Ana SayfaYazarlarHasan KılıçReformla sınanmak, reformu sınamak

Reformla sınanmak, reformu sınamak


Hasan Kılıç*


Saray rejimi ekonomik, siyasal ve sosyal krizlerin üst üste binmesi ile oluşan yapısal krizi aşmak üzere “reform” rüzgârı estirmek için harekete geçti.

Bu “reform” dilinin ortaya çıkmasında çok sayıda gerekçe olmakla birlikte, başlıca birkaçını sayabiliriz. 2015’te beliren devlet ve Türklük eş zamanlı krizlerini aşmak için 20 Kasım darbesi dâhil her türlü re-organize çabası halktan gerekli meşruiyeti alamadı. Cumhur İttifakı’nın oy oranı yeni sistemin ihtiyaç duyduğu %50+1’in altına doğru ilerliyor. 2018 yılı itibariyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle benzer dönemlere denk gelecek şekilde ekonomik kriz insanların yaşamlarına yansımaya başladı. Böylece itirazlar yükseldi. Kamu maliyesi tükendi ve çeperde bulunan yandaşlar da bu krizden etkilenmeye başladı. Buna belediyelerin kaybedilmesi ile rant dağıtım musluklarının 1995’ten beri ilk defa kesilmesi de eklendi.

Dış politikada Donald Trump’lı ABD yönetiminin yarattığı jeo-stratejik boşluktan yararlanarak ilerleyen Saray rejimi, bu politikasında limitlerine ulaştı. Bir yandan düzen içi siyasal proje olarak Müslüman Kardeşler fikri çökerken, diğer yandan Saray rejimi gittikçe Batı’nın en büyük tehdit olarak kabul ettiği radikal İslamcılar ile özdeşleştirildi. Pandeminin etkisi ile finans kapitalin neoliberal aşamasının sonuna doğru gelindiğinin bizatihi sermaye kesimleri tarafından dahi kabul edilmesi, küresel merkez siyasette aks değişikliği olacağı ve bunun Türkiye gibi çevre ülkelere yansıyacağı görüldü. Küresel değişimi imleyen ve rengini belli eden arayışlara Joe Biden’ın seçilmesinin eklenmesiyle Türkiye gibi “etkilenen” ülkelerin pozisyon alması ihtiyacı doğdu.

Meşruiyet üretmeye krize sevk eden kırılma anları, HDP’nin süreç içinde “çökmemesi”, dış politikadaki mehter marşının iç politikada kakafoniye dönüşmesi ve 31 Mart ile 23 Haziran’daki başarının geleceği bir siyasal proje örneği olarak çağırması şeklinde öne çıkıyor. Erdoğan hem iç krizleri sağaltmak hem de dış dünyaya uyum sağlamak adına hızlı adım atmak suretiyle yakın gelecekte görece kendini daha fazla sağlama alacak bir pozisyonun peşine düştü. Nitekim “reform” söyleminin denk geldiği siyasal iklim ve zamanlama küresel merkezlerdeki dönüştürücü güçlere Erdoğan’ın “Türkiye’de bu pozisyona ben talibim” çağrısı olarak okunabilir. Antik Yunan’dan bugüne siyasetle ilgili bilinen bir gerçek tekerrür ediyor: Siyaset boşluk kabul etmiyor.

İktidarın bu hamlesine karşı muhalefette hızlı refleks gelişmese de bazı çıkışlar gözlenebiliyor. Deva Partisi, Erdoğan’ın MHP ittifakından çıkarımda bulunarak eli ayağının en bağlı olduğu konunun Kürt sorunu ve Kürt hareketi ile ilişki kurma olduğunu tahmin ederek zamanlamalı bir şekilde Kürt kentlerinde etkinlikler düzenledi ve mesajlarını buralardan verdi. Gelecek Partisi Anayasa çalışmasına hız vererek sistem tartışmasında öncü pozisyonda yer almak için hamle yaptı. Davutoğlu’nun Akşener’e Anayasa önerisi sunduğu ve Kılıçdaroğlu’na da sunmak üzere olduğu ifade ediliyor. CHP’nin aks değişikliğini görmeyen ve iç tartışmalara boğulmuş hali, bir siyasetsizlik hali veya devletin “reform hamlesi”ne karşı tavrını görmek için bekleme moduna geçme olarak yorumlanabilir. İyi Parti de gerek Saray’ın oyunları gerekse de içeriyi düzenleyememesinden kaynaklı süreci okumaktan uzak bir tutum sergiliyor.

Tarihten öğrenmek

Türkiye siyasi tarihi benzer “sıkışmışlık duyguları ve hamleleri” yakın tarihte de yaşadı. 2007 yılında 367 krizi, Ergenekon davaları, derin devlet ve Anayasa referandumu gelişmelerini reform söylemine tahvil eden AKP’nin muhafazakâr-demokrasiden sağ popülizme terfisine yol açarken, muhalefet “laiklik, Cumhuriyet” mottoları etrafında reaksiyoner popülizme savruldu. Baykal’ın mimarlarından biri olduğu bu siyasal karşıtlık Erdoğan’ın galibiyeti ile sonuçlandı. Bu süreç sadece siyasal alanın düzenlenmesine değil, aynı zamanda 2008 krizinin etkilerinin de iktidar açısından en az maliyetle atlatılmasına sebep oldu.

