önemli bir parçasını da, iklim değişikliği ve buna karşı alınabileceği halde alınmamış önlemlerin oluşturması şaşırtıcı olmayacaktır.


Kaynaklar


* Puerto Rico Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı, entomolog

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Fransa'da rahibe silahlı saldırı
Sonraki Haber
Gazeteci Hakkı Boltan'a 15 yıla kadar hapis istemiyle dava