O dönemi ele alan analizler, muhalefetin iktidarı demokrasi ile sınamak yerine reaksiyoner popülizme başvurmasının iktidarı da farklı bir rotaya oturttuğunu ifade ediyor. Pragmatist ve çıkarcı bir siyasal düşünüşün tüm kodlarını taşıyan merkez sağ temsilcisi AKP’nin ana hat olarak çizgisi belli olsa da siyasetin çoklu öznelliği ve bu öznelerin etkileri ile patikalarını pragmatist çerçevede seçtiğini ifade etmek mümkün. Dolayısıyla AKP’deki otoriter gidişatın günahını muhalefete yüklemek değil, muhalefetin doğru siyaseti üretemediğini teslim etmek önemli. Çünkü doğru siyaseti üretememe, iktidarı tahkim etti ve toplumun da alternatif bir hikâyeyi sahiplenmesinin önünü kapattı.

Reformla sınanmak

Bu bağlamda, 10 Kasım itibariyle başlatılan “reform söylemi” ekonomik ve siyasi krizlerin aşılması için iktidarın hamlelerinden biri olarak öne çıkıyor. Burada iktidarın MHP ve Ergenekon ortaklıkları ile kurduğu bağlardan nasıl kopacağı/yeniden yapılandıracağı önemli olduğu kadar iki hakikatle ilgili not düşmek gerek.

  • Birincisi, 10 Kasım tarihi itibariyle başlatılan “reform söylemi” piyasalar tarafından ilk izlenim olarak satın alındı. Fakat “söylemin pratikle birleşmesi” beklentisi had safhaya ulaştı. Bunun gerçekleşmemesi durumunda daha büyük bir felaket tablosu ile karşı karşıya kalabiliriz. Nitekim gerçekleşip gerçekleşmemesi sadece Erdoğan’ın değil, aynı zamanda ittifak kurduğu güçlerin de elinde.
  • İkincisi, Saray rejiminin söz konusu krizlerden sıyrılıp sıyrılamayacağı ve sıyrılırsa ya da sıyrılamazsa Türkiye’nin nereye gideceğini belirleyecek esas özne muhalefetin tutumu ve politikaları olacak.

Muhalefetin 2007-2008 sürecine benzer şekilde reaksiyoner bir tutum alması, Türkiye’nin demokratikleşmesini geciktirecektir. Aynı şekilde Saray rejiminin sermaye lehinde ama otoriterlikten vazgeçmeden gerçekleştireceği bir dönüşüm, Türkiye’nin demokrasi ve ekonomi ile ilgili tek bir sorununu dahi çözmeyecek, sadece belli bir süre rahatlama sağlayacak şekilde ağrı kesici işlevi görecek.

CHP’nin “bekleme modu” ve “devlet-beka tabusu”, “son kertede devletin tavrını görmek istemesi” ile İyi Parti’nin “reaksiyoner ulusalcı popülizme” yatkın hali göz önüne alındığında HDP’nin oynayacağı rol önemli bir pozisyonda duruyor.

Reformu sınamak

HDP’nin “reform söylemi”ni boşa düşürecek somut hamleleri hızla atmasının faydalı olacağı açık.

Bir yandan sistem partilerinin benzerliklerini kaçırmadan esnek angajman kuralları ile politik senaryolarının önünü açmak diğer yandan Saray rejimini “demokrasi, özgürlük, adalet ve hukuk” eksenin sınamak “reform söylemi”nin altının boş olduğunu kamuoyuna ve/veya doldurulmasının zorunlu olduğunu iktidara gösterebilir.

Nihayetinde, Türkiye’de reformdan ötesine ihtiyaç olduğu aşikâr. Üçüncü Yol’un kendisini toplumla daha fazla hemhal etmesi için gerek kriz döneminde gerekse de krizden çıkış arayışlarında uygun zemin mevcut. Dolayısıyla reformun ötesine gitme potansiyeli söz konusu.

Bu bağlamıyla, HDP’nin hızlıca hamle yaparak ekonomide vergi adaletinin sağlanması, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işçi-emekçilerin hakları, kamu ihalelerinde adalet ve şeffaflık, işsizlik-enflasyon-borç sarmalı; siyasal alanda toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlük, Alevi sorunu, Kürt sorunu, anadilinde eğitim, ibadet özgürlüğü, yerel yönetimin güçlendirilmesi, ifade özgürlüğü, gösteri hakkı vb konularda hızlıca iktidarı ve “reform söylemi”ni sınayacak şekilde politikalar üretmesi ve pratiğe geçmesi faydalı olacaktır.

Bir yandan kısa ve orta vadede demokrasi, adalet ve eşitlik ile sınanacak iktidarın reform söylemine, küresel gidişatı iyi tahlil edecek ve reel siyaseti doğru okuyacak bir strateji ve program üretilmesi Üçüncü Yol’u alternatif olarak öne çıkaracaktır.

Kaderci bir ekonomizm ve küresel güçlerdeki dönüşüme bel bağlamış bir pasif siyaset –esasında siyasetsizlik demek- yerine süreci doğru okuyan, siyaseti çok özneli ve etkileşimli bir etkinlik alanı gören, dogmatizmden uzak bir tarz-ı siyaset fark yaratabilir.


*Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde lisans ve yüksek lisans öğrenimini tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı’nda doktora çalışmalarına devam ediyor. Daha önce birçok dergi, gazete ve internet sitesinde yazısı yayımlandı. Gazete Karınca’da düzenli yazıları yayımlanıyor.



Önceki Haber
Covid-19: Küresel salgında vaka sayısı 55 milyonu aştı
Sonraki Haber
Yeni Covid-19 tedbirlerinin detayları